AP’de Kürt Konferansı: Türkiye’de tahammül edilemez bir durum var

Avrupa Parlamentosu’nda 17’nci Uluslararası Kürt Konferansı düzenlendi. Konferansta Türkiye’deki durum, Kürtlerin mücadelesi, Ortadoğu’daki sorunlar ve Avrupa’nın yaklaşımı tartışılıyor.

Avrupa Birliği-Türkiye Yurttaş Komisyonu (EUTCC) tarafından her yıl düzenlenen konferansın hamiliğini Başpiskopos ve Nobel Barış Ödüllü Desmond Tutu, İnsan Hakları Avukatı ve Nobel Barış Ödüllü Şirin Ebadi, Avrupa Konseyi İyi Niyet Elçisi ve İnsan Hakları Savunucusu Bianca Jagger, dünyaca ünlü Dilbilimci Noam Chomsky ve AP Sakharov Düşüncü Özgürlüğü Ödülü sahibi Kürt Siyasetçi Leyla Zana yapıyor.

Bu yılki konferans “Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler” ana başlığı altında organize edildi. Konferans, 9 Mart günü de tüm gün boyunca sürecek.

Yoğun katılımın gözlendiği ilk oturum, saat 15.30’da açılış konuşmaları ile başladı. Konuşmalardan önce 6 Şubat Mereş merkezli depremlerde hayatını kaybedenler anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.

EUTCC’nin Norveçli Başkanı ve akademisyen Kariane Westrheim, bu konferansa ev sahipliği yapan Avrupa Parlamentosu ve siyasi gruplara, konferansa destek veren parlamenterler ve Kürtlere teşekkür etti.

WESTRHEIM: ABDULLAH ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ ASLİ ÖNCELİĞİMİZ OLMALI

Westrheim, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne dikkat çekerken, Kürt kadınlarının kadın özgürlük mücadelesinde “çok önemli bir rol” üstlendiğini ve katkılarının unutulmaması gerektiğini kaydetti. Jin jiyan azadî sloganını hatırlatan Westrheim, Türk devletinin işgal saldırıları karşısındaki endişeye işaret ederken, Türkiye’de ayrıca yüzlerce HDP yetkilisinin tutuklu olduğunu söyledi. Bununla birlikte aralık 2022’de Paris’te üç Kürt aktivistin katledildiğini ve ardından yaşanan depremi de hatırlatan Westrheim, “Acilen bir siyasi çözüme ihtiyaç var” dedi.

Westrheim, Türk devletinin Rojava’da dron saldırılarının geçen yıl, bir önceki yıla büyük oranda arttığını ve gerillaya karşı kimyasal silahlar kullanıldığını  söylerken, uluslararası toplumun sessizliğine tepki gösterdi. Westrheim ayrıca, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride de vurgu yaparak, “Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü asli önceliğimiz olmalı” dedi.

ALFONSI: KÜRT TOPRAKLARINDAKİ DURUM ENDİŞE VERİCİ

 

Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı’ndan (Yeşiller/EFA) AP’nin Fransalı üyesi François Alfonsi, “Kürt halkı için Avrupa Parlamentosu’nda bir alan açmak önemli” diyerek, kendi kaderini tayin hakkı için Avrupa’nın öneminin bilincinde olduklarını ifade etti. “Kürt topraklarında durum, endişe verici olmayı sürdürüyor” diyerek, HDP’ye yönelik baskılara ve Kuzey ve Doğu Suriye’de devam eden işgale değinen Alfonsi, depremlerde de en mağdur olanın Kürt halkı olduğunu söyledi.  İran’da kadın devriminin ön planda olduğunu söyleyen Alfonsi, “Kürtlerin mücadelesi devam ediyor” dedi.

Aynı zamanda AP Kürt Dostluk Grubu üyesi olan Alfonsi, “İran ve Türkiye çok agresif iki komşu ve saldırıları devam ediyor” diyerek, bu iki ülkede Kürtlerin maruz kaldığı saldırıları anlattı.

