YPG’den Türk devletine Efrin mesajı: Hayal görüyorsunuz

YPG Sözcüsü Nuri Mehmud, Arap Baharı'nın tüccarlığını yaparak silahlı grupları pazarlık aracı dönüştüren Türk devletinin şimdi de İdlib'e karşı Efrin pazarlığını yaptığını belirtti.

Halk Savunma Birlikleri (YPG) Sözcüsü Nuri Mehmud, bitti denilen Suriye iç savaşının son haftalarda yeniden alevlendiği İdlib ve Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın gündemine aldığı Efrin üzerinden "pazarlık yapıldığını" söyledi. Mehmud, "bir hafta içerisinde Efrin'e girme hayali kuran" Türk ordusuna "büyük yanılgı yaşarsınız" mesajını verdi.

Suriye Baas rejiminin Rusya'nın hava desteğiyle ülkenin Kuzeyinde bulunan İdlib vilayetini El Kaide menşeili Heyet Tahrir El Şam (El Nusra) ve Ehrar El Şam örgütlerden temizlemek için başlattığı operasyon dikkatleri yeniden Suriye'ye çekti. Baas rejiminin İdlib’e yürümesi Ankara'da endişe yarattı. Astana 8 görüşmelerinde İran, Rusya ve Türkiye tarafından yapılan "çatışmasızlık bölgesi" anlaşması üzerine İdlib'e giren Türk ordusu, bölgedeki terör örgütleriyle birlikte Efrin'e saldırı hazırlıklarına hız verdi.

YPG Sözcüsü Nuri Mehmud, Baas rejiminin İdlib operasyonu ve Erdoğan’ın yeniden hedef tahtasına oturttuğu Efrin'e dönük olası bir işgal girişimi ve ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun yaptığı "Otuz bin kişilik ordu kuruluyor" açıklamasına ilişkin ANF'nin sorulularını yanıtladı. "AKP iktidarı İdlib'i kendisi için son bir şans olarak görüyor. Eğer İdlib ve Efrin üzerine ticaret, değiş tokuş yapabilirse böylece ayakta kalabileceğini hesaplıyor" diyen Mehmud, Erdoğan'ın "tehdit oluşturuyorlar" açıklamasının aksine, bugün Efrin'i savunan savaşçıların Kobane'de kahramanca sergiledikleri direnişle "Paris, Moskova, New York, Kahire hatta Ankara ve İstanbul'u terör saldırılarına karşı savunduğunu" hatırlattı.

Rusya Devlet Başkanı Putin, 2017'nin sonlarında Suriye'de savaşın bittiğini ilan etti ancak 2018'in ilk haftalarında bölgeden yeniden çatışma haberleri geldi. Baas rejimi Rusya'nın da desteğiyle İdlib'e operasyon başlattı. Astana mutabakatı çerçevesinde oluşturulan çatışmasızlık bölgeleri adı altından İdlib'e giren Türk devletini bu operasyona tepki gösterdi. Şu anda İdlib'teki askeri ve siyasi durum nedir?

Bilindiği gibi Türk devleti Ortadoğu'ya model olma isteğindeydi. Bu amaçla oluşturduğu siyasi projesini ise Osmanlıcılıktan gelen saltanat ve sunni mezhepçilik üzerine kurmuştu. Özellikle İhvan-ı Müslim’in çizgisine güveniyordu. Tunus ve Mısır'da da yanı çizgide olan Adalet ve Aydınlık Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi isimlerde partiler kuruldu.

TÜRKİYE SURİYE'DE YANLIŞ HESAP YAPTI

Suriye'de de ilk protestolar başladığında dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu Suriye'ye gelip Beşar Esat ile görüştü. Müslüman Kardeşler ile barışmasını istedi. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan sarayından Ortadoğu'yu yönetme hesabı yapıyordu. Ortadoğu ülkelerine ziyaret gerçekleştirdiğinde sanki Türkiye'nin bir ilini ziyaret ediyormuş gibi davranıyordu. Böyle bir imaj yaratmıştı. Ama Ortadoğu'nun başka beklentileri var. Ortadoğu toplumlarının umudu Arap Baharı'ydı.

