Işıklı: Doğayı tahrip ederek köylerimizi boşaltmak istiyorlar

Son dönemlerde artan doğa tahribatlarını değerlendiren Mezopotamya Ekoloji Aktivisti ve Hevsel Koruma Platformu Eşsözcüsü Vahap Işıklı; HES’ler, taş, mermer ocaklarıyla Kürdistan köylerinin boşaltılmak istendiğini belirterek duyarlılık çağrısında bulundu.

Mezopotamya Ekoloji Hareketi aktivisti, Hevsel Koruma Platformu eş sözcüsü Vahap Işıklı, son olarak Van’ın Gürpınar ilçesinde yapılmak istenen mermer ocağına karşı köylülerin gösterdiği direnişi, askeri operasyonlar sırasında yanan ormanları, yakılan alanlara yapılan karakolları ANF’ye değerlendirdi.

Van Gürpınar ilçesinin Yurtbaşı köyünde yaşananların iktidar-sermaye ortaklığının doğa talanında vardığı noktayı gözler önüne serdiğini kaydeden Işıklı, ayrıca Türkiye’de, bölgesel olarak yaşanan farklılığı da ortaya koyduğunu belirterek, "Örneklendirmek gerekirse, İkizdere’de de taş ocağı meselesi var, direnen köylülerin çadırları söküldü, yani bu şekilde bir müdahale varken, mesele burası olunca onlarca güvenlik gücü ve korucularla silahlarla müdahale edilmesi meseleyi özetlemektedir.

Yine bölgedeki orman yangınlarında da bu durum yaşanıyor. Ülkenin batısında rant yangınları varken, bölgede askeri operasyonlar sonucu yangınlar çıkmakta, sonrasında ise Karadeniz’de yangın bitince ormanın yerinde oteller yükselirken, Cudi’den, Lice’ye yanan ormanlar sonrası karakol ve kalekollar yükselmekte. Köylerin çoğu bu sebepten dolayı boşalmaktadır" diye konuştu.

DOĞA KATLİAMININ GEREKÇESİ GÜVENLİK OLUYOR

Yaşanan çatışmalı sürecin doğa talanını muktedirlerin gözünde meşrulaştırdığını vurgulayan Işıklı, "Ülkedeki doğa savunucuları ve ya yaşam savunucuları açısından bakarsak bölgede yaşananları bir güvenlik meselesi olarak görmekteler ve bazen tepkisiz kalabiliyorlar. Halbuki Lice’de yok olan ağacın, Kaz dağlarınkinden, Artvin’dekinden bir farkı yok. Zira iklim krizi artık gün be gün kendini göstermekte ve iklim krizine karşı önlemler açısından bir denklem kurarsak, bu denklemden çıkarılacak her ağacın yaratacağı etki aynı boyuttadır. Mesela düşünün ki bir seneden fazla oluyor Cudi’de günde 400-450 ton ağaç kesimi var, Türkiye’de gündem olmuyor, zira burada yaşananlar kutsanan bir ulus-devleti de açığa çıkarmaktadır, çünkü ‘’mesele güvenlik’’ denmektedir" dedi.

KÖYLÜLER TEHDİT EDİLİYOR

Van’da Mermer ocağına yönelik halkın protestosu ve askerlerin halkın üzerine kurşun yağdırmasını da değerlendiren Işıklı, "2003’te Dimer tarafından mermer ocağı yapılmak istenen yerde, köylülerden biri yaralanınca alandan çekiliyorlar. Fakat yıllar sonra alanın başka bir şirkete devri ile beraber 2020’de diğer şirket alana geliyor ve bayramdan önce köylüler tehdit ediliyor, ‘hayvanlarınıza yer bulun’ deniliyor, ‘bayramdan sonra ne olursa olsun gelip çalışmaya başlanacağız' deniliyor ve malum olaylar yaşanıyor. Sonrasında sosyal medyada Mezopotamya Ekoloji Hareketi yaşananların videosunu yayınlayınca kamuoyu duyarlı davrandı" İfadelerini kullandı.

VALİ SÖZ VERMEKTEN ÇOK DERHAL OCAĞI KAPATMALIDIR

Sonrasında kaymakamlığın alana komisyon gönderilmesiyle mermer ocağının sağlık yönünden tehlikeli olduğu duyurusu yapıldığını ve Valinin köye giderek mermer ocağının kurulmayacağı sözünü verdiğine dikkat çeken Işıklı; "Fakat açıkça şunu görmek gerekir, sermaye-iktidar ilişkisi sonucu çoğu örnekte görüldüğü gibi bu sözleri yerine getirme noktasında farklı sonuçlar da görünce, Mezopotamya Ekoloji Hareketi basın açıklamasıyla beraber mermer ocağının kapatılması amacıyla change.org üzerinden imza kampanyası başlattı.

Yine Türkiye’den çoğu ekoloji gruplarının birleştiği kurum olan Ekoloji Birliği tarafından, sonrasında EGEÇEP tarafından basın açıklamaları ve toplantılar ile 'hem köylülerin mağduriyetleri giderilsin, hem de ocak kapatılsın' diye çağrılarda bulunuldu. Ve bu anlamda yaşananların apaçık görülmesi üzerine tepkiyle karşılandığı ortada fakat mücadelenin devam edeceği de açıktır" diye konuştu.

HİÇBİR YERDE GÜVENDE DEĞİLİZ

Dışarıdan birilerinin gelip bölgede daima köylüleri göçertmek istediğini bunu da rahatlıkla yapabildiğini kaydeden Işıklı, ülkede var olan adalet sisteminin sorunlu olduğunu hatırlattı. “Zira bu rahatlık normal değil” diyen Işıklı konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Çünkü bu şu anlama gelmektedir, her an olduğunuz evde, köyde, güvende değilsiniz artık. Hele ki son süreçte yaşananlara bakınca, ya köyler bir kerede maden alanı diye ilanı yapılıyor, ya da ÇED raporu gerekli değil denilerek köyler, kentlerde mahalleler boşaltılıyor. Bu da önemli bir göç yaratmaktadır, yani mesele sadece doğa talanı ile sınırlı değil, köyleri boşaltma, göçertme meselesi var.

Bunu açıkça şunla anlatırsak, Hasankeyf’te yapılan baraj ile 199 köy boşaldı, Botan çayında yine aynı durum yaşanıyor, yine bugün Lice’den, Kulp’a, Batman'a kadar 100’lerce köyü sular altında bırakmak adına baraj ve HES meselesi var, sonrasında Cudi’den, Lice’ye yanan orman ve ağaç kesimi derken, Hakkari’de maden alanları ilanı ile yine yüzlerce köy boşalma tehlikesi altındadır. Kesilen binlerce ağaç, yanan ormanlar sonucunda eldeki bilimsel veriler Türkiye’de bir ormansızlaşma durumu yaşanırken, sonrasında yapılan araştırmalara göre orman ekosisteminde bir yok oluş ile beraber orada yaşam bulan mikroorganizma gibi küçük canlıların kentlere kadar gelmesi var ve bu büyük bir bulaşıcı hastalık sebebi olmaktadır.

Yine ormanda yaşam bulan yaban canlılarının yaşamı altüst edilmektedir. Sonrasında bölgenin tamamında mermer ocakları, taş ocakları ya da su üzerinde kurulan kum ocakları, petrol rafinerileri özellikle karbon salınımını tetiklerken, havayı kirletmektedir. Sonrasında özellikle iklim krizi bağlamında alınan önlemler arasında karbon salınımını azaltmak meselesi varken, bugün ülkenin çoğunda her alan maden alanı yapılarak ocakların inşasının hızlanması iklim krizini büyük oranda tetiklemektedir. Yine yapılan barajlar ve HES’lerin yarattığı tahribat da gün be gün kendisini göstermektedir. Son süreçte özellikle Hasankeyf’ten, Bismil’e yaşanan balık ölümleri sucul ekosistemini nasıl tahrip ettiği ortada iken, suların kirlendiğini ve yaşanan ölümler sonrası hastalıkların yayılmasını dahi tetikleyeceği ortada."

BÖLGENİN İKLİMİ YOK EDİLİYOR

Serhat tarafından Botan’a, yapılan mermer ocaklarının, kömür ocaklarının, taş ocaklarının bölgede geçim kaynağı olan hayvancılığı olumsuz yönde etkilediğini belirten Işıklı, "Özellikle hayvan otlak alanlarının dahi yok edildiği meselesi var. Sonrasında yine iklim krizinin önemli etkilerini hissettiğimiz bölgemizde kuraklığın etkisi ile beraber göller kuruyor, balık ölümleri oluyor. Köylerde hasadın alınmaması gıda krizini tetiklemekte iken, bunların en önemli sebebi bölgedeki maden alanları, yapılan baraj ve HES’ler olmaktadır. Çünkü bölge iklimini altüst etme meselesi varken, bugün kuraklık sonucu da köyler boşalmakta kendi toprağında hasat alamayanlar Türkiye’nin farklı kentlerine mevsimlik işçi olmaktalar.

Yine bölge ikliminin değişmesinde en önemli faktör TOKİ’leşme meselesi, köylere kadar inen yapılaşma sonucu betonlaşma ile köylülerin arazileri ellerinden alınmakta, ya da biraz maddi yönden olan parayla kandırılarak hem köyler boşalıyor, hem de betonlaşma ile bölge iklimi çok kötü etkileniyor. Hal buyken sonuç olarak köyler orman yangınları, ağaç kesimleri, mermer, taş ocakları, TOKİ’leşme ile boşalmaktadır, göçler başlamaktadır. Sonrasında Dicle’den, Fırat’a yapılan baraj ve HES’ler bölge iklimini değiştirmekte, orman ekosisteminden, sucul ortamdaki yaşama kadar kirlilikten, canlı ölümlerine kadar bir tükeniş yaşandığı açıktır. Mesele buyken bölgede yaşananları sonuçları ile birlikte gündemleştirmek ve ülkenin batısından, evrensel anlamda dünyada doğa savunucularının, yaşam savunucularının sorunu yaşamsal önemde görüp, tepkilerin birleştirilmesi gerekmektedir" dedi.