‘Çözümün anahtarını kapalı kapılar ardına kapatmak savaş ilanıdır’

PKK Merkez Komite Üyesi Ayata: Çözümün anahtarının Başkan Apo olduğunu bir kez daha teyit etti. Tecrit altına alınması için geçerli bir sebep de yok. Çözümün anahtarını kapalı kapılar ardına kapatmak savaş ilanı anlamına geliyor.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzafer Ayata, İmralı’yı halka ve heyetlere kapatmanın çatışmayı başlatma anlamına geldiğini belirterek, “Bize göre çatışma başlamış durumda. İmralı’yı halka ve heyetlere kapatmak bu anlama geliyor. Oysa Kürt halkı bu kış on milyon imza topladı. Bu çözümün anahtarının Başkan Apo olduğunu bir kez daha teyit etti. Tecrit altına alınması için geçerli bir sebep de yok. Çözümün anahtarını kapalı kapılar ardına kapatmak savaş ilanı anlamına geliyor. Avukatların ve ailelerin görüşmelerine de izin verilmiyor. Bu neyin hazırlığıdır? Daha önce Davutoğlu “Heyetler gidip neyi konuşacak, silah bıraksınlar” dedi. Bu şantaj, tehdit ve savaş ilanıdır” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzafer Ayata, gündemdeki konulara ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

Hükümet yetkilileri ve son olarak Numan Kurtulmuş, sürecin isminin değişebileceğini, revizyon olabileceğini ama silahların gömülmesi gerekir biçiminde bir açıklama yaptı. Siz bu açıklamaları nasıl okuyorsunuz?

Bir süredir AKP’li yetkililerden gelen bu açıklamaların demokratik bir açılım, yüzyıllık Kürt politikalarında bir değişim veya 12 Eylül yasalarında ortadan kaldırmaya, Kürt ve Türk halklarının beklentilerini karşılamaya yönelik niyetlere işaret etmediği açık. Oysa seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar, oy oranları Türkiye halklarının AKP’ye yaptığı bir uyarıdır. Bu uyarı ülkedeki demokrasi eksikliği baskıların ortadan kalkmasına yöneliktir.

Daha çok MHP ile kurulacak ittifaklara zemin oluşturmaya yönelik açıklamalara benziyor. MHP ise politikayı bitiren açıklamalar yapıyor. Ateşkesin olmaması gerektiğini, İmralı ile görüşmelerin sonlandırılmasını vurguluyor. Eskisi gibi Kürtlerin Türk ulus birliğine eklemlemeyi hedefliyor. Eski faşizan zihniyetten hiçbir değişiklik yok.  Zaman değişti, Türkler değişti, Kürtler değişti, Ortadoğu hareketlenmiş değişiyor; Onlar hala Kürt halkı üzerinde tekçi, vesayetçi, asimilasyoncu politikalardan vazgeçmiyor. Bu yüzden Kürtlerin içinde olduğu bütün çözüm arayışlarını dışlıyorlar. Bunu aynı zamanda yeni kurulacak hükümetin temel ilkesi olarak ortaya koyuyorlar.

Elbette Türkiye’de sonsuz hükümet seçeneği yok, dört partinin arasında seçilecek olan partilerden kurulacak. MHP daha baştan HDP’yi bloke ederek Türk halkını, Kürt halkını ve HDP’ye oy veren herkesi cezalandırmaya çalışıyor.

Bu hükümet seçeneklerini sınırlandırıyor. AKP ile HDP ittifaka gelmiyor. Zaten köklü bir demokratik proje gerekiyor.  Oysa seçimlerden önce Kürtlere yönelik katliam girişimleri ve HDP’ye yönelik saldırılar bu partiyi baraj altında bırakma, halkı iradesiz bırakma ve yok saymaya yönelikti.