Türk devleti Suriye'ye müdahale etmeyi çok basit bir durum olarak görüyordu. Bölgeyi arka bahçesi olarak değerlendiriyordu. Müslüman Kardeşlerle ilişkisi Suriye'yi parçaladı. Bir çok silahlı grup Suriye içerisinde boy gösterdi. Bunların hepsi Türkiye üzerinden Suriye'ye taşındı. Alternatif proje gelişmeye başlayınca Şam'ı bırakıp Serêkaniyê'de bizimle savaşmaya başladılar. Bu saldırının Türk devleti tarafından örgütlendiğine dair o süreçte bir çok belge ele geçti.  

DAİŞ TÜRK DEVLETİNİN UMUDUNU ARTTIRDI

Serêkaniyê'de "Arap Baharı" ya da milliyetçilik mefhumu yenilgi yaşayınca DAİŞ ortaya çıktı. Cephet El Nusra ve Ehrar El Şam'ın El Kaide tarafından yönetildiğini dünya da ilk defa biz deşifre ettik. Kobanê'de de DAİŞ AKP iktidarının umutlarını güçlendirdi. O dereceye geldi ki Türk Cumhurbaşkanı "Kobanê düştü, düşüyor" açıklamasını yaptı. Kobanê'de Türk devletinin terörist örgütlenmesi yenilgiyi yaşayıp, güçlerimiz Mimbiç'e ilerleyince Erdoğan iktidarı "Arap Baharı'nın" pazarlamaya başladı.  

Humus, Halep, Şam çevresindeki silahlı grupları Bab, Ezaz ve Cerablus'u işgal etme karşılığında pazarladı. Pazarlık masasında Suriye rejimi, İran, Türkiye ve Rusya'da vardı. Şimdi Efrin ve İdlib'tede de aynı pazarlığı yapmak istiyor. Yani İdlib'i vermenin karşılığında Efrin'i istiyor. Erdoğan İktidarı için Efrin'e girip girmemek çok önemli değil, esas amacı Kuzey Suriye'de gelişen projeyi boşa çıkarmak. Bilindiği gibi Kuzey Suriye'de bugün hayat bulan proje DAİŞ terörizmini, milliyetçilik anlayışını yok etti; çete gruplarını boşa çıkararak Suriye krizine çözüm perspektifi geliştirdi. Bölge halklarına da devrim anlayışının hangi esaslar üzerine gelişmesi gerektiğine yönelik örnek oldu.

Türk devleti, Şam rejiminin Suriye'nin bir vilayetinde El Kaide çizgisindeki cihatçılara karşı operasyon düzenlemesinden neden rahatsız oluyor?

Türk iktidarı İdlib'i kendisi için son bir şans olarak görüyor. Eğer İdlib ve Efrin üzerine ticaret, değiş tokuş yapabilirse böylece ayakta kalabileceğini hesaplıyor. Zaten AKP iktidarının açıklamalarında da bu açıkca ifade ediliyor. AKP yetkileri daha önce "Kuzey Suriye'nin varlığı bizim yokluğumuzdur" ifadeleriyle tutumlarını açıkça ifade etmişlerdi.

Son dönemlerde rejim, İran ve Rusya'nin İdlib'te El Nusra ve Ehrar El Şam'a yönelik başlattıkları saldırılar Astana toplantılarında yine aynı güçlerin üzerinde uzlaştığı "çatışmasızlık bölgeleri" anlaşmasını bozulmanın eşiğine getirdi. Türkiye devleti Suriye'deki tüm çete gruplarını; Fırat Kalkanı grupları, Heyet Tahrir El Şam ve Ehrar El Şam çetelerini ortak bir çatı altında örgütledi. Suriye Baas rejiminin İdlib'te yaşayacağı yenilginin esas sebebi oradaki silahlı gruplar değil, Türk devleti olur. AKP rejimi elindeki bu kozla Suriye, Rusya ve İran'a baskı yaparak kendi politikalarını kabul ettirmeye çalışıyor.

