TEV-DEM: NATO ve BM desteğiyle soykırım uygulanıyor

TEV-DEM, Türk devletinin, işgalci ve soykırımcı saldırılarında BM ile NATO'dan destek aldığına dikkat çekti. TEV-DEM, "Bir kez daha bedel ödememiz gerekiyorsa bundan kaçmayacak ve geri adım atmayacağız" dedi.

Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Koordinasyonu, bugün yaptığı yazılı açıklamada, "Erdoğan, NATO silahları ve BM’den aldığı güçle Kürtlere jenosit uygulamaktadır" dedi.

'AHLAKSIZ VE İLKESİZ BİR SAVAŞ YÜRÜTÜYOR'

TEV-DEM’in açıklaması şöyle:
“Yüzyılın faşisti Erdoğan ve işgalci Türkiye devleti, Kürt halkının iradesini kırmak, Kürt halkının statü sahibi olmasını engellemek ve Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak için soykırım düzeyinde ahlaksız ve ilkesiz bir savaş yürütmektedir. Çünkü faşist Erdoğan varlığını, yokluğunu ve geleceğini Kürt halkının katliamında, imhasında gördüğü için vahşice saldırmaktadır. Faşist Erdoğan, yeminli bir Kürt halk düşmanıdır. Sadece Rojava, Güney ve Kuzey Kürdistan’daki Kürtler değil, bütün Kürt halkı vahşi baskılar ve saldırılar altındadır. Kuzey Kürdistan’da yüksek oy oranlarıyla seçilen parlamenterler ve belediye başkanları ile HDP eşbaşkanları, HDP ve Kürt halkının demokratik kurumlarının binlerce üyesi siyasi olarak tutuklanmıştır.

'NATO VE BM DESTEĞİYLE JENOSİT UYGULUYOR'

Günün 24 saati Kürt halkının değerleri aşağılanmakta, Kürt halkının mezarlıkları, dağları ve doğası NATO’nun ileri teknik silahlarıyla bombalanmaktadır. Aynı vahşet sadece Kuzey Kürdistan’da değil Güney Kürdistan’da da uygulanmaktadır. Son olarak DAİŞ, El Nusra ve ÖSO gibi faşist paramiliter güçlerle Efrîn’i işgal etmiş ve yüzbinlerce Kürt yerlerinden göç etmek zorunda kalmıştır. Türk devleti Efrîn’in demografisini değiştirmekte ve etnik temizlik uygulamaktadır. Faşist Erdoğan ve işgalci Türkiye devletinin Rojava’ya ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik çeşitli saldırı ve tehditleri süregelmiştir. Bugün Kürt, Arap ve Hristiyan yüzbinlerce insan, işgalci Türkiye devleti ile DAİŞ ve El Nusra artıklarından oluşan çetelerinin saldırılarından dolayı kentlerinden, köylerinden ve topraklarından göç etmekte; işgalciler tarafından talana, tecavüze ve etnik temizliğe maruz kalmaktadır. Çok açık bir şekilde görülmektedir ki yüzyılın faşisti Erdoğan ile işgalci Türkiye devleti, NATO’nun silahları ve desteği, BM gibi kurumlardan aldığı güçle Kürt halkına jenosit uygulamakta, Hristiyanları göç ettirmekte ve Arap halkına baskı uygulamaktadır.

'BM ORTAK OLACAĞINA HESAP SORMALI'

Kürt, Arap ve Hristiyanlar olarak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in mevcut durum karşısındaki tutumunu kınıyoruz. Guterres, nasıl olur da elini halkların kanına bulaştırmış ve halen kan döken yüzyılın faşisti Erdoğan ile görüşme gerçekleştirir. Nasıl olur da işgalci Türkiye devletinin saldırılarına ve etnik temizlik politikalarına karşı sessiz kalır. Guterres, faşist Erdoğan’ın yüzbinlerce kişiyi ait olmadığı kent ve köylere yerleştireceğini; bu toprakların sahipleri olan Kürtleri, Arapları ve Hıristiyanları göç ettireceğini söylemesi karşısında sessiz kalmış ve bu projenin üzerinde duracaklarını söylemiştir.
Bu nasıl bir BM temsilciliğidir? BM’yi, devletler birliği gibi değil, ismine, rolüne ve misyonuna yakışan bir şekilde hareket etmeye, değerlerine ve ölçülerine sahip çıkmaya, milletlerin temsilcisi olmaya davet ediyoruz. Faşist Erdoğan’a en başta yüzbinlerce insanın tank, top ve uçaklarla yapılan bombardımanlar sonucu göç etmesi, bu insanların kendi toprakları üzerinde yaşamaya hakkının olup olmadığı sorulmalıydı. BM’nin görev ve sorumluluğu faşist Erdoğan’dan ve işgalci Türkiye devletinden hesap sormaktır; onun ortağı olmak değildir.

