Karayılan: Şehitlerimiz ölçüttür

Gerilla TV’ye konuşan Karayılan, şehitlerin Kürdistan özgürlük mücadelesi ve 43 yıllık direniş tarihindeki önemine dikkat çekerek, “Şehitlerimiz ölçüttür, gelecek perspektifidir, talimattır ve zafere giden yoldur” dedi.

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Nisan’dan bu yana iki aydır bütün eyaletlerde eylemler yapıldığı, bir seviyenin belirlendiğini ama bunu devam ettirip derinleştirilmesi gerektiğini belirterek, “Şehitler ve Önderliğin çizgisinde derinleşmek bizi sonuca, zafere götürür. Bu şekilde şehitleri gerçekten yaşarız, anılarına layık bir şekilde sahip çıkarız. Bu şekilde tarihsel intikamı alacağız. Bu şekilde halkımızın hayallerini, bu ülkenin annelerinin, çocuklarının hayallerini gerçekleştireceğiz. Bizi bekleyen şey budur” şeklinde konuştu.

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Gerilla TV’ye konuştu. Dün gece Gerilla TV’de yayınlanan konuşmanın tam metni şöyle:

“Bugün 18 Mayıs ve içinden geçtiğimiz ay, şehitleri anma ayı olarak tarihimizde yer edinmiştir. Mücadele tarihimiz boyunca Mayıs ayında birçok değerli ve kahraman şehidimiz olmuştur. İlk şehidimiz, değerli yoldaşımız Haki Karer’dir. Haki Karer yoldaş şahsında tüm Mayıs ayı şehitleri ve devrim şehitlerini anıyor, şehitlere verdiğimiz mücadeleyi yükseltme sözümüzü yineliyoruz. Onların anılarını özgür yaşamı inşa perspektifi yaparak, direnişi yükseltip özgür yaşamı ve Özgür Kürdistan’ı inşa ederek sürdüreceğiz. Biz bu kutsal günde en çok emeğe sahip olan Önder Apo’yu tüm arkadaşlar adına selamlıyor ve bağlılığımızı sunuyoruz.

ŞEHİTLERİN YERİ ESASTIR

Her toplumun varlığında ve direnişinde şehitlerin önemli bir yeri vardır. Eğer bir toprak üzerinde kan dökülmüşse o toprak ülke olur ve kutsallığı bu şekilde gelişir. Bundan dolayı her ulusun tarihinde özgürlük için kan dökmüş ve savaşmış kişilerin yeri özeldir. Bizim mücadelemizde, Kürdistan’da daha çok farklı ve özeldir. Bizim direnişimizde şehitlerin yeri esastır. Ülkemiz soykırım siyaseti altındadır, halkımız bıçak altında bir halktır ve ülkemizdeki işgalciler, halkımızın kökünü kurutmaya çalışmışlardır. Bundan dolayı karşımızda barbar, kindar ve merhametsiz bir düşman var. Her şeyimizi hedef almaktadır; ülkemizin varlığını, halkımızın varlığını, kültürümüzün varlığını, tarihimizin varlığını ve geçmişimizin varlığını hedef alarak ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Önder Apo böyle bir ülkede her türlü imkansızlığa rağmen bu kutsal yola çıktı. Bundan dolayı ülkemizde devrimci direnişin gelişmesi, emek ve kanla ancak gelişebilirdi.

HER ŞEY ŞEHİT KANIYLA OLUŞTU

Şahadetle her şey kuruldu, Kürdistan’daki direnişimiz böyle gelişti ve her şey şehitlerin kanıyla oluştu. Özellikle Önder Apo’nun geliştirdiği ideoloji ve felsefe, yine arkadaşlığa ve yoldaşlığa bağlılık tarzı, bizim direnişimizde şahadeti çok yüksek ve özel bir yere koydu. Peki nasıl? 18 Mayıs 1977’de özel savaş dairesi ve kontralar tarafından şehit edilen Haki Karer yoldaşla başladı. O zamanlar daha küçük ideolojik bir grup olan mücadele halen bir parti değildi. Grubun nasıl bir geleceği olacak belli değildi fakat Haki Karer arkadaşın şahadetiyle Önder Apo “artık kan da döküldü dönüş yok’’ dedi. Haki Karer arkadaşın anısına ve intikamı için PKK’nin programını yazdı. Bu şekilde partileşme; yani Kürdistan özgürlük mücadelesi kararı kesinleşti. Şehitlerin kanı yerde kalmaması, verilen emeklerin boşa gitmemesi için ancak bu şekilde şehitlerin intikamı alınırdı ve Önder Apo da bunu esas aldı. İşte partileşme süreci bu şekilde kesinleşti. Yine ilk defa Haki Karer yoldaşın intikamı için silahlı gruplar oluşturuldu ve silahlı mücadele Haki Karer yoldaşın intikamını almak için başladı. O kontra grupların ortadan kaldırılması için ilk defa silah kullanıldı, zaten o kontralar da cezalandırıldı.

HAKİ KARER’DEN SONRA HALİL ÇAVGUN

Haki Karer yoldaşın birinci şahadet yıl dönümü olan 18 Mayıs 1978’de Hilvan’da bu sefer Halil Çavgun arkadaş şehit düştü. Halil Çavgun yoldaşın anısına ve intikamı için bu sefer feodal sisteme karşı savaş geliştirildi. Çünkü Halil Çavgun yoldaş feodal, ağa ve Türk kontraları tarafından şehit edilmişti. Bundan dolayı intikam savaşı gelişti ve Hilvan direnişi bu şekilde başlayıp başarıya ulaştı.

