Halep yolunda bir isyancı mezarı…

Halep yolunda bir isyancı mezarı…

Gittiğim her yerde durmadan dinlenmeden Onların izlerini aradım. Kar, fırtına, tipi demeden, yağmur çamur demeden, karanlık simsiyah gece demeden onların mezarlarını arayıp durdum. Amed’te Şeyh Sait, Dersimde Seyit Rıza gibi... Ömrümün, hatırladığım bana ait hayatımın tamamını bu yolda tükettim. Ve geri kalanını da tüketmeye devam edeceğim. Çünkü onlar benim isyan belleğim, toprağa sarılmış köklerim ve yarınların güzel çocuklarının özlemiydi. Yıllar sonra o dağlarda Onların ve bizden öncekilerin hepsinin ayak izlerinden yürüdük. Gitmediğimiz dağ, yürümediğimiz, geçmediğimiz patika, vurmadığımız su kalmadı. Beni de yıllar boyu yürüten ayak izleri oldu. Dedem ben henüz bir çocukken “iyi bak şu dağlara, beni görmesen de ayak izlerimi görürsün” demişti. Ben de bulduğum o ayak izleri üzerinde durmadan yürüdüm. Dağlarımız bizimdi. Yollarımız bizim. Sularımız bizim. Çünkü bize onlardan bir armağan olarak kalmıştı o dağlar, o yollar ve sular. Ama bir tek mezarlarını bulamıyorduk.

MEŞAL KÖYÜ MEZARLIĞI’NDA BİR KÜRT BÜYÜĞÜ

Çünkü düşmanlarımız onların mezarlarından bile korktukları için bilemeyeceğimiz yerlere gömmüşlerdi onları.

Bir gün belki bir gün mezarlarını bulurum diye durmadan yürüyüşüme, yoluma devam ettim. Bu yolculukta yolum Halep yolu üzerindeki Afrin’e bağlı Meşal köyü mezarlığına düştü. Ayaklarım beni Meşal köyünde Şeyh Henan ziyareti denen bir mezarlığın içinde başka bir Kürt büyüğünün mezarı başına getirdi. Bir anda kendimi Nuri Dersimi dedemin mezarı başında bulmuştum. Yüreğim doldu. Taşmak üzereydi. Gözlerim kısıldı, boğazım düğümlendi.

 ÇÖLDE DAĞLARI YAŞADI

Bir isyandan başka bir isyana koşmuştu Nuri Dersimi. Önce Koçgiri’de başkaldırmıştı. Ardından Dersim’e geçmişti Pirim Seyit Rıza ile birlikte Munzurlar’da, Kırmızı Dağ’da, Karsinik’te, Haydaran’da, Harçik’te, Kutudere ve Aliboğazı’nda düşmanla çarpışmıştı. Kavgaya tutuşmuştu. İsyan ihanete uğrayıp bastırılınca kim bilir belki Kırklar vadisinden, belki de başka bir yerden kaçarak Biniya Xetê, yani sınırın alt tarafındaki halkının çölüne atmıştı kendini. Şeyh Sait isyanından kaçıp göçenlerle buluşmuş, onlarla birlikte bu çölde yaşamaya başlamış. Burada kaldığı süre boyunca da hep bir gün geri dönüp o dağlarda yeniden savaşmak için hazırlık yapmış. O yüzden hep Afrin-Halep-Şam hattında yaşamını sürdürmüş. Burada kendine bir yaşam kurmuş. Aslında kurduğu yaşam öyle bireysel bir yaşam değil. Burada da Kürtlük mücadelesini sürdürmüş, burada kurulan partilerle ilişkiler içinde olmuş ama daha çok Kuzey dağlarında mücadele verecek olanlarla ilişki içinde olmuş ve oralarda yürütülen mücadeleye aktif bir şekilde destek vermiştir.

 VASİYETİ YERİNE GELEMEDİ

Hayatı isyanlarla iç içe geçen Nuri Dersimi, Halep yolundaki mezarlıkta yanında eşi Feride Dersimi, Ali Ğezoğlu ve yeğeni Mustafa Dersimi ile birlikte yatıyor. Nuri Dersimi ölmeden önce şu an mezarının olduğu ziyareti kendi imkanlarıyla onarmış ve orada gömülmek için kendisine bir yer ayırmış. Aslında vasiyeti Kuzey Kürdistan’ın herhangi bir yerinde gömülmekmiş, ancak o öldüğü zamana kadar Kuzey Kürdistan’da Kürtlere ilişkin herhangi bir gelişme olması durumunda bu vasiyetinin yerine getirilmesini istemiş. 22 Ağustos 1973 yılında öldüğünde Kürdistan’da o yönlü bir gelişme olmadığı için Meşal köyündeki Henan ziyaretinde kendisine ayırdığı yere gömülmüş. Nuri Dersimi’nin ziyaretçisi sadece ben değildim. Benden başka çok sayıda kişiyi Nuri Dersimi’nin mezarı başında gördüm. Benden başka isyan bellekleri güçlü olanların ayakları da onları oraya getirmişti. Buruk yüreğim, dolu gözlerle bir süre mezarın başında bekledim. Sağına, soluna baktım. Sabah doğarken güneşin ilk, batarken son ışıklarının düştüğü mezarında yatıyordu isyancı Nuri Dersimi…

MEZAR TAŞINDA YAZILI BAHAR GÜNLERİ…

Mezar taşına yazdırdığı şu cümleler Nuri Dersimi’nin Kürdistan ve Kürtlük davası ve halkına ne kadar bağlı olduğunu gösteriyordu:

Dilbirinê Welat

Li Ser Wê Rêya Dijwar

Min ji kir pir Hawar

Da Ji Bo We Rojek

Dünya bibe gülbehar..

