30 yıllık tutsak Mete: Eğer direniş olmasaydı bugünlere gelemezdik

30 yıllık tutsaklığın ardından özgürlüğe kavuşan Selahattin Mete, F Tipi hapishanelerde tüm baskılara rağmen yoldaşlarıyla paylaşımcı ruhu korumaya çalıştıklarını belirterek, “Eğer direniş olmasaydı bugünlere gelemezdik” dedi.

Türkiye zindanlarında 30 yıl tutsak kaldıktan sonra tahliye olan Selahattin Mete, ANF’ye verdiği röportajın 2. bölümümde, F Tipinde yaşanan zorlukları anlattı. 30 yıllık zindan hayatı boyunca en zorlandığı şeyleri F tipinde yaşadığını söyleyen Mete,  hapishane idaresinin dayatmalarına boyun eğmediklerini belirtti.


Kürt Özgürlük Hareketi açısından zindan direniş tarihinde bazı önemli günler vardır. 21 Mart, 15 Ağustos, 14 Temmuz gibi. O günler zindanda nasıl geçerdi? Hazırlıklar nasıl yapılırdı?

Bu günler bir kutlama ve festival gibi geçerdi. Halaydan stranlara, skeçlerden piyeslere... F tiplerine gitmeden önceki dönemde imkanlarımız vardı. Festival düzeyinde gerçekleşiyordu. Yani diyebilirim ki yarışmalar düzenleniyordu, halay ekipleri belirleniyordu, korolar belirleniyordu, solo söyleyen arkadaşlar vardı. Yani o gün bizler için eğlence, etkinlik, coşku heyecan günü idi. Bugünler bizler için çok sıcak geçerdi. Sohbet ediyorduk, değerlendirmelerde bulunuyorduk ama festival düzeyinde geçiyordu diyebilirim.

Devrimcilik çözüm bulmaktır. Romalı bir komutan var, diyor; “Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız.” Bizler için, devrimciler için, onlar hangi engeli çıkarırsa çıkarsın, biz de onlara karşı bir yol yöntem bulup bir şekilde yapmak istediğimizi yapıyorduk. Tüm engellemelere rağmen kendi yaşamımızı kurmaya çalışıyorduk. F Tipi, E Tipi kadar ya da koğuşlar kadar değildi ama biz yine de o ruhu kollamak, korumak, canlı tutmak için çabalıyorduk. Emek de vardı. Zaten o emek olmasaydı bugünlere kadar gelemezdik.

F Tiplerinde kutlamalarınız nasıl oluyordu?

Kutlamalarımızı iki koğuş birlikte yapıyorduk. Aramızda uzun bir duvar vardı. Biz kendi avlumuzdaydık, onlar kendi avlusunda. 6 kişi oluyorduk. Onlar o tarafta stran söylüyordu, bizimkiler bu taraftan... Bazen saz çalarlardı. Ama mutlaka her iki koğuş birleşirdi. O paylaşımcı ruhu koruyorduk. Bazen akşamları koğuşun içinde, uyuma yerinde arkadaşlar pencerenin önüne gidip kilamlar söyler, şiir okurlardı. Bu şekilde arkadaşlar birbirlerini motive ederdi. Pozitif bir enerji geliştirirdi. Geliştirmek istediğimiz moral ve motivasyonu her ne kadar idare engellemek, bozmak istese de başaramıyordu. Ki tüm girişimleri bu yöndeydi.

Örneğin biz F Tipine gittiğimizde dediler ki "ayakta sayım vereceksiniz, ayağa kalkmazsanız kabul etmiyoruz." Yıllarca bunu bize dayattılar. Kabul etmedik. Odaya gelirlerdi, ayaklarımızdan tutup sandalyeden kaldırırlardı. Ama biz yine otururduk. Spora çıkmadan tutalım, ayakkabılarının çıkarılmasına kadar. Ne zaman koridora çıksak ayakkabınızı çıkarmalısınız, diyorlardı. Kabul etmiyorduk. Onlar sorun çıkarırdı, biz direnirdik. Yani F Tipinde sürekli bir münakaşa vardı. Onlar kendi düşüncelerini bize dayatırdı, biz de kendi düşüncemizi dayatırdık. Ama gerçekten F Tipi yaşamı çok zordu. Yaşamak ve adlandırmak, tanımlamak aynı olmuyor. Diyebilirim ki 30 yıllık zindan tarihimde en çok zorlandığım şeyleri F Tipinde yaşadım. Diğer alanlarda o zorlukları yaşamadım.