Bu yüzden hükümet yetkilileri ve Numan Kurtulmuş AKP-CHP veya AKP-MHP ittifaklarının alt zemini için böyle açıklamalar yapıyorlar. Nasıl revize edecekler; Erdoğan’ın seçimlerden önce görüşmeleri durdurma ve masayı devirme, Dolmabahçe protokolünü yok sayma ve ret etme yaklaşımlarını sürdürüyor. Hükümet sürece sahip çıkamıyor, bunun arkasında duramadı ve savunamadı. Erdoğan’ın arkasına takılarak onu onaylamaktan farklı bir tutum sergileyemedi.

Şimdi herhalde MHP ile daha olumlu bir barış süreci savunamazlar. AKP Rojava’da Kürtleri tehdit etti, “bir devlet kurdurmayız dedi” ama Kürtlerin zaten bir devlet kurma niyetleri yok. Kürtler sadece bir koridor açıp DAIŞ’in saldırılarını önlemeye çalışıyor. Kürt bölgeleri arasında bir bağlantı oluşturmaya çalışıyor. Topraklarını genişletme gibi bir yaklaşım içinde değil. Arap muhalefetini de içeren bir çözüm geliştirmeye çalışıyor. Ama Türkiye Rojava’da Kürtlerin irade olmasını kendini savunmasını önlemeye, ezmeye çalışıyor. Bunun için DAIŞ’i destekliyor, bayrakları yan yanadır. Ama hiç rahatsız olmuyor. Kaldı ki ABD işin içinde Koalisyon işin içinde… Herkes bu kadar militanın Türkiye üzerinden geçtiğini, oradan lojistik aldığını, orayı transit olarak kullandığını söyledi. Buna rağmen Türkiye DAIŞ ile olan ilişkisini kesmedi. Bunun tek sebebi Kürt karşıtlığıydı. MHP; ‘bunu destekleyin’ diyor, ‘daha hızlı hareket edin’ diyor. ‘Kuzey Suriye’ye yani Rojava’ya müdahale edin’ diyor.

AKP VE DEVLET HER YERDE SAVAŞI TARTIŞIYOR

 Yine savaşın açık açık tartışıldığı, savunulduğu Milli Güvenlik zirvesinin yapıldığı barış sürecini nasıl revize edecekler­? Ancak revize bir şartla olabilir derler ki; “biz süreci tam geliştiremedik, tam sahip çıkamadık, mekanizmaları tam kuramadık, görüşmeler demokratik ve açık bir biçimde sürdürülemedi, halkta bizi uyarıyor yeni cenazeler istemiyor” o zaman yeni bir süreç başlar.

Oysa artık Kürt sorununu büyük oranda gündemden çıkarılıyor, tartışmak bile istemiyorlar. HDP yer yer gündeme getirip İmralı ile görüşmelerin sürmesini, sürecin önünün açılmasını istiyor.

Dolayısıyla AKP’li yetkililer MHP’nin baskısı altında böyle konuşuyor. Ama bunu iç ve dış kamuoyundan tepki göreceklerini biliyorlar. ‘İmralı olmaz, izleme heyetleri olmaz’ diyerek süreci bitirmeye çalışıyor. Daha öncede nasıl ki barış grupları giderken toplanan halkı bahane ederek süreci başa sardıysalar, şimdi yine başa sarmaya çalışıyorlar. Hükümetin açıklamalarının başka bir yorumu yok. ‘Milliyetçi cephe kuracağız’ diyemiyorlar ama bu söylemlerle süreci sonlandırdıklarını ifade etmeye çalışıyorlar.

10 MİLYON İMZA TOPLANARAK BAŞKAN APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜ İSTENDİ

Bu durumda çatışma gündeme gelebilir mi, değilse KCK tahkim edilmiş bir ateşkesten söz ediyor. Bununla ne demek istiyorsunuz?

Bize göre çatışma başlamış durumda. İmralı’yı halka ve heyetlere kapatmak bu anlama geliyor. Oysa Kürt halkı bu kış on milyon imza topladı. Bu çözümün anahtarının Başkan Apo olduğunu bir kez daha teyit etti. Tecrit altına alınması için geçerli bir sebep de yok. Çözümün anahtarını kapalı kapılar ardına kapatmak savaş ilanı anlamına geliyor. Avukatların ve ailelerin görüşmelerine de izin verilmiyor. Bu neyin hazırlığıdır?

