Şêx Saîd ayaklanması ve bir ulusun imha süreci

1924 Anayasası ile yazılı olarak inkar edilen Kürt halkı, Şêx Saîd ayaklanmasının yenilgisi ile fiili olarak da inkar ve imha politikalarına maruz kaldı.

Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşından sonra dağılma sürecine girdi, tebaasında yaşayan birçok halk ise bağımsızlığını elde etti. Anadolu’nun işgali ve devamında "Kurtuluş Savaşının" verilmesinde Kürtler, Türklerle ortak hareket etti. Yeni kurulan Türk devleti, 1921 Anayasasında Kürtlere özerklik hakkı tanımıştı. Ancak Lozan’da yapılan antlaşmayla kendini güvenceye alan Türk devleti, Kürtlere verdiği sözleri yerine getirmedi. 1924 yılında ilan ettiği yeni anayasa ile Kürtleri tümüyle inkar etti. Buna tepki olarak AZADÎ Cemiyeti’nin organize ettiği Şêx Saîd ayaklanması yaşandı. Ayaklanma sürecinde Kürtlerin yenilmesi, aynı zamanda Kürtlerin ulusal imha sürecinin de başlangıcı oldu. Kurdistan coğrafyası yakılıp yıkıldı. Kürt liderler peş peşe idam edildi. Kurulan mahkemelerde Kürtler bilmedikleri bir dilde yargılanıp cezalandırıldı.


Kürtleri Türkleştirmek için yarım milyondan fazla Kürt, sürgüne yollandı. Kürt ailelerin arazilerine el konulup yerlerine Türkler yerleştirildi. Kürt liderler infaz edilip toplu gömüldü. Cenazeleri ailelerine verilmedi. Mezarları hakkında bir açıklama yapılmadı. Kürt ulusunun tarihsel direniş hafızasının silinmesi için liderlerinin ölülerinden bile intikam alınacak kadar pervasızlaşan bir dönem başladı. Kürtlerin resmi olarak inkar edilmesi ve inkarın yasalaşması 1925 ayaklanmasının bastırılmasıyla başlatıldı.

LOZAN ANTLAŞMASI VE KÜRTLERİN YANILGISI

24 Temmuz 1923 yılında Birinci Dünya Savaşının galip devletleri ile yeni kurulan Türk devlet yetkilileri arasında Lozan’da bir antlaşma imzalandı. Antlaşma sonucu Kurdistan coğrafyası, Osmanlı İmparatorluğu mirası üzerinde kurulan üç devlet arasında bölüşüldü. Kürt sorunu, Lozan’da en uzun süre tartışılan konulardan birisidir. Türk heyetini temsil eden İsmet İnönü, toplantılarda sürekli kendisinin de Kürt olduğunu ve Kürtleri temsilen de toplantılara katıldığını söyler. 1921 Anayasasında Kürtlere verilen özerkliğin yanı sıra Atatürk’ün demeçlerinde Türk-Kürt ortak devleti vurguları, Kürt siyasi şahsiyetleri etkiler. Kürt siyasi şahsiyetlerin büyük çoğunluğu büyük bir yanılgıya kapılarak, Lozan’da görüşmeler sürerken Türk devletinin lehine girişimlerde bulunur. Lozan Antlaşmasından sonra Türk devleti, vakit kaybetmeksizin Kürtlere yönelik imha planlarını devreye koydu. 1924 Anayasası ile hızlanan bu süreç, Kürtler açısından asimilasyon ve soykırım planlarının resmi olarak ilan edilmesiydi.

LOZAN’A KARŞI AZADÎ CEMİYETİ

Kemalist rejimin Kürt halkına karşı uygulayacağı soykırım ve asimilasyon politikalarını tahmin edip örgütlenen AZADÎ Cemiyeti, Kürtlerin siyasal birliğini sağlamak ve ulusal bir direniş tertiplemek için çalışmalarına hız verir. AZADÎ Cemiyeti Miralay Halit Bey’in başkanlığında kurulur. Kurucuları arasında Kürt subayları, siyasetçiler, aşiret reisleri, dini otoriteler ve Kürt aydınları yer alır. Şêx Saîd’in bacanağı Mûş Süvari Alay Kumandanlığından Emekli Binbaşı Kasım'ın (Ataç) ihbarları sonucu AZADÎ Cemiyeti deşifre olur. Mustafa Kemal’in Erzurum’da olduğu sırada Colemêrg'de Nasuri Ayaklanması olur. Şirnex'te 7. Kolorduda görevli ve AZADÎ üyesi İhsan Nuri Paşa, bu ayaklanmayı bastırmak için görevlendirilir. Ancak yanlış bir anlaşma sonucu 3 Eylül’de ayaklanma başlatır. Ayaklanmadan sonra AZADÎ liderlerine yönelik tutuklamalar başlar.