Erdoğan, İdlib operasyonun başladığı bir dönemde Efrin işgalini yeniden gündeme getirdi. Suriye rejiminin İdlib'e yürümesiyle Erdoğan'nın Efrin'i hedef alması tamamen bir tesadüf mü? Yoksa, ikisi arasında doğrudan bir bağlantı var mı?

Erdoğan'ın yaptığı açıklamalar ve yaşanan hareketlilik bir umut verildiğini gösteriyor. Tehditlerini daha yüksek bir perdeden dile getiriyor. Görüldüğü kadarıyla Baas rejiminin İdlib'teki yenilgi olasılığını hesaba katan güçler Erdoğan rejimiyle anlaşmaya kapı aralıyor. Tüm dünya, uluslararası kamuoyu Efrin ve İdlib üzerinden bir pazarlık yapılması seçeneğine karşı duyarlı olmalıdır.

EFRİN YALNIZ DEĞİL!

Efrin'e basit yaklaşan bölgesel güçler de şunu çok iyi bilsin; Efrin Kobanê'nin devamıdır. Kobani'yle birlikte mücadele eden dünya halkları için Efrin'de aynı pozisyondadır. Efrin yalnız değildir. Efrin ve İdilip pazarlığı üzerinden çıkarlarını koruyabileceğini hesap eden devletlerin DAİŞ'le yanı kimliğe bürünmesi seçeneği uzak bir ihtimal değil. Çünkü Efrin, demokrasi, barış, çözüm isteyen dünya halklarının umududur.

Bu nedenle uluslararası kamuoyu nezdinde Efrin öyle basit yaklaşılacak bir yer değil.  Diğer yandan Efrin savunma anlamında kendisini oldukça iyi örgütlemiş. Türk ordusu bir hafta içerisinde Efrin'e gireceğini düşünüyorsa hayal görüyordur. Türk ordusu her şeyden önce Türkiye halklarının gerçeğini görmelidir. Türkiye halkları ne Serêkaniyê'yi ne de Kobanê'yi yalnız bırakmadı. Direnişe çok fedakarca sahip çıktı ve ciddi bir rol oynadı. Teröre karşı Türkiye halklarının Serêkaniyê'ye ve Kobanê'ye büyük desteği oldu. Bu nedenle Türkiye halklarını savunması gereken ordu AKP iktidarının çıkarları doğrultusunda kullanılıyor.  

ULUSLARARASI GÜÇLER "BEKLE-GÖR" POZİSYONUNDALAR

Ancak AKP'nin kirli pazarlığına karşı duyarlı olması gereken uluslararası güçler bekle gör konumundalar şimdi. Hangi tarafta yer alırsa çıkarına olacağının hesabını yapıyorlar. Bu nedenle çok utangaç açıklamalar yapılıyor. Çıkarlarını çok bariz bir şekilde öne alıyorlar. Efrin ve İdlib'teki durum Suriye'de Halkların Baharı'nın kazanma ya da kaybetme mücadelesidir. Uluslararası güçler, Erdoğan'ın Suriye'nin bütün kentlerinde, Kobanê, Humus, Hama ve bazı Türkiye kentlerinde yaşanan trajedileri Efrin'e da yaşatmaya çalıştığını görmelidir. Kirli bir pazarlık yapılıyor. Efrin halkı direnecektir.  

Bölge halklarının umudu Kuzey Suriye ve Efrin'dir. Şu gerçek çok iyi bilinmelidir; bugün Efrin'i savunan savaşçılar Kobanê'de uluslararası teröre karşı büyük kahramanlıklar sergilediler. Fedaice direnerek terörizmin yenilebileceğini ispat ettiler. Efrin'in savaşçıları Kobanê'de Paris, Moskova, New York, Kahire hatta Ankara ve İstanbul'u savundular.

SERÊKANİYÊ VE KOBANÊ'DE MASKE DÜŞÜRÜLDÜ

Uluslararası güçler de halkların çıkarlarını esas almalıdır. Bu gerçeğe kim karşı çıkarsa halkların umudunu katledenler olarak değerlendirilecektir. İdlib ve Efrin'de bunun test edileceği yerlerdir. Erdoğan'ın Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) maskesi Serêkenayê'de, DAİŞ maskesi de Kobanê'de düştü. Şimdi maskesiz, direk kendisi işin içine girdi. Türkiye'nin sorunlarını tartışması gereken Türk parlamentosu Efrin müdahalesini tartışıyor. Bunun hiç bir meşruluğu yoktur. İran ve Rusya gibi Suriye'de çıkarları olan güçler de İdlib'e karşı Efrin'i vermeye zorlanıyor.  