Daha önce Davutoğlu “Heyetler gidip neyi konuşacak, silah bıraksınlar” dedi. Bu şantaj, tehdit ve savaş ilanıdır.

Bunun yanında hava hareketleri, keşif uçuşları arttı, Oramar’a savaş uçaklarının saldırısı oldu. DAIŞ çeteleri Kobanê’ye sokularak katliamlar yapıldı. DAIŞ’ın o organize, o hareket yeteneği yok, bu yüzden Türkiye olmadan bu saldırıyı gerçekleştiremezlerdi. Türkiye neden ‘YPG Cerablus’a girmesin savaş ilan ederim’ diyor. Çünkü eğer bu hat alınırsa muhalefet güçleri Rakka’ya da yüklenecek ve DAIŞ etkisizleşecek. DAIŞ’in etkisizleştirilmesi Suriye’de Türkiye’nin etkisizleştirilmesidir. Türkiye onlar üzerinden savaşı yürütüyor. Savaşın bir parçası ve yürütücüsüdür. Niye PYD bu sınırı kullanamıyor, demek ki kapatabiliyor. Dünyadan Avrupa’dan çok sayıda DAIŞ militanları geldi hepsi kamplarda eğitildi. Bunlar MİT’in denetimi dışında olmadı. Tek tek kişilerin geçişlerinden söz etmiyoruz güç aktarımından söz ediyoruz. Amerika ve koalisyon güçlerini de durdurmaya ve DAIŞ’i kurtarmaya çalıştı. Dünya bunu kabul etmedi.

İşte bu ortamda Türkiye’nin Kürtlerle diyalog sürdürdüğü ve savaştan yana olmadığını söyleyemeyiz. Aslında dünyanın uyarıları olmazsa, Türkiye çok daha hızla müdahale etmeye kalkışacak. Dünya Türkiye’yi çeteler konusunda uyarıyor. DAIŞ’in Türkiye için de bir tehdit olduğunu söylüyorlar. Böyle devam ederse Suriye ve Irak’ta olduğu gibi Türkiye’yi de savaş alanı haline getirecekler. Bakın Ortadoğu’nun tarihi birikimlerini, kültürel değerlerini yok ettiler. Oysa savaşlarda ülkeler mümkünse bir birlerinin kiliselerini, camilerini bombalamıyorlar. DAIŞ camileri havala uçuruyor, kendi mezheplerinden olmayanları öldürüyor. Türkiye bu çeteleri bile Kürtleri yok etme ve etkisizleştirmek için kullanıyor. Böyle bir devlet İmralı ile görüşme yapmak Kürtlerle barış yapmak ister mi?   

Türk ordusu bile tanınamaz halde, Laik olduklarını, Mustafa Kemal’in mirasına sahip çıkacaklarını söylüyorlardı. Türkiye’yi DAIŞ’in cenneti haline getirdiler. MİT’in sesi soluğu kesilmiş, TIR’ları tespit eden, içindeki silahları cephaneyi tespit eden hakim savcıları tutukladılar. Silahları Suriye’ye sokmak savaş kışkırtıcılığı değil de, bunları deşifre etmek mi ajanlık faaliyetidir. Bunda Türk halkının ne çıkarı var. Suriye’yi kan gölüne çevirmek Türkiye’ye nasıl bir huzur ve demokrasi getirecek. Türkmenlere götürdüklerini söylemekte büyük bir yalan.

Buna karşı Kürt ve Türk halkının selameti ve barışın önünü açmak için Kürt tarafı sabır gösteriyor, savaşı tırmandırmıyor. Nerdeyse kendini savunmasız bırakmış. Amed’de çok sayıda sivili öldürdü ama özgürlük hareketi bir misilleme bile yapmadı. Bu Kürt halkının aciz olduğu anlamına gelmiyor. İzin verilse halk bile silah alıp kendini savunabilir. 40 yıllık savaş tecrübesi var. Bütün bunları savaş argümanının dışında nasıl değerlendireceğiz.   

