GÖRÜNTÜLÜ

Aldar Xelîl: Önder Apo’nun çağrısı bölge tarihinde yeni bir sayfa açtı

PYD Eşbaşkanlık Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelîl, Önder Apo’nun çağrısıyla bölge tarihinde yeni bir sayfanın açıldığını, bunun Suriye’nin geleceği açısından önemli sonuçlar doğuracağını belirtti.

ALDAR XELÎL

Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı çağrının ardından Kürdistan ve Ortadoğu’da önemli gelişmeler yaşanıyor. PYD Eşbaşkanlık Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelîl, Önder Apo’nun bu çağrısını ve Suriye’deki gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.


Önder Apo’nun 27 Şubat’ta “Barış ve Demokratik Toplum” başlıklı tarihi bir çağrısı oldu. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

27 Şubat, tarihi bir gün oldu ve tüm dünya tarihine damgasını vurdu. Bu çağrıyla sadece Kürdistan tarihinde değil bölge tarihinde de yeni bir sayfa açıldı. Çünkü mücadele yöntemi, paradigma ve felsefesinde değişiklik oldu. Kürt halkının haklarının gerçekleşmesi ve demokratik hakların oluşması açısından tarihi bir çağrı oldu.

Her yüzyılda ve her aşamada insanlığın yaşamında belirli modeller, fikirler ve felsefeler öne çıkar. Geçen yüzyılda Marksist felsefe benimseniyordu ve revaçtaydı. 21’inci yüzyılda ise, 27 Şubat 2025’te, Kürdistan özgürlük tarihinde demokratik toplum fikrine dayalı yeni bir sayfanın gelişmesine vesile olundu.

Aslında Önder Apo 20 yıldır demokratik toplum ve demokratik ulus için yazdı ve mücadele etti. Özgürlük Hareketi de bu temelde çok mücadele verdi. Fakat bugün temelden bir değişim ilan edildi. Yani sadece mevcut mücadelenin yönteminin değişmesi değil, bir bütün olarak mücadelenin temelinin değişmesi anlamına geliyor.

Bilindiği gibi, bölgede demokrasi mücadelesi veren bütün halklar, özellikle yıllardır soykırımla yüz yüze kalan Kürt halkına karşı hegemonik güçlerle ortak hareket eden Türk devleti, Kürt halkının varlığını ve haklarını yok etmeyi amaçladı ve bu hâlâ devam etmektedir. Buna verilen cevap nasıl bir yöntemdi? Buna verilen cevap, silahlı ve örgütlü mücadele şeklinde oldu. Fakat bu çağrıyla Önder Apo, Kürt halkının varlığının ve demokrasinin gelişmesi için yeni bir yöntem geliştirdi ve temel bir değişim yarattı. Önder Apo, temel bir değişimin önünü açtı. Özgürlük taleplerini ve demokratik toplum sisteminin devletli sisteme karşı mücadelesini öne çıkardı.

Sizce süreç nasıl ilerler, hangi gelişmeler yaşanabilir ve hangi adımlar atılabilir?

Şüphesiz tarihi bir çağrı olduğu için sadece bir bölgeyi, örgütü veya halkı etkilemeyecektir. Bu siyasi bir ufuktur, mücadele ufkudur. Yine tüm bölgeye ve dünyaya etki edecek ideolojik ve felsefik bir ufuktur. Önder Apo tarihte yeni bir sayfa açtı. Elbette hegemonik güçler ve sömürgeciler bunu kendi çıkarları için kullanmak isteyeceklerdir. Fakat özgürlüğe sevdalı güçler de bu imkânı kendileri için değerlendirmek isteyecek ve amaçlarına ulaşmak isteyeceklerdir. Yani şimdiye kadar bir mücadele yöntemi vardı, bundan sonra da yeni bir yöntemle mücadele edilecektir. Mücadele durdurulmuyor, fakat bunun önünde zorluklar ve engeller de olacaktır.