HİLVAN VE SİVEREK DİRENİŞİ

1979 yıl dönümünde ise Suruç’ta Müslüm Baran yoldaş şehit oldu. Direnişin büyümesi ve gelişmesine vesile oldu zaten. 1979 Hilvan - Siverek direnişi bu şekilde gelişti ve bu esas üzerine 1979 Hilvan ve Siverek direnişinde Salih Kendal ve Cuma Tak yoldaşların öncülüğünde 20 arkadaşa yakın şehidimiz oldu.

Yine düşman bütün imkanları ve kurumlarını Hareketimize karşı devreye koyarak her yönden saldırmaya başladı. Bu çerçevede farklı isimler altında hareket eden bazı grupların saldırılarında Aydın Gül, Ömer Kaya, Müslüm Polat ve yine bir grup arkadaş şehit düştü.

ŞIKESTUN ŞEHİTLERİ VE KUK İLE MÜCADELE

Kürdistan’da ise işbirlikçi Kürt grupları KUK öncülüğünde bize karşı savaş geliştirdi ve bunların ihbarları üzerine Kemal, Cemal ve Selman arkadaşlar Şikestun direnişinde şehit oldular. Ondan sonra KUK ile savaşımızda yaklaşık 50 kadro ve sempatizan yoldaşımız şehit oldu.

ZİNDAN DİRENİŞİ VE ŞEHADETLER

Cuntaya karşı da dağda direniş gelişti ve şehadetler oldu. Fakat 12 Eylül cuntası zindanlarda PKK’nin bitirilmesini istiyordu, çünkü çoğu kadrolarımız esir düşmüş ve zindanlardaydı. Bu kadrolar üzerinde teslim alma siyasetini geliştirip PKK’yi bu şekilde tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Buna karşı direniş gelişti; Mazlum Doğan arkadaşın çıkışı yaratılmak istenen karanlığa aydınlık oldu ve direnişin mesajı oldu. İşte bu masajı zindanda olan değerli ve büyük devrimci Ferhat Kurtay ile bir grup arkadaş aldılar. Bu mesaj üzerine yoğunlaştılar ve onlar bizim de görevlerimize sahip çıkmamız gerektiğini söylerler. Büyük amaç için en zor eylem olan bedenini ateşe vermektir ve 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gecede, tüm imkansızlıklara rağmen elde ettikleri tiner ve boya ile dört arkadaş; Mahmut Zengin, Eşref Aynık, Necmi Öner ve Ferhat Kurtay arkadaşlar el ele tutuşarak bedenlerini ateşe verdi. Yanan bedenlerini söndürmek isteyenlere ‘’söndürmeyin ihanet etmeyin bu direniştir’’ dediler. Bu şekilde düşmana direnişin cevabını verdiler. Daha sonra 14 Temmuz Büyük Zindan Direnişi gelişerek faşizme karşı zafer kazandı. Düşmanın planladığı teslim alma politikasını başarısız kıldı. Bu direniş aynı zamanda bütün Hareket içinde bir mesajdı ve ruh verdi.

FİLİSTİN ALANINDA ŞEHADETLER

Yine Filistin alanında da şehadetler oldu. Enternasyonalist bir bilinçle Filistin halkının direnişine katılımlar oldu ve burada yine Mayıs ayında Abdulkadir Çubukçu, ondan sonra Abdullah Kumral, İsmet Özkan, Şeyh Mehmet Atmaca olmak üzere toplamda 11 arkadaş şehit oldu.

15 AĞUSTOS VE ŞEHİTLER ORDUSU

Bu süreç ve şehadetlerin mesajı ışığında ise Agit yoldaşın öncülüğünde gelişen 15 Ağustos Atılımı bu direniş sürecini yeni bir evreye taşıdı. Bu süreç kendisiyle beraber şehitler ordusunu geliştirdi. Kısacası direniş tarihimizde, 15 Ağustos Atılımı’ndan günümüze yaşanan her şehadet yeni ve güçlü bir direniş dönemi olmuştur. İntikam, dökülen kanın yerde kalmaması, şehitlerin mesajı yerine ulaşması için yaşanan her şahadet halkası, yeni bir dönemin ve atılımın zemini olmuştur. Direnişimiz esasında bir kar topu gibi her ilerlediğinde şehitlerin gücüyle de gelişerek büyümüştür. Yani şehit, düşmanın beklediği gibi bir zayıflık vesilesi olmamış, büyüme ve gelişme vesilesi olmuş. Şehit güç kaynağı olmuş, şehadet kendisiyle beraber güç oluşturmuştur. Daha önce de belirtiğimiz gibi Önderliğin geliştirdiği felsefe ve düşünceyle pratikte yoldaşlığa bağlılık ruhu kendisiyle bu şekilde gelişme yarattı. Bundan dolayı Önder Apo partimiz şehitler partisidir ve hakiki üyeler şehitlerdir dedi. Gerçekten bugün baktığımızda şehitler bizi yönetiyor, ayakta tutuyor, bir araya getirip katılmamızı sağlıyor. Yani şehitler birliğimizi sağlayıp yolumuzu aydınlatıyor.