ABD ve Rusya'nın onayı olmadan Türk devletinin kendi başına Efrin'e operasyon yapması çok zor bir seçenek olarak görünüyor. Türkiye'ye Efrin işgalinin izni mi verildi?

ABD ve Rusya gibi güçlere büyük bir sorumluluk düşüyor. Ancak şimdiye kadar istenen tutumu almamaları bizleri düşündürüyor. Türkiye'nin ABD ve Rusya'yı çıkarlarını tehlikeye atmakla tehdit etme ihtimali var. Bu güçler de çıkarlarını korumak adına temkinli davranıyor olabilirler. Bizim düşüncemize göre her iki gücün çıkarları Ortadoğu halkalarının yanında yer almaktadır.

Kuzey Suriye'de gelişen demokrasi, sorunların çözümü için tüm bölgeye umut veriyor. Türkiye halklarının Kuzey Suriye Devrimi için verdiği emeği hiç bir zaman unutmayacağız. Bizim tarafımızdan Türkiye sınırı üzerinde hiç bir zaman tehdit oluşmamıştır. Bu AKP iktidarının manipülasyonudur. Biz demokrasi ve özgürlük çerçevesinde var olan sorunları savaşsız çözmeye hazırız. Diyaloğa kapalı olan bir sistem değiliz, hiç bir tarafı reddetmiyoruz. DAİŞ terör örgütü olduğu için onları savaşla yok ettik. DAİŞ'in bitirilmesi ardından sorunları demokratik yol ve yöntemlerle çözmeye çalışıyoruz.

ERDOĞAN'A YATIRIM RUSYA'NIN ÇIKARLARINI TEHLİKEYE ATAR

Eğer DAİŞ gibi bir saldırı olursa, düşüncelerimize saygı gösterilmezse buna karşı sonuna kadar direniriz. Özellikle pazarlığa en yakın olan kesim Rusya kirli oyunlara izin vermemelidir. Türkiye en fazla baskıyı Rusya'ya uyguluyor. Rusya'da bu baskıya karşı denemin gereklerine layık olan bir tutum içerisine girmelidir. Çünkü Erdoğan'a yatırım Rusya'nın güncel çıkarlarına yanıt verebilir ama uzun vadede tehlikeye atar.  Bekle gör yaklaşımdan çıkıp tereddütsüz bir şekilde topluma, özgürlüğü, demokrasiye sahip çıkma inisiyatifi geliştirmeliler. Şimdiye kadar maalesef beklenen tutum sergilenmedi. Türk devletinin saldırısı olursa bu güçlerin sorumluluğu herkesten daha fazla olur.

Erdoğan, gerçekleri çarpıtıyor. İsteyen taraflar gelip sınırda incelemede bulunabilir. Sınırlarımızdan komşularımıza yönelik hiç bir tehdit doğmamış şu ana kadar. Saldırı yerine teröristlerden koruduk komşularımızı.

TÜRKİYE SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ PARÇALIYOR

Soçi toplantısında önce Efrin ve İdlib'te toplantıda yer alacak güçler hesaplaşıyor mu?  

Türkiye, Suriye halklarının yüzde kırklık bir bölümünün Soçi toplantısına katılmasına engel olmaya çalışıyor. Aslında Türk devleti Suriye'nin toprak bütünlüğünü parçalıyor. Erdoğan, Bab, Ezaz, Cerablus, İdlib gibi kentleri Türkiye'nin bir parçası olarak görüyor. Kendisini o bölgelerin sahibi sayıyor. Eğer Soçi toplantısına Suriye halkları katılmazsa çözüm üretmesi mümkün değil. O nedenle Soçi toplantısı çerçevesinde bölge ve küresel güçler arasında bir pazarlık yapılıyor. İran, Türkiye, Baas rejimi ve Fırat kalkanı temsilcileri toplantıya katılıyor. Rusya'da bunun üzerinden prestij elde ediyor. Bu kesimlerin dışında Soçi'de başka taraflar yer almıyor.

