İki şehit babası Ali Akyüz, sürgün olarak geldiği Almanya'nın Dresden kentinde, Burada da elimizden ne gelirse çalışmalarımızı yapmaya devam edeceğiz. Ölene kadar da çocuklarımın mücadelesinin arkasındayım. Dönüş yok" diyor.
Kürdistan özgürlük mücadelesi ortaya çıktığı günden bu yana öz gücüne dayanıyor. Öz gücü ise bağrından çıktığı halkın acıları, sevinçleri, hüznü ve mutluluğu ile bu mücadeleye katılmasıdır. Bu nedenledir ki Özgürlük hareketinin Kürdistan’da girmediği ev, dokunmadığı insan kalmamıştır. Kimi ailelerde bu mücadeleye katılım olurken, kardeşler arasında adeta yarış varmışçasına katılım olmuştur.
Bu yazımızda özgürlük mücadelesine “önce benim katılmam gerek” diyerek birlikte katılma kararı alan iki kardeşin hikayesine odaklanacağız.
Ali Akyüz ya da çevresindekilerin ifadesiyle Xalê Ali, özürlük mücadelesine birlikte katılan ve farklı tarihlerde yıldızlaşan Delil (Agir Adar) ve Ahmet Akyüz'ün (Bawer Agir) babası.
Xalê Ali ile Türk devletinin baskıları nedeniyle sürgün geldiği Almanya'da, Dresden Kürt Demokratik Toplum Merkezi'nde buluşuyoruz.
Delil ile Ahmet’in nasıl bir aile ortamında doğup büyüdüklerini merak ettiğimizden Xalê Ali önce aileyi anlatıyor: "Ben Ali Akyüz. Amed’in Çınar ilçesi, Xanika Jer köyündenim. 8 çocuğum vardı. Delil ve Ahmet şehit düştü. Kalan 6 çocuğumdan 3’ü evli. Bir kızımın evi İstanbul’da, bir oğlumun evi Amed’de. Diğer evli oğlum da köyde bizimle yaşıyor. Bekar olan üç çocuğumdan bir erkek oğlum gazetecidir. Bir kızım da üniversiteyi bitirdi, siyasi parti eşbaşkanıdır. En küçük çocuğum da 21 yaşında Amed’de tıp fakültesi okuyor. Eşim de Şehit Aileleri Derneği Eşbaşkanı'dır. Biraz toprağımız var, onları ekip biçiyoruz, kendi geçimimizi sağlıyoruz. Ben de ceza alınca yurtdışına çıktım. Birkaç aydır burada (Dresden)sürgündeyim."
'ÖLENE KADAR ÇOCUKLARIMIN MÜCADELESİNİN ARKASINDAYIM'
Emekçiliği, katılımcılığı ile geldiği Dresden kentinde neredeyse tüm yurtseverlerin sevgi ve saygısını kazanan Xalê Ali, ülkede politik çalışmalar nedeniyle ceza aldığı için 2021 yılının sonunda Dresden kentine geliyor. Xalê Ali, "Çalışıyordum ve çocuklarımı okutuyordum. Onun dışında siyasal çalışmalar açısından partinin ne işi olsa yapmaya çalışıyordum. Ülkemiz baskı altında, bizler zulüm altında olduğumuz için elimden ne gelirse yapıyordum. Yaşamım çalışma ile geçiyordu. Ailemin geçimini sağlamaya çalışıyordum. Belli bir zamana değin böyle çalışıyorduk. Birkaç yıl önce emekli oldum.
Aktif olarak siyasete başladım. Ancak hesaplarına gelmeyince tutukladılar. Bir itirafçı ayarladılar. Bana ceza verdiler. Şehidin mezarını yaptığım için de bana ceza verdiler. Ülkeden çıkmam içindi aslında. Verdikleri ceza hukuki değildi; siyasiydi. Yaklaşık iki aydır buraya (Dresden’e) geldim. Burada da elimizden ne gelirse çalışmalarımızı yapmaya devam edeceğiz. Ölene kadar da çocuklarımın mücadelesinin arkasındayım. Dönüş yok" diyor.
'ÖZGÜRLÜK DEVRİM OLMADAN, DEVRİM BEDEL VERİLMEDEN OLMAZ'
Xalê Ali şehit düşen oğlunun vasiyetini yerine getirdiği için hakkında davalar açılmış. Xalê Ali, oğlunun mezar taşına sevdiği şiiri yazdığı için Türk devleti itirafçı da ayarlamış ceza vermek için. Hakkında dava açılmaya neden olan mezarın şehit oğlunun mezarı olduğunu söyleyen Xalê Ali, "Oğlum 2016’da şehit düştü. Şehadetinden 5-6 ay sonra mezarını yaptık. Çevresini mermer yaptık. Adını, soyadını ve kod ismini yazdık üzerine. Kendi okuduğu bir şiir vardı, vasiyetiydi. O şiiri de bir mermere kazıdık ve yanına diktik. O yazılar nedeniyle 2020'de dava açtılar. Bir şiir için 1 yıl 3 ay ceza verdiler.
