Berlin'deki konferans 'Müzakere Süreçleri Deneyimi' paneliyle sürdü
Berlin'deki 'Barış ve Demokrasi Konferansı', 'Savaş-Çatışma ve Müzakere Süreçlerinde Muhalefet Hareketlerinin Deneyimleri' paneliyle devam etti.
Berlin'deki 'Barış ve Demokrasi Konferansı', 'Savaş-Çatışma ve Müzakere Süreçlerinde Muhalefet Hareketlerinin Deneyimleri' paneliyle devam etti.
Almanya'nın başkenti Berlin'de yapılan konferans Prof. Dr. Neşe Özgenin moderatörlüğünde, KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve Kürt Siyasetçi Hatip Dicle’nin katıldığı panel ile sürdü.
Skype ile bağlanan KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, PKK ile Türk devleti arasında 2009 yılında başlayan süreci hatırlattı. Kartal, uluslararası komplodan sonra Türk devletinin PKK’nin gücünü kaybettiği gibi bir algı ile hareket ettiğini, PKK’nin 2004 tarihinde başlattığı hamle ile daha güçlü bir konuma geldiğini ve bu durumun AKP’yi hem içeride hem de dışarıda zorladığını söyledi.
PKK-DEVLET GÖRÜŞMELERİ
Kartal, 2008 yılında başlayan ve 2011 yılına kadar süren Oslo görüşmelerinin, PKK ile devlet arasında ilk kez üçüncü ülke denetiminde başladığını, görüşmelere ev sahibi ülkenin tarafsız bir gözlemci olarak katıldığını, ancak aktif sürece dahil olmadığını vurguladı. Görüşmelerin en önemli sonuçlarından birinin, görüşmelerin kayıt altına alınması ve protokolle tescillenmesi olduğunu söyleyen Kartal, ancak sürecin ilerleyen dönemlerinde, karşı tarafın zaman kazanmaya çalıştığı ve somut adımlar atmadığını ifade etti.
KONGRA GEL Eşbaşkanı Kartal, 2009 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde bir yol haritası hazırlama kararı alındığını söyleyerek, "Bu yol haritası geniş katılımlı halk toplantıları ve çeşitli kesimlerin görüşlerinin alınmasıyla oluşturuldu. Önder Apo, hazırladığı yol haritasını 2009 yılında devlete teslim etti. Ancak devlet bu yol haritasına gerekli önemi göstermedi ve bize ulaştırmadı” dedi. AKP’nin bu süreçte zaman kazanmaya çalıştığını ve samimi bir barış niyetinin olmadığını belirten Kartal, Kürt hareketinin ise her zaman hazırlıklı olduğunu ve süreçteki tutumunu net olarak ortaya koyduğunu söyledi.
GÖRÜŞMELERİN KESİNTİYE UĞRAMASI VE GELİŞMELER
Remzi Kartal, "2011 seçimlerinin Temmuz ayında yapılmasının ardından Oslo süreci sona erdi ve görüşmeler durdu. 2012 yılının ikinci yarısında ise çatışmalar şiddetlenerek devam etti. Erdoğan Oslo’da bir çözüm önerisi getirmedi ve gerilla alan hakimiyetinin sağlanmasının ardından tekrar masaya geldi. Ancak bu dönüş, barıştan çok taktiksel bir adım olarak nitelendirildi" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN ÇÖKÜŞÜ
Kartal, şöyle devam etti:
"2013 yılında, İmralı görüşmeler olarak bilinen süreçte Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata, Önder Apo ile görüşerek yeni bir yol haritası oluşturulması yönünde adımlar attı. Ancak, Kürt hareketi ile devlet arasında barış süreci bir kez daha masaya yatırıldıysa da sürecin sonunda somut bir çözüm sağlanamadı ve 2015 yılındaki seçimler öncesinde bu girişimler de sonuçsuz kaldı. 2015 sonrası devletin ortaya koyduğu şiddet ve siyasi gelişmeler çözüm sürecini tamamen sona erdirdi.
Kartal, tüm süreçte Kürt Hareketin samimi davrandığını ancak devletin ve Erdoğan’ın süreci zaman kazanmaya yönelik davrandığını söyledi.