BERİVAN ŞEHİT DÜŞTÜ, CİZRE BERİVANLAŞTI

Düşman Cizre’de Berivan arkadaşı şehit etti. Berivan arkadaş bir militandı. Cizre’ye gitmişti ve orada devrimci görev yürütüyordu. Düşman Cizre’de devrimci çalışmayı ortadan kaldırmak için planlayarak Berivan arkadaşı şehit etti ama bütün Cizre Berivanlaştı. Cizre’nin kadınlarının çoğunun ismi şu an Berivan’dır ve bizim saflarımızdadırlar, şehitler arasındadırlar. Cizre direniş kalesine dönüştü. Yani o şahadet Hareketimizi zayıflatmadı. Düşmanın umut ettiği gibi değil, onun tersine gelişti.

SERHILDANLAR ŞEHİTLER İÇİN BAŞLADI

Şehitler halkımızı da örgütlüyor. Kürdistan’da düşman karşısında serhildanlar, diğer ülkelerdeki gibi gelişmemiştir. Diğer ülkelerde serhildanlar daha çok bazı talepler, istekler çerçevesinde gelişmektedir ya da zulme karşı başkaldırıdan kaynaklanmaktadır. Kürdistan’da böyle olmamıştır. Kürdistan’da serhildan başlangıçta şehitlere sahip çıkma temelinde gelişmiştir. Şehitlerin cenazelerini törenle, sloganlarla, kitlesel olarak kaldırmak istemiştir. Bu şekilde serhildanlar başlamıştır. Nusaybin’de Heval Salih, Heval Zana, Heval Zinar, toplam 11 arkadaşın cenaze törenindeki yürüyüş serhildana dönüşmüştür. Cizre’de de aynı şekilde gelişmiştir ve bütün Kürdistan’a dağılmıştır. Yani şehitler halkımızı örgütlüyor, yürütüyor ver serhildana kaldırıyor. Özgürlük Mücadelesi için yol göstermektedir. Şehitler mücadelemizde böyle bir rol oynamıştır.

ÖLÜMÜN KENDİSİNİ ÖLDÜRMÜŞTÜR

Zaten şehitler ölmemiştir. Ölmezler. Esas olarak Önderliğin geliştirdiği yöntem, ölümün kendisini öldürmüştür. Yani biyolojik ölüm, yok olmak anlamına gelmez. Klasik toplumda bir kişi fiziksel olarak öldüğünde artık yok olmaktadır. Belki üzerine biraz ağlanır ama sonrasında unutulur. Malı mülkü paylaşılır ve biter. Devrimde biyolojik ölüm, yok olmak anlamına gelmez. Varlık anlamına gelir. Mücadele ruhunun oluşturulmasının temeline dönüşür. Gücün kaynağına dönüşür. Güçsüzleşmez, bitmez, ölmez. Tam tersine ölümsüzleşir. Yani kullandığımız “Şehîd namirin!” sloganı sadece duygusal bir slogan değildir. Hayali bir slogan değildir. PKK’nin mücadelesinde bir hakikati dile getirmektedir. PKK’de şehadet güç kaynağına dönüşmektedir. Özgür yaşamın temeline dönüşür. Bugün PKK’nin esasını, özünü temsil eden bu hakikattir. Özgür yaşama ancak şehitlerin yolunda yürüyerek ulaşmak mümkündür. Aksi taktirde ulaşılmaz. Yani şehadet, manevi bir kuvvete dönüşerek, önümüzdeki yolu aydınlatır. Birleştirir ve ileriye doğru yürütür. Bu şekilde güç kaynağına dönüşür.

ÖNDERLİK ÇİZGİSİ VE ŞEHİTLİK

İnanç ve fikir böylece kendisiyle birlikte fedakarlığı geliştirir. Cesareti oluşturur. Fedailik, PKK’de bu temel üzerinde oluşmuştur. Fedai ruh böyle oluşur. Cesaret bu şekilde gelişir. Aynı zamanda Önderlik bu esaslar üzerinde oluşmuştur. Yani direniş, Önderlik çizgisi olarak netleşmiştir. Önderlik çizgisi ve şehitlik birbirlerini tamamlamıştır ve esas olarak şehitlik olgusu Önderlik çizgisinin dalga dalga gelişmesini sağlamıştır. Birbiriyle böyle bir bağı vardır. Önderlik olgusu Kürdistan’da şehitlerin direnişiyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Önderlik aynı zamanda şehitlerin temsilidir. Zaten Önderlik kendisini bu şekilde ifade etmektedir. O zaman Önderlik ve şehitler çizgisi aydınlığı oluşturur, güç ve irade oluşturur, cesaret ve fedakârlık oluşturur. Bu da insanı, mücadele ve direniş gücüne dönüştürmektedir. Çelikten bir iradeye dönüştürür. Esasen bu şekilde oluşmaktadır.

43 YILDIR BU HAKİKAT YÜRÜTÜYOR

İşte şimdi bu 43 yıldır bizi bu hakikat yürütmektedir. Yani kahraman şehitlerin hakikati bizi yürütmektedir. Bu nedenle elbette PKK şehitler partisidir. Düşman, 43 yıldır 1 yıl kaldı, diyor. Bitireceğiz, diyor. Herkesin bildiği gibi yine böyle söylüyor. İşgalci Türk devlet temsilcileri, Nisan 2017’de kimse PKK’nin adını anmayacak dedi. Neden? İşte biz biraz teknik elde ettik ve artık yok edeceğiz dediler. Bu söylem yeni değildir. 43 yıldır tekrar edilmektedir. İlk şehidimizden bu yana bu yolla bizi tasfiye etmek istemektedirler ama PKK, var olan dinamikleri açıkça ortaya koymaktadır. PKK ölümlerle zayıflamıyor. Burada düşman bir hayal peşinde koşmaktadır.