AZADÎ Cemiyeti kurucularının Erziroö, Mûi ve Bedlîs merkezli yürüttüğü çalışmalar hem Binbaşı Kasım hem de Hormek aşireti lideri Mehmet Şerif Fırat tarafından sürekli devlete bildirilir. Mehmet Şerif Fırat, bu durumu yazdığı Varto Tarihi kitabında detaylarıyla anlatıyor. Binbaşı Kasım ise İstiklal Mahkemesi’ndeki tanıklığında şu şekilde itiraf ediyor: “1924 yılında Horasan'da deprem olmuştu. Gazi Paşa Erzurum’a teşrif buyurdular. Ben de Muş heyeti ile onun karşılamasına gittim. Bir pusula yazarak yaverine verdim. Gazi Paşa çok önemli bir bilgi arz etmek istiyorum, diye yazdım. Gazi Paşa beni kabul etti. Dedi ki, binbaşı söyle ne diyeceksin. Ben dedim efendim burada bir Kürt cemiyeti kurulmuş, müstakil bir Kürt devleti kurmak istiyorlar. Onlar kimlerdir diye sordu. Dedim ki Bitlis’in eski mebusu Yusuf Ziya, Musa Bey, Hasananlı Halit Bey, Keremê Zirikî, Şeyh Said ve Cibranlı Halit Bey.  Bana dedi ki sen onların içine gir, bütün çalışmalarını rapor halinde bana gönder. Bana ulaşmasan Kazım Karabekir’e ver.”

Mustafa Kemal Ankara’ya gider gitmez 6 kişi hakkında tutuklama kararı çıkarır. Miralay Halit Bey, Yusuf Ziya ve Xoytili Musa Bey, Bitlis Örfi İdaresi tarafından verilen karar sonucu tutuklanır. Şêx Saîd ise ifadeye çağrılır. Hasananlı Halit Bey ile Keremê Kolağası ise teslim olmaz. Şêx Saîd tutuklanacağını anlayınca Bitlis’e ifade vermeye gitmez. Bu konuda Şeyh Abdulbaki Küfrevi’ye bir mektup yazarak kendisinin Kazım Dirik ile görüşüp bu konuyu halletmesini ister. Şêx Saîd’in ifadesi Xinûs'ta alınır. AZADÎ Cemiyeti gizli ve hücre şeklinde örgütlendiği için devlet tam olarak çözemez. Cemiyetin liderlerinin tutuklanması aynı zamanda kadrolarla iletişimin kesilmesine de yol açar. Devlet, istihbarat faaliyetleri vasıtası ile Kürt ileri gelenlerini adım adım izler.

ŞÊX SAÎD AYAKLANMA HAZIRLIKLARINA BAŞLAR

Bitlis Cezaevinde tutuklanan Miralay Halit Bey, Şêx Saîd’e ayaklanmanın başına geçmesi ve 1926 yılında ayaklanma başlayacak şekilde hazırlık yapmasını telkin eder. Devletin kurduğu tuzağı fark eden Şêx Saîd hazırlıklarını yapar ve Xinûs'tan ayrılır. Şuşar bölgesinde Qirikan köyüne gider. Burada oğlu Şêx Ali Rıza’nın İstanbul’dan dönmesini bekler. Şêx Ali Rıza İstanbul’da Osmanlı döneminde Şura-yı Devlet Reisliği yapan ve AZADÎ Cemiyeti'nin ileri gelenlerinden Seyid Abdülkadir ile görüşür. Şêx Ali Rıza’nın gelmesi ile Qirikan köy camisinde üç günlük kongre gerçekleşir. Bölgenin ileri gelenlerinin katılımı ve Miralay Halit Bey ile Seyit Abdüllkadir’in gönderdiği mesajlar da dikkate alınarak, Şêx Saîd liderliğinde ayaklanma kararı alınır. Kürt dini otoriterleri, kongrede ayaklanma için fetva vererek, Şêx Saîd’e “Emîr ûl Mucahidîn” unvanı verilir. Şêx Saîd bu unvan ile ayaklanma hazırlıklarına başlar.

Amed'de yakalanan Dr. Fuat’ın evinde ele geçirilen ve mahkemeye sunulan Şerif Paşa’ya ait bir mektupta ayaklanmanın kapsamı anlatılıyor. Mektupta: “Şêx Saîd yakında Diyarbakır’a gelecek. Serhat Kürtleri hazırlık içinde. Irak ve Suriye Kürtleri hazırlık içinde.”

Pîran’da bir provokasyon ile ayaklanma başlar. Şêx Saîd, 1926 yılının ilkbaharında ayaklanma yapılacak şekilde planlarını yapar. Kürt aşiret liderleri ve ileri gelenlerine ayaklanmaya katılmaları için mektuplar yazarak, tarafsız olan Kürt aşiretlerini savaşa katılmaları için ikna turlarına başlar. Hedefinde ise Serhat illerindeki görüşmelerini tamamladıktan sonra Amed, Êlih, Mêrdîn, Sêrt gibi illerde aşiret reisleri ile görüşüp Kürtleri tek cephede birleştirmek vardır. Tüm planlamasını buna göre yapan Şêx Saîd, gittiği her yerde toplantılar düzenleyip bilgilendirmelerde bulunur. 

Devlet ise AZADÎ Cemiyeti'ni tam olarak çözemediği için dikkatlerini Şêx Saîd üzerine yoğunlaştırır. Kurdistan’daki istihbarat ağı ile Şêx Saîd’i adım adım takip eder. Devlet, planladığı provokasyonu Piran’da uygulayarak hazırlıklı bir şekilde ayaklanmanın başlamasını sağlar.

Şêx Saîd, Amed ilçelerinde katıldığı bir dizi toplantıdan sonra Pîran’da kardeşi Şêx Abdurrahim’i ziyaret eder. Pîran’da yaşanan bir provokasyon sonucu ayaklanma hazırlıksız bir şekilde başlar. Amed etrafında "Şêx Saîd’in üzerine asker gönderilmiş" söylemi, Kürt halkını galeyana getirir. Amed ilçelerinde başlayan ayaklanma, düzensiz bir şekilde Kurdistan’ın büyük bir bölümüne yayılır. Şêx Saîd durumu kontrol etmek için toplantılar düzenleyip, planlamalar yapar. Bu kapsamda Genç’i (Darahênê) başkent ilan eder. Kurdistan’ın birçok kenti Kürt savaşçıların eline geçer. Kurdistan’da bulunan askerleri esir alırlar. Şêx Saîd, Said-i Palev-î el Amedî-Hadîm-ûl Mucahidîn imzası ile cephe komutanlarına talimatlar gönderir. Ayaklanmanın başlamasından sonra Şêx Saîd’in birçok yazışmasını AZADÎ Cemiyeti adına Fehmi Bilal Bey düzenler.

TÜRK DEVLETİ PLANLARINI UYGULAMAYA KOYAR

Kurdistan’da ayaklanmanın hazırlıksız başlamasını fırsat bilen Türk devleti, kararlaştırılmış planlarını hızlı bir şekilde uygulamaya başlar. Başbakan Fethi Okyar görevden alınarak, yerine İsmet İnönü atanır. Ardından hızlı bir şekilde 4 Mart tarihinde Takriri Sükûn Kanunu çıkarılır ve Hiyanet-i Vatan Kanunu meclisten geçilir. Kurdistan’da Xarpêt, Darahênê, Erxenî, Dersim, Amed, Mêrdîn, Riha, Siwêreg, Sêrt, Bedlîs, Wan, Colemêrg, Meletî kentleri ile Xinûs ve Gêxî ilçelerinde Örfi İdare (Sıkı yönetim) ilan edilir. Türk devleti, ayaklanma başlamadan önce Fransızlarla görüşme sağlar ve Mürsel Paşa Komutanlığında Suriye üzerinden asker getirme hazırlıklarını tamamlar. Kurdistan’da Türk askerleri Amed merkezi hariç diğer merkezlerde çoğunlukla Kürtler tarafından esir edilir ancak Fransızların Türk devleti ile anlaşması sonucu demiryolu ile Kurdistan’a asker yığınağı yapılır.

