İki sendika, bir ortak mücadele

Sendikaların çok fazla eleştiri aldığı böylesi bir dönemde Dev Yapı-İş Sendikası ile İnşaat İş Sendikası ortak birçok eyleme imza atıyor. Ortak fiili grevler ve eylemler yapan iki sendika birçok kazanım da elde ediyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) raporlarına göre, sadece 2023 yılının ilk beş ayında iş cinayetlerinde inşaat ve yol iş kolunda 118 işçi hayatını kaybetti. 2022’de ise bin 843 işçi iş cinayetine kurban gitti, bunların 374’ü; yani yüzde 20 ile en fazlası inşaat ve yol iş kolundaydı. Türkiye’de güvencesiz çalışma koşullarının başında inşaat sektörü geliyor. AKP’nin ve Erdoğan’ın 2002’den bu yana Türkiye ekonomisinin ana iş sahası haline getirdikleri bu alan, işçiler için ise güvencesizliğin sistematik hale geldiği sahalar. Süreli bir iş kolu ve sirkülasyona açık bir alan olan şantiyeler sendikal örgütlenmeler açısından oldukça zor alanlar. Hal böyle olunca işçiler için hakları ve çalışma koşulları 21’inci yüzyılın bile gerisinde kalıyor.

Tüm bu zorluklara rağmen dev finans merkezleri ve büyük proje sahalarında örgütlenen DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş Sendikası ile bağımsız İnşaat İş Sendikası birlikte bir eylem zincirine deyim yerindeyse imza atıyor. İşçilerin şantiyelerde barınma, yemek, mesai, ücret ve birçok konuda talebiyle oluşan fiili grevler ve direnişler gerçekleştiren bu iki sendika, örgütlenmenin çok zor olduğu bu alanda ortak birçok eyleme yapıyor ve dahası kazanım elde ediyor.

Sendikaların çok fazla eleştiri aldığı böylesi bir dönemde Dev Yapı-İş Sendikası ile İnşaat İş Sendikası ile hem inşaat iş kolundaki çalışma koşulları hem de örgütlenme ve eylem biçimlerini konuştuk. Bu ortak söyleşinin ilk bölümünde Dev Yapı-İş Sendikası Genel Sekreteri Nihat Demir ANF’nin sorularını yanıtladı.

İnşaat alanında örgütlenme son derece zor. Zira bu iş kolunun kendine özgü koşulları var. Öncelikle bu alandaki durum ve örgütlenmeyi nasıl yürütüyorsunuz?

İnşaatlarda genel anlamda doğal bir örgütlenme her zaman oluyor, çünkü inşaatlarda gerçekten çok ciddi anlamda hak gaspları var. Bu hak gaspı da direkt işçiye dokunuyor, ücretine dokunuyor, yaşamına dokunuyor. Çünkü ücretini alamadığında faturalarını ya da kirasını ödeyemiyor veya çoluk çocuğunu okutamıyor. Öte yandan evet bu sahada örgütlenmek zor zira işçilerin birçoğu başka illerden özellikle de Kürt illerinden gelmiş oluyor. Burada kamplarda, şantiyelerde kalıyor. Hakkını ya da parasını alamadığında gidebileceği bir yeri de yok. Ya memlekete gidecek ya da parasını almadan gitmeyecek.

Genel anlamıyla çalışma koşulları neler şantiyelerde?

21’inci yüzyıldayız, 2023’teyiz ama devletin kendi yasaları hala şantiyelerde geçmiyor. İhbar ve kıdem tazminatları ödenmiyor, 45 saat üzeri mesailer gasp ediliyor, işçinin alın teri, ekmeği; yani yevmiyesi veya maaşı kesiliyor ya da ödenmiyor. 2-3 ay gecikmeli ödemeler oluyor. Bu da işçiyi zaman zaman öfkelendiriyor. Çünkü işçiler uzun saatler mesai yapıyor. Bunun beraberinde yorgun, bitkin halde çalışırken inşattan düşüyor. Üretimin hızlandırılmasından dolayı da birçok arkadaşımız şantiyelerde düştü. O yorgunluğun getirdiği ayrıca kalp krizi de var, yeterli besin alamamasından kaynaklı güçsüz kalması da. Çoğu arkadaşımız bu gibi sebeplerden dolayı canından oldu.