Örneğin, Kürt Özgürlük Hareketi eskiden kendini silahlı olarak savunmak ve imha siyasetini durdurmak istiyordu. Şimdi ise demokratik mücadele ve toplumsal örgütlenmeyi esas alarak varlığını savunmayı amaçlıyor. Bu anlamıyla sorumluluğu daha da artmıştır. O kanaatteyim ki, Kürdistan Özgürlük Hareketi bunun için hazırdır. Önder Apo’nun felsefesi ve fikirleri yeni gelişen bir şey değildir; 30 yılı aşan bir birikimin ürünüdür ve bunun için mücadele etmektedir. Önder Apo tutsak edilmeden önce de fikir ve felsefesinde değişim yapmaya başlamıştı ve İmralı’da da buna devam ederek derinleştirdi. Kürdistan Özgürlük Hareketi de bu temelde devam etti. Özellikle 2004 sonrasında, hareket kendi içinde sürekli değişim ve dönüşüm yapmak istedi.

Önder Apo’nun çağrısının ardından çok zorlanma olmadı, çünkü bunun zaten bir temeli vardı. Tahminime göre, Kürt Özgürlük Hareketi de sahip olduğu deneyim ve örgütsel tecrübesiyle mücadelesini toplumsal güç bağlamında sürdürme kapasitesine sahiptir. Örneğin, Kuzey ve Doğu Suriye’de 14 yıldır bir değişim ve dönüşüm süreci içerisindeyiz. 10 yıl önce Demokratik Özerk Yönetim ilan edildi ve bu zaman zarfında çok büyük bir tecrübe gelişti. Toplumun nasıl örgütleneceğine dair tecrübeler edinildi. Tüm yetmezliklere rağmen bir temel oluşmuş durumda.

Bakurê Kürdistan’daki kültürel, bilimsel ve basın alanındaki çalışmalara baktığımızda bunlar bir temel oluyor. O çağrı temelinde bunlar devam edecek. Bakur Kürdistanı’ndaki demokratik mücadele çok önemli bir tecrübe elde etmiştir. Bakurê Kurdistan’ın yapılan çağrıya cevap olabileceğini düşünüyorum. Hatta bundan sonra daha rahat mücadele edebilirler. PKK de öyledir; direniş tarihine sahiptir. PKK, bir tarihe ve direniş kültürüne sahiptir. Bu çağrıyla demokratik mücadelesinin önü açılmıştır. Hangi isim ve yöntemle olur bilemiyorum fakat bu imkân kendisi için oluştu.

Çağrı ve başlatılan yeni süreç, Rojava’da ve Kuzey ve Doğu Suriye’de nasıl bir etki yaratacak?

Şüphesiz siyasi yönden de etkisi olmaktadır. Kuzey ve Doğu Suriye’de birçok parti birlikte çalışmaktadır. Yıllardır üzerinde çalıştığımız proje,  demokratik ulus felsefesine ve kadın özgürlüğü ile ekolojiye dayanmaktadır. Bunların tümü demokratik toplumun temelidir. Diğer yönden de çalışmalarını daha rahat yürütebilirler. Çünkü biz şimdiye kadar seçimler yapmak ve hızlı bir inşa geliştirmek istiyorduk ancak her zaman bir engel oluşuyordu. Bu engel, Türk devletinin saldırılarıydı. İşgalci Türk devleti sürekli bize saldırıyor hatta bir başka devletle ilişkimiz olduğunda bile Türk devleti buna müdahale ederek önünü kesmek istiyor. Mücadelemizi engellemeye çalışıyor.