Nuri Dersimi’nin mezar taşına yazdırdığı ve bize getirmek istediği bahar günleri gelmişti. Hem devrim baharını yaşıyorduk hem doğanın kendi baharını. Böyle bir günde mezarının başında olmak başka duygular yaşatıyordu insana.

Bir yandan Nuri Dersimi’nin mezarı başında olmanın sevincini yaşıyor öte yandan hala mezarını bulamadığım dedelerimizin acısını yaşıyordum.

İSYANCININ MEZARINDAN İHANETÇİNİN MEZARINA 

Nuri Dersimi’nin mezarına beni götüren elimden çekerek bir başka mezarın başına beni götürdü; “ve bu da Kör Reşid’in mezarı” dedi. Ardından başladı Kör Reşid’in hikayesini anlatmaya.

Kör Reşid Şeyh Sait ayaklanması döneminde Raco’da Almanlar tarafından yapılan Haşarkê köprüsünü tutması, hatta gerekirse Fransızların isyanın bastırılması için yardım göndermesi istenmiş. Bizzat Şeyh Sait tarafından kendisinden bu istekte bulunulmuş. Ancak Fransızların kendisine verdikleri bir teneke altın karşılığında köprüyü uçurmamış ve isyanın bastırılması için askeri, lojistik yardımların buradan geçirilmesine açık bırakılmış. Bu hikayesinden ötürü Kör Reşid yörede ihanetçi olarak tanınmış, ihanetiyle kalmış ve Şiyê’deki yaşamına devam etmiş. İhanetinden ötürü yöre halkı Ona yüzünü çevirmiş selamını konuşmasını kesmiş. Kör Reşid isyanın bastırılmasından 20 yıl kadar sonra ihanetiyle ölmüş.

 ‘KÖR REŞİD’İN TORUNU AFRİN’İN İLK ŞEHİDİ’

Yıllar sonra Kürt Özgürlük hareketinin kurulması ve mücadeleye başlamasıyla Kör Reşid’in ihanetine karşılık torunu Mustafa Şêx İsmail, Kürt Özgürlük Hareketi saflarına katılır. “Dedem bir teneke altın karşılığında ihanet ederek ülkemizi, topraklarımızı, tarihimizi peşkeş çekti. Ben de onun torunu olarak tenekelerle kanımı akıtarak bu toprakları özgürleştirmek için katılıyorum” diyerek Kürdistan dağlarının yolunu tutmuş. Ve katıldığı 88 yılından üç yıl sonra girdiği, bir çatışmada yaşamını yitirerek Afrin’in ilk şehidi olmuş.

O kendi adına kavgasını yürüttü. Tarihini yazdı. Tarihteki yerini aldı. Dedesinin ihanetine karşılık gerçek dedesi olan Nuri Dersimi’nin izinde yürüyerek toprağıyla buluştu. Mustafa’nın mezarı da ihanetçi dedesinin mezarının olduğu yerden sadece on dakika kadar ötedeki Metina şehitliğindedir.

İşte böyle bir şeydir ülkemde, topraklarımda isyancı dedelerinin mezarlarını aramak. İnsanı yıllarca aradığı isyancı dedelerinden birinin mezarı başına getirirken, biraz ilerisindeki isyanlarda ihanet eden bir başkasının mezarına da götürebiliyor. Ve aynı ayaklar insanı dedesinin ihanetine karşılık kanını dökerek bu ülkenin, toprakların tarihine yazdıran torunlarının da mezarlarına götürebiliyor.

Evet şu an Halep yolu üzerindeki bir isyancının mezarı başındayım. Bahar ve devrim günlerini yaşadığımız bu günlerde isyan belleğim ve ayaklarım beni yıllarca aradığım dedelerimden birinin Halep yolundaki mezarına götürdü. Mezarı başında bir süre kaldıktan sonra ayrıldım. Ve halen ailesinden birilerinin hayatta olduğu, Halep’te yaşadığı söyleniyor. Şimdi de onun izini sürüyorum. Kim bilir, belki bir gün Şeyh Sait’in Seyit Rıza’nın mezarlarına da ayak izlerini sürerek ulaşırız.

İki damla gözyaşı bırakıp Halep yolundaki isyancı Nuri Dersimi’nin mezarından ayrıldım. Biri sevincin biri de hüznün damlası oldu gözlerimden dökülen…