'Soma unutulsun istemedik'

Hem davalara hem de olaya tanıklık eden Gazeteci Sevda Aydın ve o dönem sendikacı olan Hacay Yılmaz, geçtiğimiz hafta biten Soma davasında ve katliamında yaşananları “Paşa Vardiyası” belgeselinde anlatıyor.

Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014’te meydana gelen maden patlaması sonucunda 301 işçi hayatını kaybetti. 16 Haziran’da görülen Soma karar davasında katliamın sorumluları ise tüm tepkilere rağmen adil olmayan cezalar aldı. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan'a daha önce 15 yıl verilen ceza 20 yıla çıkarılırken, yine daha önceki yargılamada beraat eden mühendisler Efkan Kurt ile Adem Osmanoğlu'na ise 12 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Evinç ise beraat etti. Dava boyunca reddi hakim talebinde de bulunan aile ve avukatlar ise verilen cezaların adil olmadığını vurguladı.

Peki Soma’da yaşanan iş cinayetini sadece bir kazadan mı ibaret? O dönem DİSK’e bağlı Devrimci Maden İşçileri Sendikası (Dev.Maden-Sen) Ege Bölge Temsilcisi olan Hacay Yılmaz madenlerdeki özelleştirme ve denetimsizliğin durumu bu noktaya taşıdığını söylüyor. Gazeteci Sevda Aydın ise bölge halkının ekip biçeceği hiçbir şey kalmadığı için geçim için yerin altına mahkum bırakıldıklarını anlatıyor. Hacay Yılmaz dönemin sendikacı tanığı, Sevda Aydın ise gazeteci olarak olayı başından bu yana takip ediyor. Son karar duruşmasına kadar Soma katliamını takip eden Yılmaz ve Aydın yaşananların unutulmaması için “Paşa Vardiyası” adlı belgesel için kolları sıvamış. Katliamı başından beri takip eden Gazeteci Sevda Aydın ve Hacay Yılmaz ile konuştuk.

MADENLERE MAHKUM BIRAKILMIŞLAR

Soma davasını başından beri takip ettiğini ifade eden Sevda Aydın birebir duruşmaları ancak İzmir’e taşındığı 2017 yılından bu yana takip edebildiğini belirtiyor. Şimdi Mezopotamya Ajans’ta muhabirlik yapan Aydın için de büyük bir deneyim oluyor bu takip. Aydın deneyimini şöyle aktarıyor: “Gazetecilik pratiğim kültür alanında olduğu için ilk defa böyle büyük bir davanın haberlerini yapmaya başladım. Dava ve Soma’daki tazminat mağduru işçilerle görüştükçe mağduriyetin sadece hukuksal değil, yaşamlarının her alanında olduğunu gördüm. Ailelerinden kalan bir avuç araziye maden patronları el atmış, bu yüzden yoksullaşmış insanlar. Ekip biçeceği bir alan kalmayınca madenlere mahkum bırakılmışlar. Yerin altındaki hayatlarına dair her şeyi kaplamış. Katliamlar, iş kazalarında sakat kalanlar, meslek hastalığı sahibi olanlar hiç hak mücadelesi verememiş. Bu ailelere de sirayet etmiş, bunları yaşayan yakınları olmasına rağmen hala yer altında çalışmak zorundalar. İki kardeşini kaybeden bir abla şöyle demişti: Kardeşim madende aşırı ısınma var patlama olabilir diyordu, fakirdik kal kardeşim gitme diyemedim.”

UNUTTURMAK İSTİYORLAR

Gazeteci Aydın davanın başından bu yana pek çok adil olmayan yargılama yapıldığının özellikle altını çiziyor: “Gelinen noktada tutuklu olan tek kişinin aile avukatlarından Selçuk Kozağaçlı olması durumu zaten ortaya koyuyor. Asıl sorumlular yargılanmadı, ne bakan ne de taşeronlaşmaya halka bela eden iktidar. Adalet beklentisi aileler için çok uzaklaştı. Çünkü suçu işleyenlerden adalet beklememeyi anladılar. Dava bütün aileleri politik olarak dönüştürdü. Bahsettiğim hak mücadelesini, duruşma salonlarında, yani aslında adaleti bulacakları yerde verdiler.