NATO'YA KINAMA

NATO’nun da Kürt halkına karşı tutumunu kınıyoruz. NATO hem tutumuyla faşist Erdoğan’a destek olmakta hem de Kürtler, Araplara ve Hıristiyanlara karşı beyaz fosfor kullanıldığının araştırılmaması için Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) baskı uygulamaktadır. Faşist Erdoğan ve işgalci Türkiye devleti de NATO’nun bu yaklaşımı ve tavrından güç alarak Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’de etnik temizlik gerçekleştirmektedir. NATO bu haksızlığa dur demeli ve ikiyüzlülüğü bırakmalıdır. NATO kendi ilkeleri ve değerleriyle kendi üyesi olan bir ülkenin Rojava ve Kuzey Suriye halklarına ya da dünyanın başka bir yerindeki halklara, uluslararası alanda yasaklanmış kimyasal silahların kullanılmasının önünü açmamalıdır. İşgalci Türkiye devleti, yüzyıldır bütün Kürt halkını ‘terörist’ olarak nitelendirmektedir. Biz de NATO’ya soruyoruz; kimliği olmayan, ana dilini kullanamayan, statüsü olmayan, her gün etnik temizlik tehlikesi altında olan bir halk nasıl terörist olabilir? Kürt halkı da dünyadaki diğer tüm halklar gibi doğal haklarıyla yaşamak ve varlığını korumak istiyor. Şimdi soruyoruz; terörist kimdir ve terörü yürüten kimlerdir? Binlerce Kürt köyünü ve kentini viraneye çeviren, milyonlarca Kürt’ü yerlerinden zorla göç ettiren, binlerce kadını, çocuğu ve siyasetçiyi faili meçhul bir şekilde kaybettiren ve doğal haklarını arayan bir halka etnik temizlik yapan kim?
NATO Kürt halkının aklı, iradesi ve değerleriyle oymaması gerekmektedir. OPCW’nin Kürtlere, Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye halklarına karşı beyaz fosfor kimyasal silahının kullandığını araştırmasını engellemesine ve ilgili raporlarını kamuoyuyla paylaşmasının önüne geçmesinden dolayı NATO’yu bir kez daha kınıyoruz. Bununla birlikte OPCW gibi halkların ve insanlığın yaşamıyla ilgili bir kurum, eğer hala onur sahibiyse hiçbir baskıyı kabul etmemeli, görev ve sorumluluklarını yerine getirmelidir. NATO’nun talimatlarıyla hareket etmemeli ve etnik temizlik ve kimyasal silahların kullanılması karşısında sessiz kalmamalıdır. Bu kurum ne kadar sessiz kalırsa kalsın onur sahibi doktorlar ve kurumlar, Kürt halkına karşı beyaz fosfor kullanıldığını ispat etmek için çalışmalarını sürdürecektir. Ortadaki tüm gerçeklere rağmen sessizliğini koruyan OPCW’yi kınıyoruz. Tüm bunların yanında Türkiye, Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’de beyaz fosfor kullandığı vakit Türkiye’nin Lahey büyükelçisi Şaban Dişli, OPCW’yi ziyaret etmiş ve 30 bin Euro bağışta bulunmuştur. OPCW üzerinde oluşan bu şüpheyi kaldırmalıdır. OPCW’nin kimliğine göre hareket etmesini, görev ve sorumluluklarını yerine getirmesini ve ahlaki ölçülerine onurlu bir tavrın sahibi olmasını umuyoruz.

'İNSANLIK ONURUNU KORUMAYA DEVAM EDECEĞİZ'

Başta Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye halklarına destek olan vicdan sahibi tüm insanlığa; Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye halkının Onur Direnişi’ne desteklerini beyan eden tüm kurumlara, şahsiyetlere, akademisyen ve aydınlara; bu konuda rol oynayan kişilere, Arap Birliği’ne, Fransa Parlamentosu’na, ABD Senatosu’na teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bütün dünya şunu iyi bilmelidir ki bize yönelik etnik temizlik devam etmektedir. Onurumuzu, varlığımızı ve özgürlüğümüzü korumamız için hangi bedeli ödemek ve ne yapmak gerekiyorsa ortaya koyacağız. Kürtler, Araplar ve Hıristiyanlar olarak DAİŞ’e karşı savaşta 11 bin şehidimiz ve 20 binden fazla yaralımız olmuş; bununla beraber insanlık onuru korunmuştur. Bununla gurur duyuyoruz. DAİŞ’in saldırıları olsun, işgalci Türkiye devletinin jenosit saldırıları, El Nusra ve hangi çete gücünün saldırısı olursa olsun; bir kez daha bedel ödememiz gerekiyorsa bundan kaçmayacak ve geri adım atmayacağız. Varlığımızı ve insanlık onurunu korumak için güçlü bir irade ve büyük bir inançla mücadelemize devam edeceğiz.”