KCK de süreç eskisi gibi ilerlemez yeni bir yaklaşıma yeni bir perspektife ihtiyaç var dedi. Sizin kafanızdaki yeni perspektif ne?

Bizim de süreci revize etme talebimiz var. Gerçek bir demokrasi ve barış perspektifimiz var. Türkiye’ye bir bahar gelecek. Türkiye’nin halkları ve farklı kültürleri, farklı unsurlarının birleştiği, kucaklaştığı, demokrasinin yeşerdiği, kimsenin korkmadığı, kimsenin dışlanmadığı bir Türkiye projesinin yaratılması gerekiyor. Eskisi gibi yürümez.

Bir komisyon oluşturulmuştu, bu İmralı’ya gidip geliyordu. Bu bir yere kadar geldi, belli bir sonuç doğurdu. Diyalog, tartışma yıllarca sürdü.  En son iki tarafın üzerinde mutabık kaldığı Dolmabahçe protokolü açıklandı. Bu Türkiye’yi demokratikleştirme projesiydi. İzleme heyetleri olacaktı. Türkiye bundan korktu, kaçındı uluslararası alana açılamadı. Dünyanın Kürtleri bir taraf olarak görmesinden korktu. Bir yandan masaya oturdu, diğer yandan bunu gizlemeye çalışıyor.

Bunun yerine dünyayı katmaları, onların garantörlüğünde ateşkesin güçlenmesini sağlaması gerekiyordu. Bunlara rağmen Kürt tarafı sadece süreci izleyecek hakemlik yapacak bir izleme heyeti istedi. İsimler bile belirlendi. Ama Erdoğan isimleri basına vererek deşifre etti ve sonra da iptal ettiler.

Hâlbuki izleme heyetleri, basın İmralı’ya gidebilse, halk süreci daha fazla izleyebilse, Kürtlerin ne istediğini onlardan öğrense, Türkiye kamuoyu daha çok ikna olur ve sürece katılır. Bu da süreci ilerletir. Başta bazı tarafların süreci sabote etmesini önlemek için biraz gizli tutuldu ama artık herkes İmralı ile görüşüldüğünü biliyor. Halk seçimlerde buna onay verdi. Halk “onlarla uzlaş anlaş” dedi. “Yoksa vereceğim destek sonsuz değil” dedi. HDP’ye destek verdi, oylarını artırdı.

SÜREÇ YASAL GÜVENCEYE KAVUŞTURULMALI

Süreç gelmiş bir yerde durmuş durumda. Müzakere ve kuralları var, heyetleri var. Türkiye tüm devlet bürokrasisini ve iç ve dış güçleri koordine ediyor. Kürt halkının lideri ise İmralı’da tek başına mücadele ediyor. Yanına bir sekretarya bile vermediler. Görüşmeleri kayda alacak, yazışmaları yapacak, arşiv tutacak bir grup vermediler. Bunun yerine dünyaya kapattılar.

Şimdi 3 kişilik HDP heyeti gitse ne olacak? Kamu Müsteşarlığı gidip görüşüyor. Adamın bir karar yetkisi yok. Hükümet heyeti icra heyeti gerekiyor. Anlaşma sağlaması, bunlarda mutabık kalması, bunları parlamentoya getirmesi, bunu onaylaması, kamuoyuna mal etmesi ve Kürt halkının beklentilerini karşılaması gerekiyor.

Tarafların gerçek bir müzakere yapması ve anlaşmaya varıldığı yerden yeniden başlaması gerekiyor. Yoksa eskisi gibi olmuyor. İç ve dış kamuoyu İmralı görüşmelerine destek verdi. Umut doğdu ilk defa ciddiye alındı. Ama sonra Erdoğan ‘yok’ dedi, bitti. Herkes bir kişinin ağzından çıkan iki söze kaldı. Böyle bir sürecin güvencesi olmaz. Diğer yaklaşımlar teslim olmak anlama gelir.