Peki, örgütlülük ne durumda?

80’lerden öncesi inşaat alanında ciddi anlamda bir örgütlenme ve sendika vardı. İşçiler sendikayı biliyordu ama 80 sonrasında inşaatlarda ciddi bir sendikal hareket ya da sendika mücadelesi olmadığı için işçinin zihninde de haliyle sendika yok. Bazen soruyor işçi, 'sendika ne, firma daha mı fazla para veriyor? Böyle komik şeyler de gerçekten geliyor başımıza.

Dediniz ki çoğu burada yaşamıyor. Peki bu sektördeki işçi tanımı tam olarak nasıl?

Ciddi anlamda inşaatta işçi profili gençleşmiş diyebilirim, üniversite öğrencisi de çok var, lise öğrencisi de. KHK'lılar var, atanamayan öğretmenler var… Bunca yıl okumuşsun otuz yıldan sonra bir yere atanamıyorsun, bir şey yapamıyorsun ve inşaata geliyorsun. Aslında bir de şu var; inşaat zor bir alan ve bu alanda birikimin ve de becerin olması gerekli. Ki güç ve kuvvet de gereken bir iş. Çünkü inşaat işinde geçmişi olmayan bir işçi çok kolay düşebiliyor iskeleden ya da kattan.

Buraya da yine inşaattan düşen bir işçiyi hastanede ziyaret edip geldiniz değil mi?

Evet, bir iki gün önce Fikirtepe kentsel dönüşümdeki Emlak Konut'un bünyesinde çalışan bir işçi arkadaşımız 11’inci kattan düşüyor ve şans eseri yaşıyor, gerçekten mucize! Şu anda Göztepe Hastanesi'nde yatıyor. Neyse ki şu anda hayatta ama birçok yeri kırılmış artık normal bir insan gibi hayatı olmayacak. Belki de yürümeyecek. Bilmiyorum ama artık diğer insanlar gibi belki top oynamayacak, hayali varsa ne bileyim, gezemeyecek, dolaşamayacak. Eskisi gibi iş yapamayacak ve daha 20 yaşında! Hala bekliyoruz gelip gideceğiz ve bu durumu takip edeceğiz. İnşaatlardaki ihmallerden dolayı yüzlerce insan öldü, binlerce insan sakat kaldı ve çoğu gencecik insanlar.

Peki, mesela en çok hangi ihmallerle karşılaşıyorsunuz?

En çok barınma ve yemek sorunu var. Bunlara karşı zaman zaman keskin eylemlerimiz oluyor. Taleplerimiz ortaya koyup yeri geldiğinde yemekhaneyi alt üst eden masa ve sandalye hiçbir şey bırakmadan ciddi bir eylem yaparak hem de. Sonrasında tamamen değiştiriyorlar. Örneğin Kalyon'da ve Rönesans'ta oldu birkaç böyle eylemimiz; yemekleri 5 ve 10 çeşide çıkarttılar. Ama sürekli barınma ve beslenmeyi düzeltiyoruz, iki gün sonra aynı oluyor. Çünkü işçi sirkülasyonu var. İşin doğasında olan bir şey. Zaten süreli bir iş.

İnşaat yapım süreci de başlı başına tartışmalı. Hızlı olması için mesela dört beş yılda koca koca binaları bitiriyorlar. Aslında belki on beş yıl süren bir bina olması lazım. Ki zaten beton prizmasını da alması gerekiyor burada. Depreme dayanıklı olması için de, mesela bir kolonun en az yedi gün kalıpta kalması, sulanması gerekiyor ya da 24 ila 14 gün. Mesela bunların hiçbiri olmuyor. Şu an katkı maddeleriyle bir şekilde bunu hızlandırıyorlar. Tabii geçmişe nazaran şu andaki yapılan projeler depreme biraz daha dayanıklı ama ihmaller çok olduğu ve malzemelerden de çalındığı ya da görmezden gelindiği için birçok risk oluyor.

İş güvenliği meselesi şantiyelerde nasıl denetleniyor?

