Direniş Türk devlet karakterini ortaya çıkarmaktadır

Sur’u yıkarak oralarda betondan soykırım kampları kuranların kazanması mümkün değildir. Tarih ve vicdan Sur’a soykırım kampları kuranların yaptıklarını burnundan fitil fitil getirecektir. Bir halkla bu kadar oynayanlar kesinlikle yenileceklerdir.

Türkiye’nin karakteri, ona karşı mücadele eden halk gücü ortaya çıktığında tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Türkiye’deki iktidarlar kendilerine karşı mücadele olmadığında, kendilerini demokrat, insanlık sevgisi olan, vicdanlı, adaletli göstermede ustalar. Ancak karşılarında mücadele eden çıktığında tüm zalim ve insanlık dışı karakterlerini ortaya koymaktadırlar. Kürdistan’da halkın mahallelerimi ve şehirlerimi ben yöneteceğim demesi karşısında Türk devletinin gösterdiği tepki bunun en açık kanıtıdır. 

Bebekleri, çocukları, yaşlı kadın ve erkekleri katleden; cenazelerinin günlerce, haftalarca sokakta kalmasına neden olan, hasta ve yaşlıları diri diri yakan bir devlet gerçeğini gördük. Zaten bu devlet zulüm ve şiddet yüzünü göstererek halkın iradesini kırmak için bu uygulamaları yapmıştır. Yüzlerce sivili bu nedenle öldürmüştür. AKP iktidarının devlet gücü kullanıp halkı öldürerek, baskı yaparak kendini hakim kılma politikası Türk devlet geleneğidir. Belki tüm despot iktidarlar bu yöntemi uygulamıştır; ancak Türk devlet geleneği daha fazla böyledir. Asker toplum olma karakterleri de bunda etkili olmuştur. Öyle ki Türkler her şeylerini bu askeri yapıyla elde etmişlerdir. Toplum askeri örgütlenme etrafında şekillenmiş, bu karakterleriyle gittikleri yerlerde askeri güçleriyle hakim olmuşlar ya da hakim olmaya çalışmışlardır. Askerlik de zorbalık demektir, öldürme demektir. Moğollar girdikleri yerleri yakıp yıkarmış. Aslında bu karakter esas olarak bir Türk geleneğidir. Osmanlıların Avrupa içlerine kadar gitmeleri de bu askeri zor ve şiddetle olmuştur. Gittikleri yerde terör estirerek hakim olmuşlardır. Hakim olduktan sonra kendilerine boyun eğildiğinde biraz yumuşak yaklaşmışlardır. Ancak otoritelerini sarsacak en ufak bir hareketlenmede ise zalimce davranmışlardır. Aslında bugün AKP iktidarının yönetim tarzı da asırlar öncesinden kalma yönetim tarzıdır. 

AKP iktidarı, eski despotik devlet yönetim tarzı artık geride kaldığı halde bu yönetim tarzıyla hakim olacağını düşünmektedir. Bu tür yönetim anlayışı içinde olan iktidarlar günümüzde bir bir çöktükleri halde AKP iktidarı böyle ömrünü uzatacağını sanıyor. Kürtleri de böyle zapturapt altına alıp soykırıma uğratacağını hesaplıyor. Ancak 21. Yüzyılda bu yönetim anlayışının ters tepeceğini anlamaktan uzaktır. Bu yönetim anlayışıyla zamanın ruhu arasında uyuşmazlık vardır. Bu nedenle sonunda bu yönetim çarpılmışa dönecektir. 

Bu zihniyetin kaybedeceği Sur’da çocuklara yaptıklarıyla netleşmiştir. Sur’da küçük çocukların ellerini havaya kaldıran, soyunduran, ince arama yaptıran bir devlet kaybetmekten başka bir akıbetle karşılaşamaz. Kürt çocuklarından bu kadar korkan bir iktidar ne kadar uğraşırsa uğraşsın Kürtler karşısında kaybeder. Psikolojik savaş gereği çocuklara şeker dağıtan polisin gerçek karakteri budur. Türkiye’de ne zaman ki Kürtler hak istemiş, halk demokrasi için ayağa kalkmışsa, o zaman Türk devleti ve hükümetleri gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Dolayısıyla Türk devletinin gerçek yüzü ona karşı direnildiğinde görülür. Ona boyun eğildiğinde ise sahte şefkat gösterileri görülebilir. 

