Komutan Orhan Bingöl Saint-Avold’da anıldı: Bize büyük bir onur bıraktı
Şehit HPG Komuta Konseyi Üyesi Orhan Bingöl, ailesinin katılımıyla Saint-Avold’da düzenlenen kitlesel etkinlikle anılırken, şehitlerin çizdiği yolda zafere ulaşma sözü verildi.
Şehit HPG Komuta Konseyi Üyesi Orhan Bingöl, ailesinin katılımıyla Saint-Avold’da düzenlenen kitlesel etkinlikle anılırken, şehitlerin çizdiği yolda zafere ulaşma sözü verildi.
İşgalci Türk devletinin 6 Haziran 2024’te Medya Savunma Alanları’na dönük işgal saldırılarında şehit düşen HPG Komuta Konseyi Üyesi Orhan Bingöl (Ali Dinçer), Fransa’nın Saint-Avold kentinde düzenlenen etkinlikle anıldı.
Saint-Avold ve Strasbourg Demokratik Kürt Toplum Merkezlerinin ortaklaşa düzenlendiği etkinlikte şehit Orhan Bingöl’ün ailesi de hazır bulundu.
Kitlesel katılımın olduğu anma etkinliği, Kürdistan Özgürlük Şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı, Orhan Bingöl’ün hayatının ve mücadele yaşamının anlatıldığı sinevizyon ile devam etti.
“Şehîd namirin”, “Bijî Serok Apo” sloganlarının sık sık atıldığı anma töreninde, aile adına ablası Zahide bir konuşma yaptı. “Başta Serok Apo olmak üzere hepimizin başı sağolsun” diyen abla Zahide Dinçer, şehit Orhan Bingöl’ün sadece ailesinin değil Kürt halkının şehidi olduğunun altını çizdi.
ABLASI: İNANIYORUM Kİ GENÇLER ORHAN’IN YOLUNDA GÜCÜMÜZE GÜÇ KATACAK
“Kardeşim evliydi. Bir çocuğu vardı. Onları bırakıp Kürt halkının özgürlüğü için mücadeleye katıldı” diyen Zahide Dinçer, tüm şehitlerin kendi hayatlarını değil Kürt halkının özgürlüğünü pusula yaparak, bireysel tek bir çıkar düşünmeden mücadeleye katılarak şehadete ulaştıklarını ifade etti.
Devamla ise şunları dile getirdi: “Orhan tek benim kardeşim değil, hepinizin kardeşidir. Orhan, Rêber Apo’nun gittiği yoldan gitti. Orhan, evli ve bir çocuk babasıydı. Orhan’ın ruhunu Apoculuk sarmıştı. Ne oğlunu ne de eşini görebilirdi. O seçimini yapmıştı. Bugün çok gururluyum. Bugün Kurdistan halkı gururlu. Kardeşim bize büyük bir onur bıraktı. Buradaki gençlere sesleniyorum. Orhan’ın bıraktığı yoldan devam edin. Düşman bugün bizi yok ediyor. Kürtleri durmadan vuruyor. Orhan nasıl ki 32 yıl mücadele verdiyse, bu mücadele çağrısı da sizedir. Eminim ki siz de Kurdistan’ı ayağa kaldıracak, gücümüze güç katacaksınız.”
ERZİNCAN: ŞEHİTLERİMİZ HAKKI VERİLMİŞ OLAN YAŞAMIN SAHİPLERİDİR
Siyasetçi İsmail Erzincan ise 10 binleri bulan Kürt Özgürlük Şehitlerinin önünde saygıyla eğildiğini belirterek, “Ailemizin, tüm Kürt halkının, Serok Apo’nun ve insanlığın başı sağ olsun” dedi.
Kürt Özgürlük Mücadelesinin bir insanlık mücadelesi olduğunu ifade eden altını çizdi.
Erzincan’ın konuşması şu şekilde devam etti: “Çıkışından günümüze, zaferi taçlandırıncaya kadar insanlık mücadelesini sürdürecektir. Nerde bir ezilen, mağdur ve mazlum varsa bu mücadelenin neferleri olarak hep insanlığın mücadelesinin içerisinden olacağız. Şehitlerimiz yaşanan mücadelenin sahipleridir. Hakkı verilmiş olan yaşamın sahipleridir. Önder Apo, 90’lardan itibaren bütün gerillaları bizzat kendi eğitiminde geçirerek pratik sahaya gönderiyordu. Gönderdiği her gruba istisnasız söylediği şey, “Size şehadetin basit olanını yasaklıyorum” deyip öyle gönderiyordu. Bu büyük mücadelenin onurlu savaşçılarına yakışacak olan da, layıkıyla yaşamak, savaşmak ve hak ederek şehadete gitmektir. Tüm şehitlerimiz, hak ederek şehadete gittiler. Aynı zamanda bu mücadelenin şehitleri, şehadetin içerisinde büyük yaşamın neferleri oldular.