Toplumun iradesini temsil etmeyenlerin katılımıyla gerçekleşecek bir toplantıdan ne sonuç çıkar? Ancak İdlib ve Efrin üzerinde pazarlık yapılır. Soçi'de Suriye krizine çözüm çıkmaz ancak Türkiye-İran arasında Kürt karşıtı ittifakı gelişir. Rusya'da buna ev sahipliği yapar. DAİŞ bitirildi ve tüm taraflar da çözüm istediklerini söylüyorlar. Diyaloga açık olduklarının mesajını veriyorlar. Biz de diyaloga açık olduğumuz söylüyoruz. O halde Suriye'de sorunlar neden diyalog yoluyla çözülmüyor? Demek ki başka hesaplar var. Suriye'nin sorunlarına çözüm bulma düşüncesi yok, dış güçlerin çıkarları gözetiliyor.

Dolayısıyla tutum değişikliğine gidilmeli ve toplumun çıkarlarına öncelik verilmelidir. Aksi taktirde toplum direnir ve bu ateş herkesi yakar. Tüm taraflar bu konuda sorumluluk duygusuyla hareket etmelidir. Soçi ve benzeri toplantılarda dış güçlerin elindeki bazı kuklalarla çözüm bulunmaya çalışılırsa bu Suriye halklarını ikna etmez.

Suriye ve Kuzey Suriye halklarının iradesini hesaba katmadan adım atılamaz. Baas rejimi Dêrazor kentini özgürleştirdiğini iddia ediyor. Sözde DAİŞ'ten kurtardığını söylüyor. Ama Dêrazor halkı, Al-Bukemal ve Meyadin halkı Kuzey Suriye'ye topraklarına geçti. Yarım milyondan fazla insan Kuzey Suriye'ye geçti. Rejim boş kentleri, betonları özgürleştirmiş. Toplum oralara gitmeye cesaret edemiyor. Peki, rejim Dêrazor’u nasıl temsil edecek? Aynı şey Halep, Humus ve Şam halkı içinde geçerli. Benzer bir şekilde Türk iktidarının kucağına oturmuş adına muhalefet denilen kesimler halkı temsil edebilir mi?

YENİ ORDU YENİ DEĞİL!

DAİŞ'e karşı mücadele eden Uluslararası Koalisyon adına yapılan açıklamada Kuzey Suriye sınırlarını savunmak için 30 bin kişilik bir ordunun kurulacağı duyuruldu. Bu açıklamadan ne anlamamız gerekiyor? Yeni baştan bir ordumu kuruluyor?    

Bu yeni bir durum değil. Ordu değil. Bu güç zaten vardı. Kuzey Suriye sınırları, Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ve YPG-YPJ güçleri tarafından zaten savunuluyor. Yeni yapılan bir şey değil, 6 yıldır kendimizi savunuyor. ABD ile birlikte DAİŞ'e karşı mücadelede ortak hareket ettik ve bu terör örgütü yok etti. DAİŞ'in yenilgisi ardından Suriye'nin istikrara kavuşturulması stratejisi üzerinden ortaklığımız devam ediyor.

Daha öncede ABD ve koalisyon güçleri tarafından defalarca QSD'ye yardım yapılacağı açıklandı ve bu yardımlar yapıldı. ABD tarafından yapılan açıklama bu çerçevede yapılmıştır büyük ihtimalle. Ama Türk devleti bu açıklamayı manipüle ediyor. Saldırganlığına gerekçe haline getirmeye çalışıyor. Yani ortada yeni bir durum yok. Benzer açıklamalar ABD tarafından başka biçimlerde defalarca yapıldı. ABD'nin verdiği destekle de hiç bir devlete saldırmadık, DAİŞ terörünü bitirdik. Ama Türkiye ordusu gelip Bab, Cerablus, Ezaz ve İdlib'i işgal etti. Elinden gelirse İskenderun gibi bu bölgeleri de toprakları içerisine katacak.