317 bin konutun bile ancak yüzde 13’ünü yapmaya başladılar

6 Şubat depremleri üzerinden bir yıl geçti. AKP ve MHP iktidarı, mümkün olmadığı halde bir yılda konutlar yapacağız diye sözler verdi; fakat geçen sürede yapacağız denilen 317 bin konutun bile ancak yüzde 13’üne başlandı.

Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. Resmi rakamlara göre 50 bin kişinin hayatını kaybettiği depremin ardından geçen bu bir yıl, depremzedeler için hiç de kolay olmadı. Teknik olarak zaten bir yılda yapılması mümkün olmayan konut sözleri verilip devlet tarafından yardım kampanyaları düzenlenirken birçok depremzede uzun aylar çadırda yaşam savaşı verdi. Üstelik deprem bölgelerini vuran sel gibi felaketlerde konteyner ve çadırda yaşayan depremzedeler hayatını kaybetti. Depremzedeler hala altyapı sorunlarının devam ettiği konteynerlerde yaşama tutunmaya çalışıyor. Son bir yılda neler yapılmadığını, bunların nelere yol açtığını İskenderun’dan Mimar Ercüment Kimyon ANF’ye anlattı.

İNŞAATA HİÇ BAŞLANMAMIŞ SÖZLEŞMELER VAR

Mimar Ercüment Kimyon artçıların devam etmesinden kaynaklı insanların hala travmalarının devam sürdüğünü kaydediyor. Öte yandan Kimyon vaat edilen konutların ne kadarı için adım atıldığını da rakamlarla anlatıyor: “İnsanların travmaları artçılar sürüdüğü için devam ediyor. İkincisi kısa sürede konut yapacağız deyip atıp tuttular. Hiçbiri gerçekçi bir yaklaşım değil. Türkiye'deki konut yapımı hızı ve metotlarıyla zaten böyle bir şey yapılması mümkün değildi. Aslında başlangıcında itibaren bu işin olmayacağı belliydi ama ellerindeki, yani kullandıkları basın eliyle bunu sanki bir yılda hızla yapacaklarmış gibi bir izlenim yarattılar. Ama şimdi bir yıl geçti ve bunun gerçekleşme imkânı yok. Bütün bölgede, yaklaşık 600 bine yakın konut yıkımı gerçekleşmiş durumda. Buna depremde yıkılanlar ve sonra ağır hasarlı diye yıkılan binalar da dâhil. İktidar en başında bunun ancak 330 bininin ihalesini yapabilme imkânlarının olduğunu söyledi. Bakanlık internet sitesindeki sayılar ise 317 bin civarında görünüyor. Şu anda bunun gerçekleşme oranı %13 gibi örneğin Hatay’da, yaklaşık 35 bin ila 40 bin arasında konut ihalesi yapmışlar. Diğer bölgelerde de bu kadarını yapmış olsalar ortalama 70 bin konutun, fiilen başlayan sözleşmesi yapıldı.

Yani söyledikleri ihtiyacı karşılayan, bir yılda yapmaları gereken 317 bin tane konutun ancak 70 bin tanesinin ihalesini yapabildiler, henüz sıfır seviyesinde olup inşaata hiç başlanmamış sözleşmeler var. Ortalama bakıldığında bazı inşaatlar %40 civarına ulaştı, %50 civarına ulaşan inşaat seviyeleri olsa da bunun bir yılda olmayacağı ortaya çıktı. Merkezi idare buraya önemli kamu kaynağı aktarmadığı ve bu işi yapan müteahhitler de ekonomik sıkıntı içinde ve işler ilerlemiyor. Zira tekniker ve mühendis arkadaşlardan aldığımız bilgiler doğrultusunda, ihale bedellerinin alınamadığı ve malzeme fiyatlarının artmasından kaynaklı fiyat farklarının da artması gibi nedenlerle bu işlerin de uzadığı noktasında tespitler var.

Öte yandan konut yapımlarının bazı kentlerde 5-6 sene, bazı kentlerde örneğin Antakya merkezde, Defne’de ve bu bölgelerde en az 10 -15 sene süreceği konusunda benim bir kanaatim var. Çünkü büyük bir alan yok oldu açıkçası, haritadan silindi ifadesi çok doğru bir ifade olur. Savaş uçaklarıyla yok edilmiş bir kent yığınını düşünün. Bunun sadece üst katları ya da molozları temizlendi, temellerin ve bodrum katların enkazlar halen sahada duruyor.”  

