Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Uluslararası Komplo sonucu 15 Şubat 1999 yılında Türkiye’ye teslim edilmesi ile Türkiye cezaevlerinde tecrit uygulaması sistematik bir hale getirildi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirilmeden önce İmralı Cezaevinde bulunan tutuklular başka cezaevlerine gönderilmeye başlandı ve sonrasında cezaevi kendi içerisinde farklı bir yapılanmaya gitti. Cezaevi Abdullah Öcalan için yeniden düzenlendi ve tek kişinin kalabileceği bir hale getirildi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu adıyla yayınlanan 5. Savunmalarında, İmralı Cezaevine ilişkin şu detayları veriyordu: “İmralı tarihte devletin üst yetkililerine verilen cezaların infaz edildiği bir ada olmakla ünlüdür. İklimi hem çok nemli, hem çok serttir. Fiziki olarak insanın bünyesini çökertmeye yatkındır. Kapalı oda tecridi de buna eklenince, bünye üzerinde yıpratıcı etkisi daha da artar. Uzun süre Özel Kuvvetler Komutanlığının denetiminde tutuldum. Birer kitap, gazete, dergi ve tek kanallı bir radyo dışında iletişim imkanım yoktu. Birkaç ayda bir yarım saatlik kardeş ziyaretleri ve hava muhalefeti gerekçesiyle sıksa kesilse de avukat görüşmeleri iletişim evrenimi teşkil ediyordu.”
Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ilk olarak cam bir fanus içerisinde mahkeme salonuna getirilmesi ile başladı. ‘Can güvenliği’ gerekçesiyle yapıldığı söylenen cam fanus uygulanması, sonraki yıllarda Abdullah Öcalan’a uygulanacak tecridin ilk adımları oldu. Cam fanus uygulamasıyla başlayan tecridin bir adım sonrası ise, İmralı Cezaevi’nde, hepsi özel eğitimli 1000 kişinin gözetiminde tek başına bırakılma süreci oldu. 2009 yılına kadar tek başına bırakılan Abdullah Öcalan, bu süreçte avukatları ve ailesi ile görüştürüldü ancak hiçbir şekilde yanına başka bir tutsak getirilmedi. Verilen idam cezasının kaldırılması ve ağırlaştırılmış müebbet cezasına dönüştürülmesi ile umut hakkı elinden alınan Abdullah Öcalan için tecrit her geçen gün giderek arttırıldı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yargılandığı ve hal rehin bulunduğu İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevine 10 yıl boyunca başka bir tutsak getirilmedi. Bu sürede Abdullah Öcalan ile görüşmeler ise ilk dönem haricinde sıklıkla belli bahanelerle yaptırılmadı. Abdullah Öcalan’a uygulanan yasaklardan ilki aile görüşünde yaşandı. Avukatları ile görüşmeleri devam ederken, ailesi ile görüşmesi ‘koster bozuk’ bahanesiyle engellendi. İlk engellemeden hemen sonra avukatların yaptıkları girişimler sonrası ise, ‘koster bozuk’ bahanesi yerini ‘hava muhalefeti’ gerekçesine bıraktı.
CPT RAPORLARI VE DEVLET İLE İŞBİRLİĞİ
CPT Abdullah Öcalan’ın rehin alınmasından bir ay sonra cezaevine bir ziyarette bulundu. Bu ziyarete Abdullah Öcalan’ın kaldığı yerin sağlık açısından olumsuz bir yer olduğunu söyleyen CPT raporunda özetle şöyle yazıyordu: “Issız bir yerde, yüksek güvenlik uygulaması altında tek başına tutulması Sayın Öcalan’ın ussal sağlığı üzerindeki potansiyel olumsuz etkilerini yok edecek ek önlemler alınması gerekir. Bu önlemler, diğerlerinin yanı sıra, dış dünyayla temas olasılığı ve uygulanan rejimin kesin doğasının aşama aşama daha az kısıtlayıcı olması gerekir. Özellikle yüksek güvenlik riski taşıyan mahkumların, özel birimlerinin sınırları içinde, ağır gözetim durumlarının bir telafisi olarak daha gevşek bir uygulamaya (birimdeki diğer mahkumlarla özgürce bir araya gelmek; göreceli olarak küçük fiziksel alan olma olasılığı yüksek olan yerde kısıtlamasız hareket etmek; aralarından seçebileceği farklı sayıda aktivite olanaklarının sağlanması, vs.) sahip olması gerekir.”