DAĞDEVİREN: JIN JIYAN AZADÎ’NİN SAHİPLERİ KRİMİNALİZE EDİLEMEZ

EUTCC Yönetim Kurulu Üyesi ve Kurd-Akad’dan Dr. Dersim Dağdeviren, 6 Şubat merkezli depremlerden bahsederken, 1999’daki depremin ardından Erdoğan’ın iktidara geldiğini hatırlattı, “Acaba bu deprem Erdoğan’ın sonunu mu getirecek?” diye sordu. Kürtlerin şu anda belirleyici bir aktör olduğunu söyleyen Dağdeviren, Türk devletinin 100 yıllık geçmişine işaret ederek, “Bu cumhuriyetin enkazı karşısında demokrasinin bir şansı var mı?” diye ekledi.

Dağdeviren, Kuzey ve Doğu Suriye’de hayata geçirilen demokrasi modeline de vurgu yaparken, özellikle Türk devletinin bu bölgeye yönelik aralıksız saldırılarını hatırlattı. Dağdeviren, “Türkiye uluslararası hukuku her gün ihlal ediyor. Depremden birkaç saat sonra Kürt bölgeleri bombalandı” dedi ve bu saldırılar karşısındaki uluslararası sessizliğe tepki gösterdi.

Kürtlerin Avrupa’da da güvende olmadığını belirten Dağdeviren, Paris’te katledilen üç Kürt aktivisti hatırlattı.

Dağdeviren, Ortadoğu’da demokrasi ve barış için PKK’nin AB’nin terörist örgütler listesinden çıkarılması gerektiğini sözlerine eklerken, “Jin jiyan azadî’nin sahipleri kriminalize edilemez” dedi.

EBADİ: MÜSLÜMAN ÜLKELERDE KADINLAR UYANDI

Konferansta İranlı insan hakları avukatı Şirin Ebadi’nin gönderdiği Farsça görsel mesaj da dinlendi. Ebadi, 8 Mart’ı kutlayarak kadınlara karşı dünyadaki ayrımcı yasalar ve uygulamalara dikkat çekti. Ortadoğu’da yasaların da ayrımcılığı pekiştirdiğini kaydeden Ebadi, “Bu problemin kökeninde ataerkil kültür yatıyor. Eşitliği kabul etmeyen bir kültürdür. Din dahil her şey, kendi amaçlarını haklı çıkaracak şekilde kullanılıyor” dedi.

İran’ı bu duruma örnek gösteren Ebadi, “İran’daki feminist devrime bakın. Mahsa (Jîna) Emînî’nin katledilmesini takiben kadınlar sokaklara çıktı, başı çekiyor, erkekler de destek veriyor. Afganistan’daki cesur kadınlara bakın, seslerini yükseltmeye başladılar. Müslüman ülkelerde kadınların uyanışı, kadınların haklarını elde etmesini sağlayacağını umut ediyorum (…) Kadınlar demokrasinin öncüleri, çünkü eşitliği savunuyorlar. Bir gün 8 Mart’ta gerçek eşitliği kutlayacağız” dedi.

İMRALI’DAKİ DURUM

Saat 16.00’dan itibaren ise İmralı’daki durum ele alındı. Dünyada Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupalı Hukukçular Birliği (ELDH) Eşbaşkanı Barbara Spinelli, bu oturuma moderatörlük yaptı.

Spinelli, “Bu tecrit hali sona erdirilmelidir” diyerek, İşkenceyi Önleme Komitesi’nin raporunu açıklaması ve tedbirler alması gerektiğini kaydetti.

RAZİYE ÖZTÜRK: HUKUKSUZLUK GUANTANAMO’YU AŞIYOR

Bu oturumda “Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşulları: Bireysel vakadan tüm Türkiye’de hukuksuzluğa” başlıklı sunumu, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk yaptı.

Raziye Öztürk, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı direnişin bugün “Jin jiyan azadî” ile vücut bularak devam ettiğini kaydetti. “Sayın Abdullah Öcalan dünyada eşi benzeri olmayan bir tecrit sisteminde tutuluyor” diyen Öztürk, 24 yıldır İmralı ada hapishanesinde gelişen ağır tecrit durumunun giderek derinleştirildiğini anlattı. Mevcut durumda “mutlak haber alamama” halinin yaşandığını söyleyen Öztürk, İmralı tecridinin toplumun her kesimine yansıdığını ve Türkiye geneline yayıldığını ifade etti.

AVRUPA KENDİ HUKUKUNUN DIŞINA ÇIKIYOR

Öztürk, “İmralı ada hapishanesi Guantanamo’yu da aşan hukuksuzluklara konu oldu” diye vurguladı. İmralı’da gerçekleşen hukuka aykırı uygulamaların sessizlikle karşılaşmasının, toplumun her kesiminin maruz kalabileceği baskılara dönüştürüldüğüne işaret eden Raziye Öztürk, “Özellikle uluslararası kurumların sorumluluğuna da dikkat çekmek gerekiyor” dedi.

CPT ve AİHM gibi kurumların rolüne işaret eden Öztürk, “Avrupa’nın hukuku uygulamak yerine kendi hukukunun dışına çıkmasının” çözümsüzlüğe katkı sunduğunu kaydetti. Öztürk, Abdullah Öcalan söz konusu olduğunda Avrupa’nın kendi hukukunun dışına çıktığını söylerek, AİHM’de 12 yıldır duran bir dosyaya işaret etti. Raziye Öztürk, “Avrupa’nın örnek olması için önce kendi hukukunu uygulaması gerekiyor” vurgusunda bulundu.

KARLQVIST: TAHAMMÜL EDİLEMEZ BİR DURUM VAR

Aynı oturumda “Türkiye’de işkenceyi önleme: Sınırlar ve yükümlülükler” başlıklı sunumu Sol Parti’den Örebro Bölge Konseyi Milletvekili Ann Jessica Therese Karlqvist yaptı.

Karlqvist, Türkiye cezaevlerindeki “ciddi” sorunları anlatırken, hasta tutsaklar, kadınlar, çocuk tutuklular ve intiharlara dikkat çekti. “Kötü muamelenin yaygın olduğunu görmekteyiz” diyen Karlqvist, tecridin de yayıldığını vurguladı.

Siyasi girişimlerin bu ülkede “gayrı meşru” hale getirildiğini söyleyen Karlqvist, OHAL ile birlikte durumun daha da kötüleştiğini dile getirdi. Karlqvist, Türkiye’deki sorunların çözümü için dışarıdan da gereken baskının yapılması gerektiğini söyleyerek, “Yapılması gereken çok iş var. İnsan hakları ihlallerinde 20'nci yüzyılın başlarına geri dönüş var” ifadeleriyle, yüzyılın başında ermeni soykırımın yapıldığı döneme işaret etti.

Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının kadın haklarında son derece olumsuz bir rol oynadığını ifade eden Karlqvist, deprem sonrası engellemelere de değinerek, “Tahammül edilemez bir durumla karşı karşıyayız” diye noktaladı.

 TÜRK CUMHURİYETİ’NİN 100 YILI

İlk günün son oturumu “100 Yıllık Türkiye Cumhuriyeti: Devamlar, Çelişkiler ve Değişim” başlığı altında yapıldı. Gazeteci Amberin Zaman oturuma moderatörlük yaptı.

Bu oturumda “Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı ve Kürtler: Tarihsel Devam ve Bugünkü Gerçekler” başlıklı sunumu Uluslararası İlişkiler Uzmanı Baskın Oran yaptı.

Baskın Oran, son 100 yılın tarihini anlatırken, Osmanlı imparatorluğunun sonundan 2015 yılına kadarki süreci ele aldı.  Oran, 1923’te Türk devletinin kurulması ardından ilan edilen ulus devletle “Kürt meselesinin” başladığını söyledi. Ulus devlet ile ulusal devletin farklı olduğunu anlatan Oran, “Ulus devlet egemenliğin kaynağına milleti oturtmaz, etno-dinsel dominant grubu esas alır ve diğerlerini baskılar” dedi.

Baskın Oran, Türk devletinin kuruluş aşamasında Kürtlere yapılan vaatleri ile sonrasında yaşanan inkar, baskı, yasaklar ve asimilasyonu da anlattı.

