Başaran: Tecrit kırılana kadar durmayacağız, kararlıyız

Açlık grevi eylemcilerinden Nurgül Başaran: Tecridin kırılmasına yönelik taleplerimiz 20 yıldır CPT ve AİHM tarafından geri çevriliyor ama biz durmayacağız. Bu anlamda eylemi sonuç alma temelinde başlattık, kararlıyız.

Yeniden not düşmek gerek tarihe Gidenlerle beraber yağan yağmurun

Ardındaki toprak kokusunu Yeniden çekmek gerek ciğerlerine

Ve her damlasında gözyaşının Seline kapılmadan yürümek,

Belkide en ağırına katlanmak Tekrardan. Gecenin zifiri karanlığında

Dalmadan denize Yürüyen bir kafileyle Dalgalarla dans edercesine Geçmek lazım hasretten.

Zamanda kaybolmadan, Yenilgiye uğramadan mekanın

Koşmak gerek bazen. Deniz ile ateşi yan yana

Yürütmek ve koşmak gerek bazen. Gözyaşını denize damlatmadan

Kanını topraga akıtmadan Sevdanı gökyüzüne sunman Lazım gülüm.

O zaman direniş,

O zaman sevda, O zaman yoldaş olursun

Dagdalardaki yiğit ve narin Sevdalılara

Şiir, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kırılması amacıyla Strasbourg’da devam eden açlık grevi eylemcilerinden Nurgül Başaran’a ait. İç Anadolu Kürtlerinden olan Başaran, uzun yıllardır özgürlük mücadelesinde siyasi çalışmalar yürüten Xelikanlı bir kadın. Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan ve cezaevlerine, ardından da Avrupa’ya yayılan açlık grevi eylemine o da dahil olmuş. “Xelikanlı bir kadın olan Leyla Güven’in başlattığı eyleme ve çığlığına sessiz kalamazdım” diyor. İç Anadolu Kürtlerinin bugün bu mücadeleye öncülük etmelerini de ayrı bir değer görüyor.  Tecridin kırılmasının siyasal, sosyal sonuçları büyük değişimler yaratacaktır. Başaran için bunların yanında tecritin kırılmasının ve mücadelenin başarıyla ulaşmasının yaratacağı başka bir sonuç var. 300 yıllık sürgünlüğe son verip, Kürdistan’a dönmek. Söz, Leyla Güven’in köyünden, açlık grevi eylemcisi Nurgül Başaran’da…

KÜLTÜRÜMÜZÜ KORUDUK

300 yıllık bir sürgün hikayemiz var. Halen nereli olduğumuza dönük araştırmalar yapılıyor. Tabi nenelerimize sorarsan Adıyaman diyorlar, daha öncesine gidersen Horasan’a kadar ulaşıyor. İç Anadolu Kürtleri genel anlamda kendi kültürünü korumuş, dilini korumuş, iç yapısını korumuş ama korumak ile beraber bir tutuculuk da gelişmiş. Bu bizim kişiliğimize, yapımıza çok yansıyor. Kolay kolay dışarıya açılamıyoruz. Bir şeye bağlandığımız zaman da kolay kolay bırakmıyoruz. Bu aslında çok güzel bir özellik. O nedenle de Orta Anadolu Kürtleri kendi içerisinde bir yapı oluşturmuş ve kolay kolay asimile olmamış.

Örneğin; bizim köye Türkçe’yi öğrenmemiz için 3 Türk aile yerleştirildi. Kendi kültürümüzü kaybetmemiz için birçok yöntem denenmiş, bu da onlardan bir tanesi. Ama bu yöntem çok tutmamış. Sonradan onlar bizim içimizde asimile oldu. Tabi biz ezilen bir halk, toplum olduğumuz için asimile etme gibi bir durumumuz olamaz. Doğal olarak halklar bizim içimizde dilimizi, kültürümüzü öğreniyorlar. Yaşam biçimimizdeki mütevazilik insanları etkiliyor.