Geçen gün bir Ermeni aydını olan Robert Koptaş “eskiden Ermeniler üzerinde baskı vardı; Ermeni okullarında her şeyi Türk Milli Eğitim Bakanı ve onun atadığı müdür yardımcısı belirliyordu, şimdi ise olumlu gelişmeler var; artık okulun işleri Ermenilere bırakılmıştır” dedi. Bunu olumlu bir gelişme olarak görmesi bizi şaşırttı. Bu nasıl Ermeni aydını; Türk devletini en iyi bu halkın tanıması gerekirken böyle gafil laflar ediyor, dedik. Gerçekten de yaptığı değerlendirmeler tarih bilincinden yoksunluğunu ifade ediyor. 

Bu Ermeni yazar, önceleri şu kadar Ermeni öğrenci vardı, şimdi ise bu sayı çok azaldı, diyor. Azalma nedenlerini ise Türk devlet politikalarına bağlıyor. Ama şu andaki yumuşak yaklaşımı ise olumlu görüyor. Tabii ki şu anda yüzünü farklı göstermek için yumuşak yaklaşacak. Çünkü Ermeninler bitirilmiştir, artık tehlike olmaktan çıkarılmıştır. Tüketile tüketile bugünkü noktaya getirilmiştir. Bu nedenle artık sert yaklaşmaya ve zapturapt altında tutmaya gerek yoktur diyorlar. Bu politika teşhir edileceğine “bizi bitirdiler, şimdi yumuşak yaklaşarak bizi ve dünyayı aldatmaya çalışıyorlar, bu yaklaşım soykırımın tamamlandığını gösteriyor” diyeceklerine, bu durum olumlu görülüyor! Bundan daha büyük gaflet olabilir mi? Eğer bu laflar politik olarak söyleniyorsa daha da büyük bir gaflet durumunu ifade eder. 

Türk devleti ezer, bitirir ve kendisine zararsız hale getirirse ne kadar şefkatli olduğunu gösterir. Kürt halkının Özgürlük Mücadelesini ezsin, Kürtleri etkisizleştirsin, ondan sonra psikolojik savaşı yoğunlaştırır. Bir taraftan özel savaşı ve baskı politikalarını yeni koşullarda sürdürür, diğer taraftan yumuşak yaklaşım gösterilerinde bulunur. Esas yüzü baskı ve zapturapt altında tutmayken, gösteri yanı yumuşak gösterilir. Türk devleti karşısında ezilenler ve halklar bu gerçeği görmezlerse bu devlete karşı mücadele edemezler. 

Türk devleti bir özel savaş devleti olarak şekillenmiştir. Çünkü Osmanlı imparatorluğu dağılmasından sonra yeni Türk egemen sınıfı elleri altında kalan topraklarda tüm farklı halkları, toplulukları, kültürleri eritip tek millete dayalı ulus devlet yaratmayı hedeflemişlerdir. İlk önce 4 Eylül 1919’da yapılan Sivas Kongresinde Kürt delegasyonunun da katılımıyla kabul edilen Misak-ı Milli ile Kürtlerle birlikte bir devlet kurma yaklaşımı gösterilmiş; ancak Irak ve Suriye’de Kürtlerin yaşadığı topraklar İngiliz ve Fransız egemenliğinde kalınca ulus devlete yönelmişlerdir. Lozan’da Kürtler üzerinde soykırım politikası yürütülmesi karşılığında Irak ve Suriye içindeki Kürtlerin yaşadığı topraklardan vazgeçilmiştir. İngiltere ve Fransa da bu toprakların kendilerine bırakılması karşılığında Türk devletinin soykırım politikalarına izin vermişlerdir. Kürtler üzerindeki katliam ve soykırım politikalarına 20. Yüzyıl boyu göz yummuşlar, hatta desteklemişlerdir. 