AMED KUŞATMASI VE DAĞILMA SÜRECİ

Kürt savaşçılar, aşiret reislerinin denetiminde yaklaşık 10 bin kişilik bir güç ile Amed’in etrafını sarar. Darahênê’den Amed’e dönen Şêx Saîd, Amed’e saldırı taraftarı değildir. Şêx Saîd güçlerini Êlih, Mêrdîn ve Riha'da konumlandırma taraftarıdır. Amed’i kuşatma altında tutup Suriye üzerinden gelecek askeri gücün Kurdistan’a girişini engellemek ister. Aşiret reislerini ikna edemeyen Şêx Saîd,  özellikle Riha-Wêranşar ve Mêrdîn aşiretlerine Suriye üzerinden gelecek askerlerin engellenmesi için tedbirlerin alınması için haber gönderir. Ancak bu hatta yer alan aşiretler Kurdistan’ı işgale gelen askerlerin güvenliklerini sağlamak ve lojistik destek sunmak için devlet ile anlaşır. Bazı aşiretlerin lojistik destek ve yol güvenliği karşılığında asker başına para aldığı hem mahkemelerde hem de dönemin aktörleri tarafından teyit edilmiştir.

20-21 Mart 1925 tarihinde Amed’e yönelik Kürt savaşçıların başlattığı savaş, başarısızlıkla sonuçlanır. Suriye üzerinden gelen askerler ve bazı Kürt aşiretlerin de devlet ile birlikte karşı saldırı başlatması sonucu Kürt savaşçılar geri çekilir. Şêx Saîd, Amed’in Licê ilçesinde bulunan Botiyan bölgesinde birkaç gün kalıp mücadele arkadaşları ile değerlendirmeler yapar. Suriye üzerinden Kurdistan’a giren askeri birlikler ise her tarafı yakıp yıkar. Kürt savaşçıları ise dağlara çekilerek, direnişlerini sürdürür. Şêx Saîd, yanına aldığı 400 atlı bir savaşçı grupla birlikte İran’a geçmeyi planlar. Şêx Saîd, Bongilan'a (Solhan) gelirken, Gimgim (Varto) Cephe Komutanı ve damadı Şêx Abdullah Melekan da oraya gelir. Şêx Abdullah’ın yanında ise başından beri ihanet içerisinde olan Emekli Binbaşı Kasım da vardır.

ŞÊX SAÎD HALİT BEY VE YUSUF ZİYA’YI KURTARMAYI HEDEFLER

Şêx Abdullah’ın Gimgim'ı almasından sonra Binbaşı Kasım, hemen direniş güçlerine katılır ve askeri geçmişi olmasından kaynaklı da Şêx Abdullah’ı etkiler. Şêx Abdullah’ı kandırmayı başaran Binbaşı Kasım, tüm planlarını onun üzerinden kurar. Mahkemede bunu detaylarıyla anlatır. Şêx Saîd’in oğlu Şêx Ali Rıza’dan alınan bilgilere göre, Şêx Saîd Amed’den dönerken Bedlîs’te Xoytili Nuh Bey’in yanına gitmeyi hedefler. Burada Nuh Bey’in yardımı ile Bedlîs'te cezaevine baskın düzenleyip Miralay Halit Bey ve Yusuf Ziya’yı kurtarıp İran’a geçip mücadelesini sürdürmeyi düşünür. Ancak Binbaşı Kasım ile karşılaşması tüm planlarını boşa çıkarır. Binbaşı Kasım’ın Şêx Abdullah üzerindeki etkisini kullanması ve oradakileri oyalaması zaman kaybetmelerine neden olur. Emekli Binbaşı Kasım, Şêx Saîd’i esir alıp devlete teslim eder. Binbaşı Kasım, adamları vasıtası ile askeri güçlere Şêx Saîd’in yol güzergahını yazdığı mektuplarla ulaştırır. Binbaşı Kasım’ın sürekli teslim olma telkinleri ise, orada bulunanlarda ikileme yol açar.

