Efrîn’de neler oldu, gazeteciler anlatıyor -1

Efrîn direnişini ilk günden itibaren takip eden gazeteci Nazım Daştan ve Welat Deniz, iki ay boyunca sahada neler yaşandığını anlattı.

Türk devleti ve DAİŞ-El Kaide kökenli çete gruplarının Efrîn’e saldırdığı ilk günden itibaren sahadan gelişmeleri aktaran Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Nazım Daştan, Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Welat Deniz ve Fırat Haber Ajansı (ANF) muhabiri Ersin Çaksu ile Efrîn direnişi üzerine yaptığımız söyleşiyi 3 bölüm halinde yayınlıyoruz.

İşgalci Türk devleti ve DAİŞ-El Kaide kökenli çete grupları 20 Ocak 2018 tarihinde Efrîn’e saldırdı. Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri’nin (YPJ) öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD), Türk devleti ve çetelerine karşılık vermesi üzerine Efrîn, yaklaşık 2 ay devam eden büyük bir direnişe sahne oldu. Direniş 54’üncü gününe girerken, YPG/YPJ savaşçıları ile Efrîn Kantonu Yönetimi, sivil ölümlerin önüne geçmek için geri çekildiklerini ve savaşın ikinci aşamasını başlattıklarını açıkladı. Efrîn halkının Şehba bölgesine tahliye edilmesinin ardından Efrîn merkez ve ilçelerinde gerilla savaşı başlatan YPG/YPJ güçleri ile Türk devleti ve çeteleri arasında çatışmalar devam ediyor. Efrîn direnişini konu alan söyleyişimizin birinci ve ikinci bölümlerinde gazeteci Daştan ve Deniz ile tanıklıklarını konuşurken, üçüncü bölümde ise Ersin Çaksu sorularımızı yanıtladı.

Başından bu yana Efrîn direnişini takip ediyorsunuz. İki ay boyunca Efrîn’de ne yaşandı, nelere tanık oldunuz gazeteci gözüyle özetleyebilir misiniz?

Nazım Daştan: Efrîn, sekiz yıllık Suriye iç savaşı boyunca savaş görmemiş bir kentti. 20 Ocak tarihine kadar istikrar içerisinde yaşanılan bir kent. Ancak üç taraftan kuşatma altındaydı. Kuzey, doğu ve batıdan Türkiye, güneyden ise rejim tarafından kuşatılmıştı. Her zaman bir savaş hali vardı. Fakat bu sıcak bir temasa dönüşmedi. Reqa’nın alınmasıyla Suriye’de dengeler değişti. DAİŞ’in Suriye sahasında zayıflatılması yeni bir süreç başlattı. Yine Halep’te özel bir durum vardı. Bütün gruplar oradaydı, karmaşık bir haldeydi. Rusya’nın oraya müdahale etmesiyle Halep’teki durum Efrîn ve çevresinde şekillenmeye başladı. Fırat’ın doğusu ve batısı meselesi konuşulan bir durumdu ve biliniyordu. Bu planı Kürtlerin öncülük ettiği sistem bozuyordu. Bunun üzerine kendi deyimleriyle Efrîn’e "Zeytin dalı operasyonu" başlattılar.

DİRENİŞİ KIRMAK İÇİN SİVİLLER HEDEF ALINDI

Uluslararası güçler işin içine girip Suriye’yi dört parçaya bölmeye yönelince böyle bir savaş başladı. Çok farklı bir savaş oldu. Savaşmadan ilerleyen bir kara gücü vardı. Sivil bir insana bile kazan bombası atılabiliyordu. Günün 24 saati savaş ve keşif uçaklarının, obüs toplarının çalıştığı bir savaş. İlk başta herkes bir ömür biçti. "3 saat, 3 hafta" denildi, sonra direniş 2 ayı buldu. 24 saatlik ömür biçilmişti. Hatta aldığımız duyumlara göre Rusya oradaki güçlere "Siz üç gün dayanabilir misiniz" diye sormuş. Direniş haftalara yayılınca herkes şaşırdı. Bu direniş hem uluslararası hem bölgesel birçok gücün planını boşa çıkardı. Savaş uzayınca uluslararası güçler rahatsız oldu. Bu durum oradaki Türk ordusunu, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı altında toplanan radikal selefist grupları da farklı bir saldırıya itti. Sivillere doğrudan hedef almaya başladılar. Direnişi böyle kırmaya çalıştılar.