İSYANLAR DA YAŞANDI

Konya’da özellikle Xelikan’da yurtsever bir yapı var. Bu yurtseverlik 80’lerin sonu, 90’ların başına denk geliyor.90’lardan sonra mücadele İç Anadolu’da gelişmeye başladı. Baskılar oldu tabiki. Ama Kürdistan’daki gibi ağır işkenceler, yoğun tutuklamalar ile değil. Alttan alta, sinsice, sömürerek, asimilasyon politikaları ile kendilerine çekmeye çalıştılar ve bu konuda başarılı olamadılar. Konya’daki yurtsever köyler, kendi köylerine karakol yapılmasına bile müsade etmedi. Bu anlamda ciddi bir yurtseverlik var, güçlüdür.

Bunun geçmişe dayanan bir nedeni var. 300 yıllık bir sürgünlük olmasına rağmen şöyle bir durum var; ne olursa olsun kendi kültüründen kopmamak için bir nevi kendini koruyor. Askerliği de kabul etmiyor ve bu mücadeleyi sürdüreceğim diye kararlı duruyor. Dayım sayılan Hacı, askerliğe karşı başkaldırarak birkaç arkadaşı ile birlikte zorla gitmeyi kabul etmiyor ve başkaldırıyor. Bu tabi bir isyana da dönüşüyor. O dönem dayım ve arkadaşları Mustafa Kemal’e bir suikast girişiminde de bulunuyorlar ama önceden devlete haber gönderiyor, suikast planlaması yapılıyor diye. Tabi böyle olunca boşa düşürülüyorlar. Böyle bir hikaye de var Orta Anadolu Kürtlerinin isyan hatıralarında.

ZİLAN’LA MÜCADELEYLE TANIŞTIM

90’ların başında yaşım küçüktü, partiyi çok tanıma durumu yoktu. 96’ye gelindiğinde heval Zilan şehit düştü. Heval Zilan’ın şehadeti aileler arasında konuşuluyordu. Özellikle de ailemizde dayım çok takip ediyordu. “Bir kadın kendini düşmanın içinde patlatmış” demişti. Bunu ilk duyduğumda bende farklı bir duygu yarattı. Bu kadın kim, niçin böyle bir eylem yaptı, sorularını soruyordum. O zamanlar henüz 10 yaşındaydım. Anlamıyordum ne olduğunu ama çok etkilenmiştim. Sonrasında ailemin tartışmalarına, sohbetlerine dikkat etmeye başladım. Bir gün İbrahim Tatlıses miydi, Bülent Ersoy muydu hatırlamıyorum birinin konseri var diye annemle babam beni evde bırakıp gittiler. Geldiklerinde tabi annemin elbiseleri kararmış, kirlenmişti. Dedim anne bu nasıl konser, siz nereye gittiniz? “Kızım valla Newroz’a gittik” dedi. Newroz, Mazlumlar, Zilan… Bir mücadelenin olduğunu öğreniyordum artık.

90’ların sonuydu, biz Avrupa’ya çıktık. Burada Kürtler iltica ediyordu ama hiçbir sosyal hakları yoktu. Bu anlamda insanların kendi kültürlerini yaşayacağı, kendilerini buldukları yerler Demokratik Toplum Merkezleri oldu. Merkezde bilinçlendirme, örgütlendirme toplantıları yapılıyordu. Bunun yanında gençlere yönelik çalışmalar vardı. Bunların hepsi bende bir etki yarattı. Aktivist olan arkadaşlar vardı, onlardan da oldukça etkileniyordum. Önderlikle tanışmış bir arkadaş vardı, onun anlatımlarını dinliyordum. Böylece mücadeleyi daha fazla tanıma durumu gelişti bende.

MAZLUM DOĞAN'LA AKTİFLEŞTİM

Ve tabi giderek arkadaşlarla tanışıyorsun. Amedlisi, Mardinlisi, Batmanlısı… Her yerden, her yöreden arkadaşlar. Dilden, kültüre kadar farklı zenginlikler var. Zilan’ı okuyarak onu daha iyi tanıma durumum gelişti. Zilan yoldaşın eylemi hala günümüzde kendisini yaşatıyor. Biz kadınlar arasındaki bağı güçlendiriyor. Önderlik ile kadın arasındaki bağı ortaya koyuyor. O anlamda sadece düşmana karşı yapılmamış bir eylem. Hem kendi içimizde yaşadığımız sorunlara, hem de Önderlik ile aramızdaki bağın güçlendirilmesi amacı ile yapılmış bir eylemdi. Düşmana ciddi anlamda geri adim attıran bir eylemselliktir. O dönem doğrudan Önderliğe yönelik bombalı eylem gerçekleştirildi, imha edilmeye çalışıldı. Sonuçta Önderlik şahsında bugün yapılan her şey doğrudan Kürt halkına yönelik bir yaklaşımdı. Zilan arkadaş bunun farkındaydı. Önderlik şahsında bir halk katledilmeye çalışıldı. Bu anlamda kendi bedenini ortaya koydu. Bu eylemin Önderlik için yapıldığı ifade edilebilir. Bu anlamda tabi ki değerlidir. Önderliğin bu konuda degerlendirmeleri var; “Zilan bizim tanrıçamızdır”, diyor. Beni etkileyen de Zilan arkadaş olmuştu. Ama ilk olarak aktifleşmemdeki en temel arkadaşlardan biri de Mazlum Doğan arkadaştır.

ASİMİLASYON POLİTİKALARI

Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesinden sonra ciddi anlamda sürgün ve iskan politikaları geliştirildi. Bu politikalara karşı Kürtlerin kendi kendini yönetebilmesi, irade olmaması isteniyordu. Sonuçta şöyle bir durum var: Kürdistan zaten 4 parçaya bölünmüş, bunun üzerinden ciddi bir isyan gelişecektir. Mesela 28 isyan gibi. Bu isyanları bastırmak için yavaş yavaş Kürdistan’dan ayırma politikası geliştiriliyor. Bu fiziksel ayrılıktan ziyade kişiliklerimizi yok edebilecek anlayışlarda karşılığını buluyor. Biz de bunun sonradan farkına vardık. Kürdün kendinden uzaklaşması, irade olmaması, örgütlenmemesi, Kürde alan kalmaması amaçlanıyordu. Ermeni soykırımından sonra bizim yerleştiğimiz köy Xelikan’dı. O insanlar daha orada kendine bir yaşam alanı kuramamışken katlediliyor ve yarım kalan yaşamın devam ettiricisi olarak biz gönderiliyoruz. Bizim de oradaki katlimiz şu şekilde planlanıyor: Asimilasyon ve sonuna kadar kendini her anlamda Kürtlükten uzaklaştırmak. Bu politikanın ciddi anlamda bazı bölgelerde etkisi oldu. Mesela Yozgat Kürtlerinde ciddi bir etkisi var. Kendinden uzaklaşan, kendinden düşmanlaşan, var olan gericiliği, milliyetçiliği, ırkçılığı, faşistliği doğrudan kendine uygulayan bir yaklaşım var.

Düşman Kürdistan’da koruculaştırma sistemi geliştiriyor. Batı’da bize uygulanan direk asimile etmeye çalışmak, siyasi koruculuk temelinde bir yaklaşımdır. Bazı alanlarda bu politikaları tuttu da. Ama şimdi daha örgütlü, devrimci özellikler var. Ankara’da örneğin çok yönelim olsa da, ciddi anlamda mücadele de büyüyecektir. Çünkü biliniyor bedel ödenecek. Yani bu bedel nasıl olacak, sen bir ülkeyi özgürleştirmek istiyorsun, bunun için gerekirse tutuklanacaksın, cezaevine gireceksin.