Türk devleti o günden bugüne Kürtleri, Çerkezleri, Arapları, Lazları ve tüm diğer halkları Türklük potasında eritmek için her yol ve yöntemi denemiştir. Tüm politikalar ve uygulamalar bu amaçla belirlenmiştir. Hangi politika ve uygulama düşünülürse düşünülsün kesinlikle soykırım amaçlı özel savaş karakterinde olduğu görülür. Sanat, spor, siyaset, seçim, eğitim, ekonomi ve ne kadar farklı alan varsa hepsi bu amaç doğrultusunda şekillenmiştir. Bu soykırım politikası ve özel savaş uygulamaları itirazın ve direnişin zayıf olduğu dönemlerde kendini açık göstermezken, itiraz ve direniş olduğunda özel savaş dahil her yol ve yöntemle kendini açıkça ortaya koyar; psikolojik savaş görülmedik biçimde yoğunlaştırılır. 

Kürtler son yıllarda sadece Türkiye içinde değil, tüm Ortadoğu’da güçlenmişlerdir. AKP iktidarı ilk önce şeker ve kamçı politikasını bir arada uygularken, Kürtlerin yükselişi durdurulamaz hale gelince sadece kamçı politikasına yönelmiştir. Şu anda Türk devletinin soykırım politikaları en zor dönemini yaşamaktadır. Soykırım politikaları tümden çökmek üzeredir. 7 Haziran seçimlerinde ulus devlet çökmeye başlamıştı. Bunun için AKP-MHP ittifak kurarak bu durumun önüne geçip ulus devleti koruma savaşı başlattılar. 

24 Temmuz’da başlatılan savaştan bu yana bir buçuk yıl geçti. Bu bir buçuk yıl sadece AKP iktidarının değil, Türk devletinin de en zor dönemi olmuştur. Türkiye, tarihinde böyle bir buçuk yıl görülmemiştir. AKP bu bir buçuk yıl içinde kendisiyle birlikte Türkiye’yi çıkmaz noktasına getirmiştir. Bu durumdan kurtulmak için de en baskıcı ve vahşi yöntemleri kullanmaktadır. Kürt halkının yükselen gücünü kırıp özgür ve demokratik yaşamını önlemek için her türlü kirli yol ve yöntemi kullanmaktadır. En fazla da zayıf durumunu gizlemek için psikolojik savaşa ağırlık vermektedir. 

AKP iktidarı şu anda hem iç hem de dış politikada sallanmaktadır. Tüm despot iktidarlar bu durumda kendini zorla ayakta tutmaya yönelirler. Şimdi AKP iktidarı da bu yola başvuruyor. Hatta başkanlık sistemini bile ayakta kalmak için getiriyor. Yani baskı ve zulmü arttırarak ayakta kalmayı hesaplıyor. Özcesi kaybetmek üzere olan tüm iktidarlar, diktatörler gibi davranmaktadır.  Sur’da çocuklara bir esir uygulaması yapan, çocukların ellerini havaya kaldıran bu iktidar kaybetmiştir. O resimler kaybetmenin resimleridir. Çocuklara böyle davrananlar mı, yoksa “direnişimiz de şahadetimiz de muhteşem olacak” diyen Çîyagerler mi kazanmıştır? Tabii ki Çîyagerler kazanmıştır. 

Sur’u yıkarak oralarda betondan soykırım kampları kuranların kazanması mümkün değildir. Tarih ve vicdan Sur’a soykırım kampları kuranların yaptıklarını burnundan fitil fitil getirecektir. Bir tarihle, bir halkla bu kadar oynayanlar, tarihe ve halka zulüm yapanlar kesinlikle yenileceklerdir. Çünkü bu tarihin ve halkın Çîyager gibi kahramanları vardır. AKP iktidarı ve özel savaş elemanları insanlık dışı yüzlerine istedikleri kadar yumuşak maskeler taksınlar, bu halk bu iktidarı affetmeyecektir. AKP-MHP iktidarına karşı büyüyen öfke patlayacak, bu iktidarı soykırımcı benzer iktidarların ve diktatörlerin mezarlığına gönderecektir. 


KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA