Sarıca: Abdullah Öcalan'dan hiçbir şekilde haber alamıyoruz

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, tecrit işkencesine dikkat çekerek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'dan hiçbir şekilde haber alamadıklarını söyledi.

İsviçre Kürt insan Hakları Derneği, “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve siyasi tutsakların durumu” konulu 2 günlük bir program organize etti.

İlk gün İsviçre’nin Cenevre kentindeki Basın Kulübü'nde basın mensuplarına bir sunum yapıldı. Yarın da İsviçre Federal Parlamentosu'nda parlamenterlere sunum yapılacak.
 

Programın ilk günü İsviçre’nin Cenevre kentindeki Cenevre Basın Kulübü'nde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, Özgürlükçü Hukukçular Derneği avukatlarından Rengin Ergül ve Amerikan Hukukçular Birliği'nin BM Daimi Temsilcisi Gianfranco Fattorini’nin katıldığı 'Türkiye'deki Siyasi Tutsakların Durumu' başlıklı bir basın toplantısı yapıldı.

Basın toplantısında ilk olarak söz alan Amerikan Hukukçular Birliği'nin BM Daimi Temsilcisi Gianfranco Fattorini, kısa bir açıklama yaptı. Fattorini, İmralı'da tecrit altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatıyla Türkiye’deki durumu konuşacaklarını ifade etti.

Av. Rezan Sarıca, "Türkiye'deki cezaevlerinde çok sayıda şüpheli ölüm vakası yaşanmaktadır. Mahpusların bir kısmı kanser gibi ciddi hastalıklara sahiptir ve sağlık hizmetlerine erişimin olmaması nedeniyle her yıl ölümler meydana gelmektedir. İnsan Hakları Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği ve Tutuklu Aileleri Derneği'nin verilerine göre 604'ü ağır olmak üzere toplam 1605 hasta siyasi mahpus bulunmaktadır" dedi.

İMRALI TECRİDİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a dönük uluslararası komplo sürecini anlatan Sarıca, tecride şöyle dikkat çekti:

"Diğer tüm cezaevlerinde mahpuslar kalabalık gruplar halinde kalabiliyor ve görüşebiliyorken İmralı’da Öcalan on yıl boyunca tek başına tutularak tam bir tecrit alına alındı. Diğer tüm cezaevlerinde mahpuslar gazete, radyo, TV gibi iletişim araçlarına erişebiliyorken, İmralı’da 14 yıl boyunca TV verilmesi yasaklandı, gazeteye erişim sansürlenerek sınırlandırıldı, radyo ise tek kanalla (resmi devlet kanalı TRT-1) sınırlandırılarak verildi. Mektuplarının çoğu ya verilmedi ya da sansürlendi. 23 yıl boyunca yalnızca iki defa 2020, 2021 yıllarında olağanüstü nedenlerden dolayı kardeşi ile telefon görüşmesi yapabildi.

Diğer cezaevlerinde haftanın her mesai günü mahpus-avukat görüşmesi gizlilik içinde gerçekleşebiliyorken İmralı’da avukat görüşmeleri haftada bir gün ve bir saat ile sınırlandırıldı. Avukat-müvekkil görüşmesinin gizliliği ilkesi uygulanmadı ve tüm görüşmeler izlenerek kayda alındı. Ancak hiçbir zaman bu sınırlı hakkın dahi düzenli olarak yerine getirilmesi sağlanmadı. Avukat ve aile ziyaretleri sürekli bir şekilde engellendi.

11 yıl içerisinde ziyaretlere dair istatistiki bilgiler durumun vahametini ortaya koymaya fazlasıyla yetmektedir. 27 Temmuz 2011 tarihinden günümüzde kadar 11 yıl boyunca binden fazla başvuruya rağmen yalnızca 5 avukat görüşmesine izin verilmiştir. O da açlık grevleri ve yüksek kamuoyu tepkisiyle 2019 yılında 2 Mayıs-7 Ağustos gibi kısa zaman aralığında gerçekleştirildi. 6 Ekim 2014 tarihinden günümüze kadar 8 yıl boyunca yüzlerce görüş hakkına rağmen yalnızca 5 aile görüşmesine izin verilmiştir. En son yapılan avukat görüşü 7 Ağustos 2019, en son yüz yüze gerçekleşen aile görüşü 3 Mart 2020’dir.

17 Kasım 2009 tarihinde ada cezaevine 5 mahpus getirilmişse de ayrı hücrelerde tutulmuşlardır. Öcalan ile görüşmeleri haftada 4-5 saati geçmemiştir. Haftalık 168 saatlik hücre hali, 164 saat olarak devam etmiştir. Gelen mahpuslar İmralı sistemini değiştirmemiş, bu sisteme dahil edilmişlerdir.

2013-2015 yılları arasında Kürt sorununda gerçekleşen diyalog ve müzakereler sebebiyle yanında bulunan 5 mahpus başka hapishanelere nakledilmiştir. Yerlerine basına da yansıtılan 'çözüm süreci sekretaryası' olarak nitelendirilen yeni 5 mahpus getirilmiştir. Ancak 9 ay sonra ikisi iradeleri dışında ada cezaevinden çıkarılmıştır. Bugün adada yalnızca Öcalan ve diğer üç müvekkilimiz bulunmaktadır.

Mart 2015 tarihinde adaya getirilen bu üç müvekkil de 7 yıl boyunca, yani hiçbir zaman avukat görüşü gerçekleştirememiş, yalnızca 3 aile görüşü gerçekleştirmelerine izin verilmiştir.

Zaten fiilen, keyfi bir şekilde engellenen avukat ziyaretleri 2016 yılından itibaren hukuka aykırı mahkeme kararlarıyla, aile ziyaretleri Eylül 2018 tarihinden itibaren hukuka aykırı disiplin kurulu kararlarıyla engellenmiştir."

ULUSLARARASI KURUMLARA TEPKİ

Sarıca, uluslararası çevrelerin ve hukuk kurumlarının üzerine düşen görevi yerine getirmediğine vurgu yaparak, şöyle devam etti:

"AİHM, 18 Mart 2014 tarihli Öcalan No:2 kararında İmralı Cezaevinde 16 Şubat 1999 ile 17 Kasım 2009 tarihleri arasındaki tutulma şartlarını işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olarak nitelendirdi. Yine kararda Ağırlaştırılmış Müebbet İnfaz Rejimi’nin işkence yasağının ihlali ve değiştirilmesi gerektiğine hükmetmişti. Bu kararın üzerinden sekiz yıl geçtiği halde Hükümet ölünceye kadar hapis cezasında hiçbir değişikliğe gitmedi, değişiklik yapacağına dair politik ve yasal zorunluluk olan hukuki bir plan sunmadı, irade beyanında dahi bulunmadı.

Avukat yasaklarına karşı 2011 yılında AİHM’e başvurulmuşsa da acil kodlu bu başvuru hakkında Hükümetten yanıt isteme prosedürünü dahi 2019’da yaptı ve başvuruyu sekiz yıl bekletti. Bu sekiz yıl boyunca İmralı Cezaevi tamamen avukat görüşüne kapanmıştı. 2011 tarihli bu başvuru üzerinden 11 yıl geçtiği halde AİHM halen karara bağlamadı.

Benzeri bir yetersiz yaklaşım tutumu Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi(CPT) için de geçerlidir. Ziyaretleri ardından hazırladığı raporlarında İmralı’daki tecrit ve kötü muamele koşullarını tarifleyen güçlü tespitleri oldu. Ancak Hükümeti tutum değiştirmeye zorlayacak etkili bir ziyaret, denetim ve prosedür etkinliğine girmemeyi tercih etti. CPT raporlarındaki tespitler, İmralı gerçeği karşısında prosedürlerle güçlendirilmeyen, sistematik ziyaretlerle denetlenmeyen, etkisizleşen ve tüm bu özellikleriyle Hükümeti mevcut tecrit halini sürdürme konusunda adeta cesaretlendiren bir tutumu yansıtmaktadır.

Bugün ise hukuksuzluk zincirinin devamı niteliğinde ancak daha farklı bir süreç içerisindeyiz. En son 25 Mart 2021 yılında gerçekleşen telefon görüşmesi birkaç dakika içerisinde kesilmiş ve Öcalan’dan bir daha haber alınamamıştır. Her hafta savcılık, cezaevi idaresi başvuruları gibi mahkeme, bakanlık, anayasa mahkemesine yaptığımız tüm başvurular sonuçsuz bırakılmıştır. TBMM insan hakları inceleme komisyonu, Ombudsman, Barolar Birliği, tabipler birliği gibi farklı kurumlara yapılan başvurulardan da herhangi bir sonuç alınamamıştır."

Avukat Rezan Sarıca, İmralı’da tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ilişkin hak örgütlerinin görevlerini yerine getirmesini istedi.

Sarıca “Son Türkiye’de 2016 yılında Olağanüstü Hal’in (OHAL) ilan edilmesi ile birlikte ilk OHAL uygulaması, henüz ilk kanun hükmünde kararname yayımlanıp yürürlüğe girmeden bir gün önce 21 Temmuz 2016 tarihinde İmralı Cezaevinde devreye sokulmuştur. Aile, avukat ziyaretleri ve dış dünya ile bütün haberleşme ve iletişim araçları OHAL süresi boyunca geçerli olacak şekilde yasaklanmıştır" diye belirtti.