BÜTÜN İNSANİ DEĞERLERE SALDIRDILAR

Orada sadece Kürtlere karşı ve onların askeri gücü olarak görülen güçlere karşı bir savaş yürütülmedi. Arap ve Türkmenleri katlettiler; Hristiyanlara ait yerler, tarihi mekanları bombaladılar. YPG/YPJ gücünün direnişini kırabilmek için artık bütün insanı değerlere saldırmaya başladılar. Su yerlerini vurdular. Kürt tarihinde Dimdim kalesi olayı ilginçtir. Bir ihanetçi gidip "Siz suları keserseniz bu direniş biter" diyor. Efrîn’de de ilk yaptıkları oydu. Meydankê çevresini ele geçirdikten sonra, su pompası orada bulunuyordu. Suyu kestiler direk Ezaz’a verdiler. Düşman belli, saldırıya maruz kalan güçte belli, tarih ve mekan biraz farklıydı. Taktik saldırılarda aynıydı. Aynı katliam ve soykırım yöntemleri. Bununla gelindi yine başarılı olunmadı.

NATO GÜCÜNÜN İÇİNDE OLDUĞU BİR SAVAŞ

Türkiye bir NATO ordusu. NATO, bütün gücüyle saldırdı. Uçağı NATO uçağı, kullandığı hava sistemi NATO sistemi. Keşif uçakları yine öyle. Kendilerinin deyimiyle "Yerli ve milli" dedikleri Bayraktarları çıkardılar onlar ikinci gün yerlerdeydi. Fotoğrafları var. Görüntüleri yayınlandı. Bunun üzerine NATO’nun silahlarına yöneldiler. Alman tanklarını kullandılar. Çok ilginç bir savaş silsilesi vardı. Güya Almanya ile Türkiye arasında gerginlik vardı. Deniz Yücel'i tutuklamışlardı. Deniz Yücel’in bırakılmasının ardından ikinci gün Leopard tankları anlaşmasını imzaladılar. Böyle iç içe geçmiş bir savaş vardı. Bütün yöntemler denendi. Bunu sadece soyut olarak söylemiyoruz. Somut bir durum, kanıtlarıyla birlikte kamuoyu ile paylaşıldı. Yazıldı çizildi, fotoğraf ve videolarıyla belgelendi. Efrîn’de sekiz yıldır Suriye’de gördüğümüz bir savaş yoktu. Tamamen vekalet savaşlarını aşan, birebir NATO gücünün, devletlerin işin içerisinde olduğu bir savaştı. Kürtler direndi ve gerçekten Suriye savaşının seyrini değiştirecek bir direniş oldu. Katliamlardan geçmemek için halk geri çekildi. Savaş şimdi farlı bir boyuta geçti.

Orayı ayrıca değerlendirelim. Nazım, Efrîn’de birtakım pazarlıkların olduğunu ve işin içinde çok fazla aktörün olduğuna dikkat çekti. Efrîn hangi pazarlıkların kurbanı oldu?

Welat Deniz: Efrîn direnişi, Ortadoğu’daki halklar bahçesinin direnişi oldu. Cephede yer alan savaşçılar açısından bakıldığında, işgalci Türk devleti ve onun beslediği çetelere karşı büyük bir deniş ortaya konuldu. Direnişe değinmeden geçmemek lazım. İşgalci Türk devletinin Efrîn’e yönelik gerçekleştirdiği saldırının çok önceden yapılan pazarlıklar sonucu olduğu gün yüzüne çıktı. Az önce Nazım’ın dile getirdiği anlaşmalar açısından bakıldığında da bu gerçeklik görülüyor. NATO’ya ait uçaklardan tutalım, kullanılan diğer silahlara kadar.

ROJAVA DEVRİMİ HEDEF ALINDI

Efrîn’in neden hedef seçildiğine gelecek olursak, üç tarafı kuşatma altında ama buna rağmen kent içerisinde ortak bir yaşam kurulmuştu. Bu ortak yaşama karşı emperyalist güçlerin, NATO ve özelde de Rusya ile Türkiye’nin saldırısı oldu. Yani Rojava devrimini boğma saldırısıdır. Buradan bakarsak yapılan anlaşmalar bunu ifade ediyor. S-400 füze anlaşması var, Almanya ile silah anlaşması var. Yine yüzlerce sivil katledilirken, Birleşmiş Milletler (BM) sadece açıklama yapmakla yetindi. Bütün bunlar Rojava devrimi ve Efrîn direnişini boğmaya yönelik bir anlaşmanın olduğunu gösteriyor. NATO vuruyor, NATO’nun içindeki işgalci çeteler vuruyor. BM ise sadece bir açıklama yapmakla yetiniyor.

BM’nin ateşkes kararı vardı fakat Türk devleti saldırılarını sürdürdü.