Bu çağrıyla Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’deki mücadelenin önünü kesecek gerekçesi kalmadı. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal etti. Üç aya yakın bir süredir de Tişrîn ve Qereqozax’a saldırmaktadır. Bu çağrıyla bunun önü de alınabilecektir. Şam’la diyalog kurmak ve ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz fakat Türk devleti müdahale ediyor ve Suriye halklarının demokratik diyaloğunu engellemeye çalışıyor. Bu çağrıdan sonra Türk devletinin müdahale etme gerekçesi ortadan kalkıyor. Dış güçlerle de ilişkilerimiz var, bize yardım etmek istediklerini söylüyorlar, gelip gitmek istiyorlar fakat Türk devleti bunu kabul etmiyor ve müdahale ediyor. Türk devletinin zorbalığı ortadan kalkarsa askeri, siyasi ve toplumsal açıdan Kuzey ve Doğu Suriye’de çalışmalar rahat bir şekilde devam edecektir.

Önder Apo’nun tarihi çağrısı ve mesajı Kuzey ve Doğu Suriye’nin kentlerinde meydanlarda dev ekranlarda izlendi. Sizce nasıl bir etki yarattı?

Halk, Önderliğin çağrısının görüntülü olacağını bekliyordu. Çağrı görüntülü olmayınca halkta bir durgunluk yaşandı, bir acı hissedildi ve etkilendiler. Çünkü bu halk, Önderliğini özledi ve onu canlı görmek istiyor. Yıllardır Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için alanlarda ve mücadele eden bu halk, Önderliğin fotoğrafını görünce de fazlasıyla etkilendi. Önder Apo, 20 yıl boyunca Suriye’de kaldı ve kaldığı süre zarfındaki haliyle halk, Önder Apo’ya alışmıştı. Fikir, siyaset, düşünce ve felsefe açısından bir bağlılık zaten var; fakat duygusal bir bağlılık da bulunuyor. Halkın algısında hâlâ o yılların genç Önder Apo’su var. Yaşının ilerlemiş halini görünce de ister istemez bir etkilenme yaşandı. Bu durum halkı derinden etkiledi.

Rojava halkının Önder Apo’yla bağları çok güçlüdür. 26 yıldır Önderliklerini görmemişler sonuçta. Tabii 12 yıl önce bir fotoğrafı paylaşılmıştı ama yaş anlamında 27 Şubat’ta yayımlanan fotoğraf gibi de değildi. Bu durum, duygusal bir yaklaşım yarattı. Fakat çağrının özü Rojava’da anlaşılmış durumdadır. Rojava halkı, Önder Apo’nun çağrısını bir çözüm olarak görüyor ve Önder Apo’nun neyi bildiğinin farkındalar. Rojava halkı, Önder Apo’nun her sözüne bağlıdır ve Önder Apo’nun büyük yoğunlaşma içerisinde olduğunun farkındadır. Önder Apo’nun doğru yol gösterici olduğunu biliyor.

Rojava halkı, yıllardır Önder Apo’nun paradigması doğrultusunda ilerliyor. Bunun ötesinde çağrı dikkatlice okunuyor ve daha iyi anlaşılması için bir çaba sarf ediliyor. Önder Apo’nun fikir ve düşünceleri, 14 yıldır Rojava’da hayat buluyor. Rojava halkının PKK’ye olan bağlılığı çok iyi bilinmektedir ve bu bağlılığın Kürdistan’daki etkisi de herkes tarafından bilinmektedir.

Rojava halkı, PKK üyeleri değiller ancak PKK taraftarıdırlar, PKK’yi seviyorlar ve PKK’nin etkisi onların üzerinde görülmektedir. PKK’nin feshedilmesi haberini duyduklarında, ilk süreçte ister istemez etkilendiler. Ancak ilerleyen süreçte bu durumu daha iyi anlama ve kavrama süreci yaşadılar. Böylece PKK’nin tarihi görevini yerine getirdiğini görüyorlar. PKK’nin feshedilmesi, mücadelenin duracağı anlamına gelmemektedir. Halk, çağrıya uygun olarak PKK’nin kendisini feshetmesinin ardından farklı mücadele yöntemleriyle yoluna devam edeceğini biliyor. İlk anlarda duygusal açıdan bir etkilenme yaşanmış olsa da şimdi herkes bu sürecin yanındadır. Ayrıca atılan bu adım, başta tüm Kürdistan devrimi ve Kuzey ve Doğu Suriye için bir savunma gücü oldu.

