PKK yasağına karşı devam eden imza kampanyasının katılımcılarından Kopenhag İşletme Okulu Yönetim, Toplum ve İletişim Bölümü öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Robert Phillipson, ‘terörizm’ tanımının muğlaklığına ve bu muğlaklığın devletlerce istismar edilmesine dikkat çekti.
ANF’ye konuşan Prof. Dr. Robert Phillipson, “Tanımsız bırakmak, hükümetlerin terimi diledikleri gibi kullanmalarını mümkün kılar. Bu, bir devlete karşı yıkıcı şiddet kullanımının ‘terör’ olarak görülebilmesine rağmen bir devletin bazı vatandaşlarına karşı uyguladığı şiddeti ‘devlet terörü’ olarak sınıflandırmanın önüne geçiyor” dedi.
Türk devletinin yıllardır Kürtlere karşı uyguladığı şiddeti "devlet terörü" olarak niteleyen Prof. Phillipson, Türk devlet terörüne karşı mücadele eden Kürt Özgürlük Hareketi’nin "terörizm"le yaftalanması ile Güney Afrika’daki Afrika Ulusal Kongresi’nin Apartheid rejimine karşı mücadelesinde maruz kaldığı uygulamalara benzetti.
Prof. Phillipson, “Mandela, askeri direnişi savunduğu için ırkçılığı destekleyen hükümetler tarafından ‘terörist’ olmakla suçlandı. Güney Afrika'nın güç sistemi içinde ancak iktidardakilerin yetkileri sarsıldığında ve onlar müzakere edilmiş bir çözüm ihtiyacını kabul ettiğinde kabul edilebilir hale geldi. Bu noktada artık bir ‘terörist’ olarak görülmedi” şeklinde konuştu.
İKTİDAR ELİTLERİNİN SARSILMASI LAZIM
Türk devletinin Güney Afrika’daki Apartheid rejimi gibi müzakere masasına oturması için öncelikle iktidar elitlerinin yetkilerinin sarsılması gerektiğini kaydeden Prof. Robert Phillipson, şöyle devam etti: “İktidardaki AKP-MHP hükümetinin yetkileri güçlendikçe müzakere masasına oturmaları beklenemez. Herhangi bir hükümeti veya AB'yi, PKK'nin ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılmaması gerektiğini düşünmeye ikna etmek müzakerelere bağlıdır. AB ile Türkiye arasında karmaşık bir ilişki varken bu zordur.”