Cumhurbaşkanı Demirtaş

Türkiye’ye Selahattin Demirtaş gibi birinin cumhurbaşkanı seçilmesi bir hayal değil, iç ve dış siyasetin gerektirdiği bir durum ve realitedir.

Biliyorum, en iyimser okuyucu bile mevcut başlığı görünce en azından hafifçe gülümseyecektir. Bizi çok iyimser, hatta epeyce hayalci bulacaktır. Fakat bizce akılların ve de ağızların artık bu ve benzer deyimlere alışması gerekiyor. Selahattin Demirtaş olur veya olmaz, ama bir başkası olur. Bu seçimde olur veya gelecek seçimde gerçekleşir, ancak çok yakında mutlaka olacaktır. Türkiye’ye çok yakında bir Kürt ve radikal demokrat cumhurbaşkanı seçilecektir. Eğer bu söylediğim 24 Haziran seçiminde olmazsa, bundan sonraki seçimde mutlaka gerçekleşecektir. Çünkü Türkiye’nin artık bir Kürt cumhurbaşkanına ihtiyacı var. Aynı zamanda bir radikal demokrat cumhurbaşkanı gerekiyor. Türkiye’yi kendi gerçeğine ancak bir Kürt ve radikal demokrat cumhurbaşkanı oturtabilir.

Türkiye’ye çok acil olarak bir radikal demokrat cumhurbaşkanı gereklidir. Çünkü bozuk da değil, bu bombozuk düzeni ancak radikal demokrat bir kişilik değiştirebilir. Çökmüş ve çeteleşmiş sistemi ancak radikal demokratik bir cumhurbaşkanı adil ve eşit tarzda yeniden inşa edebilir. Kürt sorununu, kadın özgürlük sorununu, toplumsal eşitsizlik ve adaletsizlikleri, ağır ekonomik ve kültürel sorunları ancak radikal demokrat bir cumhurbaşkanı bir düzeyde çözüme kavuşturabilir. Mevcut olandan pek fazla farkı olmayan Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu gibilerin söz konusu işleri yapması mümkün değildir. Muharrem İnce ise, kendisi istese bile çevresi ve partisi nedeniyle yapamaz. Zaten kendisinin de söz konusu sorunları çözüme kavuşturabilecek bir düşence gücü ve iradesi mevcut değildir.

O halde sıra artık radikal demokrat bir kişiliğin Türkiye’ye cumhurbaşkanı olmasındadır. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül gibi askeri darbelerden sonra darbesiz ve demokratik bir siyaseti ancak radikal demokrat bir yönetim oturtabilir. 12 Mart, 12 Eylül, Güreş-Çiller ve Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlükleri ardından Türkiye’yi demokratik gelişme yoluna ancak radikal demokrat bir yönelim sokabilir. Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü ile iyice çeteleşmiş bulunan ve tam bir darbe mekaniğine oturan, dolayısıyla her şeyin faşist darbelerle yürüdüğü bir durumdan Türkiye’yi ancak radikal demokrat bir cumhurbaşkanı kurtarabilir.

Çok açık ki, böyle bir cumhurbaşkanı da Selahattin Demirtaş olabilir. Neden olmasın? Selahattin Demirtaş’ın diğer cumhurbaşkanı adaylarından, örneğin Recep Tayyip Erdoğan’dan herhangi bir eksikliği var mıdır? Sahip olduğu imkânlar dışında hiçbir eksiği yoktur; hatta fazlası vardır, örneğin mütevazi yaşamı olan bir kişiliktir, çok ciddi bir siyaset ve yönetim deneyimi kazanmıştır, iç ve dış geniş çevreler tarafından tanınmaktadır, eğer yönetim olunca değiştirmezse mevcut haliyle özgürlükçü ve demokratik düşünceleri vardır. Neden iktidar olunca değiştirmezse ifadesini kullandığımızı herhalde anladınız. Çünkü Tayyip Erdoğan da iktidar olmadan ve yeni iktidar olduğu dönemlerde epeyce demokratik yaklaşım gösteriyordu. Hep üç y’den, yani yokluk, yolsuzluk ve yoksulluktan söz ediyordu. Bunlara karşı mücadele edeceğini söylüyordu. Fakat iktidar olup da hazinenin başına geçince her şeyin tersi oldu, Tayyip Erdoğan kendinden öncekileri mumla aranır hale getirdi.

Kuşkusuz Selahattin Demirtaş’ı Tayyip Erdoğan’a benzetmiyorum, kesinlikle Demirtaş da iktidar olunca bu duruma gelebilir demiyorum. Yanlış anlaşılmamalıdır. Esas olarak Tayyip Erdoğan’ın nereden nereye geldiğini göstermeye ve iktidarın bozucu etkilerine parmak basmaya çalışıyorum. Ama yine de toplumun her zaman ihtiyatlı olması kuşkusuz önemlidir. Ancak en azından şimdiye kadar Selahattin Demirtaş söylediğinin tersini yapmamış ve olumsuz bir tutum göstermemiştir. Hatta etkisi kırılmak için AKP-MHP iktidarı tarafından zindanlara atılmış, ancak of demeden halk için, özgürlük ve demokrasi için direnmiştir. Dışarda olduğu gibi, zindanda da bir radikal demokrat siyasetçi olarak kendini kanıtlamıştır. Dahası dayandığı hareket olan HDK-HDP yapılanması gerçekten de çoğulcu ve radikal demokrat bir karaktere sahiptir. Yine dahası Selahattin Demirtaş bir radikal demokrat olduğu gibi, aynı zamanda bir Kürt siyasetçidir de. Yani radikal demokratlık ve Kürtlük özellikleri Selahattin Demirtaş da birlikte mevcuttur. O halde seçilmesi Türkiye’nin ihtiyacı olan iki özelliği de karşılayacaktır.

