GÖRÜNTÜLÜ

Berlin’de Barış ve Demokrasi Konferansı: Abdullah Öcalan özgür olmalı

Almanya'nın başkenti Berlin’de düzenlenen Barış ve Demokrasi Konferansı'nda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için mesajlar verildi.

BERLİN KONFERANS

Türkiye’den Avrupa’ya sürgün edilen aydın, yazar, akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerin katılımıyla düzenlenen Barış, Diyalog ve Demokrasi Konferansı Berlin’de Mercure Hotelf Toplantı Salonu'nda başladı. Konferansa Türkiye’den Avrupa’ya gelen aydın, akademisyen, gazeteci, yazar, siyasetçi ile çok sayıda entelektüel katıldı.

 Konferans düzenleyicilerinden Prof. Dr. Neşe Özgen, konferansın düzenlenmesinin amacının dünyada yükselen savaş rüzgarlarına karşın barış ve demokrasiyi savunmak ve bunun kesintisiz bir mücadeleye dönüştürmek olduğunu söyledi. Dünyada onurlu bir barış hedefiyle buluştuklarını söyleyen Neşe Özgen, dünyadaki savaşların coğrafya tanımadığına dikkat çekerek, savaşın birçok coğrafyada yayıldığına ve Türk devletinin Rojava, Başur ve Bakur’da Kürtlere karşı yürüttüğü inkâr ve imha savaşına dikkat çekti. Neşe Özgen, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması ve tüm tutsakların özgürlüğünün hedeflendiğini söyledi. Neşe Özgen, “Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecride son verilmeli. Türkiye’de savaşın durması, demokratik sürecin işletilmesi için. Ortadoğu’da savaş politikalarının durması için bu tecride son verilmeli. Kürt kadınlarının tüm dünya kadınlarına umut verdiği Jin Jiyan Azadî felsefesinin yaşam bulması, özgür ve eşit bir yaşam koşullarının oluşması ve tüm coğrafyaya yayılması için bu tecride son verilmeli. Avrupa Birliği nezdinde, kurumlar nezdinde barış sürecin sürdürülmesi için bu tecride son verilmeli ve Abdullah Öcalan özgür olmalıdır” dedi.

'FİLİSTİN HALKI YOK EDİLMEK İSTENİYOR'

Neşe Özgen’inin konuşmasının ardından HDP'nin eski Amed Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi eski üyesi Hişyar Özsoy’un moderatörlüğünde “Savaş-Çatışma ve Müzakere Süreçlerinde Muhalefet Hareketlerinin Deneyimleri” paneli düzenlendi.

Panele Dr. Nora J. Ragab, Göç Araştırmacısı ve Filistinli Feminist Arşivi’nin Berlin’deki kurucu ortağı, Connie Ledesma Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi (NDFP) üyesi, Edward Shalala Anayasal Değerler Merkezi Direktörü ve Güney Afrika’daki çeşitli anayasal kurulların eski üyesi, Marylen Serna Salinas Congreso de Los Pueblos-Movimiento Campesino de de Cajibio temsilcisi ve Paul Gavan, İrlanda’dan Sinn Fein senatörü ve Avrupa Konseyi Konseyi Parlamenter Meclis üyesi katıldı.

Panelde ilk konuşan Dr. Nora J. Ragab, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü orantısız savaşın yaşam alanlarını yok etmesi ve bunun uluslararası siyasette de meşrulaştırılması üzerine konuştu. Dr. Nora J. Ragab, “Savaş üzerinde konuşursak bu sömürge politikasıdır. Filistin üzerinde konuşursak, yerleşim sömürge politikası uygulanıyor ve bir halkı tamamen yok etmeye yönelik bir savaş var. Filistin konusunda bunu belirtmek gerekir. Kolonyalizm, sömürge politikası, halkları yaşam alanlarında, haksız bir şekilde insanları hedef alıyorlar. Özellikle bu Filistin’de yapılıyor” dedi.

Filistin halkının tarihsel mücadelesinden bahseden Dr. Nora Ragab, Filistin halkının toplum olarak tarihinin silinmeye çalışıldığını ve soykırım saldırılarının tüm alanlarda uluslararası destek ile sürdürüldüğü belirterek, “1920’lerde arşivler özellikle Filistinlilerin zengin bir halk olduğunu göstermezler. Eğitim sistemlerini ve toplumsal zenginliklerini, ekonomik zenginliklerini göstermezler. Bugün yaşananları normalleştirmek için bunu göstermezler. Filistin bugün sadece fiziki olarak değil; tarih ve hafızası da yok ediliyor. Bugün Gazze'de gördüğümüz inanç yerleri, kültürleri, yani bir toplumu toplum yapan tüm özellikleri, inanç yerleri, hepsi yok ediliyor ve savaşın parçası haline getirilmiştir" dedi.