Welat Deniz: Evet, BM tüm Suriye için geçerli olan bir ateşkes kararı aldı. Ama NATO içerisinde yer alan bir ordu BM’nin aldığı kararlara uymayarak hatta karşısında durarak aslında BM’nin hiçbir şey ifade etmediğini ispatladı. Bu süreci daha önce Halep, Kobanê ve diğer yerlerde de gördük.

İdip ve Guta pazarlığı var, Türkiye ile Rusya arasında. Bu pazarlıkların detayları nedir?

Welat Deniz: Efrîn’e saldırı başladığında orada konuştuğumuz bütün gazeteci arkadaşlar ve siyasi yetkililer İdlip-Efrîn takasını öngörüyordu. Suriye rejimi İdlip’teki çetelerle baş edemiyordu. Astana ve Cenevre görüşmelerinde de bu pazarlıklar yapıldı. İdlip’te Türk devletinin gözlemci olması kararı alandı. Rusya İdlip’teki grupların saldırısının önünü almak için Türk devletiyle böyle bir pazarlığa girdi. Bu pazarlık Doğu Guta içinde geçerli. Suriye rejimi Guta’da baş edemediği çetelere bir alan açmayı düşündü. Bu alanda yüzyıllardan beri Kürdistan’ın bir paçası olan Efrîn olarak belirlendi. Guta’dan ve İdlip’ten çıkartılan çetelerin buralara yerleştirilmesi planlandı.

BM KAMPI SAVAŞ KOORDİNESİ ÜSSÜNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

Türkiye sürekli AB ülkelerini "Kapıları açarım, burada yaşayan bütün göçmenleri ve çeteleri üzerinize sallarım" diyerek tehdit ediyor. Suriye savaşının başından bu yana Türkiye'nin AB ülkeleriyle böyle bir pazarlığı var. Efrîn işgali bu pazarlıklarında sonucu. İdlib ve Guta’daki çeteleri bir yere kanalize edecekler. Çünkü bu çeteleri gönderecek başka bir yer yok. Biz, bu çetelerin Atme Kampı’nda nasıl örgütlendiklerini de gördük. Sözde BM’nin kampı, bu kamp içerisinden Efrîn’e havan topları, obüsler atılıyordu. Bir savaş koordine üssüne dönüştürüldü. Yani Rusya, NATO, AB, ABD özellikle İngiltere ve Almanya’nın içerisinde yer aldığı büyük bir pazarlık söz konusu.

Suriye rejimi niye topraklarına dönük bir saldırıya karşı sessiz kaldı. Ezaz’dan İdlip’e kadar olan toprakların Türkiye’ye verilmesi planından söz ediliyor. İkinci sorum ise Efrîn’de ÖSO adı altında savaşan gruplar kimlerdi, siz kimleri gördünüz?

Nazım Daştan: Suriye rejimi, Türkiye ve Türkiye’ye bağlı olan DAİŞ ve El Nusra çetelerinin saldırısından rahatsız fakat 8 yıllık savaş boyunca bu kadar güçsüzleşmiş, ipleri tamamen Rusya’nın elinde olan Suriye rejiminin harekete geçmesi çok zordu. Kontrol Rusya’nın elinde. Rejimin şu an yaptığı bütün hamleler aslında Rusya’nın hamleleridir. 2015’ten bu yana özellikle Halep, Lazkiye ve Şam üçgeninde hamle yapan, ABD’ye karşı alan kazanmaya çalışan Rusya’ydı. Bunu da rejim eliyle yapıyor. Suriye savaşının başından beri, ABD, Avrupa ülkeleri; Almanya, İngiltere, Fransa’nın ve onların yerel destekçileri Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın öncülük ettiği bir blok vardı. Diğer taraftan da Rusya, İran, Hizbullah kısmi olarak Çin’in içeresinde yer aldığı bir blok. Bunların yanında ise kendisini "Üçüncü çizgi" olarak adlandıran Kürtler vardı.