Yarım asırlık bir mücadele… Dünyada eşi, benzeri görülmemiş bir mücadele… Kurdistan’ın, Türkiye’nin, Orta Doğu’nun hangi dağına, taşına gidersek gidelim binlerce şehitle karşılaşırız. Şöyle bir istatistiki durumdan bahsedersek herhalde abartılı olmaz. Bir gerillanın yaşam süresini ortalama 5 yıl düşündüğümüzde -50 yıllık mücadelenin 41. savaş yılına girdik- sekiz kuşak gerilla geldi, savaştı ve aramızdan ayrıldı. Namını, şanını, adını yıldızlara yazdılar. Tarihe ve insanlığın hanesine yazdılar. Bunda şüphe yok. Ama fiziki olarak 8 kuşak Kürt genci aramızdan ayrıldı. Bu 50 yıllık mücadeleyi 700 yıllık faşist devlet geleneği olanlara karşı veriyoruz. 600 yıl Osmanlı, 100 yıl Cumhuriyet geleneği… Bir mazlum halk, bir mağdur halk en doğal, en tarihi, en insani talepleriyle mücadele sahnesine çıktı. Vahşi, barbar, inkârcı, asimilasyoncu bir düşmanla karşılaştı. Her bir arkadaşımız şunu bilmelidir. 50 yıllık halk mücadelemizle 700 yıllık bu devlet geleneği her tarafı dökülen “yamalı bohçaya” döndü. Her tarafı iflas etmiş. Ekonomisi, uluslararası ilişkileri, sosyal yaşamı iflas etti. Toplum cinnet toplumuna döndü. Hukuk, yasa kalmadı. İnsan hakları diye bir şey kalmadı.
‘KAZANMIŞ OLDUĞUMUZ SAVAŞIN SADECE İLANINI BEKLİYORUZ’
Hepimizin şundan emin olması gerekiyor. Kazanmış olduğumuz bir savaşın sadece ilanını bekliyoruz. O ilan, son darbeyi gerektiriyor. O son darbe için de topyekûn tek vücut haline gelmemiz gerekiyor. Bütün Kürtler, Kürtlerin dostları, haktan, hukuktan, özgürlükten yana olan tüm kesimleri bu mücadeleye dâhil etmemiz gerekiyor. Bu mücadeleyi sadece gerillanın sırtına bırakmamamız gerekiyor. Bu aynı zamanda vicdani bir meseledir. Mücadelemizin birçok cephesi var. En kitlesel olan “halk cephesidir”. Ama bu cephe karşılık vermeyen, gerilla mücadelesine denk gelmeyen en büyük cephedir. Bu açıdan hiç birimizin mücadelenin dışında kalma hakkı ve lüksü yoktur. Atağa geçmeliyiz.
Önümüzde bir hamle süreci var. Hamlenin esası Önderliğimizin fiziki olarak özgürleştirilmesidir. Bir halkı yaratan bir Önderlik tam 25 yıldır tutsak. Buna hiç birimizin tahammül etmemesi lazım. Önderliğimizi özgürleştirdiğimizde mücadeleyi şahlandırmış oluyoruz. Asıl zafer de budur. Çünkü hem ulusal hem de uluslararası bütün siyasi, politik işleyiş Önderliğin şahsında temsiliyetini buluyor. Önderlik özgürse dünyadaki bütün sistemin, Türkiye’de var olan sistemin tıkanıklıklarını aşmışız demektir. Demokrasinin, özgürlüklerin, hakların önünün açılması demektir. Bu açıdan önemli bir süreç yaşanıyor. Ve bizden çok şey bekliyor.”
