Bu anlaşma, Bangladeş'teki Rana Plaza tekstil fabrikasının çöküşünden on yıl sonra, üçüncü ülkelerdeki çalışma koşulları üzerindeki denetim eksikliğine dikkat çekiyor.
AB, büyük şirketleri, yurtdışındaki iştirakleri ve taşeronları da dahil olmak üzere sorumlu oldukları tüm eksiklikleri tespit etmeye ve düzeltmeye zorlamayı amaçlıyor.
Mevzuatın raportörü Hollandalı Sosyalist MEP Lara Wolters, gece süren zorlu müzakerelerin ardından varılan anlaşmanın "tarihi bir ilerlemeyi temsil ettiğini" belirtti.
Wolters, anlaşmanın Rana Plaza kurbanlarına bir saygı duruşu olmasını ve insanların ve gezegenin refahını kârın ve kısa vadenin önüne koyan geleceğin ekonomisini şekillendirmek için bir başlangıç noktası olmasını temenni etti.
Mevzuat, şirketleri çevreye ve insan haklarına saygılı olmaya zorluyor. İlgili şirketler, insan ve sosyal hak ihlalleri ile çevreye verilen zararlardan yasal olarak sorumlu olacaklar. Bu, üretim zincirleri ve faaliyetlerin çeşitli aşamalarını kapsayacak şekilde tasarlandı.
500'den fazla çalışanı olan ve dünya çapında net cirosu 150 milyon euroyu aşan gruplar bu mevzuata tabi olacak.
Bu kapsamda en az 13 bin Avrupalı şirketin etkileneceği tahmin ediliyor. Metin, finans kuruluşlarını geçici olarak dışarıda bıraksa da, bir gözden geçirme maddesi gelecekte dahil edilmelerini öngörüyor.
Mevzuat ayrıca şirketlere iklim geçiş planı hazırlama ve CO2 emisyon hedeflerine uyumla ilişkilendirmeleri zorunluluğu getiriyor.
Uyumsuzluk durumunda şirketlere para cezaları ve Avrupa kamu ihale sözleşmelerinden çıkarılma gibi yaptırımlar öngörülüyor.
Global Witness adlı STK'dan Arianne Griffith, AB'nin bu metni "devrim niteliğinde" şeklinde nitelendirirken, bazı STK'lar finans kuruluşlarının muaf tutulmasını eleştirdi.