ZİLAN GİBİ ÖNCÜDÜR LEYLA GÜVEN

Xelikan yoğun katılımların ve şehadetlerin olduğu bir alan. Leyla arkadaş da eylemine devam ediyor. Bizzat tanışmışlığım yok. Ama annem ile arkadaşlar. Çok derin olmasa da paylaşımları olmuş. Sonuçta aynı köy, aynı ortam. Benim için önemli olan şudur: Leyla arkadaşın böyle bir dönemde, böylesi bir alanda çıkış yapması, siyasete aktif anlamda katılım sağlaması ve bunun yanında bir anne olması çok değerlidir. O anlamda direnişi her yönlüdür, kapsayıcıdır. Fakat doğru anlaşılması gerekiyor. Yani bugün bizim gerçekleştirdiğimiz direnişin sadece bir alanda olmayacağını gösteriyor. Sadece siyasal alanda değil, her alanda eylemsellik geliştirmeliyiz. Bağlılık bunu gerektirir.

Leyla arkadaş ilk eylemini yapmaya başladığında hepimizin ciddi olarak Önderliğe bir bağlılığı var. Kürt halkının ona bir bağlılığı var. Özgürlük hareketinin, kadın gerillaların ona bağlılığı var. Süreci doğru anlama, doğru adım atma olmayabilir. Zilan gibi arkadaşların bu işin öncülüğünü yapması öngörü gerektiriyor. Bu öngörüye sahip bir arkadaşımızdır Leyla Güven. Özyönetim süreçlerinde de öncülük rolünü oynamış, dönemin ruhuna uygun bir direniş geliştirmiştir.

KADINLAR OLARAK TAKİPÇİSİYİZ

Önderliğimizin hem yaş hem de bulunduğu alan itibariyle üzerindeki tecritin kaldırılması gerektiği konusunda bir öngörüde bulundu ve harekete geçti. O anlamda başlattığı eylem değerlidir, arkasında durulması gerekir.

20 yıldır bu mücadelenin içinde yer alan biri olarak bu eyleme katılmaya karar verdim. Bu eylem Önderlik ile aramdaki bağdır. Yeterli midir, değildir. Sadece böyle olması mı gerekir, değil. Biz hareket olarak çok detaylı, çok daha güçlü şekilde mücadeleyi yürüterek Önderliğimize sahip çıkabilirdik.

Yani ne olursa olsun, kapitalizmin ve demokratik modernitenin, düşmanı gerçekte sarstığı, ciddi anlamda etkilediği bir dönemdir ve biz bu yüzyılı değiştirmek istiyoruz. Çünkü yaşadığımız sistem öncelikle kadını vuruyor. “Önderlik, önce kadının kurtarılması gerekir. Kadın kurtarıldığında toplum kurtarılmış olur” diyor. Çünkü bugün toplumlar ve halklar, karılaştırılmıştır. Tekrar vurgulamak istiyorum; kadınlaştırılmış değil karılaştırılmıştır. Karılaştırma, boyun eğen, güçsüzleştiren, sesi çıkmayan, her daim birilerine bağlı yaşayan bir duruş açığa çıkarılmak isteniyor. Bu mücadele başladığı ilk andan itibaren kadın ile başladı, gençler ile başladı. bu anlamda uluslararası güçlerin Önderliğimize bu denli yönelimi bundan kaynaklıdır. Kadınların kendi iradesi ile ayakta durması gerekiyor.

BİZ DURMAYACAĞIZ

Tecridin kırılmasına yönelik taleplerimiz 20 yıldır CPT ve AİHM tarafından geri çevriliyor ama biz durmayacağız. Bu anlamda eylemi sonuç alma temelinde başlattık, kararlıyız. Her bir arkadaşımız gün gün eriyebilir ama iradeleri her geçen gün daha da kuvvetleniyor. Avrupa’da yaşayan kadınlar, Kürtler duyarlıdır. Ama daha farkla duyarlılık yaratılması gerekiyor. Zindan da Leyla arkadaş direniyor. Eylemimizin yayılması için kadın arkadaşlarımızın bu işe el atması gerekiyor. Bizi özgürleştirecek olan bu mücadelenin ideolojik yapısıdır. Buna güvenmemiz, inanmamız gerekiyor.

Kaynak: Yeni Özgür Politika