Son süreçte Suriye'nin gidişatı ne durumda? Özerk Yönetimi’n Şam'la ilişkisi var mı? Nusayri ve Dürziler özerklik ilan etti. HTŞ, Dürzilere saldırdı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bilindiği gibi, 8 Aralık 2024’te Baas rejimi yıkıldı ve Esad Suriye’den kaçtı. Suriye halkları, bir değişim yaşanacağını umuyordu. Hatta rejimin devrildiği ilk gün kutlama bile yapıldı. Despot rejimden kurtulduklarını düşünmüşlerdi. Bu, bir yönüyle olumluydu fakat bu sistemin yerine ne konacak o net değildi. Halk, Esad'ın gitmesiyle birlikte yeni gelenlerin Suriye’nin demokratikleşmesi için imkân yaratacağını düşündü. Ne yazık ki, bugüne kadar demokratikleşme noktasında herhangi bir adım atılmadı. Eski rejimin taklidi olma çabaları sürüyor. Hatta aksine Baas rejimi halklara dönük daha kapsayıcıydı. Colani ise sadece kendi çevresi ve ekibiyle sınırlı kaldı. Eğer yanlarında farklı kesimlerden örgütler ve partiler varsa, bunun nedeni Colani ile ittifak içinde olmalarıdır.

Sözde bir kongre yapmaya gittiler ve birkaç saat içinde kongrelerini gerçekleştirdiler. Kongrede kendilerine göre kararlar alıp bu kararlarını hayata geçirdiler. Dolayısıyla demokratik bir Suriye inşa edilmedi. Herkes sistemin dışında kaldı. HTŞ çevresi ve kişi bazlı oluşumların bir araya gelmesiyle yapılan bir kongreydi. Bu kongreye Keldaniler, Süryaniler, Kürtler, Dürziler, Nusayriler, Araplar dahil edilmedi ve iradeleri görmezden gelindi. Halk da yavaş yavaş buna karşı ses çıkarıyor. Önümüzdeki süreçte büyük sorunlarla karşı karşıyayız kalacağız.

Halk diyor ki; “Yıllarca Baas’a karşı özgürlük, demokrasi ve eşitlik için mücadele ettik. Baas gitti fakat onun yerine gelen daha kötü.”  Bu durum, ciddi bir kaygı yaratıyor. Bunun bir Suriye iç savaşına dönüşme ihtimali de var. Süveyda’da ve Lazkiye’de özerklikler ilan ediliyor. Farklı bölgelerde de benzer gelişmeler yaşanabilir. Dera’nın durumu da iyi görünmüyor. Bu, Suriye açısından hayra alamet değil.

Suriye’de sözde bir hükümet kuruldu, ancak Türk devletinin saldırıları kesilmedi. Bu hükümet, Türk devletine karşı herhangi bir tavır almadı. Tişrîn Barajı Suriye’ye ait değil mi? Ya da Tişrîn halkı Suriyeli değil mi? Şu ana kadar neden seslerini çıkarmadılar? Dikkat ederseniz, Baas rejimi bile Türk devletinin Suriye’ye dönük saldırılarını sözde de olsa kınıyor ve “toprak bütünlüğümüze saldırıyor” diyordu. HTŞ, bunu bile söylemiyor. Şu ana kadar bu konuda bir açıklama bile yapmış değiller. Aksine, Türk devletiyle savaşanlar bir yandan onlara da bağlıdır. Hatta Türkler de diyor; “Biz sadece onlara yardım ediyoruz.” Bizimle diyalog kurmaları, tartışma zeminine gelmeleri, birbirimize destek ve yardım sunmamız, tecrübelerden yararlanmaları gerekirken bunu yapmadılar. Bizdeki tecrübe onlarda yok. Sistem, demokrasi modeli gibi konularda onlarda bu birikim yok. Kuzey ve Doğu Suriye modelini kurabilecek bir ferasetleri yok. Demokratik kültür ve akılla hareket etmeliler.