RUSYA’NIN DAYATMALARI REJİMİN ADIM ATMASINI ENGELLEDİ

Evet, Suriye rejimi Türk devletinin saldırılarından rahatsızdı. Türk devletinin Efrîn’e yakınlaşmasından endişeli. Efrîn’e yakınlaşmak Halep’e yakınlaşmak demektir. Çünkü Efrîn, Halep’in bir kapısı. Efrîn’e girmek Halep’in doğrudan tehdit edilmesi demektir. Ancak Ruslarla Türkler arasında bir anlaşma olduğu için rejim fazla ses çıkaramadı. QSD, rejime "Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü felsefesiyle hareket ediyorsanız, gelin topraklarınızı savunun" dedi. Bu açıklama savaş başlamadan önce de savaş sürerken de yapıldı. Rejim buna cevap vermek istedi. Fakat Rusya’nın dayatmaları izin vermedi. Rusya açık açık şunu söylüyordu. Sahada da net olarak görülüyordu. Rejim Efrîn’e gitse de bu savaşın seyri değişmeyecek. Zaten rejime bağlı güçler Efrîn’e geldikten sonra Türk Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Rusya devlet başkanı Putin’i arayarak olayı teyit ettirdi ve "Kim gelirse vuracağım" dedi. Ardından Raco başta olmak üzere Şera-Şerava hattına kadar orada bulun bütün rejim noktalarını uçaklarla vurdular. 130’dan fazla rejim milisini katlettiler.

TÜRK ORDUSUNUN SINIRA SAPLANMASININ ARDINDAN NATO MÜDAHALE ETTİ

Efrîn’de YPG-YPJ savaşçıları savaştı. Efrîn’in gençleri, anne ve babalarıyla birlikte topraklarını savundu. Kimilerini arka cephelerde çocuklarına yemek yaparken görüyordunuz. Bazı cephelerde üç kardeşi yan yana görüyordunuz. Daha önce Halep’te savaş deneyimi edinmiş Efrînli gençler topraklarını savundu. Efrîn direnişi birçok dengeyi bozdu. NATO, orada Türk ordusunu üç defa kurtardı. Savaş ikinci haftasına girdiğinde Türk ordusu sınıra saplanmıştı, ilerleyemiyordu NATO müdahale etti. Yine savaş ilk ayının sonlarına yaklaşınca NATO, müdahale etti. Niye? çünkü Türk ordusu bir NATO ordusudur. Türk ordusunun yenilmesi NATO’nun yenilmesiydi. Ben durumu böyle okuyorum. Diplomatik girişimi ABD ve Fransa sağladı. Her gün "Endişeliyiz", "Devam edin ama sınırlayın" açıklaması yapıldı.

BASIN AYAĞINI İNGİLTERE ÜSTLENDİ

Welat açıkladı ama altını çizmekte fayda var. Denilmek istenen şuydu; "Yapın edin, fakat bu katliamı biz görmeyelim." "Öldürün, katledin, nasıl yapıyorsanız yapın, sürün bunları, istediğinizi yapın, fakat bize göstermeyin, biz görmeyelim" Mesaj buydu. Yine bunun askeri ayağını Almanya, basın ayağını ise İngiltere oluşturuyordu. Savaşın birinci haftasında Robert Fisk ve CNN, BBC gibi kanalları gönderdiler. "Bakın, Efrîn’de katliam oluyor" denildi. Türk ordusunun saldırılarına karşılarmış izlenimi verilmek istendi fakat öyle değildi. "Bakın, Avrupa Efrîn’de yapılan işgal saldırılarına karşıdır" demek istediler. Tam bir algı operasyonuydu, tepkiler yumuşatıldı. Sonrasında gelişenleri biliyoruz. Enkaz altında hala çocuklar, kadınlar var. Vahşice katledilen Arap aileler, aşiretler var. Yani tamamı ile bir NATO operasyonuydu bu. Herkes bir şekilde bir paçasından tuttu ve Efrîn savaşı bugüne kadar geldi.

SAVAŞMADAN İLERLEYEN BİR GÜÇ VARDI

Kürtler ve dostları; Araplar, Türkmenler yine Êzidîler, Aleviler, Hristiyanlar seferberlik ruhuyla direndi. Gerçekten ciddi bir direnişti. Bunu savaş uzmanları da dile getiriyordu. Hatta kimi zaman Türk ordusunun savaş kabiliyetinin olmadığı ifade edildi. Sahada görülen de buydu. Az öncede ifade ettim, belirtmekte fayda var. Savaşmadan ilerleyen bir güç vardı. Göğüs göğüse çatışmalarda yaşamını yitiren QSD savaşçısı çok azdır. Hepsi ya savaş uçakları tarafından ya da yerleri obüslerle vuruldu. Sizde takip etmişsinizdir. Çok fazla gizlenen, saklanan bir şey değildi. Kimse şunu asla ifade etmedi; "Giremezler, vuramazlar" diye. Bütün tekniği kullandılar. Sadece ferdi silahlarıyla ve çok az ağır silahı olan bir güçle savaşıldı. Sadece irade gücüyle işgale karşı duruldu. Fakat Türk devleti yenildi. Karadan ilerleme sağlanmış olabilir ama iki ay NATO’nun ikinci büyük ordusunu dağıtan bir direniş olması Türk devletinin yenilgisini gösteriyor.

