Osê: Türk devleti saldırıyor, uluslararası güçler göz yumuyor

Türk devletinin bölgede karışıklık yaratarak halklar arasında parçalanmayı geliştirmeye çalıştığına dikkat çeken Özerk Yönetim Eşbaşkanlık Yardımcısı Emine Osê, Türk devletinin saldırılarına uluslararası güçlerin göz yumduğunu vurguladı.

Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye'ye yönelik saldırıları, bölgede Türk devleti ve Suriye rejiminin halklar arasında çelişki yaratma politikaları ve yayılan koronavirüs salgınını değerlendiren Özerk Yönetim Eşbaşkanlık Yardımcısı Emine Osê, Türk devletinin uluslararası kamuoyunun tepkisini çekmemek için saldırı tarzında değişikliğe gittiğini dile getirdi.

Türk devletinin sadece Kuzey-Doğu Suriye alanlarını değil tüm Kürdistan ve Kürt halkının kazanımlarına saldırdığını belirten Emine Osê şöyle konuştu: “Kuzey- Doğu Suriye alanı çok hassas ve tarihi bir süreçten geçiyor. Bir taraftan siyasi çözüm belirtileri var ve burada özerk yönetimin rolü ne olacak? Diğer taraftan, işgalci güçler, özellikle Erdoğan öncülüğünde Türk devletinin işgal saldırıları artarak devam ediyor. Geçen yıllarda Türk devleti işgal amaçlı birçok saldırı gerçekleştirdi. Efrîn, Ezaz, Bab ve en son Grê Sipî ve Serêkaniyê gibi Suriye’nin birçok alanı işgal edildi.

Türk devleti bu son dönemde saldırı tarzını değiştirdi. Elbette sadece Kuzey-Doğu Suriye değil, tüm Kürdistan'a saldırmaktadır. Kürt halkının, özgürlük mücadelesi öncülüğünde özgürlük umutlarının geliştiği tüm alanlara saldırıyor. Kürt halkının statü kazanmaması için her tür saldırı yöntemini geliştiriyor. Ancak, Medya savunma alanlarında, Heftanin'de özgürlük savaşçılarının verdiği direniş az değildir."

SALDIRI TARZINI DEĞİŞTİRDİLER

Türk devletinin ilk saldırılarla alanları işgal ederek, çetelerini yerleştirdiğini ve bu çetelerin bölge üzerinde sürekli bir tehdit oluşturduğunu kaydeden Osê, işgal edilen bölgelerde, insanlara karşı her gün insanlık dışı uygulamaların geliştirildiğini belirtti. Tutuklanma, işkence, kaçırma, tecavüz, insanların evlerine el koyma ve demografiyi değiştirme gibi yüzlerce suçun işlendiğine dikkat çeken Osê, "Tüm bunlar belgelendi, dünya kamuoyuyla paylaşılıyor. Ancak, tüm bunlara rağmen uluslararası insan haklarından Türk devletine karşı herhangi ciddi bir tavır ortaya konulmamıştır. Çıkan sesler çok cılız. Bazen kınıyorlar, bazen göz yumuyorlar.

Zaten uluslararası güçlerin bu tavrından dolayı Türk devleti her seferinde, kendisine yakılan yeşil ışıktan güç alarak saldırıyor. Serêkaniyê ve Gre Sipî işgalinden sonra, Türk devleti saldırı tarzını değiştirdi. Kobanê ve Ebu Sira benzeri saldırılarla sivil insanları katlediyor. Bu şekilde tepki toplamadan katliam yapıyor. Bir yerde beş kişi, bir yerde on kişiyi katlediyor. Uluslararası güçler ve kamuoyu bu saldırıları katliam olarak görmüyor ve tavır almıyor. Bu şekilde birçok vatandaş hayatını kaybetti.

Türk devleti sadece hava saldırılarıyla katliam yapmakla sınırlı kalmıyor. Özerk yönetimin projesinin içini boşaltmak için her tür saldırı yöntemini kullanıyor. Bunu bazen havadan saldırarak, bazen Kürt gençlerini ajanlaştırmaya çalışarak, kendi batağına çekmek istiyor. Zaten son günlerde bu gençlerin hepsi pişmanlıklarını dile getiriyor. Yine alanda istikrarsızlığı geliştirmek ve halkları birbirine düşman etmek için halklar arasına fitne sokmaya çalışıyor. Türk devleti Özerk Yönetim sistemiyle yaşamlarını sürdüren Arap, Kürt, Süryani gibi halkları birbirine düşürmeye çalışıyor" diye konuştu.

TÜRK DEVLETİ ÜÇ PLAN ÜZERİNDEN SONUÇ ALMAYA ÇALIŞIYOR

Türk devletinin son dönemde bölgede üç kirli plan üzerinden sonuç almaya çalıştığına işaret eden Emine Osê, devamla şunları ifade etti: "Dediğim gibi, küçük saldırılarla vatandaşları katletmek, ajanlaştırmak ve halklar arasına fitne sokmak. Ve bunu yaparken de dinamik ve öncü güç olan iki gücü kullanıyor. Kadın ve gençleri kullanarak sonuç almaya çalışıyor. Dêrazor’da gelişen son olaylar da yine bununla bağlantılıdır. Bu olaylarla ilgili bizim elimize çok farklı bilgiler geliyor. Türk devleti, Suriye rejimi ve hatta DAİŞ’in ortak ilişkileri kapsamında bu olaylar gelişiyor.