Radikal demokratlık neyse de, bir Kürt siyasetçinin cumhurbaşkanı seçilmesi gerektiği düşünceme karşı çıkacakların daha çok olacağını tahmin ediyorum. Belki yanılıyorum, ama hislerim beni böyle düşünmeye zorluyor. Böyleleri için şimdiden ve peşinen yanı başımızdaki Irak’ı hatırlatıyor ve de örnek gösteriyorum. Irak da oluyor da, neden Türkiye’de olmasın diyorum. Fakat Türkiye’de şöyle ırkçı ve şoven bir söylentinin olduğunu da biliyorum: Eğer Kürtler devlet olursa veya bir Kürt devlet başkanı olursa kıyamet koparmış! Bunu bildiğim için, merhum Celal Talabani Irak Devlet başkanı seçildiğinde, bu bilgiyi bana veren TV spikerine gayri ihtiyari olarak “Peki kıyamet koptu mu?” diye sorduğumu hatırlıyorum. TV spikeri “Kopmadığını” söyleyince de söz konusu ırkçı-şoven söylemi TV’den teşhir etmeye çalıştığım yine hatırıma geliyor.

Kısaca Irak’a bir Kürt cumhurbaşkanı nasıl oluyorsa, Türkiye’ye de öyle olabilir ve de olmalıdır. Hatta bunun zamanı gelmiştir ve belki de biraz da geçmiştir. Bu nedenle ve gecikmenin devamını engellemek için Selahattin Demirtaş’ın 24 Haziran’da cumhurbaşkanı seçilmesi gerekir. Dikkat edilirse, bazıları tarafından başlangıçta şaka gibi gelen görüş, etrafını biraz eşeleyince aslında olması gereken en doğru ve anlamlı bir görüş olarak ortaya çıkıyor. Yani Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı seçilmesi anormal ve sürpriz değil, aslında seçilmemesi, örneğin Tayyip Erdoğan’ın seçilmesi çok daha anormal bir sonuç olarak görünüyor. Tayyip Erdoğan baskı, zulüm, sömürü, yağma, talan, katliam ve hırsızlıktan başka Türkiye’ye daha ne verecek ki, bir de cumhurbaşkanı seçilsin! Buna karşılık Selahattin Demirtaş’ın Türklere ve Kürtlere, kadınlara ve gençlere, işçilere ve emekçilere, tüm ezilenlere ve halklara verebileceği o kadar çok şey var ki! O halde oylar Selahattin Demirtaş’a ve HDP’ye verilmeli ve Demirtaş 24 Haziran’da Türkiye’ye cumhurbaşkanı seçilmelidir. 24 Haziran’da olmazsa, o zaman ikinci turda seçilmelidir.

Türkiye’ye Selahattin Demirtaş gibi birinin cumhurbaşkanı seçilmesi bir hayal değil, iç ve dış siyasetin gerektirdiği bir durum ve realitedir. Eğer bu seçimde yeterince çalışılmaz da bu sonuç ortaya çıkmazsa, şu gerçek bilinmeli ki Türkiye çok zorlu bir süreç yaşayacak ve bundan sonraki seçimde veya öyle bir seçime gerek kalmadan bu belirttiğimiz sonuç ortaya çıkacaktır. Öncelikle, başta Selahattin Demirtaş ve HDP olmak üzere tüm özgürlükçü ve demokratik güçlerin bu gerçeğe inanması ve kendine güvenmesi gerekir. Her türlü mücadele gibi, seçime de kazanma inancıyla ve amacıyla girilir. O halde, kazanma inancını ve kendine güveni zayıflatıcı söz ve tutumdan herkes sakınmalıdır. Bazılarında görülen karamsar üsluptan hemen vazgeçilmelidir.

Kendine güven ve başarıya inançla birlikte yapılması gereken şey ise, tam bir seferlik halinde, örgütlü ve planlı bir çalışma yürütmektir. Bu temelde herkesi seferber etmek, herkese gitmek, tanınan çevrelere gidildiği gibi hiç tanınmayan çevrelere de ulaşmak gerekli ve önemlidir. Kuşkusuz AKP-MHP ittifakını teşhir etmek için mevcut seçimin adil ve eşit olmadığı her zaman propaganda edilmelidir, ancak bu durum demokratik seçim çalışmasını asla zayıflatmamalıdır. Yine Selahattin Demirtaş’ın zindanda bulunması gündem yapılmalı ve tahliyesi istenmelidir, ancak bu da seçim çalışmaları önünde engel oluşturmamalıdır. Tüm adaylar dışardayken sadece Selahattin Demirtaş’ın zindanda olması belki toplumun dikkatini çeker ve bu durum oyların Demirtaş’a akmasını sağlar. Kısaca mesele şu: Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz! Yani iyi çalışılırsa Demirtaş cumhurbaşkanı olabilir. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika