İnşaat sektöründeki kriz derinleşiyor

Türkiye ekonomisinin lokomotifi olarak son yıllarda işlev gören inşaat sektörünün yaşadığı kriz derinleşiyor. AKP, inşaat sektörünü rant devşirmek ve özel sermaye oluşturmak için kullanırken, sektör aynı zamanda genel işsizlik oranlarını da etkiliyor.

AKP iktidarı inşaat sektörünü siyasi gücünü artırma, iktidarını devam ettirme ve aynı zamanda kişisel zenginliklerini devasa hale getirmek amacıyla illegal yöntemlerle kullandı. Büyük projelerii konusuna göre müteahhidine garantili sayılar vermek suretiyle uzun süreli yap-işlet-devret modelini kullanarak, usulsüz imar alanları oluşturup kamu arazilerini peşkeş çekerek ve kentsel dönüşüm yasasını kullanarak hem sektörü hem de ülkeyi siyasi, ekonomik felakete sürükledi. Bunu uzun vadeli planlamalar yaparak başardı. Bu planların en önemlisi savaş ekonomisi hariç her türlü üretim mekanizmasını bitirmek ya da minimal hale getirmekti.

Üreten toplum aynı zamanda sorgulayan toplumdur. Üreten toplumun yaşananları sorgulaması, siyasi iktidarının sonunu getireceği gerçeği ile çeşitli sosyal yardımlar vasıtasıyla bu mekanizmayı çökerterek en önemli engeli devre dışı bıraktı. Son yıllarda dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle (salgın, savaş gibi) inşaat alanındaki daralma süreci daha da hızlandı. Bu süreçler ile gelinen noktada yüksek istihdam kapasitesine sahip sektördeki belirsizlik-daralma inşaat sektöründeki işsizlik had safhaya ulaştı. Yüz binlerce emekçinin işsiz kalarak göç yollarına düşmesine sebep oldu. 

Yabancıların artan mülk edinme talepleri sonucu kıyı kesimlerin inşaat sektöründe kısmi bir hareketlilik yaşanırken, özellikle Kurdistan ve Anadolu’nun birçok ilinde girdi maliyetlerinin yükselmesi ve ekonomik krizin derinleşmesiyle sektör durma noktasına gelindi. 

SEÇİMLER İÇİN KULLANILACAK SERMAYE GRUPLARI OLUŞTURULDU

Ülke ekonomisinin lokomotifi olarak kabul edilen inşaat sektöründeki daralma son 5-6 yıldır devam ediyor. TÜİK ve her ilin meslek odalarının verileri incelendiğinde inşaat sektörünün tümüyle tıkandığını görmek mümkün. İnşaat alanında iş yapan işverenler, özellikle son 15 yılda toplumsal ihtiyaçlardan ziyade AKP tarafından sermaye oluşturmak için sektörün şişirildiğini ve devlet kaynaklarının da bu amaç doğrultusunda kullanıldığına işaret ediyor.

İnşaat sektörünün içinde bulunduğu durumu görüştüğümüz ve isminin verilmesini istemeyen bir müteahhit, sektörün içinde bulunduğu durumu şu şekilde özetliyor: “Yap-işlet-devret modeliyle yapılan projelerle ekonomiye büyük darbe indirildi. Bu modelle yapılan yol, hastane, havalimanı, köprü ve benzeri projelere uzun yıllar kaynak aktarılmak zorunda. Bunu yaparken kendine ait bir sermaye grubu yaratmış oldu. İhtiyaç duyduğu anlarda elinin altında istediği gibi kullanabileceği bir sermaye grubu mevcut. Özellikle seçimlerde bu gruba önemli işler düşüyor. Metropoller dışında kalan kentlerde ihtiyaç duyduğu seçim ekonomisini bu grupları kullanarak karşılıyor. İnşaat sektörünün, çabuk büyüdüğü gibi çok çabuk da küçülebilecek hassasiyete sahip bir sektör olduğunu unutmamak gerekiyor. Gelinen noktada ekonomik kaynakların doğru kullanılmamasından ötürü daralma sürecine giren sektör, yönetimde siyasi bir değişim olmadığı sürece istikrar sağlayamayacağından daralmaya devam edecektir.” 

SEKTÖRÜN DARALMASI İŞSİZLİĞİ TETİKLEDİ

Uzun süredir kamuoyuna iş yapan müteahhitlerin hak ediş ödemelerinde sorun yaşadığını anımsatan Müteahhit, “Ancak, iktidarı besleyen (ekonomik ve siyasal) ve iktidardan beslenen (güç ve ekonomi) kesimin bu sorundan etkilenmesi pek mümkün görünmüyor. Etkilenen kesim, bu sektördeki sendikasız, iş güvenliğinden yoksun, düşük ücretlere mahkum edilen emekçiler, küçük boyutlu müteahhitlik firmaları ve büyük firmalara iş yapan küçük çaplı taşeron firmalardır.

Seçim öncesindeki siyasi belirsizliğin verdiği cesaretle birçok kamu ihalesine katılım dahi sağlanamadı. Kamu işlerinin durma noktasına gelmesi, devam eden işlerde ise ödemelerdeki düzensizlik, işlerin büyük ölçüde durmasına, kısmen de yavaşlamasına neden olunca, işsizlik had safhalara ulaştı. Sektör, ekonomik büyüklüğü oranında genel işsizlik oranını etkilemiş oldu” diye konuştu.

KONUT FİYATLARINDAKİ ARTIŞ DEVAM EDECEK

Altyapı dışındaki ticari ve konut inşaat sektöründeki temel sorunu, talebi karşılayacak arzın oluşmaması olarak değerlendiren Müteahhit, “5-6 yıllık daralma sonucunda müthiş oranda bir talep birikmesi söz konusu. Ekonomik krizin beraberinde getirdiği yüksek girdi maliyetleri de üretimi azalttı. Talebi karşılayacak derecede üretim olmadığı için az sayıda üretilen konut fiyatları aşırı yüksek ve sürekli bir yükseliş trendinde olduğundan alım gücü azalıyor.

Konut fiyatlarının, resmi verilere göre, 2022 sonu itibarıyla yüzde150 ile yüzde 200 oranında artış gösterdiği belirtiliyor. 2023 yıl sonu itibarıyla da artışın aynı hızla devam edeceği öngörülüyor. Uzun yıllardan beridir konut satışlarında önemli bir seçenek olan konut faizlerindeki azami yükseliş de, konuta olan rağbeti düşüren önemli bir faktör olarak önümüzde duruyor” dedi.

ÜRETMEDEN BÜYÜME SİYASİ BİR AMAÇ İÇİNDİ

Üretime dayalı olmayan ülkede inşaat sektörünün ekonominin temel taşı haline getirilmesinin siyasi bir amaç olduğuna dikkat çeken Müteahhit, şunları ifade etti: “İnşaatı, ekonominin temel taşı haline getirdiğinizde ve bunu yasal olmayan uygulamalarla rantın en önemli kaynağı olarak belirlediğinizde ekonomik göstergeleriniz başlangıçta çok olumlu görünür. Ama bu durum palyatiftir. Aslında ekonomi, başlamadan ağır yaralıdır. Hiç üretmeden büyümek, kaynağı borçlanmaya ve faize sürükler. Toplumu rakamlarla kandırmanın önemli aracıdır borçlanma. Hasılanızın arttığını topluma rakamlarla ve güzellemeler ile anlatır, siyasi sempati oluşturursunuz. Seçim zamanlarınızda da en iyi argümanınız olur. Müthiş derecede büyüdüğünüze toplumu ikna edersiniz. Ve hiç üretmeden nasıl büyüdüğünüzü kimse sorgulamaz. Ama satırın en sonunda korkunç büyüklükte bir borç ve faiz yükü vardır. Ve o satır, okunamayacak şekilde küçüktür. Sonuç olarak demokratik yöntemlerle yönetilen ve kabul görmüş ekonomik modellere dayalı sistemlerde konjonktüre bağlı ekonomik sorunlarda daralmalardan ve buna bağlı çözüm mekanizmaları tartışılabilir ama bu konu ile ilgili Türkiye’de böyle bir tartışma yürütmek anlamsız ve çözümsüzdür.”

TÜGVA RÜŞVET KARŞILIĞINDA DEPREM KONUTLARI İNŞA EDİYOR

Mereş merkezli depremden sonra inşaat sektöründe büyük bir canlanma bekleniyor. Ancak sahada elde edilen bilgilere göre yapımına başlanan köy konutlarının kamuoyuna açık yerine doğrudan temin ile yandaş firmalara veriliyor. Ayrıca iş yapmak isteyen firmaların Yüksek İstişare Kurulu’nda Bilal Erdoğan’ın bulunduğu adı birçok şaibeye karışan Türkiye Gençlik Vakfı’na (TÜGVA) yüzde 10 komisyon rüşvet ödeme koşulu ile ihalelere girdiği belirtiliyor. Bu birçok firma ve meslek odaları tarafından da teyit edilen bir durumdur.

Deprem alanında yapılacak inşaat çalışmaları hakkında da değerlendirmelerde bulunan Müteahhit, şu tespitlerde bulundu: “Deprem bölgesi devasa büyüklükte bir alanı kapsamakla birlikte çok büyük sayıda konut ve iş yeri üretimini içermektedir. Bu büyüklük, beraberinde malzeme ve emek tedariki ile finans sorununu ortaya koymaktadır. Mevcut iktidarın konuya bir felakete nasıl yaklaşılması gerektiğinden ziyade bundan nasıl rant elde edebilirim, mantığıyla hareket ettiğinin göstergeleri yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.

Başlangıç olarak yapımına başlanan köy konutlarının ihaleleri kamuya açık olmak yerine doğrudan teminle yandaş müteahhitlere peşkeş çekildi bile. TÜGVA’ya yüzde 10 komisyon karşılığında iş alındığı da artık normal bir durum olarak kabul ediliyor. Bu gibi rüşvet olaylarını ispatlamak maalesef mümkün değil.  Afet öncesi alınması gereken tedbirler alınmadığı için büyük yıkımlara sebep olan depremin sonrasındaki inşaat faaliyetleri de büyük oranda artacaktır. Gerekli finans vergilere yüklenilerek ve borçlanmalarla elde edileceği için rakamsal bir büyüme olarak kalacak, ekonomik verilere olumlu herhangi bir katkı sunmayacaktır. Aksine yapılacak harcamalar topluma vergi yükü olarak yansıtılacağı için daha fazla enflasyon ve toplumun alım gücünü düşüren önemli bir faktör olarak ortaya çıkacaktır. Politik ihtiyaçlarını gidermek amacıyla tüm imkanları kanalize ettiği bu sektör hangi sebeple olursa olsun geçici canlandırmayla ekonomiyi içine düştüğü durumdan kurtaramaz.”

EKONOMİ ÇÖKTÜĞÜ İÇİN KONUT FİYATLARI ARTIYOR

Konut fiyatların ve kiraların yükselmesini çöken ekonominin sonuçlarına bağlayan Müteahhit, “Son yıllarda konut üretiminde müthiş oranlarda üretim sorunu var. Ülke ekonomisinin düştüğü durumun yansımalarını bu sektör pik seviyede yaşıyor. Yani arz oluşamadığı için biriken talep karşılanamaz hale geldi. Derinleşen kriz her geçen gün büyümeye devam ediyor. Kendilerine kaynak sağlamaktan derinleşen krize çözüm bulamadılar. Aklı selim tüm ekonomistlerin uyarılarını dikkate almayıp krizin daha da derinleşmesine sebep oldular. Ülkenin büyük çoğunluğu bu krizi iliklerine kadar yaşamaya devam ediyor. Tüm sektörlerde olduğu gibi inşaat sektörünün de bundan sıyrılması olası görünmüyor. Haliyle çok az sayıda arzı gerçekleşen konutların fiyat artışlarının durması ve buna bağlı olarak kira artışlarının önünü kesebilecek bir çözümden çok uzaktayız. Dün bugünden iyiydi”  dedi.

YABANCILARIN MÜLKİYET EDİNMESİ KIYI KESİMLERİNDE GEÇİCİ HAREKETLİLİK YARATTI

Kıyı kesimlerinde inşaat sektörünün Kurdistan ve diğer iç bölgelere oranla yabancıların aşırı mülk edinmelerinden kaynaklı kısmen aktif olduğunu belirten Müteahhit, şöyle izah etti: “Buralarda inşaat daha canlı görünüyor. Ancak bu da geçici bir durumdur. Özelikle savaştan kaynaklı Ukrayna, Rusya ve Suriyeli zenginlerin kıyı şeridini daha güvenli bir bölge olarak gördükleri bir gerçek. Bu insanlar kıyı kesimlerinde mülkiyet ediniyorlar. Sorunsuz mülkiyet edindikleri için de daha çok rağbet ediyorlar. Son yıllarda yurt dışından gelen ve kara parasını aklayan kesimlerin tercihlerinden kaynaklı bir hareketlilik var. Ancak artık bunun da dibi göründü diyebiliriz.” 

Altyapı adı altında sürdürülen baraj, havalimanı, şehir hastaneleri gibi inşaat çalışmaların tek amaç için planlandığını söyleyen Müteahhit, şunları ekledi: “Bu devasa projeler ile sermaye grupları oluşturuldu. Bu sermaye grupları aynı zamanda iktidarın gayri resmi ortaklarıdır. Kendi sermayeleridir. Bu altyapı projeleri bir daha ülkede yapılması zor. Çünkü yaşanan ekonomik kriz ile mümkün görünmüyor. Ancak bu projeleri yapanlar zaten yıllarca devletten beslenecekler. Bütün zararları sözleşme altındaki rakamların tümünü hazineden alacaklar. Ancak bilinmeyen ve dile getirilmeyen başka bir sorun var. O da bu devasa projelerin tamirleridir. Bu devasa projelerin tamiri de hazineye ciddi bir yük getirecek. Çünkü bu projeler tümüyle rant anlayışı içinde uygun olmayan zeminlerde yapıldı. Bunun da ekstra bir ekonomik yükü olacak.”