ONLARIN İSTEDİĞİ F TİPİ SİSTEMİNİ KIRDIK

Bir yandan zorlukları vardı ama diğer yandan inşa ettiğiniz yaşam farklıydı...

Yaratıcıydı, bizler de bir arayış sorgulama içindeydik. Yani onlar bunu söylüyor diye biz ne yapacağız? Buna karşı nasıl tavır alacağız? Hangi yol yöntemi geliştireceğiz? Neler yapabiliriz? Yani sürekli kendi aramızda alışveriş içindeydik. Arayıştaydık. Değerlendiriyorduk. Ne yapacağız, nasıl yapacağız diye. Bu son döneme kadar sürdü. Bu son dönemde onların istediği sistem, onların dayattığı F Tipi yaşamını, doğrusunu söylemek gerekirse kırdık. İstedikleri sonucu alamadılar. Örgütle olan ilişkimizi kesemiyorlardı. Kendi içimizdeki ilişkimizi kesemiyorlardı. Eğitimimizi engelleyemiyorlardı. Biliyorlardı ki eğitim olmazsa gerçekten yaşam da olmaz. Bizim istediğimiz yaşam, derli toplu bir yaşam, eğitim olmadan mümkün değil. Her şey eğitimdi. Onlar da bunu bildiği için F Tipi sistemi ile bunu kırmak istediler. Diğer tiplerde eğitim sistemimiz nasılsa F Tipinde de sistemimizi ona göre inşa etmeye, oturtmaya başladık ve sürdürdük.

25 aydır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan haber alınamıyor. Zindanlarda tutsaklara yönelik saldırılar da artmış durumda. Birkaç gün önce yurtsever Kürt bir tutsak zindanda şehit düştü. Tutsaklara yönelik bu saldırıları ve Kürt Halk Önderi Öcalan’a yönelik devam eden tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önderlik üzerindeki bu tecridi uygulayanlar bile savunamıyor. İnsanlığa karşı, ahlak dışı, insan haklarına karşı, eleştirdiğimiz o hukukun bile dışında olan bir tecrittir. Uluslararası hukuka da karşıdır. Türk devlet hukukunun bile dışındadır. Önderlik duruşu ve yaklaşımı, düşünce ve fikriyatı, rol ve misyonu, Kürtler ve demokratik mücadeleci güçlerden geliyor. Bu iktidarcı, hegemonik güçler, bölgesel güçler ve Türk devleti bu durumu çok iyi biliyor. Çözüm Önderliktedir. Onlar çözüm taraftarı değildir. Çözüm için de hazır değiller.

Önderlik sorunu demokratik yöntemlerle çözmek için uğraşıyor. Görüşmeler gerçekleşsin ki bu savaşın önünü alalım. Önderliğin yaklaşımı buydu. Ancak Türk egemenliği, Türk devleti geçmiş süreçlerde ve bugün bile böyle süreçlere hazır değildir. Düşünsel ve zihni yönden kendini hazırlamamış. Bu nedenle ne yapacaklar? Tek alternatifleri var; bu savaşı daha da büyütecek ve savaşı derinleştirmek için de Önderlik üzerindeki tecridi de ağırlaştıracaktır.

ÖNDERLİK ŞAHSINDA BİZ HEPİMİZ TECRİT ALTINDAYIZ

Eğer onların çözüme ilişkin bir yaklaşımları olsaydı Önderlik üzerindeki bu tecridi katiyen geliştirmezlerdi. Önderlik üzerinde tecrit geliştirme yaklaşımları, zihni ve duruş anlamında çözüm yönünde görünmüyor; inkarcıdır. Bizlerin inkar ve imhasıdır. Önderlik üzerindeki bu tecrit aslında Ortadoğu üzerindedir. Toplumumuz üzerinde, tüm Kurdistanlılar üzerindedir. Önderlik şahsında  hepimiz tecrit altındayız. Şu an diyebiliriz ki fiziki olarak dışarı çıkmışız ama kim özgür olduğumuzu söyleyebilir? Hiçbirimiz özgür değiliz!