BARIŞ GÖRÜŞMELERİ DENEYİMLERİNİ ANLATTI

Connie Ledesma ise Filipinler’de yürütülen barış görüşmelerine ilişkin deneyimleri anlattı. Connie Ledesma, “Katıldığım barış süreci üzerinde konuşacağım. Filipinler’in güney tarafında '90’larda bir barış süreci vardı. Oradaki barış süreci, İslamcı grupların arasında olan bir süreçtir. Bu süreçten sonra özellikle Müslümanlar için diğer Filipin halkı için özerk bölgeler açılmıştı. Filipin’de iki barış süreci vardı, bir tanesi silahların bırakılmasıydı. Bundan sonra demokratik bir sürece girilmişti. Bu barış süreci özellikle İslami Demokratik Cephesi ile yapılmıştı. Çünkü onlar o zaman baya güçlüydüler. Filipinler’de göç oluyor. Ailelerini ekonomik destek sunmak için göç oluyor. Filipin yarı-feodal bir toplumdur. Yaşam alanı kontrol altındadır. İşsizlik ve fakirliktir” diye konuştu.
Diğer bir panelist Edward Shalala ise Güney Afrika deneyimini ile ilgili bir sunum yaptı. Edward Shalala şöyle konuştu:

"Güney Afrika’da hem demokrasi , adalet ve sosyal bir sorundu. Barış mücadelesi çok güçlü bir mücadeledir. Güney Afrika aslında demokratik sayılabilir. '90’larda yapılan mücadele toplumsal bir mücadele idi. '90 ve '80'lerde Güney Afrika çok kaotik bir yerdi. İnsan hakları ve demokratik haklar açısından çok büyük bir başarıydı. Bu deneyim. Güney Afrika halkı olarak, ne değiştiğini ve geçiş tarihini anlamamız gerekiyor. Bu zamanları düşünmemiz gerekiyor. Bunları stratejik bir şekilde düşünmemiz gerekiyor. Tarihsel ve şimdiki durumumuz kıyaslayıp düşünmemiz gerekir. Ne değişti ve neden değişti bunlar... Bu sistemi nasıl kurduk? Şimdi farklı sorunlar çıkıyor. Bizim en büyük sorunumuz savaş mı yoksa barış mı? Bunu netleştirmemiz ve sormamız gerekiyor. Gerçekten doğru bir şekilde bunu sormamız lazım."

Marylen Serna Salinas ise yaşam alanlarında çıkarılan ve özgürlüklerinden mahrum bırakılan toplulukların karşı karşıya kaldığı zorlukları vurgulayarak, yerel egemenlik ve özgünlüklerin korunması için yeni direniş ve topluluk formlarının önemine dikkat çekti, "Kolombiya’daki 2016 barış antlaşmasından sonra devrimci emeli olmayan ve narkotik işlerle uğraşan silahlı grupların ortaya çıkışı, Kolombiya’da sosyal hareketlerin önemine bir kez daha gündeme getiriyor" dedi.

Serna Salinas, Kolombiya toplumunun aktif katılımı olmadan gerçek bir demokrasi kurulamayacağını belirterek,  barışın sadece hükümet ve silahlı gruplar arasında değil, toplumun sessiz katılımıyla mümkün olabileceğini söyledi.

'ABDULLAH ÖCALAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN DAHA DUYARLI MÜCADELE VERİLMELİ'

Diğer bir panelist Paul Gavan ise şunları söyledi:

 "Şu anda silahlı gruplara karşı mücadele ile ilgili konuşmak istiyorum. Çok uzun süre çatışma devam etti, ülkemizde İRA gerçekten aktifti ve benim anlatmaya çalışacağım, barış stratejisi ile ilgili olacak. Bir kısmı açık, bir kısmı gizli bir şekilde, aktörler arasında görüşmeler gerçekleşti. Bu İRA’nın silahlı mücadeleyi durdurmasına yol açabildi. Silahlı mücadelenin sona ermesi olabilecek en kötü sonuç olması üzerinde durdu, daha sonra bir antlaşma yapılabildi. Siyasi bir çözüm olarak nihayet değerlendirilmedi, ancak halkların hakimiyeti konusunda ve özellikle barışçıl birlikte yaşama konusunda oldukça dönüştürücü bir dönem olduğunu söyleyebilirim. Şu an işgal altında kalan kuzey bölgesi ile ilgili bir referanstan bahsediliyor ancak henüz o noktada değiliz. Bu süreçte çok şey öğrendik. Şu anda uluslararası anlamda Filistin ile dayanışma olması gerekiyor. Tüm aktörler arasında iyi niyet gündemi olması gerekiyor. Çatışmanın asıl kaynağında olması ve bununla ilgili hareket planı olması gerekiyor. Tüm aktörlerin sürece eşit koşulda katkı sunması mümkün değil. Tüm halkların eşitliğini gözetleyen bir platform oluşturması gerekiyor ve bu şekilde süreci işletmesi gerekiyor aktörlerin. Uzlaşmacı yaklaşımlar ve güven yaratacak süreç gerekiyor. Çatışma sürece ve yaşanan süreç farklı bakış açısıyla ilerliyor ve bunu birbirinden ayırmalı ve toplumun öncelikle kendi özgünlüklerini ön planda tutması gerekiyor. Özellikle Avrupa Birliği bu süreçlere katkı sunamıyor.
Kürt halkının mücadelesine olan desteğimi ve dayanışmamı belirtiyorum. Abdullah Öcalan’ın fikirleri ve yaşamı boyunca yürüttüğü mücadelesi unutulmamalı ve onun özgürlüğü için duyarlı bir mücadele verilmelidir. Aynı zamanda Filistin halkına da dayanışmamı belirtmek istiyorum."