Tarım alanları ellerinden alınan işçiler için taşeronlaştırmanın ardından madenlerde iş güvenliği başta olmak üzere pek çok sorunu doğurdu. Aşırı iş yükü, üretim baskısı katliamı getirdi. Tüm bunların unutulmasını istiyorlar, unutturmamak için belgelemek istedik.”

MADENLER ÖZELLEŞTİRLİYORDU

Katliamın yaşandığı dönemde, DİSK’e bağlı Devrimci Maden İşçileri Sendikası (Dev.Maden-Sen) Ege Bölge Temsilcisi olan Hacay Yılmaz ise o günleri ve katliamın olduğu günü anlatırken özellikle özelleştirmeye dikkat çekiyor. Polisin ve iktidarın aldığı tavır ise başından bu yana katliamı saklama üzerineydi diye ifade ediyor Yılmaz: “Madenlerde yetkili ve örgütlü bir sendika değildik. Ancak, orada kimi işçilerle ilişkilerimiz vardı. Devam ediyordu. Sendika olarak, madenlerin özelleştirilmesinden sonra, oradaki çalışma koşullarını yakından takip ediyorduk. Bu durumu da kamuoyuyla paylaşıyorduk. Katliam haberini duyduktan yaklaşık iki saat sonra, arkadaşlarımla birlikte, katliamın olduğu Soma Kömürleri Eynez Ocağı’na ulaştık. Maden ocağının giriş çıkışları jandarma ve polis tarafından kordon altına alınmıştı. İşçi yakınları feryat içindeydi. Nasıl olmuştu, neler yaşanmıştı, kaç işçi içerideydi, kaç işçi yaşamını yitirmişti? Kimse bir yanıt vermiyordu. Yalnızca yer altından battaniyelere sarılı insanlar çıkarılıp ambulanslara taşınıyordu. Bu insanlar yaralı mıydı yoksa yaşamlarını mı yitirmişlerdi, kimse bir şey söylemiyordu. 

Saatler sonra bizzat kendim, jandarma kordonundan ambulansların olduğu tarafa geçerek, bir ambulansın içine baktım. Şaşkınlık içinde kaldım. Ambulansın içi boştu. Yaralı birisine müdahale etmek için kullanılan hiçbir donanım yoktu. Belli ki, battaniyeye sararak yaralı diye ambulanslara taşıdıkları insanlar yaşamlarını yitirmişlerdi. Orada biriken insan selinin öfkesine karşı bunu yapıyorlardı.” 

DAHA İLK SAATLERDE İNKAR EDİLDİ

Hacay Yılmaz dönemin HDP vekilleriyle çeşitli temaslarda bulunduklarını o dönem Enerji bakanı olan Taner Yıldız’ın ilk saatlerde katliamı inkar ettiğini söylüyor. Tüm bu unutturma çabalarına ve orada günlerce tanık olduğu haksızlığı ise kayıt altına almalıydım diyor: “Gece saatlerinde, HDP milletvekilleri Levent Tüzel ve Selma Irmak’la birlikte bir heyet olarak ocakların müdürlük binasında olan dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız'la görüştük. Bu durumu kendisine sorduğumuzda büyük bir öfkeyle ‘hayır böyle bir şey yok’ dedi. Ayrıca arama kurtarma çalışmalarının da yetersiz olduğunu, insanlara bir yanıt verilmediğini, içeride kaç işçinin olduğunu, kaç işçinin yaşamını yitirdiğini, kamuoyuna niçin bilgi verilmediğini sorduğumuzda da öfkelendi. 

Çalışmalar günlerce devam etti ve ben de orada günlerce kaldım. Gelişmeleri yakından gözlemledim. Orada çalışan işçilerin mahallelerinde ve köylerinde toplantılar yaptık. Sohbetlerimiz oldu. Soma’nın meydanlarında sokaklarında, işçiler tarafından yapılan eylemlerin içinde yer aldık. İşçilerle birlikte polis tarafından defalarca tartaklandık. Türkiye'nin en büyük işçi katliamının yakından tanığı oldum. Unutulmaması için belgeselini yapmaya karar verdik.”