Rapor aslında, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sadece görüş yasağı olarak değil, her açıdan uygulandığının da bir kanıtıydı. Sağlık koşullarından yararlanamama, istediği yayını alama gibi uygulamalar, Abdullah Öcalan üzerinde sistematik olarak uygulanıyordu. Rehin alınmasından bir yıl kadar sonra zaten Abdullah Öcalan, sağlık durumunda yaşanan kötüleşmeyi ve doktor tarafından görülmemesini avukatlarına anlattı. Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecrit uygulamasının ilk adımı ise ilk olarak 2002 yılında gerçekleşti. 2002 yılının son aylarından itibaren Abdullah Öcalan, ‘koster bozuk’ ‘hava muhalefeti var’ veya ‘disiplin cezası aldı’ gibi bahaneler ile hem avukatları hem de ailesiyle görüştürülmedi. Kürt halkının tepkisi sonucu Abdullah Öcalan ile görüşmeler tekrar başladı. 2007 yılında ise Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Ömer Güney yaptığı bir açıklamada, son bir buçuk yıl içerisinde toplamda 80 gün hücre cezası verildiğini açıkladı. Verilen hücre cezaların ise ne zaman başladığı ya da ne zaman bittiği hiçbir zaman avukatlarına tam olarak söylenmedi.
Aynı yıl Abdullah Öcalan avukatları aracılığıyla gönderdiği bir mesajda ise, devletin AKP’ye bir rol verdiğini ve bunun için de Kürt halkına karşı savaşta olduğunu belirtti. Abdullah Öcalan’a verilen idam cezasına karşı uluslararası alanda tepki verilmesi ise Abdullah Öcalan’ın hakları için bir savunma ya da bir karşı koyuştan çok, üstün körü bir itirazdan öteye geçmemişti. Abdullah Öcalan’a verilen idam cezasına karşı AİHM’de görülen davada verilen karar da bu itirazların ‘öylesine’ yapıldığının göstergesi olmuştu. AİHM, Mart 2003’te verdiği kararda, Abdullah Öcalan’ın bağımsız bir mahkeme tarafından yargılanmasının gerektiğini söylerken, Abdullah Öcalan’a yönelik hak ihlali ve işkencenin ise olmadığına karar vermişti. AİHM’in davanın tekrar görülmesine yönelik kararı da Türk devleti tarafından kabul edilmedi.
2009 yılına kadar hücre cezaları, koster bozuk gibi bahanelerle sık sık tamamen izole bir hale getirilmek istenen ve tecrit uygulanan Abdullah Öcalan’ın yanına, CPT’nin raporları, Kürt halkının Abdullah Öcalan’ı sahiplenmesi ve Avrupa ülkelerinin baskısı sonrası beş tutsak daha getirildi. Getirilen tutsaklar ile Abdullah Öcalan’ın belli saatler içerisinde görüştürülmesine karar verildi. 2007 yılında Türk devleti her ne kadar inkar etse de, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik bir zehirleme girişiminde bulundu. Zehirleme girişiminin kamuoyunda duyulması sonrası özellikle Kürt halkı serhildanlarla bu girişimi protesto etti. Türkiye ve Kürdistan’da çok sayıda eylem düzenlendi. Hem eylemlerin etkisi, hem de Kürt halkının temsilcilerinin girişimiyle açıklama yapmak zorunda kalan Türk devlet yetkilileri, zehirleme girişiminin olmadığını belirterek, CPT’nin İmralı’ya ziyaretine izin vermek zorunda kaldı.
2001
İmralı’da yaşananlarla ilgili CPT tarafından yapılan ziyaretlerin ardından raporlar kamuoyuna belli aralıklarla açıklandı.