Onunla da yetinmediler, siyasal çalışmalarım nedeniyle Batman’da bir itirafçı bulup bana iki dava daha açtılar. Legal partide, HDP üyesiydim. Aktif çalışmalarına katılıyordum. Bir kızım siyasi parti eşbaşkanıydı, başka bir oğlum gazeteciydi. Onlara göre bir insan onların çıkarına çalışmıyorsa teröristtir. Eğer bir insan muhalifse onlara göre teröristtir. Ya onlar için çalışacaksın ya da teröristsin!” diyor ve ekliyor: "Özgürlük devrim olmadan, devrim de bedel verilmeden olmaz. (Azadî bê şoreş nayê, şoreş bê bedel nayê.)"
HALKININ GÜLEÇ YÜZLÜ ÇOCUĞU BAWER...
Ahmet (Bawer Agir) ve Delil (Agir Adar) 2010'larda Ankara’da yurtsever öğrenci çevresinin yakından tanıdığı iki kardeşti. Ahmet, notları daha yüksek puanlı okulları tutturmasına rağmen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın okuduğu okul diye Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni tercih etmişti. Bu nedenle okulunu seviyordu. Çoğu günler idare koridorunda okulun eski öğrencilerinin fotoğraflarının yer aldığı duvarı inceler ve Kürt Halk Önderi Öcalan'ın fotoğrafının asılı olmasından memnuniyet duyarak bakardı siyah beyaz fotoğraf karesine. Final sınavları döneminde bir Cuma günü Siyasal’da öğrenciler arasında yaşanan bir tartışmada farklı sol fraksiyondan biri Öcalan'a dil uzatmış ve Ahmet ona cevap vermediği için gece boyunca uyuyamamıştır. Ertesi günü sabah erkenden Siyasal’ın yolunu tutmuş ve Kürt Halk Önderi Öcalan'a dil uzatan o kişiyi bulup dövmüştür. “Neden dövdün, o kişi solcuydu” diye soran bazı arkadaşlarına “babamın oğlu da olsa kimse bu halkın Önderliğine dil uzatamaz” der.
Takvimler 2011’in sonlarını işaret ederken Türk meclisinde Bülent Arınç, “Kürtler bu ülkenin vatandaşı, onlar da haklarını alacak” dediği günlerde hafızalardan silinmeyecek Roboski Katliamı yaşanır. Devletin Roboski'yi bombaladığı haberi geldiğinde herkes yeni yıl kutlamalarını planlarken Ahmet katliam protestosunu örgütler. Siyasal’ın bulunduğu Cebeci’den Kızılay’a kadar öğrenciler siyah elbiseler giyerek yürür. 10 Ocak 2012’de Roboski Katliamını protesto ettiği için gözaltına alınır ve tutuklanır.
Ahmet’i anlatırken Xalê Ali, onun çocukluğundan başlıyor: "Ahmet’in çocukluğu çok iyiydi. Sadece ben değil, tüm aile onu seviyordu. Çok çalışkandı. Her zaman güler yüzlüydü. İnsan onun yanındayken mutlu olurdu. Liseyi bitirdikten sonra Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne gitti. Üç yıl okuduktan sonra gençlik çalışmalarındaydı ki okulu da Siyasal Bilgiler'di, bir nevi kendi işini yapıyordu. Orada onu rahat bırakmadılar ve tutukladılar. 12-13 kişi gözaltına alındı, 5-6 kişi tutuklandı. Serbest bırakılınca dedim ki bir yılın kalmış, onu da bitir. Daha sonra kendine hangi yolu seçersen seçersin. İstediğin yere gidersin. Bana "Farz et ki bitirmişim. Zaten devlet hiçbir iş vermez bana. Ben de kendi siyasal çalışmalarımı yapacağım. Bitirsem ne, bitirmesem ne?” diyerek gençlik çalışmalarına başladı. Yaklaşık 3-4 yıl ülkede çalışmalardaydı. Siyasal çalışmalar için imkan kalmayınca Rojava’ya geçti ve DAİŞ’e karşı savaştı 2019’a kadar. 2019 yılının 13 Ekim’inde Girê Spî’de şehit düştü. Onu getirme imkanımız yoktu. Şimdi Kobanê’deki şehitliktedir."
