İsrail’in hesap vermemesini kabullenemeyiz

Uluslararası komploya karşı 17 Şubat 1999’da Berlin’deki İsrail Konsolosluğu önünde yapılan ve 4 Kürt’ün katledildiği protestoda yer alan İsmail Parmaksız, bunun hesabının verilmemesini kabullenemediklerini söyledi.

“Gayet doğal bir demokratik tepkiydi. Bu demokratik tepkimiz kanla bastırıldı. Bütün dünyanın gözü önünde yapıldı” diyen İsmail Parmaksız, İsrail Konsolosluğu önünde şehit edilen Sema Alp, Mustafa Kurt, Ahmet Acar ve Sinan Karakuş’u asla unutmayacaklarını belirterek, “Kürt halkı onlarla gurur duymalı, hepimiz gurur duymalıyız" dedi.

Her halkın tarihinde önemli günler vardır. Kürt halkı da soykırım halkasının en önemli parçası olarak görülen 15 Şubat 1999’u, yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik geliştirilen uluslararası komployu yas günü ilan etti. Kürtlerin Roja Reş (Kara Gün) olarak tanımladığı uluslararası komplo, Kürdistan’da, zindanlarda, Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde alanlara akan Kürt halkı tarafından protesto edildi.

Uluslararası komploya tepkinin en yoğun olduğu kentlerden biri de Almanya'nın başkenti Berlin’di. Kara haberi alır almaz Kürt halkı ve dostları sokağa döküldü, önce komploda parmağı olan Yunanistan, daha sonra ise İsrail Konsolosluğu önünde protesto gösterileri düzenledi. İsrail Konsolosluğu önündeki protesto sırasında İsrail polisi kitleye silahlarla saldırdı, Kürt yurtseverler Sema Alp, Mustafa Kurt, Ahmet Acar ve Sinan Karakuş şehit düştü, onlarca kişi ise yaralandı.

Uzun yıllar Almanya’da çalışmalarda yer alan İsmail Parmaksız ile 15 Şubat'a giden süreci, Kürtlerin Roma’ya gidişi, İsrail Konsolosluğu önünde Kürt yurtseverlerin katledilmesi üzerine konuştuk.

SADECE PROTESTO İÇİN ORADAYDIK

Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik 9 Ekim’de Suriye’de başlayan ve 15 Şubat'a kadar devam eden sürece değinen Parmaksız, şunları anlattı: "Başkan Apo, Suriye’den çıktıktan sonra Avrupa’nın hiçbir yerinde herhangi bir olumlu cevap alamadı. Başkan Apo’nun Türkiye’ye götürülmesiyle birlikte biz Kürtler Avrupa'da neye uğradığımızı şaşırdık. Kürtler ve dostları komploya karşı ayaklandı. Kürtler soluğu komploda parmağı olan devletlerin temsilciliklerini protesto etmede alıyordu. Bunun sorumluları kimlerdi? Amerika, İsrail ve Türkiye idi. Bunlara karşı bir tepkinin ortaya konulması gerekirdi. Bütün Kürtler önce Yunanistan, sonra İsrail Konsolosluğuna sabaha doğru akın akın gittiler. Bizim oraya gitmemizdeki neden sadece protestoydu. Yani bunların bu haksız tutumlarını, Kürtlere karşı olan düşmanlıklarını orada dile getirmek istedik. İsrail Konsolosluğu önüne binlerce insan yığılmıştı, hiçbir arkadaşımız içeri girmedi; daha sonra polis etrafımızı sardı gelenleri de bırakmadı. Vurulan arkadaşlarımız kapı önünde sırtından vuruldu. Konsolosluktan çıkan polisler gelişigüzel ateş ettiler. Dört arkadaşımızı orada şehit ettiler, onlarca arkadaşımız yaralandı. O karların üzerinde arkadaşlarımızın cenazelerine bile yaklaşamadık. Öyle bir durum yaşandı. Ellerinde hiçbir şey olamayan insanlara ağır makineli silahlarla saldırıp dört arkadaşımızı da şehit ettiler. Bu arkadaşlarımız Berlin’de yaşıyordu. Birçok arkadaş da yaralandı."

POLİSLERE SORUŞTURMA DAHİ AÇILMADI

Kürtlerin demokratik tepkisini kanla bastırmak isteyen konsolosluk polislerinin hiçbir soruşturmaya uğramadığını, sadece görev yerlerinin değiştirildiğini söyleyen Parmaksız, şöyle devam etti: “Şehit olan arkadaşlarımız oradan polislerin gözetiminde alındı. Ertesi gün, İsrail Konsolosluğunda silah kullanan o dört kişiden bir Finlandiya'ya, diğer üçü de aklımda kaldığı kadarıyla derhal İsrail’e gönderildi. Failler belliydi. Bir gerekçeleri yoktu. Kimse İsrail Konsolosluğuna saldırmadı. Normal demokratik bir eylemdi. Protesto eylemiydi. Konsolosluğun bahçesindeydik. Onların apar topar İsrail’e gönderilmesi, daha sonra ise doğru düzgün bir soruşturmanın yürütülmemesi bize çok acı verdi...

Dört arkadaşımızın şehadetinden sonra bu işin peşini bırakmadık. Avukatlar tutuldu, İsrail’den ve buradan fakat o dönem Alman devletinin olumsuz bir açıklaması oldu. O açıklama sonrası meselenin üzeri kapatıldı. Biz halen de bu haksızlığın peşini bırakmış değiliz. Şehit olan arkadaşlarımızdan Sinan Karakuş’un ailesi burada değildi. Diğer arkadaşların ailesi Berlin'de. Bu davayı sürdüreceğiz.”

KÜRT HALKI ŞEHİTLERİ İLE GURUR DUYMALI

Uluslararası komplo sürecinde Kürt halkı ve dostları tarafından doğal bir tepkinin geliştiğini kaydeden Parmaksız, şunları anlattı: "Biz çalışmalardaydık. Bazı evlere gittiğimizde kadınlar ağlayarak bizi, ‘Başkana sahip çıkamadınız’ diyerek kovuyordu. Şehit düşen arkadaşların dördü de aktif mücadele eden, Kürt sorununa duyarlı insanlardı. Her eylemde yer alıyorlardı. Birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdı.

Selma Alp adlı arkadaşımız vardı. Genç bir kadın arkadaşımızdı. İşte Ahmet Acar vardı, Mustafa Kurt vardı, Sinan Arkadaş vardı ki bunlar çok aktif arkadaşlardı. Yani Kürt meselesinde aktifti. Kürtlere yönelik her türlü haksızlığa karşı en öndeydiler. Gayet doğal bir demokratik tepkiydi. Bu demokratik tepkimiz kanla bastırıldı. Bütün dünyanın gözü önünde yapıldı. Ani ve haklı bir tepkiydi. Çok değerli arkadaşlardı. Onları asla unutmayız, unutamayız da; mümkün de değil. Kürt halkı onlarla gurur duymalı, hepimiz gurur duymalıyız."