Eylül 2001’de CPT, aralarında İmralı cezaevinin de bulunduğu çok sayıda cezaevi, ıslahevi ve karakola yaptığı ziyareti kapsayan raporu, Nisan 2002’de dönemin Türk hükümetinin izniyle kamuoyuna açıkladı. Raporda Abdullah Öcalan’ın “ebediyen olağanüstü tecrit içinde tutulamayacağını” belirten CPT, Türk hükümetinden bu koşulları değiştirmesini ve diğer tutuklularla bir arada bulunabileceği bir ortamın yaratılmasını talep etti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a televizyon, çok dalgalı radyo, yakınları ve avukatlarıyla telefonlaşma olanağı yaratılmasını da isteyen CPT, bu talepleri reddeden Türk hükümetine “Sayın Öcalan’ın daha iyi bir radyo ve televizyona sahip olması tecritten kaynaklanan yalnızlığı bir nebze azaltabilir” yanıtını verdi. Statüsü ne olursa olsun her tutuklunun yakınlarıyla haftada bir kez telefonla konuşma hakkı olduğunu vurgulayan CPT, Abdullah Öcalan’ın hücresiyle yan oda arasında “serbestçe” dolaşmasına izin verilmesini talep etti. CPT’nin bu tespitlerinin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, bu taleplerin yerine getirilmesi bir yana Türk devleti tecrit ve izolasyonu daha da ağırlaştırdı.
2003
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı uygulanan tecrit uygulaması 16-17 Şubat 2003 tarihleri arasında İmralı’yı ziyaret eden ve raporunu 2004’de açıklayan CPT tarafından eleştirildi. Raporda Kürt Halk Önderi’nin avukatları ve ailesi ile yapılan görüşmelerin basit gerekçelerle engellenmesi noktasında tavsiyeler yer aldı.
3 aydan fazla ziyaret hakkının fiili olarak askıya alınmasının bir tutuklu için ciddi ve bunun kabul edilemez bir durum olduğu bildirilen raporun son bölümünde devamla şu öneriler dile getirildi: “CPT, Abdullah Öcalan’ın akrabaları ve avukatları tarafından ziyaret edilmesinin pratikte tamamı ile işlevsel olmasını temin edebilecek araçların bulunması için Türk yetkililerine derhal adım atmasını tavsiye eder. Abdullah Öcalan’ın akrabaları ve avukatlarını İmralı adasına ulaştırmalarında kullanılması için veya eğer o bot hazır değilse sahil muhafaza aracının kullanılması temelinde değiştirilmelidir. Bunun dışında, ziyaretlerin günü açısından da belli bir esneklik verilmelidir ki eğer o hafta esnasında ziyaretin yapılması gereken gün olarak belirlenen günde kötü hava tüm ulaşım araçlarının adaya ulaşımını engellerse ziyaretler farklı bir günde gerçekleşebilsin.”
2007
CPT’nin İmralı Cezaevine yönelik dördüncü ziyareti ise Türk devletinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik zehirleme girişimleri sonrasına denk geldi. 1 Mart 2007’de Roma’da basın toplantısı düzenleyen avukatlar; Abdullah Öcalan’dan aldıkları saç örneğini laboratuvar ortamında araştırdıklarını, bunun sonucunda Kürt Halk Önderinin vücudunda yüksek dozajda kimyasal maddeler; stonsiyum ve kronim bulunduğunu, bunun da düzenli ve sistematik olarak zehirlenme anlamına geldiğini açıkladı.
Fransa’nın Strasbourg kentinde, 11 Nisan 2007 günü 18 Kürt siyasetçi ve aktivist, Abdullah Öcalan’ın bağımsız bir heyet tarafından tedavi edilmesi talebiyle süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. 39 gün süren açlık grevi direnişin ve bir haftada toplanan 100 binden fazla imzanın ardından CPT yönetimi İmralı’ya bir heyet gönderme kararı aldı. CPT Yürütücü Sekreter Vekili Fabrice Kellens ve Cenevre Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü ve bir uzman olan psikiyatrist Timothy Harding’den oluşan heyet 19-22 Mayıs 2007 tarihleri arasında İmralı’yı ziyaret etti. Bu ziyaretten bir yıl sonra açıklanan raporda CPT heyeti, Kürt Halk Önderi’nin dış dünya ile irtibatı ve tıbbi bakımı ile ilgili bir dizi tavsiyelerde bulundu.
Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki maddi koşullarının CPT’nin 4 yıl önceki ziyaret zamanı ile karşılaştırıldığında ya hiçbir şekilde değişmemiş ya da çok az değişmiş olduğuna vurgu yapılan raporda tecrit ve izolasyona karşı şu öneriler yer aldı: “1999’da bulunulan ve sonradan genişletilerek mahpusun İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tek başına tutulmasının zararlı etkilerinin hafifletilmesi yönündeki tavsiyelere uygun bir karşılık gelmemiştir. Özellikle, Sayın Öcalan’ın gün boyunca hücresi ve bitişik odalar arasında serbestçe dolaşmasına izin verilmemekte ve mahpusun -zaman zaman bile olsa- temel olanakların bulunduğu daha büyük bir egzersiz alanına ulaşımı, başka etkinlikleri ve (ne kira ne de satın alınmış) bir televizyon seti mevcut değildi. Ayrıca, mahpus ve cezaevi personeli arasındaki etkileşim oldukça sınırlıydı, zira personelin mahpus ile sadece kesinlikle vazife ile ilgili nedenler ile konuşmasına izin verilmekteydi. Daha da önemlisi, 1999 yılında CPT tarafından önerilen diğer başka mahpusların da adaya nakledilmesi yönündeki çözüm taslağı hayata geçirilmemiştir.”
TECRİT UYGULAMASINDA YENİ ADIM GÖRÜŞ YASAKLARI
İmralı’ya yeni tutsakların getirilmesi ve belli zaman aralıklarında birlikte zaman geçirmesine izin verilmesi sonrasında dahi avukat ve aile görüşlerine çoğu zaman izin verilmiyordu. İlk dönemler ‘koster bozuk’ ya da ‘hava muhalefeti’ diye verilmeyen izinler artık disiplin cezaları ya da hücre cezaları gerekçe gösterilerek verilmemeye başlandı. Görüşmelerin olduğu zamanlar ise, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik sağlık hakkından yararlanmasını zorlaştırma ya da istediği yayınları vermeme gibi şeklinde tecrit uygulamasına devam edildi. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının verilerine göre Kürt Halk Önderi Öcalan’a uygulanan görüş yasakları 2011 yılından sonra arttı. 2011 yılına kadar 703 avukat görüşü başvurusundan sadece 366 tanesine izin verildi. Geri kalan 337 başvuru ise gerekçeler sunularak reddedildi.
AVUKAT GÖRÜŞLERİ
Asrın Hukuk Bürosu verilerine göre 2011 yılı dahil olmak üzere avukat görüşmelerinin kronolojisi ise şöyle:
* 1999 yılında 62 görüşme yapıldı.
* 2000 yılında 54 başvuru yapıldı 34 görüşmeye izin verildi.
* 2001 yılında 52 başvuru yapıldı 32 görüşmeye izin verildi.
* 2002 yılında 52 başvuru yapıldı 32 görüşmeye izin verildi.
* 2003 yılında 55 başvuru yapıldı 20 görüşmeye izin verildi.
* 2004 yılında 53 başvuru yapıldı 23 görüşmeye izin verildi.
* 2005 yılında 51 başvuru yapıldı 16 görüşmeye izin verildi.
* 2006 yılında 60 başvuru yapıldı 24 görüşmeye izin verildi.
* 2007 yılında 60 başvuru yapıldı 30 görüşmeye izin verildi.
* 2008 yılında 56 başvuru yapıldı 38 görüşmeye izin verildi.
* 2009 yılında 61 başvuru yapıldı 50 görüşmeye izin verildi.
* 2010 yılında 65 başvuru yapıldı 43 görüşmeye izin verildi.
* 2011 yılında 84 başvuru yapıldı 24 görüşmeye izin verildi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik avukat görüşlerinde kısmi şekilde uygulanan görüş yasakları 2011 sonrası daha da artarak devam etti. Bu süreçte yapılan 1253 görüşme talebine, 324 kez gemi bozuk denilerek, 45 kez hava muhalefeti iddiası ile, 54 defa gemi onarımda, 11 kez resmi tatil denilerek, 22 kez gemi arızası var gerekçesiyle, 719 kez ise hiçbir cevap verilmeden izin verilmedi.
Yıl yıl görüşmeler ve yasak gerekçeleri ise şöyle:
* 2012 yılında 104 başvuru yapıldı, 73 başvuru gemi bozuk, 14 başvuru hava muhalefeti, 16 başvuru gemi onarımda, 1 başvuru ise resmi tatil gerekçe gösterilerek yasaklandı.