Hatırlarsanız, kongre için bir kişi bir düzine kişiyi bir araya getirir, birkaç saat içinde yapıp dağılırlardı. Baas döneminde böyleydi, HTŞ de bunun ötesine geçemedi. Halbuki demokratik kültür böyle değildir. Bu ülkede çok fazla halk var ve bunun yanı sıra çok fazla sorun da var. Yıllardır yıkım ve savaş içinde olan bir halk var. Suriye halkı yorgundur. Bütün bu savaşın ve yıkımın içinde yaşamış bir halkın yaraları nasıl sarılacak? Sorunlarına nasıl çözüm bulunacak? Sadece Esad’ın gitmesi yeterli değil. Şu an Şam’da bulunanlar bunun farkında değil. Ya sorunu görmüyorlar ya da merkezi ve despotik bir şekilde eski tarzda yönetimi sürdürmek istiyorlar.

HTŞ bu tarzla devam ederse Suriye’de iç savaş devam edecek ve daha ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır. HTŞ’ye sürekli söylüyoruz, diyalog içerisinde olmalıyız diye. Biz de Suriyeliyiz ve ülkemizin bütünlüğünün sağlanmasından yanayız. Yeni bir demokratik Suriye anayasasının yazılmasından yanayız. Suriye’nin Ortadoğu ülkelerine örnek olmasını istiyoruz. Arap Baharı sürecinde Yemen, Mısır, Tunus, Libya gibi ülkelerde kaos yaşandı, rejimler yıkıldı fakat demokratik bir sistem inşa edilemedi. Suriye, bu kaosun içinde Ortadoğu ülkelerine öncülük yapabilir. Suriye, demokratik bir modele öncülük yapabilir. Zaten bu proje Kuzey ve Doğu Suriye’de hayat buldu.

Eğer isterlerse Kuzey ve Doğu Suriye modelini, Suriye modeli olarak geliştirebiliriz. Onlar parçalılıktan bahsediyor. Peki neden parçalılık diyorlar? Çünkü demokratik modelin örneği şu ana kadar sadece bizim bölgemizde hayata geçirilmiştir. Suriye’nin diğer bölgeleri hâlâ merkezi yönetim anlayışına sahiptir. Bizim bu tecrübemiz tüm Suriye’nin tecrübesi haline gelirse, biz de artık sadece Kuzey ve Doğu Suriye’de kalmayız. Kuzey ve Doğu Suriye, Suriye’nin olur, Suriye de Kuzey ve Doğu Suriye’nin olur. Önemli olan, Suriye toplumunun bütünlüğünü sağlayabilmektir. Şu an yarattıkları parçalılık büyük bir tehlike arz ediyor. Dürziler, Aleviler, Kürtler, Araplar, herkes kendini farklı ele alıyor. Bu da Suriye’nin acilen demokratik bir adıma ihtiyacı olduğunu gösteriyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Suriye devrim sürecinde, özellikle 2011 yılından bu yana, her zaman üçüncü yolu, yani demokratik toplum yolunu temsil ediyoruz. Bu temelde yol haritamızı belirledik. Önder Apo’nun çağrısı, esasında 2011 yılında kendimize esas aldığımız sloganın güçlenmesine ve bize destek olmasına katkı sunacaktır. Bu nedenle, tüm halklar demokratik projemizi hayata geçirmek, projenin başarıya ulaşabilmesini sağlamak ve koruyup büyütülebilmek için mücadele devam etmelidir.