Welat, sen cephede kimleri gördün? Nazım NATO ordusuna karşı direnildiğini söylüyor. Peki, NATO sahada kiminle işbirliği yaptı? NATO, Rusya, DAİŞ, El Kaide’yi bir araya getiren bir ittifaktan söz ediliyor.

Welat Deniz: Suriye savaşının başından buyana Türk devletinin kimleri nasıl desteklediği çok açık ortada. Kobanê’den Serêkaniyê’ye kadar bütün saldırılarda Türkiye, El Nusra çetelerinden tutalım DAİŞ, ÖSO ve bunlara benzer selefi çete gruplarını destekliyordu. Nazım’ın bir tane haberi vardı. Halep’ten çıkartılan çetelerin isimlerine kadar bilgiler vardı orada. Yine Türk cezaevlerinde tutulan DAİŞ’lilerin Efrîn savaşına gönderilmesine kadar birçok olaya tanıklık ettik. YPG-YPJ savaşçıları izlenimlerini, gözlemlerini aktardılar. Kameralarımızla savaşı izlediğimiz noktalarda gördüklerimiz var. Yakalan çetelerin bazılarıyla görüştük. Birçoğunda NATO ve BM tarafından terör örgütü olarak kabul edilen DAİŞ, El Nusra gibi örgütlerin Efrîn’e getirtilip savaştırıldığına tanıklık etti.

DAİŞ’E TÜRK ORDUSUNUN KIYAFETİ GİYDİRİLDİ

Bunu şöyle yorumlayabiliriz; Rusya ve ABD ya da NATO içinde yer aldığı bütün güçler, çetelerle bir olup Rojava devrimini boğmak için Efrîn’e işgal saldırısı gerçekleştirdiler. Bugün Rusya emin olun biliyor ki, Türk ordusunun desteklediği ÖSO içinde yer alan grupların Kobanê’de, İdlip’te ve dahası kendisine karşı savaşan gruplar olduğunu biliyordu. DAİŞ içinde yer alanlar kıyafet değiştirip, Türk ordusunun kıyafetlerini giydi. Biz bunları Nusaybin’de, Cizre’de, Sur’da da gördük. Türkiye cezaevlerinde olan bir grup çeteyi çıkartıp Cizre’de savaştırdılar, adına da "Esatullah Timi" dediler. O çeteler, Sur’da, Nusaybin’de Kürt halkına karşı gerçekleştirilen katliamlarda birebir yer aldılar. Çünkü bugüne kadar Kürt halkı tarafından sürekli yenilgiye uğratıldılar.

İNGİLTERE'NİN EFRÎN'DEKİ İŞGALDE PAYI BÜYÜK

Kürt halkı özellikle Suriye hattında bu çeteleri birçok kez yenilgiye uğrattı. Bugün de bu çeteler Rusya, ABD ve NATO’nun özelde de İngiltere’nin desteğiyle Efrîn’e saldırdı. İngiltere’nin Efrîn’deki işgalde payı büyüktür, bunu özel olarak vurgulamak gerekiyor. Belki çok fazla gündem olmadı ama Nazım’ın ifade ettiği gibi basın ayağının işlemesinde İngiltere önemli bir rol oynadı. Kimse demesin ki Türk devleti orada sadece ÖSO çeteleriyle birlikte Efrîn’i işgal etti. Durum öyle değil. Büyük bir konsept vardı.

Efrîn kent merkezine girdiklenide Reqa’dan, Musul’dan tanıdığımız görüntülerle karşılaştık. Ellerinde palalarla verilen pozlar DAİŞ’in yeniden canladığının resmi olarak okunabilir mi?

Welat Deniz: Şu zihniyet DAİŞ’in Reqa, Tabqa, Şengal’de yaptığı katliamlar, tarihi eserlere saldırılar, bugün Efrîn’de Hristiyanlar, Êzidîler hatta altı yüzyıl önce Türkiye’den göç eden Alevilerin değerlerine saldırılar oldu. Demirci Kawa heykelini yıkmaları bir konseptin ürünüdür. DAİŞ, zihniyetinin Efrîn’de yeniden canlanması şeklinde okumak gerekiyor. Bunu çetelerin kendi başına yaptığı bir saldırı olarak görmemek gerekiyor. Bu bir konseptti.

Yarın: Etnik temzilik tehlikesi: Efrîn’e yerleştirilmek için hazırlanan 170 bin aile kimlerden oluşuyor? Geri çekilme nasıl gerçekleşti ve nedenleri nelerdir?