* 2013 yılında 102 başvuru yapıldı, 82 başvuru gemi bozuk, 9 başvuru gemi onarımda, 4 başvuru ise resmi tatil denilerek yasaklandı.
* 2014 yılında 104 başvuru yapıldı, 86 başvuru gemi bozuk, 9 başvuru gemi onarımda, 6 başvuru ise resmi tatil gerekçesiyle yasaklandı.
* 2015 yılında 100 başvuru yapıldı, 24 başvuru hava muhalefeti, 20 başvuru gemi arızası, 37 başvuru gemi bozuk, 20 başvuru gemi onarımda diye yasaklandı.
* 2016 yılında 126 başvuru yapıldı, bunların 66 tanesi 15 Temmuz ve 28 Aralık 2016 tarihlerinde yapıldı. 2 başvuruya “Koşullar oluştuğunda izin verilecek” denilerek, 1 başvuru “savcılık talebi cezaevine göndermedi” denilerek, 64 başvuru mahkeme kararı ile, 46 başvuru gemi bozuk denilerek, 7 başvuru hava muhalefeti denilerek, 2 başvuru gemi arızası denilerek yasaklandı. 2 başvuruya ise hiçbir cevap verilmedi.
* 2017 yılından sonra ise yapılan hiçbir başvuruya olumlu ya da olumsuz bir cevap verilmedi. 2017 yılından 2023 Haziran ayına kadar 717 başvuru yapıldı. Aile görüşmelerinde ise, görüşmeler 2014 yılından sonra aile görüşmelerine de yasaklar getirilmeye başlandı. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının verilerine göre 2014 yılına kadar 277 aile görüş talebinden sadece 152 tanesine izin verildi, 125 tane görüşme talebine ise izin verilmedi.
AİLE GÖRÜŞLERİ
* 1999 yılında 12 başvuru, 12 görüşme yapıldı.
* 2000 yılında 11 başvuru, 11 görüşme yapıldı.
* 2001 yılında 6 başvuru, 4 görüşme yapıldı.
* 2002 yılında 9 başvuru, 9 görüşme yapıldı.
* 2003 yılında 26 başvuru, 8 görüşme yapıldı.
* 2004 yılında 33 başvuru, 15 görüşme yapıldı.
* 2005 yılında 34 başvuru, 17 görüşme yapıldı.
* 2006 yılında 25 başvuru, 13 görüşme yapıldı.
* 2007 yılında 20 başvuru, 8 görüşme yapıldı.
* 2008 yılında 13 başvuru, 9 görüşme yapıldı.
* 2009 yılında 17 başvuru, 15 görüşme yapıldı.
* 2010 yılında 13 başvuru, 8 görüşme yapıldı.
* 2011 yılında 11 başvuru, 2 görüşme yapıldı.
* 2012 yılında 4 başvuru, 1 görüşme yapıldı 1 görüşmeye de Abdullah Öcalan ‘süreç hassas’ diye çıkmadı.
* 2013 yılında 25 başvuru, 14 görüşme yapıldı.
* 2014 yılında 18 başvuru, 6 görüşme yapıldı.
2014 yılında sonra yapılan aile görüş başvurularında ise 3 görüşme izni ve 1 telefon izni dışında hiçbir şekilde izin verilmedi. Bu süreçte yapılan 459 başvurunun sadece 3 tanesine izin verildi. İzin verilmeyen başvurulara ise çoğunlukla mahkeme kararı gerekçe gösterildi.
2014 yılında sonra yapılan aile görüş başvuruları ise yıl yıl şöyle:
* 2015 yılında 47 başvuru yapıldı gemi bozuk gerekçesi gösterilerek izin verilmedi.
* 2016 yılında 77 başvuru yapıldı, 1 görüşme gerçekleştirildi, 76 kez ise gemi bozuk, hava muhalefeti gibi gerekçeler gösterildi.
* 2017 yılında 46 başvuru yapıldı, mahkeme kararı gerekçesi ile görüşe izin verilmedi.
* 2018 yılında 45 başvuru yapıldı, mahkeme kararı gerekçe gösterilerek izin verilmedi.
* 2019 yılında 51 başvuru yapıldı 2 defa görüşe izin verildi, 49 başvuruya mahkeme kararıyla izin verilmedi.