İş güvenliği patrondan para aldığı ve ayrı bir denetime mekanizması da olmadığı için maalesef patron ne derse o oluyor. Sadece bir baretin ya da bir ayakkabının mesuliyetini sanki iş kanunu ya da iş güvenliği sayıyor. İşçinin güvenliği sadece baret ya da ayakkabı ile sağlanmıyor. Barınma ve beslenmesinin iyi şartlarda, binanın her yerinde de file ve koruma olması lazım. Tam tesisat bir koruma ve iş güvenliği hiçbir yerde yok. Ben daha bulamadım. Bir binada mesela tam korumalı elbise verilmiş ama onu da sonradan bazıları, işçilerin yevmiyelerinden kesmiş. Yasak olmasına rağmen işçinden kesiyor. Bu anlamda bir örgütsüzlük var ve maalesef biz hepsine yetişemiyoruz.

Ne kadar çalışan var İstanbul'da inşaat işçisi olarak?

Tam olarak bir sayı söylemek zor ama mahalle araları ve benzeri yerlerle birlikte neredeyse iki milyonu aşkın inşaat çalışanı var. Tabii kayıtsızları saymıyoruz. Mülteci ve benzeri de çok bu alanda ama mahalle aralarında bizim ulaşamadığımız yerler de var.

Peki, iki sendikanın eylemleri işçiler tarafından duyuluyor mu nasıl karşılanıyor?

Bu alanda iki sendikanın ortak mücadelesi olunca işçilerin sesi daha iyi ve rahat toplum tarafından duyulabiliyor. Ya da işçiler kendi arasında artık bir sendikamız var, biz de artık yalnız değiliz, diyebiliyor. Her eylem bir eylemi getiriyor. Bütün eylemleri kazanmamızın nedeni de biz asla hiçbir işçiye tepeden bakmıyoruz çünkü biz de inşaatçıyız, işçiyiz. Sorunun masa başından çözülemeyeceğini, grevsiz ve eylemsiz olamayacağını biliyoruz. Birlikte mücadele etme ruhunun sokakta olması gerekiyor. Masada, evet belli politikalar doğrultusunda insanlar bir şekilde bir araya geliyor ama sokakta çok canlı, coşkulu, heyecanlı bir şekilde omuz omuza vermediğiniz sürece hiçbir çalışma yerini bulmaz. Hiçbir dayanışma da yerini bulmuyor, birliktelik de bulmuyor. Ama işçiyi de asla mağdur etmeden en hızlı şekilde nasıl bu sorunu çözebiliriz üzerinde konuşuyoruz, tartışıyoruz. Çünkü bu işçilerin hepsi gurbetçi, günlük yevmiye ile iş yapıyor, işi bıraktığı her gün yevmiyesinden gidiyor. İnşaattan atılırsa burada kimsesiz kalır.

Tabii yine de öfkeliyiz ve öfke duymakta da haklıyız çünkü sürekli canımızdan oluyoruz şantiyelerde. Bunun için de patronlara karşı diz çökmüyoruz. Boyun eğmiyoruz. Her ne olursa olsun işçinin sorunu varsa çözmeden oradan ayrılmıyoruz. İşçi de bu şekilde mücadele ederse, örgütlenirse greve çıkarsa, bir şeylerin elde edebileceğini de inanıyor ve de görüyor. Son bir hafta içerisinde Fikirtepe'de üç dört tane eylem yaptık ve hepsini kazanımla sonuçlandırdık.

Mücadele verdiğimiz alan, öyle sadece şartları bakımından değil bizler, yani sendikacılar açısından da zor bir alan. Çünkü patronlar açık açık “devlet benim” diyor ve bizi tehdit ediyorlar. Çok defa tehdit edildik. Şu anda iki sendikanın da hiçbir yöneticisinin gerçekten can güvenliği yok. Sonuçta bu insanlar inşaat için ülkeyi talan edenler. Ama biz de zaten çekinmiyoruz, korkmuyoruz. Bu yola girdiğimizde de bunların olacağını, olabileceğini tahmin ederek zaten bu yola girdik. Bu yüzden de geriye adım atmayacağız. Ne kadar tehdit gelirse de gelsin. Hiç sorun yok. Mücadelemiz devam edecek.

İkinci bölüm: İnşaat İş Sendikası’ndan Deniz Gider.