HDP konusuna gelmek istiyoruz. AKP HDP’ye suçlamalarda bulunuyor. Siz bu dönemde HDP’ye nasıl bir rol biçiyorsunuz.  

Kürtler 1990’dan beri yasal siyasal alanda da örgütleniyor. 1980’den beri zindanlarda, dağlarda, hapishanelerde direniyor. Köy ve yerleşim yerlerinin yakılıp yıkılmasına karşı gösterilen direnişler üzerinden bu politik alan açıldı. Kamuoyu ve kitleler hareketlendi. HDP, bu miras üzerine kuruldu. Yine Türkiye sol sosyalist mirası var. Milyonlarca insanı devletten kurtardı, gerçek bir demokratik zemine çekti ve bu zemin üzerinde her zaman devletin ve hükümetin hedefi oldu. Kurulan bazı partiler kapatıldı, yönetimleri tutuklandı ve baskı gördü. Ama tüm bunlara rağmen bu hareket ayakta kaldı, büyüdü ve güçlendi. Dikkat edin Necmettin Erbakan’ın partisini kapattılar. Onun üzerine Erdoğan çıktı, derinlerde ittifaklar kurarak iktidar oldu. Ama Kürtlere karşı askeri alandan,  yasalar çıkararak ve polisiye yöntemlere başvurarak her türlü saldırı, siyasi kıyım uygulandı. Ama buna rağmen bu hareketi bastıramadı. Çünkü direnen ve savaşan bir tabandan geliyor. Türkiye’nin demokratik dinamiklerine dayanıyor.

HDP şimdi Türkiye demokratik dinamikleriyle birleşerek belli bir başarı elde etti, yeni bir sinerji ortaya çıktı. Türkler Kürtler birleşebildi. Yine milyonlarca insanı kucaklayabilirler bu potansiyel var, bu ortaya çıkıyor. Bunun üzerinden parlamentoda 80 milletvekilliği sağladılar bu az değil. Bu aynı zamanda bir iktidar gücüdür. Fiili olarak da Kürdistan’da iktidar oldu. Kürdistan’ın 15 ilinde yüzde 85’in oyunu aldı. Geçmişte Erdoğan aldıkları oya dayanarak HDP’nin Kürtleri temsil etmediğini iddia ediyordu. Bu çöktü. Şimdi Kürtleri temsil eden Parti HDP’dir.

Bu biraz daha büyüyecek. Bu Türkiye’de yeni bir nefes, yeni bir parti, yeni bir iktidar perspektifi anlamına geliyor. Eskiler köhnemiş, tıkanmış durumda. Özel savaş eski partilerin hepsini savaşta kullanarak tüketti. AKP bunun üzerinden ‘farklıyım’ dedi, ‘demokrasiyi geliştireceğim’ deyip gelişti. CHP, kalıplarını kıramadı. MHP, taş gibi ırkçı faşist saldırılarını kıramadı halka umut olamadı.

HDP MUHALEFET DEĞİL ALTERNATİF OLMALI

 Şimdi bunların hepsinin dışında HDP kaldı. Bu yeni bir iktidar arayışıdır. Farklı bir Türkiye arayışıdır. Halklar ve kitleler HDP’ye bu sistemin bir parçası olsun diye oy vermedi. HDP alternatif bir partidir yoksa mecliste 70-80 milletvekili olan bir muhalefet partisi gibi bakmamak lazım. Sistemi biraz daha düzelten bir parti değil, alternatif olan bir parti olmalı. Demokratik bir alternatif olarak kendini hazırlayacak. Seçimlerde kitlelere demokratik bir Türkiye projesi sürdü. O yüzden HDP ilk parlamento oluştuğunda hemen konsantre olamadı. Seçimlere iyi konsantre oldu, iyi bir kampanya sürdürdü. Erdoğan’ın önünü kesti, AKP’yi iktidardan düşürdü. Başarılıydı. Ama ondan sonrasına kendini hazırlamamıştı.   İşte baktı tek başına iktidar olmuyor, AKP olmuyor CHP’nin durumu belli. Ondan sonra muhalefet olma niyetine girdi. MHP gibi Irkçı faşist bir parti onu bloke etti. ‘HDP’nin içinde olduğu hiçbir şeyde yokuz’ dedi.