* 2020 yılında 57 başvuru yapıldı, izin verilmedi, bir kez telefon görüşmesi izni verildi.
* 2021 yılında 55 başvuru yapıldı, olumlu ya da olumsuz bir dönüş yapılmadı.
* 2022 yılında 51 başvuru yapıldı, olumlu ya da olumsuz bir dönüş yapılmadı
* 2023 Haziran ayına kadar 30 başvuru yapıldı, başvurulara hiçbir dönüş yapılmadı.
TECRİT TÜM CEZAEVLERİNE YAYILDI
Türk kamuoyundaki sessizlik tecrit işkencesinin tüm cezaevlerine yayılmasını sağladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ilk anından itibaren her geçen gün arttırılarak devam etti. Bu süreçte, belli zamanlarda hak ihlali raporu hazırlayan CPT bile bu tecrit uygulamasına karşı hiçbir biçimde net bir tutum sergilemedi. CPT yayınladığı raporları, Türk devletinin izni üzerinden yayınladı. İşkenceyi Önleme Komitesi CPT, her ne kadar raporlarında İmralı Cezaevi’nde yaşananların tecrit olduğu belirtilse de, kurum özellikle son yıllarda Türk devleti tarafından uygulanan tecrit işkencesine karşı herhangi bir tutum sergilemiyor. CPT, hazırladıkları raporları açıklamasının devletlerin iznine bağlı olduğunu söylese de, bu süreç aslında olağan koşullarda uyulması gereken bir durum.
İmralı gibi, olağanüstü koşulların uygulandığı, ulusal ve uluslararası hiçbir hukuk kuralına uyulmayan bir yerde ve 1999 yılından beri tecrit uygulamasının her boyutuyla uygulandığı bir cezaevine ilişkin, raporları kamuoyuna açıklayıp, uluslararası kamuoyunu harekete geçirme hakkı varken, İmralı için bunu kullanmıyor. CPT raporları açıklamayı, Türk devletinin iznine bırakarak, açık bir biçimde İmralı’da Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit uygulamasını da kabul etmiş oluyor ve Türk devletinin uygulamalarına açıktan onay veriyor. Abdullah Öcalan’a 2023 Nisan ayında 6 aylık süreyle avukat görüş yasağı ve 3 aylık süreyle verilen aile görüş yasağı ile tecrit hali derinleştirildi. BM İnsan Hakları Komitesi’nin tecrit uygulamasına ilişkin iletişimsizlik haline son verilmesi yönündeki 6 Eylül 2022 ve 23 Ocak 2023 tarihli kararlarına Türk devleti tarafından hala cevap verilmedi.
Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit hali öyle bir duruma getirildi ki, Asrın Hukuk Bürosu avukatları, gönderilen mektupların dahi ulaşıp, ulaşmadığına dair bir bilgi verilmediğini açıkladı. Abdullah Öcalan’a yönelik son dönemde artan görüş yasağı ve disiplin cezaları ile ilgili avukatlara ulaşan bilgilerde ise, bu cezalarının çoğunluğunun, haftalık 6 saati geçmeyen bir süre izin verilen ortak spor zamanında volta atmak olarak gerekçelendirildiği belirtildi. Uluslararası Komplo sürecinde yer alan devletler ise, belli zamanlarda açıklamalar yapsalar da tecrit uygulamasına tam olarak karşı çıkmadılar. Sadece BM’ye ya da AB’ye üye olan devletler değil, Türkiye’de faaliyet gösteren sosyalist güçler de Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride karşı tam anlamıyla ses çıkartmadıkları ve bir süre sonra olağanlaştırdıkları için, tecrit özellikle 2016 yılında uygulanan OHAL ile birlikte Türkiye’deki diğer cezaevlerine de yansımaya başladı. Özellikle 15 Temmuz’da yaşanan iktidar içi çatışmalar sonrası, AKP’nin ‘yargılanan FETÖ’cüler için kullanılacak’ diye açıkladığı, mutlak tecrit sistemi üzerine kurulan Y Tipi Tüksek Güvenlikli Cezaevlerine, iktidarın dediğinin aksine en çok devrimci yurtsever tutsaklar yerleştirildi. Özellikle son 3 yılda Türkiye’de bulunan bütün cezaevlerinde tecrit uygulaması artarak devam ediyor.