PKK DAHA FAZLA BÜYÜYOR

Artık Kürdistan’da durum farklılaşmıştır. Her şehadetle birlikte büyüyor, katılım gelişiyor, güçleniyor. Bu nedenle düşmanın bu yolla amacına ulaşması mümkün değildir. PKK zayıflamıyor ve bitmiyor. PKK gittikçe daha fazla büyüyor. Çünkü PKK’nin kendisi şehitler partisidir. Şehitlerin gücüyle mücadele ve direnişi büyütüyor ve yükseltiyor. Bu güç PKK’yi yenilmez bir güce dönüştürmektedir. Aynı zamanda şehitlerin, Önderliğin yolunda yürümek zafere yürümektir. Çünkü bu yol, doğru olan yoldur. Ne kadar bu yolda yürürsen zafere o kadar yakınlaşırsın. Zaten bunu pratikte de görmekteyiz. Kim çizgideyse, çizgide doğru hareket ediyorsa, o başarılı olmaktadır. Bu cesaret, bu akıl, bu iradeyle kim pratiğe katılırsa sonuç alır. Ancak tereddüt yaşayan, gevşek bir duruş sergileyen, tembellik geliştiren, cesaret eksikliği sergilenen yerde yenilgi gelişiyor.

ŞEHİTLERİN YOLUNDAN TAMAMEN KOPMAK İHANETTİR

O zaman şöyle söylenebilir: Şehitlerin yolu, Önderliğin, zaferin yoludur. Bu yoldan kopmamak gerekir. Kopmak demek zaferden kopmak demektir. Tamamen kopmanın adı ise ihanettir. Ölçütler bu şekilde şehitler tarafından konulmuştur. Şehitler, zaferin ölçütünü direnişleriyle netleştirmiş. Bu nedenle şehadet, hareketimizde, mücadelemizde sadece güç kaynağıdır dersek belki de eksik tanımlamış oluruz. Her şeyimizdir. Bizi bugünlere getiren, bu aşamaya çıkaran, bu mücadele koşullarını oluşturan, mücadelemiz için birçok kaynağın oluşmasını sağlayan şehitlerimizdir. O zaman onlara karşı borçluyuz. Bu nedenle ne kadar çok şehitlerin çizgisinde derinleşirsek, onların çizgisinde ne kadar kararlı yürürsek biliyoruz ki o kadar zafere yakın olacağız. Yürüyüşümüz zafer yürüyüşü olacaktır. Tersine, ne kadar tereddüt yaşarsak o kadar darbe yeriz, zarar görürüz, yeniliriz. Bu nedenle şehitler bizim için sadece güç kaynağı değil, aynı zamanda ölçüttür, gelecek perspektiftir, talimattır ve zafere giden yolun göstergesidir. Mücadele tarihimizde şehitlerimizin böyle bir yeri vardır.

TÜRKİYE DEVRİMCİ HAREKETİ AÇISINDAN

Bu hakikatten dolayı şehitlerin ve Önderliğin hattının takipçileri olarak bu ayı ve bu kutsal günü kendimizi sorgulama temeli haline getirmeli, yani ne kadar şehitlerin yolundayız, gerçekte ne kadar şehitlerin takipçisiyiz Mayıs ayı vesilesiyle kendimizi tekrar gözden geçirmeliyiz. Mayıs ayı aynı zamanda Türkiye Devrimci Hareketi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Bizim açımızdan 18 Mayıs Şehitler Günü’dür. Ancak esasta bu durum Türkiye Devrimci Hareketi açısından da böyledir. Çünkü 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın şehadet tarihidir. Yine 18 Mayıs’ta Diyarbakır zindanında işkenceye karşı ser verip sır vermeyen değerli devrimci İbrahim Kaypakkaya’nın şahadeti vardır. Yine 9 Mayıs’ta değerli devrimci enternasyonalist Ulaş Bardakçı’nın şehadeti vardır. Sinan Cemgil ve arkadaşlarının şahadeti vardır. Bu şehadetler de Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Biz Mayıs ayını andığımızda kuşkusuz başta bu öncü ve önderleri de anıyoruz. Biz onları kendimizden çok fazla ayırmıyoruz.

MAYIS AYININ ÖZEL YERİ VARDIR

1 Mayıs’ta Emin Aslan, Abdulkadir Çubukçu’yla başlayan, 2 Mayıs’ta ilk komutanımız Mehmet Karasungur, İbrahim Bilgin arkadaşların şehadetleri; yine 2 Mayıs’ta değerli komutan Azad Siser ve Çekdar Amed yoldaşların şahadetleri gerçekleşmiştir. Gün gün Mayıs ayını takip edersek büyük önem taşıyan şehitlerimiz vardır. Yine ayın sonuna doğru 25 Mayıs’ta Heval Cemşid (Ahmet Kesip), öncesinde Ramazan Kaplan arkadaşın şehadetleri vardır. Gerçekten de Mayıs ayı tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir. Çok önemli şehadetler gerçekleşmiştir. Özellikle 16 Mayıs Hewlêr Katliamı, Salih ve Hêlîn arkadaşların şehadetleri; toplamda 35’e yakın örgüt militanının şehadetinin gerçekleştiği bir aydır. Yani Mayıs ayında pek çok şahadet gerçekleşmiştir ve bizim için özel bir aydır, direniş ayıdır. Böyle önemli bir aydır.