CUMA TAK: ŞEHİTLER KERVANIMIZ BİZİ ÖLÜMSÜZLÜĞE GÖTÜRÜYOR
Etkinliğe katılan Siyasetçi Cuma Tak da şehitlere bağlılık üzerine eleştirel bir konuşma yaptı. Tak, şunları söyledi: “Dünyadaki en zor işi birlikte mücadele ettiğin, aynı yola baş koyduğun büyük zorlukları birlikte yaşadığın yoldaşlarının şehadet haberlerini alıp; onların anmasını gerçekleştirmektir. Bana sorarsanız yine dünyanın en zor işi devrim yolunda mücadeleye kalkmış devrimcilerin çok uzun yaşamalarıdır. Belki “Ne kadar uzun yaşarsan, o kadar mücadele edip savaşırsın” derler. Doğrudur ama devrim yolunda uzun yaşamak da dünyanın en büyük acılarından birisidir. Çünkü bazen devrimin hiç hak etmediği manzaralarla karşılaşıyor insan. Devrimin yetiştirmek istediği kişilik yerine giderek düzenin yetiştirdiği bir kişiliğin kendini idame ettiğini insan görüyor. Bunlar çok zor şeyler.
Bu kadar şehidimize rağmen, büyük fedakârlıklarla can siperane savaştıkları halde herkesin kıblegahı devrim olması gerekirken sömürgeci, faşist Türk devletinin özel savaş politikalarına boyun eğmememiz gerekiyor. Şehitlerimize özeleştiri vermemiz gerekiyor. Buna verilecek en güzel cevap da “Şehit kimdir?” sorusunu kendimize sormak ve vicdanımızda kendimizi yargılamaktır.
Şehit kimdir? Kurdistan gibi cennet bir ülkeye, Kurdistan gibi kutsal topraklara sahip olan bir ülkenin bağımsızlığı uğruna hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan gece – gündüz demeden; büyük zorluklar yaşayarak kanını o topraklar için akıtandır. Şehit, kölece yaşamı reddeden, özgür yaşamı alınteriyle, dişiyle, tırnağıyla büyük zorluklar yaşayarak kış – yaz demeden ömrünü özgürlük için katık yapan insandır. Şehit, umudu çalınmış, geleceği karartılmış, yok oluşun uçurumlarında ecel terleri döken Kürt halkına ruh veren, Kürt halkına yeni yaşam yaratan insandır. Şehit, yeni bir ulus ve halk için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan; ailesini dahi feda eden en kutsal değer olan insan canını damla damla bu topraklara akıtandır. Şehit onurlu insanlık ailesi içerisinde yeri olmayan, hep itilen, kovulan insandan dahi sayılmayan Kürt halkını onurlu insanlık ailesi içinde yer alması için mücadele eden ve toprağa düşendir. Şehit dövülen, satılan, insan yerine konulmayan, evlerdeki sofrada yeri en son gelen Kürt kadınının onurlu ve özgür yaşamı için; kadını özgürleştirip mücadele etmesinin önünü açan Reber Apo’nun açtığı yolda sözleşip, bu sözleşmeye son nefesine kadar sadık kalan insandır.
Orhan arkadaşımız bu şehitlerimizden birisidir. Bütün şehitlerimiz asla sadece Kürdistan toprakları için savaşıp şehit düşmediler. İnsanlık için, emekçiler için, sömürülen, alın teri hiçe sayılan insanlar için savaşan bu yoldaşlarımız bugün gururlu, onurlu, yüce değerler yarattılar.
Bakmayın öyle çatık kaşlı oluşuna. O çatık kaşlarının arkasında ipekten bir yürek vardı. Merhamet dolu bir yürekti. Kurdistan’a sevdalıydı. Sadece Kurdistan’a değil, emek dünyasına sevdalıydı. Mücadeleye katıldığı ilk günden, şehit düştüğü güne kadar Kurdistan’da adım atmadığı yer kalmamıştı. Ülkemizin her karış toprağında mücadele etti. Hiçbir zaman şikayet etmedi. Paylaşımcıydı.
Bu açıdan Haki Karer’le başlayan şehitler kervanımız bizi özgürlüğe, bağımsızlığa doğru götürüyor. Ve biz şehitlerimizin uğruna mücadele ettiği özgür, bağımsız Kurdistan’a ulaşmak istiyorsak PKK’nin Önderliğin, şehitlerin partisi olduğunu, partiye kattığımız her şeyin şehitler için olduğunu bilelim.”
Konuşmaların ardından ise Maoist Komünist Partisi’nin mesajı okundu. Mesajda Kürt halkının mücadelesi selamlanarak, şehit Orhan Bingöl’ün enternasyonal mücadelenin şehidi olduğu belirtildi. Devrim şehitlerinin, devrime ulaşmanın yol göstericileri olduğunun altı çizilen mesajda birlikte mücadeleyi büyütme sözü yinelendi.
Anma “Şehîd Namirin”, “Bê Serok Jiyan Nabe” ve “Bijî Serok Apo” sloganlarıyla sona erdi.