Bu her üçünün de Özerk Yönetim projesinin başarısında çıkarları yoktur. Bu nedenle saldırıyorlar. Bölgenin yapısının aşiret olduğunu biliyorlar. Eğer buradaki aşiretleri ve bölge halkını özerk yönetime karşı ayaklandırırlarsa o zaman özerk yönetimin meşruluğunu ortadan kaldırabilirler. Bu nedenle aşiret şeyhleri öldürüldü. Bu olaydan sonra Sünni adı altında yaptıkları gösterilerde kullandıkları silahlar yıllarca DAİŞ’e karşı savaşan QSD güçlerimizin elinde yok. Bu saldırılarla halkın içinde şu algıyı yaratmaya çalışıyorlar. Özerk yönetim size hizmet edemiyor, sizi idare edemiyor, iç güçler sizi koruyamıyor. QSD bölgede hakim ancak sizi koruyamıyor. Bunların hepsi planlıdır.

Bu anlamda özerk yönetim bölgesinde yaşayan halkımızın duyarlı olması gerekir. Bu tür olaylara karşı tedbir almalı. Gençlerine sahip çıkmalılar. Hem gençlik örgütleri hem de aileler gençlere sahip çıkmalıdır. Bu görev tüm gençlik örgütlerine ve ailelere düşüyor. Bölgedeki tüm halkımızın bilmesi gerekir, bunlar bölgedeki istikrarı bozmak ve halklar arasında parçalanmayı geliştirmek istiyorlar. Bizim buna karşı duyarlı olmamız gerekir. Tüm kurumlar bunlara karşı duyarlı ve program sahibi olmalılar. Tüm kurumlar bölgede yürütülmeye çalışılan kirli politikalara karşı ortak hareket etmeli."

KORONAVİRÜS VAKALARI ARTMAYA BAŞLADI

Koronavirüsün ilk dalgasında tedbirlerin alındığını ve bu tedbirler doğrultusunda halkı koruduklarını, ancak bununla birlikte bölgedeki ekonomik sıkıntıdan dolayı bir krizin de yaşandığını belirten Emine Osê, "Koronavirus, tüm dünyanın karşısında çaresiz kaldığı bir sorun haline geldi. Her ne kadar Rusya, Çin gibi bazı ülkelerin çıkıp biz ilacını bulduk şeklinde iddialarda bulunsalar da bunlar asılsızdır. Hepimiz gördük ki tüm gelişmiş teknolojiye rağmen virüse karşı çaresiz kalındı.

Bizim alanımızda da vakalar görülmeye başladı. Koronavirüsün ilk dalgasında, özerk yönetim kısıtlı imkanlarıyla tedbirler aldı. Sınırlar arası geliş gidişler durduruldu. Bölgenin tümünde yasaklar getirildi. Ancak, bununla birlikte bir kriz de yaşandı. Buradaki bölge halkının durumu ortada, şimdiye kadar kendi işine devam etmek zorunda olanlar var. Evet halkımızı koruduk, ama baktık ki halkın çalışmaya da ihtiyacı var. Bölgenin ve halkın durumu ortada, halkın imkanları sınırlı. Bu nedenle yasakları biraz gevşek tutmak zorunda kaldık.

Dediğim gibi, ilk dalgada bazı tedbirler almıştık. Hastalığın yayılması durumunda, hastanelerden, ilaç ihtiyacına ve karantina alanlarına kadar sınırlıda olsa bazı tedbirlerimiz vardı. Biz böyle bir durumu aslında bekliyorduk. Çünkü işgal bölgelerinden Türk devleti alanımıza hastalığı bulaştırmak için çaba içindeydi. Yine, Suriye rejimi birçok zaman özerk yönetimin tedbirlerini tanımıyorum şeklinde bir tavır ile Qamişlo hava alanını kullandı. Bu nedenle virüs alanımıza dışardan geldi. Şimdi eğer büyük devletlere göre kıyaslarsak, bizim alanımızda çıkan vakalar pek fazla değil. Biz neden fazla görüyoruz? Çünkü, bizim o ülkeler gibi imkanlarımız yok" şeklinde konuştu.

15 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

Tüm alanlarda sağlık ekiplerinin iş başında olduğunu söyleyen Osê şunları belirtti: "Bazı alanlarda da yedek ekiplerimiz eğitilip hazırlanıyor. Yine özerk yönetim tüm temel ihtiyaçları üzerine aldı. Tüm bunlara rağmen şimdiye kadar 219 vaka var. Elbette bunların tedbirleri alınmıştır. 15 kişi de hayatını kaybetti. Biz tüm sağlık ekiplerimizle birlikte daha iyi imkanlar için çalışıyoruz. Ancak bu gerçeklik de var. Bu hastalık öyle bir iki günlük bir hastalık değil.

Bu anlamda halkımızın da artık bu hastalıkla hayatını rutin bir tarzda yaşamayı öğrenmesi gerekir. Bazı şeylerin bölgede artık bir kültür haline gelmesi gerekir. Örneğin, temizlikten, az hareket etme ve maske kullanımı gibi durumlar virüsten korunmak için gerekli en temel tedbirlerdir. Yine bazı alanlarımızın da kendilerini bu hastalığın ciddiyetine inandırması gerekir. Tüm kurumlarımızın, özellikle basın kurumlarımızın halkımıza bu bilinci kazandırması için çalışması gerekir.

Halkımız buna pek dikkat etmiyor. Belki şimdi çok ağır bir durum yok. Ancak bu durumun ağırlaşmayacağı anlamına gelmiyor. Bu anlamda yönetimimiz dahil tüm kurumlarımızın buna karşı mücadele etmesi ve halkı bilinçlendirmek için ortak bir planlama ve tedbir planına sahip olması gerekir. Her ne kadar imkanlarımız sınırlı ise de yönetimimiz ve sağlık personelimizde bu inanç var. Biz bu virüsü karşı çok az bir hasarla aşacağız."