Bu ay, aynı zamanda üç kahraman Kürt kadının direnişinin yükseldiği bir aydır. Bilindiği gibi 12 Mayıs’ta Leyla Qasim ve dört arkadaşının direnişi ve şehadetleri vardır. Yine Mayıs ayında Şirin Elemhuli ve üç değerli arkadaşının direniş ve şehadeti vardır. 11 Mayıs’ta Hozan Mizgîn’in şehadeti vardır. Hem bir ozan hem devrimci önder hem de bir komutandı. Tatvan’da düşman kapıya geldiğinde düşman karşısında elini kaldırıp teslim olmayı kendine layık görmedi ve böyle bir kararlılıkla şehadete ulaştı. Tabi ki büyük bir kahramandır. Özcesi Mayıs ayının tarihimizde özel bir yeri vardır. Hem Ferhat Kurtayların direnişi hem dile getirdiğimiz direnişler ve gerçekleşen diğer tüm şehadetler bu ayı direnişle süslemiştir ve özel bir aya dönüştürmüştür. Kuşkusuz her şahadetin mücadele tarihimizde önemli bir yeri vardır. Bütün şehitlerimizi Mayıs ayı şehitleri şahsında anıyoruz. Ama biliyoruz ki şehitler tarihimizde, geçen 43 yıl boyunca yılın her ayında ve gününde şehitler vardır. Hepsini saygıyla anıyoruz. Adil ve Nûdalardan, Rojîn ve Reşitlerden Delal Amed, Zeki Şengalî ve Atakan Mahirlere kadar, bugüne kadar gerçekleşen bütün şehitleri Mayıs ayı şehitleri şahsında anıyor ve anılarına bağlığın bir kez daha sözünü veriyoruz.

SON YILDA GERÇEKLEŞEN ŞAHADETLER

Özellikle son yılda, 2019’da gerçekleşen şehadetler bizim için ayrı bir öneme sahiptir ve dile getirilmelidir. Heval Helmet’in şahadeti, yine Heval Sinan’ın şehadeti, Navdar, Serhat ve yanlarındaki iki arkadaşın şehadetleri, Heval Cemil ve Heval Demhat’ın şehadetleri bizim için önemlidir. Çoğunluğu komplo sonucu gerçekleşmiştir. Kürdistan toprakları üzerinde sunulan istihbarat bilgisi sonucunda gerçekleşmiştir. Yine 2019’daki askeri alandaki şahadetler; Heval Tekoşer, Heval Tekoşin, Heval Zerdeşt Şengalî, Heval Şernas ve Şengal’deki diğer arkadaşların şahadetleri ile Medya Savunma Alanları’ndaki şehadetler böyledir. Düşmanın Başûr toprakları üzerinde gerçekleştirdiği istihbarat faaliyetleri neticesinde bu şehadetler meydana gelmiştir. Böyle önemli bir yeri vardır. Yani tek başına düşman gücüyle ortaya çıkmamıştır. Burada işbirlikçi çizginin daha fazla bir rolü vardır. 2019 şehitlerini komutanlarımız Heval Ali Piling ve Çiçek Botan şahsında saygıyla anıyoruz.

ALİ AKTAŞ VE HÜSEYİN POYRAZ

Geçen yıl gerçekleşen şehadetler içerisinde Heval Sinan vardır. Heval Sinanê Sor (Ali Aktaş) yine Rubar arkadaş (Hüseyin Poyraz), bu arkadaşlar da Aralık 2017’de şehit düştüler. Bu iki arkadaş 82’de Bakur'a dönen ilk gruplar arasındaydı. 83’te öncü olarak silahlı mücadelenin koşullarını oluşturmak ve gerillayı örgütlemek için ülkeye giden gruplar içinde bulunan Heval Rubar, Çelê’de pratik çalışmayı başlattı ve düşmanla çatışmaya girdi. Düşmanın eline geçmemek için kendisini vurdu, ancak şehit düşmedi ve yaralandı. Gerçekten de böyle tarihsel bir pratik sahibidir. Yine Besta’da hala Heval Sinan’ın 83’te yürüttüğü pratiğin izleri vardır. Botan, Besta ve Şırnak’ta pratiğin kapılarını açmıştır. Böyle mücadelemizde büyük emek vermiş, rol sahibi olmuşlar, bütün ömürlerini mücadele ve devrime adamış arkadaşlardır.

KOMUTA KONSEYİ’NDEN 18 ŞEHİT

Kuşkusuz bütün bunlar bizim için mesaj ve değerdir. Hareket olarak şehitlerin oluşturduğu ruhun temelleri üzerinde mücadele ediyoruz. Hiçbirimiz kendimizi geriye çekmedik. Hepimiz içindeyiz ve aynı şeyi yürüttük. Bu nedenle Hareketimizde çoğunlukla şehadetler yönetimlerden oluşmaktadır. Son 5 yılda HPG Komuta Konseyi’nden 18 arkadaş şehit düşmüştür. Biz böyle bir Hareketiz. Şehitlerden güç alırız ama şehadetten de korkmayız.