Gelişen topluma dinamizm katan, siyasete ruh ve can katan bir partiyi basit bir MHP ile işlevsiz hale getirmeye çalışıyorlar. HDP’nin alışılagelen parlamento anlayışı ve muhalefet anlayışı ile düşünmemesi gerekiyor. O dille konuşmaması gerekiyor. Bizim Türkiye siyasetinden çıkardığımız deneyim bu. Biz HDP’nin Türkiye’ye umut olmasını bir soluk olmasını ve öncü olmasını istiyoruz. Buna destek veriyoruz.

HDP’nin barış mitingi programı yapıyor, bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Türkiye bir savaşa giriyor, insanlar ölecek, savaş isteyen insanların ölmesini isteyen bir güç değiliz. Biz savaşı başka bir siyaset yapma yolu bırakılmadığı için yaptık, bunun önünü açmak için savaştık. Biz siyasi bir partiydik ve siyaset yapmayı bize yasakladılar. Siyaset yolu açık oldukça savaş istemiyoruz. PKK, Kürt ve Türk halkının demokratik bir partisidir. Sosyal projeleri var, toplumsal amaçları var. Kapitalist alana yağmaya ve tüketime karşı toplumsallığı adaleti ve inançları ve renkleri tanıyan ve önünü açan bir görüşe sahip.

Türkiye bu gün ‘Dolmabahçe protokolünü yerine getireceğim’ desin, ‘süreci işleteceğim, gözlemci heyeti İmralı’ya göndereceğim’ desin, PKK verdiği sözlerin arkasındadır. Bunlar yerine getirilirse bugün bile silahlı mücadeleye son vermeye hazırdır. Yeter ki Türkiye sorumluluklarını yerine getirsin.

HDP geniş bir yelpazede milletvekili çıkardı. Bu partinin ortak karar alma ve iç disiplini sağlamada sorunlara yol açabilir mi böyle bir endişeniz var mı?

Aslında var tabi. Kürt siyasi çevreleri yasal alanda mücadele edenler uzun yıllar kendilerine göre bir üslup, bir ekol, bir tarz yakaladılar. Ama Türkiye’nin diğer siyasi çevrelerinden gelenlerde ayrı bir siyasi kültürden geliyor. Seçim atmosferi herkesin seferber olmasını sağlıyor, herkesi motive ediyordu. Bunun üzerine daha bilinçli daha örgütlü bir yapı kurulması lazım. Bütün tarafların grupsal, örgütsel yanlarını çok öne çıkarmadan, dayatmadan kaba dogmatik bir dile yönteme başvurmadan daha esnek daha kucaklayıcı fikirler yarışmalı. İlerleten geliştiren fikirler olmalı. Herkesin bir örgütlenmesi bir anlayışı vardı. Tek tek bunların hiç birisinin Türkiye’yi değiştirmeye dönüştürmeye gücü yetmiyordu.

Biz de diyoruz ki, Türkiye gericilerin ırkçıların ve eril zihniyetli partilerinin elinde kalmasın. Zaten hepsi sol ve demokratik gelenekten geliyor. Sadece bu ideallere nasıl ulaşacağımız konusunda nüanslar var. Yoksa hepimiz demokrasi, emekten yana, sömürüye karşı, kadının yananda eşit ve özgür bir toplum isteyen örgüt ve hareketleriz. Bunların gerçekleşmesi için nasıl örgütlenip mücadele edeceğimiz konusunu doğru tartışmalıyız. Araçları ortaklaştırıp yakınlaştırmak gerekiyor. Farklılıklar ölçüleri yakınlaştırmak ve ortaklaştırmak gerekiyor.