MİLLETİ EN FAZLA ÇADIRDAN KONTEYNERE TAŞIDILAR

Mimar Kimyon, aradan geçen bir yılda neler yapıldı sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: “Milleti en fazla çadırdan konteynere taşıdılar. Konteynerler ise yazın sıcaklık, kışın da bu soğuk için gerekli izolasyon tedbirlerine sahip değil. Ayrıca zaman zaman elektrik kesintilerinin yoğun bir şekilde yaşamasının sebebiyle ısınmak işkenceye dönüştü. Çünkü altyapısı olmayan bölgelere konteyner kentleri kurmaya başladılar. Bu defa buralara elektriğin taşınması, suyun taşınması, pis sularının kanalizasyona verilmesi gibi altyapı yetersizliklerinden dolayı sağlık sorunları da gündeme gelmeye başladı. Çevreye bırakılan atıklar, molozların yerleşim yerlerine yakın yerlere dökülmesi gibi birçok sebeple. Bu ortamda hangi işi doğru yapıyorlar derseniz, hiçbir işi doğru yapmıyorlar. Ama vatandaşa bizim anlayışımız bu, yapacak bir şey yok diyorlar ve bu işi dayatıyorlar.

Ayrıca vatandaş ciddi bir gelir kaybına uğradı. Ticaretini yapamıyor enflasyonun yüksek olması nedeniyle ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Depremin ilk iki, üç ayında Türkiye’nin değişik yerlerinden, düzensiz de olsa bir şekilde yardımlar geldi. Ama ondan sonra bu yardımlar da kesildi. Vatandaşın ekonomik alım gücü de iş yerleri de kapandığı için ciddi bir ekonomik sıkıntı var. Her ne kadar sigorta, vergi ödemelerini öteledilerse de mücbir sebep nedeniyle devlet sonuç itibariyle tahsilatından da vazgeçmiyor. Hükümetin bu anlamda alacaklarından vazgeçmesi lazım. Burayı afet bölgesi ilan edip ekonomik yardımlarını sürdürmesi gerekiyor.”

KENDİ SORUMLULUĞUNU HALKA ATTI

6306 sayılı yasaya ilişkin düzenlemeleri de değerlendiren Mimar Ercüment Kimyon, devletin kendi sorumluluğunu bir yanıyla halka attığını da ifade ediyor: “Devlet, barınma sorununu sorumluluğunu yerine getirmediği gibi topu kendi sorumluluk alanından vatandaşın kucağına atan, konutların bir kısmını yerinde dönüşüm ile yaparız bir kısmını da kredi veririz diyerek önermelerde bulundu. Bunları yapılabileceği alanlar için de zemin etütleri yapılmadığı ve yeni revizyon imar planları daha gündeme alınmadığı için bunun da yapılması şu anda imkansız gibi görünüyor. Verilen krediler de yapılan inşaat maliyetlerine yetmeyecek durumda. Yani ivmeyle de olsa kredi de verse vatandaş, zaten bu ekstradan müteahhitlerin istediği rakamlara ek yükümlüler doğacağı ve bunu da karşılayacak durum olmadığı bir belirsizlikle karşı karşıya.

Ayrıca rezerv alanlarla ilgili 6306 sayılı yasada yapılan değişikliklerle beraber vatandaşın hak arama süreçlerini de kısalttılar, yollarını kapattılar. Mülksüzleştirme diye adlandırabileceğimiz bu rezerv alanlarındaki mülkleri istedikleri gibi tasarruf edebilecekleri gibi; Çevre Bakanlığının tek yetkili kurum olarak görülmesi, bu konuda da neyin, nasıl yapacaklarına dair bir güvence verilmemesi vatandaşı bu anlamda da kaygılı bir bekleyiş içine sürükledi. Önemli olan bugüne kadar toplanan vergiler, toplanan bağışlarla oluşan gelirin deprem bölgesine dönmesi. Kaynaklar bugüne kadar yeterince bölgeye kaydırılmadı. Hala yetki merkezi idare tarafından kullanılıyor. Zaten afet bölgesindeki belediyeler kendi gelirlerinden de oldular. Kendi personellerin de bir kısmını kaybettiler. Belediyelere de ek kaynak ayrılması lazım. Yani iller bankasından gelen bütçelere ek bütçeler yapılması gerek. Bugüne kadar bu da yapılmadı.”