BEŞTAŞ: GEREKLİ TEDBİRLER ALINSAYDI BU KADAR ÖLÜM OLMAYACAKTI

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ise, güncel siyasi gelişmeler ve deprem sonrası yaşananları anlattı. Deprem konusunda Beştaş, “Gerekli tedbirler alınsaydı bu kadar ölüm olmayacaktı” dedi. Erdoğan’ın depremden 35 saat sonra konuştuğunu ve OHAL ilan ettiğini belirten Beştaş, insani yardımlara yönelik engeller ve müdahalelerdeki gecikmeleri anlattı. 

Deprem gündemini seçimlerin takip ettiğini ifade eden Beştaş, 2015 sonrası süreci şöyle özetledi: “Türkiye’de ne oluyor? 2015 sonrasında çözüm sürecini bitiren Erdoğan, dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlere savaş başlattı. Kürt düşmanlığı akla hayale sığmayacak boyuta ulaştı.”

Artık “sustukları” için de fezleke hazırlandığı bir durumun yaşandığını söyleyen Beştaş, baskıları anlatırken, “Kayyumların atanmasının Kürtlerin seçme ve seçilme hakkının olmadığının ve vatandaş olarak kabul edilmediğinin ilanıdır” diye konuştu.

2023 DEPREMİ İLE GİDECEKLER

2015’ten bu yana siyasi darbenin kesintisiz sürdüğünü söyleyen Beştaş, “Kocaeli depremi ile geldiler 2023 depremi ile gidecekler. Milyonlarca insanın etkilendiği bir depremde, halkın acısını bile paylaşan, hakaret eden, tehdit eden bu seçimde başarılı çıkma şansı yok. Yeter ki muhalefet iyi organize olsun, iyi çalışsın” dedi.

Kapatma davasını da hatırlatan Beştaş, “Korkunç bir demokrasicilik oynanıyor” diyerek, HDP’nin seçim takvimi içinde bile kapatılabileceğine dikkat çekti.  Beştaş, “HDP demek, milyonlarca yurttaşın iradesi demek. Gelecek seçimlerde daha büyük bir güçle yer alacağımızı paylaşmak isterim” şeklinde konuştu.

BU SEÇİMLERDE SONUCU BİZ TAYİN EDECEĞİZ

Beştaş, “Biz seçeneklerimizi yaratıyoruz. Mücadelemizi bir an geri durmadan devam ettik (…) Bir halkın yenilemeyeceği, bastırılamayacağının örneklerinden birini oluşturuyor. Bu seçimlerde sonucu tayin edeceğiz. Anahtar konumdayız” dedi.

Beştaş son olarak seçim atmosferinde olunmasına rağmen “Biz HDP olarak hala deprem gündemindeyiz. Kış ayları ve depremzedelerin çok büyük ihtiyaçları var” ifadelerini kullandı.

BATARAY: İHLALLER AFETİ FELAKETE ÇEVİRDİ

Günün son sunumunu İHD Amed Şubesi’nden Rehşan Bataray, “Türkiye Yıkılan Bir Ülke: Deprem, insan hakları ve ırkçılık” başlığı altında yaptı. Depremde sonra yaşanan ihlalleri aktaran Bataray, “İhlaller afeti felakete çevirdi” dedi.

İktidarın hem deprem öncesindeki uygulamaları hem de sonrasındaki uygulamalarından örnekler veren Bataray, OHAL’in iktidarın ihlallerini batırmak için ilan edildiğini söyledi.

Bataray, iktidarı eleştirenlerin gözaltına alınması ve işkence vakalarına dikkat çekerken, ayrıca ayrımcılık ve nefret diline de değindi.

Cezasızlık politikasının bir sonucu olarak işkence yapan güvenlik görevlilerinin yüzlerini saklama ihtiyacı dahi duymadığını söyleyen Bataray, “tüm baskılara rağmen gönüllülerin yardımları ve dayanışmasına” vurgu yaptı. Bataray, deprem ardından tespit ettikleri çok sayıda ihlali paylaştı.

Konferans, 9 Mart günü Avrupa Parlamentosu’nda farklı konu ve katılımcılarla gün boyu devam edecek.