DÜŞMAN ŞEHİTLERİMİZDEN KORKUYOR

Bugünlerde bilindiği gibi düşman şehitlikleri hedef almaktadır. Erdoğan’ın talimatıyla merkezi bir şekilde her yerde şehitliklerimiz düşmanın hedefindedir. Şehitlerin mezarlarına saldırmaktadırlar. Neden böyle yapıyorlar? Çünkü düşman da şehitlerin gücünü gördü ve şehitlerin bu gücünden korkmaktadır. Birinci neden budur. Yani şehitlikler, şehitlerin varlığı her gün mücadeleyi gözler önüne sermektedir. Bu nedenle şehitlikleri kaldırmak istemektedir. İsimlerin yazılı olduğu taşları yıkıyor, patlatıyor, dağıtıyor. Düşman bundan korkuyor. Yani düşman şehitlerden bu şekilde korkmaktadır. Bu nedenle şehitlere karşıda savaş ilan etmiş durumdadır.

HALKIMIZIN KÖKÜNÜ KURUTMAK İSTİYOR

İkinci neden ise kuşkusuz düşman halkımızın kökünü kurutmak istemektedir. Kökünü kazımak istemektedir. Bu nedenle halkın bir tarihinin olmasını istemiyor. Hafızada hiçbir şeyin saklanıp korunmasını istememektedir. Şêx Said dönemimdeki Lice, Palu ve Hani’deki o kadar şehit nerededir? Dersim şehitleri, Geliyê Zilan şehitleri nerededir? Kaç genç isimlerini biliyor? Mezarları nerededir? Yoktur. Düşman hepsini ortadan kaldırmıştır. Şêx Said, Seyit Rıza’nın mezarlarının olmadığı biliniyor. Diğer şehitlerin mezarları var mı? Hiçbir direnişçinin mezarı yoktur. Düşman her direnenin karşısına çıkmış. Arkadaşlardan da bir eser kalsın istememiş, şehitlikleri bile kalsın istememiştir. Bu şekilde kökü kurutmak istemektedir. Böyle kan emici, zalim bir düşmanla karşı karşıyayız. Bunu hiçbir zaman unutmamamız gerekmektedir.

ŞEHİTLERİN TALİMATINI DOĞRU ANLAMAK

Şehadet bizim için böyledir. Ne yapmamız lazım, duruşumuz ne olmalı? Bundan önce de dile getirdik. Bu ay vesilesiyle kendimizi sorgulamalıyız ne kadar şehitlerin hattındayız ne kadar değiliz? Kendimizi gözden geçirelim. Şehitlerin çizgisi, Önderliğin çizgisi nasıl pratiğe geçer? Partileşmeyle pratiğe geçer. Yani ne kadar partileşmeyi geliştirirsen ne kadar askerliği geliştirirsen, çağın askerlik sanatını geliştirirsen, Demokratik Modernite gerillasını ne kadar geliştirişsen o kadar şehitlerin ve Önderliğin yolundasın, demektir. Ölçüt olarak bunu ele almalıyız. Buna göre duruşumuz, yürüyüşümüz, hareket tarzımız ne kadar hattın içindedir, buna bakmalıyız. Yani bu çizgide yaşamak, bu çizgide devrimci duruş, partileşme düzeyi, askerileşme düzeyi görülebilir.

Kadın özgürlük hattına dayalı özgür yaşamı ne kadar yaşamında kuruyorsun? Ne kadar ideolojik, örgütsel ve cins mücadelesini geliştiriyorsun? Yeni yaşamda kendini ne kadar derinleştiriyorsun? Askeri alanda, askeri kültür alanında, askeri disiplin alanında ne kadar derinleştin? Yaşamınla ne kadar bütünleştirdin? Bunlara bakmalı ve ne kadar şehitlerin, Önderliğin çizgisindesin ya da değilsin görmelisin. Yani her arkadaş kendini ölçmelidir. Hepimiz kendimizi ölçmeliyiz. Bu ayda kendimizi gözden geçirmeli ve daha fazla şehitler ve Önderlik çizgisinde kendimizi derinleştirmeliyiz. Bu çizgide ne kadar derinleşirsek o kadar zafere yakın oluruz. Bu kuşkusuzdur.

Burada şöyle bir detay var. Şehitlerin çizgisi bizde cesaret, fedakârlık, irade geliştiriyor. Bunlar zaferin temelleridir. Ancak yaklaşımda yanlış, eksik pratikleştirişsen, yaşamda doğru uygulamazsan bu durum düşmanın zafer zeminini oluşturur. Bu şekilde yaklaşmak gerekir. Her şehit bizim için bir talimattır. Neyin talimatıdır? Eksiklerinizden çıkın talimatıdır. Düşmana ucuz zafer vermeyin, kendinizi savunun. Önderlik de dile getiriyor. Kahramanca savaşır ve direnirsen, destan yaratarak şahadete gidersen bu kutsal bir şeydir, ancak bunlar tek başına, birbirinden bağımsız olursa zafer getirmez. Tarihimizde kahramanlık destanları çoktur. Bize gerekli olan bu kahramanlık destanlarını kendimiz için örnek yapmak, şehitlerin talimatını doğru anlamak ve şehitler çizgisini zafer çizgisi yapmaktır.