AGİR, HAKİ KARER EMEKÇİLİĞİNİ ESAS ALIRDI
Ahmet cezaevine girince, Özgürlük mücadelesinde emekçiliğiyle bilinen Haki Karer'in örgütleme çalışmaları yaptığı Antep’teki okulunu bırakan kardeşi Delil, Ankara’nın yolunu tutar. Hemen bir işe girer ve bazen günde 18 saat çalışır. Tek derdi vardır Delil’in; Ahmet cezaevinden çıkıncaya dek onunla ilgilenecektir. Her hafta kent merkezinden 50 km uzaklıktaki Sincan hapishanesine görüşe gider, Ahmet’i görür, eksikleri, ihtiyaçları sorar. Ne alınması gerekiyorsa bir sonraki görüş gününe yetiştirir. Zindandaki diğer arkadaşların hatta diğer görüşçülerden cezaevine gidenlerin bile ihtiyaçlarını işten kazandığı para ile alır. Ahmet ilk duruşmada tahliye olunca katılım yapacağını söyler Delil. Ancak Ahmet de katılım kararı almıştır. Başlarlar tartışmaya ve birbirlerini ikna etmeye “Önce benim katılmam gerek” diyerek. Sonuçta ikisi birlikte katılım kararı alır.
Xalê Ali, 2 çocuğunun katılma kararına ilişkin şunları söylüyor: "İkisi birlikte katılım kararı almışlardı. Onlar biliyordu, biz bilmiyorduk. İkisinin birden telefonu kapanınca ne yaptıysak ulaşamadık. Anneleriyle beraber Ankara’ya gittik. Onları aradık. İkisi birlikte geldi. Dediler ki “sizin bizimle artık işiniz yok. Kendi ayaklarımız üzerinde durabiliriz. Bu nedenle bizi aramanıza gerek yok. Bizim de bir işimiz var ve kendi işimizi yapıyoruz” dediler. Ondan sonra biz de onları aramadık. Yani onlar çalışıyordu. Biz de onlara engel olmadık.
Çocukluğundan itibaren en çok Delil’i seviyordum. Hatta aile içinde çocuklarım bazen soruyorlardı bana, “baba en çok hangimizi seviyorsun?” diye. Diyordum Delil’i bir tarafa bırakalım, hepiniz benim için aynısınız. Diyorlardı kaçımızı toplasak Delil’i sevdiğin kadar seversin? Diyordum ki Delil hepinize bedeldir. Delil’e olan sevgim çok fazlaydı. Delil ortaokulu bitirince bir gün “Baba ben adımı çok seviyorum. Bu ad nereden geldi?” dedi. Dedim ki Delil Doğan’ın adını sana verdim. Kendi adını çok seviyordu. Hatta Facebook'ta adını Delil Doğan Akyüz yazmıştı. Bugün bile Delil Doğan Akyüz yazınca o çıkıyor. Ahmet, Ankara’da okuyunca Delil de aynı yıl sınavlara hazırlanıyordu. Antep’te okumaya gitti. Ahmet tutuklanınca, "Ahmet Sincan cezaevinde, ben de Ankara’ya gidip çalışacağım. Ahmet’e bakacağım" dedi. Delil Ankara’ya gitti, çalıştı Ahmet tahliye oluncaya dek. Ahmet tahliye olunca ikisi de gençlik çalışmalarında aktifleştiler. Tabii ben Delil’i çok seviyordum. O nedenle hep yanımda olsun istiyordum."
'SEN GİT BEN DİRENECEĞİM'
Delil katılım kararı alınca bir süre ülkede gençlik çalışmalarına katılıyor. Kürt Halk Önderi Öcalan'ın başlattığı “çözüm süreci”ni fırsata dönüştüren Türk devletinin pratiklerini gören Kürt gençleri, demokratik özerkliği yerelden örgütleme kararı alırlar. Köy köy, ilçe ilçe, şehir şehir gezip halkı bu konuda bilinçlendirmeye ve devletin olası saldırılarına karşı örgütlemeye çalışırlar. Delil de bu gençlerden biridir.
Xalê Ali, o günleri ve Delil’in şehadetini şöyle anlatıyor: "2015’te Gever’de YPS öncülüğünde demokratik özerlik ilanı olunca Delil de oradaydı. Bir süre hazırlık çalışmaları yürüttü. Daha sonra Van’a geldi. Orada çalıştı. Orada demokratik özerlik çalışması yürütüyordu. Demokratik bir çalışmaydı. Şikayet etmişler. Kaldığı eve operasyon yapıldı. O ile bir arkadaşıydı. Arkadaşına diyor ki “Sen git, ben direneceğim. Kurtulursam zaten kurtulmuş olacağım, kurtulamazsam da şehit olacağım”.