DİCLE: TÜRK DEVLETİ ÇÖZÜM İSTEMİYORDU
Kürt Siyasetçi Hatip Dicle, şunları aktardı:
"Türkiye’de 12 Haziran 2011 tarihinde Genel Seçimler yapıldı. Seçimden üç gün sonra Önder Öcalan, devlet heyetiyle yaptığı görüşmede, sürecin devamı ve demokratik çözüm için iki temel madde sundu. Birincisi, Türk devleti ve AKP iktidarı, Kürt sorununun demokratik ve siyasi yollarla çözüleceğini, kamuoyuna açıkça deklare etsin... İkincisi de Meclis’te Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun ve bu komisyon, taraflara eşit olsun. Hükümet bu talepleri dikkate almayınca PKK ve Türk devlet heyetleri, 5 Temmuz 2011’de Oslo görüşmeleri için bir araya geldiler. 3-4 Eylül 2008’den başlayan, adına Oslo görüşmeleri denen süreç, böylece sona erdi. 14 Temmuz’da; 13 askerin yaşamını yitirdiği Silvan çatışmasından iki gün sonra da Türk devletinin yeniden Kandil’e başlattığı askeri operasyonlarla AKP’nin tüm hesapları boşa çıktı.
2012 yılı, çatışmaların en yoğun yaşandığı yıl oldu. Bir yanda, yerel ve genel güvenliğin kontrolüne girildi. Bu süreçte cezaevleri de açlık grevleri ve ölüm oruçları da kitleyi harekete geçirdi. Tam da AKP’nin en zorlandığı bir süreçte, Başkan Öcalan, Erdoğan’a bir mektup yazdı. Özetle, 'Siz şiddet kullanarak bizi yenemezsiniz; sonuçta gelinecek nokta diyalogdur. Bu yüzden ahlaki görelim. Biz buna hazırız' dedi. 2013 yılı başlarında İmralı süreci start aldı.
Sürecin başında, Önder Öcalan’ın hazırladığı 'Demokratik Barış Eylem Planı' başlıklı taslak, üç aşamadan oluşuyordu:
1) Çatışmazdık ortamının sağlanması
2) Anayasal ve yasal düzenlemeler
3) Normalleşme süreci...
Bu plan taslağı İle KCK yönetiminin görüşleri alındıktan sonra, Önder Öcalan 13 Şubat 2013 tarihinde, üç aşamalı eylem planını devlet heyetine sundu. Önder Öcalan, birinci aşamada, tarafların sürece selamet için kullanacakları dilin önemine dikkat çektikten sonra, aynı başlığın ikinci maddesinde ise aynen şöyle diyordu: En geç Haziran 2013 tarihine kadar, çatışma alanlarından anlamlı bir geri çekilme hedeflenmektedir."
Dicle, bu veriler ışığında süreci anlatırken, devamında Türk devlet sistemi ve AKP iktidarının barış sürecindeki samimiyetsizliğini ve zaman kazanmaya yönelik hamlelerini sıralayarak, Türk devletinin hiçbir zaman barış konusunda samimi davranmadığını söyledi.
KÜRKÇÜ: SÖMÜRGE STRATEJİSİ...
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Türkiye’nin Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını inkar etme ısrarını son 10 yıldır yürüttüğü çatışmaların merkezine oturttuğunu belirterek, Kürt halkının kendi tayini etme hakkını tanımadığı gibi Türkiye’nin diğer etnik, emekçi ve farklı kesimlerinin de özgürlüğünü tanımadığını söyledi.
Kürkçü, Türkiye’nin Başur ve Rojava’da yeni bir işgal fetih ve bastırma operasyonları yürüttüğünü belirterek, bu strateji kapsamında Türkiye’nin kuzeyde kontrolü sağlamak amacıyla Başur ve Rojava'yı ele geçirme çabalarına dikkat çekti. Kürkçü, Türk devletinin bu stratejik hedefleri doğrultusunda Irak ile yeni bir anlaşma yaptığını ve ayrıca Kürt halkına karşı İran ile işbirliği içinde bir zemin hazırladığını ve birlikte hareket ettiklerini söyledi.
Kürkçü, Kuzey Kurdistan'da başlatılan kısmi çözümün, Kürtlerin millet olarak kendilerini ifade etmesi anlamında bir dönüm noktası olduğunu ve bu gelişmenin Kürtlerin diğer parçaları için de bir umut olduğunu söyledi. Ancak, 2015 Haziran seçim sonuçlarıyla birlikte, Kürtlerin bu hak arayışının AKP ve Türk hegemonlarına bir mesaj verdiğini ifade etti. Kürkçü, geçmişteki tarihsel koşullara dönülmeyeceğini ancak bugünkü koşullarda eşit ve adil bir birlikteliğin nasıl sağlanabileceğinin sorgulanması ve mücadelenin tüm halklarla ortak yürütülmesi gerektiğini vurguladı.