ŞEHİTLER İÇİN ZAFERİ ESAS ALACAKSIN

Bu yanlış anlaşılmamalıdır. Doğrudur, şehitlik kutsal bir mertebedir. Doğru yerde, doğru şekilde olduysa biz bundan korkmayız ama şehitler için yaşayacak, şehitler için zaferi esas alacaksın. Zaferi esas almak ne anlama geliyor? Öncelikle kendini savunmak anlamına geliyor. Eğer komutansan kendini ve kuvvetini koruyacaksın. Onun için gerekli fedakârlık ve cesareti ortaya koyacaksın. Gerekli uyanıklık, duyarlılık ve gizliliği ortaya koyacaksın. Gerekli değişimi geliştireceksin. Şehitlerin talimatı, Rêber Apo’nun perspektifi olarak zafer militanı olmak için ne gerekiyorsa onu yapmalısın. Bunun yolu nedir? Bunun yolu kendini ve kuvvetini korumaktır. İki şekilde kendini savunacaksın. Fiziksel olarak kendini, yoldaşlarını korumak ve ruhsal olarak kendini ve yoldaşlarını savunmak. Çünkü görünüyor ki bazıları kayıp vermemiş, kendisini ve kuvvetini korumuş, ancak gelişme sağlayamamış.

HEM FİZİKİ HEM DE RUHSAL SAVUNMA

Doğru savunma, düşman saldırısına karşı kendini ve gücünü şehitlerin ve Önderliğin çizgisinde, zaferi yaratacak şekilde korumaktır. Şehadetten doğru sonuç çıkaracaksın, kuvvetini koruyacaksın. Korurken hem fiziki hem de ruhsal olarak koruyacaksın, bunu esas alacaksın. Yani fiziksel olarak korumuşsun ama ruhsal olarak bitirmişsin. Bu tam bir koruma değildir. Yoldaşlık ilişkisini ve komünalizmi güçlendirmeli, eşit, özgür duruşu esas almalısın. Bu şekilde Apocu ruhu, yoldaşlık ruhunu savunmalısın. Hem fiziğini hem de devrimci yoldaşlık ruhunu korumalısın. Yoldaşlık ruhuyla bu güç, zafer gücü olmaktadır. Yoldaşlık ruhu aynı zamanda şehitlerin ruhudur. Bu demek oluyor ki şehidi, şehitlik ruhunu ve yoldaşını koruyacaksın. Bu konuda doğru sonuç çıkarmak gerekmektedir. Şehit güçtür, ölümsüzdür, dediğimiz zaman hepimiz şehit düşelim demiyoruz. Şehitler neden ölümsüzdürler? Bizi zafer gücü yapmak istemektedirler. Bunun için ölümsüzdürler. Bu nedenle yapılması gereken şehidi doğru anlamaktır. Burada şahadet ve Önderliği doğru anlamak çok önemlidir. Herkes bunu anlamalı, yanlış ele almamalılar ve kimse anlamadım dememelidir. Bunun için Önderlik savunmaları geliştirdi, eğitimler veriliyor. Şehadetler yaşanıyor. Günümüzde kimse ben anlamadım, diyemez. Önderliği ve şehitleri doğru anlamak, düşmana karşı kendini zafer kuvveti haline getirmektir. Doğru anlamak böyledir. Bu şekilde ele alınması gerekir.

Nasıl zafer gücü olacaksın, nasıl zafer komutanı olacaksın? Bunun yolu Devrimci Halk Savaşı perspektifiyle netleştirilmiştir. Özellikle yeniden yapılanma hamlesiyle, yani dönemin gerillası nasıl olacak, nasıl Demokratik Modernite gerillası olunacak; gizlilik temeli üzerine ve disiplin üzerine kendini şekillendirmiş, taktik yaratıcılık, kıvraklık, zenginlik sahibi gerillayı nasıl oluşturacaksın perspektifte bulunmaktadır. Yeniden yapılanma perspektiflerinde bunlar vardır. Yeniden yapılanmanın özünde ne vardır? Düşman bize karşı bugün bir istihbarat savaşı yürütmektedir. Evet istihbarat ve teknik diyoruz ama aslında istihbarattır. Çünkü istihbarat yoksa teknik sonuç alamaz. O zaman düşman istihbaratını nasıl etkisiz kılacaksın, nasıl boşa düşüreceksin? Kendini ve gücünü koruyacaksın ve düşmana darbe vuracaksın. İçeriği budur: Nasıl zafer gücü olacaksın? Zafer kuvveti olmak için önce düşmanın savaş tarzını anlayacaksın ve bu tarzı boşa düşüreceksin. Düşmanın savaş tarzının merkezinde istihbarat yer almaktadır. Sonra teknik gelmektedir. Onu boşa düşürmelisin. Hareket tarzı böyle olmalıdır.