Arkadaşı gidiyor, Delil de evin etrafı sarılınca direniyor ve şehadete ulaşıyor. Kaldığı evin sahibi kadın gebedir, o da yaralanıyor. 29 gün hastanede kaldıktan sonra bebeği kurtarıyorlar ama 29 gün sonra o kadın da şehit düştü. Devlet kimi öldürse ‘terörist’ diye adlandırıyor. Uğur Kaymaz, 12 yaşındaydı. Bedenine 13 kurşun sapladılar ve babasını da öldürdüler. Bu olayı kendim radyoda dinledim. Mardin Valisi, “Mardin Kızıltepe’de iki terörist silahlarıyla birlikte ele geçirildi” dedi. Okula giden bir çocuk ve üzerinde okul önlüğü var. Nasıl terörist oluyor? Bunu anlayamıyorum. 12 yaşındaki bir çocuğu terörist olarak adlandırıyorlar. Üzerine keleş de bırakıyorlar ve “silahlarıyla birlikte ele geçirildi” diyorlar. İkisi de kamyonun yanındaydı, babası Irak’a gidiyordu Uğur da onun yanındaydı."
AHMET VE DELİL'İN AİLE İÇİNDEKİ İLİŞKİLERİ DE YOLDAŞÇAYDI
Kürdistan'da geçirdiği çocukluğundan bahseden Xalê Ali, devletin Türkleştirme politikasını ise şu şekilde anlatıyor: "Ben fakir bir ailedenim. Henüz 13-14 yaşlarındayken ilkokula giderken bize siz Türksünüz, diyorlardı. Eve geldiğimde de anne ve babam Türkçe bilmiyorlardı sadece Kürtçe biliyorlardı. Okula dönünce öğretmene “hocam biz nasıl Türk’üz biz Türkçe bilmiyoruz, anne babam Türkçe bilmiyor. Ben okula 6-7 yaşında başlayarak Türkçe öğrendim. Peki, biz nasıl Türk oluyoruz?” o zaman diyordu, “hayır, Kürt’sünüz ama siz öz be öz Türksünüz.” Başından Kürtlük vardı aklımızda. Zorla Türkleştiriliyorduk. Aslanı işkenceyle maymun olmaya zorlayan Türk polisi fıkrası misali, bizi kaba kuvvetle Türk olmaya zorluyorlar. Acaba bunda bizim bir suçumuz var mı? Yani Allah bizi Kürt olarak yaratırken bizim bir suçumuz var mıydı?"
Xalê Ali aile ilişkilerini Kurdi olarak tanımlıyor ve çocuklarının kimsenin hakkını yemediğini, çocukları arasındaki ilişkinin kardeşlikten öte yoldaşlık ilişkisi olduğunu söylüyor: "Kurdî bir aile olduğumuz için hiçbir çocuğum diğerinin hakkını yemez. Her biri kendi hakkına sahiptir. Salt kardeş ilişkileri yok, aynı zamanda arkadaştırlar. Yaşamları o yöndedir, iyi ilişkileri vardır. Hevalti ilişkileri var. Aile önemli bir eğitim kurumudur. Anne baba çocuklarına doğru yolu gösterirse en büyük okul evdir."
DELİL'İN ANISI
Xalê Ali, oğlu Ahmet cezaevinde iken Kürdistan Özgürlük mücadelesinde yer aldığı için müebbet ceza alan Ahmet Temiz ile yaşanan bir anıyı tebessümle paylaşıyor: “Ahmet cezaevindeyken Delil onun görüşüne gidiyordu. Bir arkadaşı Ahmet’ten bir kitap istemişti. Ahmet de demiş ki “Valla yanımda yok ama sana getirebilirim.” Daha sonra Delil’e diyor ki "Geldiğinde şu kitabı Ahmet Temiz arkadaşın adına yatıracaksın". Delil kitabı getirip Ahmet Temiz arkadaşın adına yatırınca, Ahmet Temiz bizim Ahmet’e “bu senin neyindir, onun soyadı da Akyüz’dür?” diye soruyor. Diyor kardeşimdir. O zaman Ahmet Temiz diyor ki madem senin kardeşindir, iyidir. İşte bu yıl soğan ekmişiz, soğanlar çıkınca gidip köyden bir torba soğan alsın götürsün, kitabın bedeli olsun” diyor.
Tabii halen de Ahmet Temiz arkadaşın ailesinden akrabalarından birini görünce diyorum ki “Bana bir torba soğan borcunuz var. O zaman borcunuzu ödemediniz.” Bunun üstüne bazıları “Ahmet arkadaş çıkınca” bazıları “sen çok acele ediyorsun, daha çok erkendir. Borcumuzu ödeyeceğiz ama zamanı var” diyorlar."