ARTIK YARI PRATİKLEŞME OLMAZ

Bu çerçevede üç yıldır yoğunlaşıyoruz ve çaba geliştiriyoruz. Bugün ciddi bir sürece girmiş durumdayız. Şu ana kadar perspektiflerimiz, yeniden yapılanma projemiz yarı yarıya gerçekleşmiştir. Bu sene artık tam olarak pratikleştirmek istiyoruz. Artık yarı pratikleşme olmaz. 2020’de şehitlerin ve Önderliğin çizgisinde dönemin gerillası, yeni çizginin gerillası yaşama geçmelidir. Şehitler ve Önderliğin emekleriyle bugün bir seviyeye ulaşmış durumdayız. Bu seviye Demokratik Modernite gerillası seviyesidir. Klasik hareket eden gerilla tarzı değildir. Gündüz her yere giden, herkese kendini gösteren, köylere girip çıkan bir gerilla değildir. Hayalet gibi hareket eden bir gerilladır. Görünmez ama her yerdedir. Görünmez ama düşmanı izler. Denetim altına girmez, düşmanı denetime alır. Dönemin gerillası böyledir. Düşmana istihbarat vermemek ve düşman hakkında istihbarat alıp düşmanı tasfiye etmektir.

Bu yıl beklentimiz bu konularda geçmiş eksikliklerin tekrar edilmemesi ve terk edilmesidir. Yeni perspektifi yaşama geçirmektir. Bu esaslar üzerine taktik yaratıcılık, zenginlik geliştirilmelidir. Bu şekilde düşmana ciddi darbeler vurulmalıdır. Artık bu sürece geçmiş durumdayız. Her arkadaş bunu bilmelidir. İster Kuzey Kürdistan olsun ister Medya Savunma Alanları olsun isterse başka alanlarda olsun artık dönem Demokratik Modernite gerillası dönemidir. Kimse klasik gerillayı tarz olarak öne koyamaz. Neden? Çünkü klasik gerilla tarzı düşmana istihbarat sağlıyor. Düşmana istihbarat veren hiçbir yöntem bizim yeni dönem gerillasının yöntemi değildir. Bizim tarzımız düşmana istihbarat vermez düşmandan istihbarat alır. Bu şekilde düşmanı kontrol altına alır. Apocu ruhla düşmana darbe vurarak onu dağıtır. Dönemin gerillasının tarzı budur.

ESKİ ROMANTİZMLE OLMAZ

Şimdi şehitler ve Önderliğin çizgisinde buna derinleşmeliyiz. Her arkadaş da bu konuda derinleşmelidir. Eskisi gibi romantik gerilla artık ortadan kalktı. Doğrudur, şimdiki gerillanın da romantizmi vardır ama değişimler oldu. Artık ciddi gerilla, zafer gerillası gerekmektedir. Gerilla artık zafere gitmelidir, çünkü artık son süreçteyiz. Artık zafere gitmeliyiz. Ciddiyet gereklidir. Ciddiyet; disiplin, gizlilik ve düşmanı boşa düşürmek anlamına gelmektedir. Süreç düşmanı boşa düşüren, darbe vuran gerilla istemektedir. Romantizmi artık böyledir. Demokratik Konfederalizmi kurmalıdır, halkların özgürlüğünü inşa etmelidir. Artık bu zihniyetle yola çıkan gerilla gerekmektedir.

İLERLEMELER VAR, DERİNLEŞMELİ

Bu çerçevede ilerlemeler var. Bunu söyleyebiliriz. Nisan’dan bu yana iki ay oldu. Bütün eyaletlerimizin durumları tarafımızdan anlaşıldı. Genel anlamda bir seviye var. Bütün eyaletler eylem gerçekleştirdi. İyi eylemler gerçekleştirdiler. Dersim’den Serhat’a, Serhat’tan Botan'a, Amed’den Garzan’a kadar çabalar öne çıktı. Bir seviyenin olduğu görünüyor. Ancak bunu devam ettirmek ve derinleştirmek gerekmektedir. Yılı, büyük direniş yılı haline getirmek gerekmektedir. Demokratik Modernite gerillası hamlesine dönüştürmek gerekmektedir. Önümüzdeki görev budur. İnanıyoruz ki bütün arkadaşlar bütün eyaletlerin bu konuda yoğunlaşmaları var. Daha fazla umudumuz vardır. Bu konuda düşman istihbaratını boşa düşüren, düşmanın tekniğini sonuçsuz bırakan 21. yüzyıl gerillasını oluşturmak istiyoruz. Bunun için büyük bir emek verildi ve artık sonuç almanın zamanı gelmiştir. Herkes bu konuda, dönemin görevleri hakkında ciddi olmalıdır. Kuşkusuz bu daha çok görevli arkadaşlar, komutanlar için geçerlidir. Ancak bu tüm devrimciler için önemli görevdir. Bu görevi kahraman şehitlerimiz ve Önderliğimiz önümüze koydu. Bu çizgide derinleşmemiz gerekir. Şehitler ve Önderliğin çizgisinde derinleşmek bizi sonuca, zafere götürür. Bu şekilde şehitleri gerçekten yaşarız, anılarına layık bir şekilde sahip çıkarız. Bu şekilde tarihsel intikamı alacağız. Bu şekilde halkımızın hayallerini, bu ülkenin annelerinin, çocuklarının hayallerini gerçekleştireceğiz. Bizi bekleyen şey budur. Bu esaslar üzerine bütün yoldaşlar dönemin görevlerine sahip çıkmalı, kahraman şehitlerin izinde zafer militanı olmalı. Şehitlerimiz bizden bunu istiyor. Bu esas üzerine şehitler geçmişimiz, geleceğimizdir; şehitlerimiz her şeyimizdir. Şehitlerimiz talimatımızdır. Bu yüzden diyoruz; Şehîd Namirin!”