Binbaşı Kasım’ın niyetini anlayan birçok savaşçı ise yol güzergahından ayrılır. Şêx Saîd ve beraberindekiler Mûş’un Kop ve Gimgim sınırındaki Murat Nehri üzerinden karşıya geçişleri yörede halkı tarafından engellenir. Şêx Saîd, Binbaşı Kasım’a anlattığı yol güzergahlarının aksine Murat Nehri'nin farklı geçiş yerlerini kullanmak ister. Ancak yöre halkı orada etkili olan ve devletle işbirliği içindeki şeyhlerin kışkırtması ile silah yoluyla Şêx Saîd ve arkadaşlarının bu geçişleri kullanmasını engeller. Şêx Saîd’in kendisine güvenmediğini bilen Kasım ise, tekrar akrabaları vasıtası ile Gimgim'daki askeri birliğe mektup gönderir. Askerler ve devlet ile işbirliği içindeki aşiretlerin adım adım takip ettiği Şêx Saîd ve arkadaşları mecburen Gimgim'ın Çarbuhur köyüne yakın Murat Nehri üzerinde bulunan Abdurrahman Paşa köprüsünü kullanmaya karar verir. Şêx Saîd ve arkadaşları, 15 Nisan 1925 tarihinde Emekli Binbaşı Kasım ve adamları tarafından esir alınarak, askerlere teslim edilir.

MİRALAY HALİT BEY VE YUSUF ZİYA İDAM EDİLİR

Şêx Saîd’in ilk ifadesi, 16 Nisan’da Gimgim'da alınır. Miralay Halit Bey ve Yusuf Ziya, Bedlîs Valisi Kazım Dirik’in emri ile İl Harp Divan’ı tarafından Şêx Saîd ve arkadaşlarının esir düştüğü gün infaz edilir. Yine aynı dava kapsamında esir alınan Şair Molla Abdurrahman, Yusuf Ziya’nın damadı Faik, kardeşi Teğmen Ali Rıza da kurşuna dizilerek infaz edilir. Bedlîs merkezde Divan’ı Harp tarafından kaç kişinin infaz edildiği ise bilinmiyor. İnfaz edilen Kürt siyasetçi ve subayların mezar yeri hala bilinmiyor. Bu infazlarla ilgili herhangi bir belge de bulunmuyor.

Şêx Saîd ayaklanmasında ilk idamlar Bedlîs'te yaşanırken, Kurdistan'da İstiklal Mahkemesi marifeti ile yıllarca sürecek yeni idam sehpaları kurulacaktı.

KURDİSTAN’DA İSTİKLAL MAHKEMESİNİN İNFAZ MESAİSİ!

6 Nisan 1925 yılında Amed’de yargılamalara başlayan İstiklal Mahkemesi, yargısız infazların perdesini Siverekli Şêx Eyüp ve Kürt siyasetçi Dr. Fuat hakkında verdiği idam kararı ile açar. Şêx Eyüp ve Dr. Fuat hakkında verilen idam kararı, 17 Nisan 1925 yılında infaz edilir. 12 Nisan 1925 yılında ise Seyyid Abdülkadir, oğlu Seyyid Muhammed, Palolu Sadi, Xoşnav aşireti lideri Nafiz, İstanbul’da yakalanarak Amed’e getirilir. Ayrıca birçok Kürt aydını da aynı tarihlerde gözaltına alınır. 14 Mayıs 1925 tarihinde İstiklal Mahkemesi tarafından ifadeleri alınmaya başlanır. 25 Mayıs’ta ise İstiklal Mahkemesi tarafından idam kararı verilir. Seyyid Abdülkadir, oğlu Seyyid Muhammed, Palolu Kör Salih, Bedlîsli Kemal Fevzi, Avukat Mehmet Tevfik, Hacı Ahti (Bavê Tujo) ve Silifkeli Hoca Asker hakkında idam kararı verilirken, Cemil Paşazade Ekrem ve Nakip Bekir Sıtkı'nın ise Şêx Saîd ile birlikte yargılanmalarına karar verilir. Kürt aydınları 27 Mayıs sabahı Amed Ulucami önünde infaz edilir. İnfaz edilen Kürtlerin cenazeleri ailelerine verilmediği gibi mezar yerleri ile ilgili de bir açıklama yapılmaz.

ŞÊX SAÎD VE ARKADAŞLARI DAĞKAPI’DA İNFAZ EDİLİR

6 Mayıs 1925 yılında Şêx Saîd ve arkadaşları Gimgim'dan Amed’e getirilir. İddianame, Emekli Binbaşı Kasım’ın verdiği ifadeler üzerinden hazırlanır. İlk olarak 37 kişi hakkında iddianame hazırlanır. 26 Mayıs 1925’te yargılanmalar başlar. 28 Haziran’a kadar süren davada kapsamında 92 kişi Şêx Saîd ile yargılanır. Binbaşı Kasım yıllarca devlete muhbirlik yapmasına rağmen sanık olarak idamla yargılanır ancak daha sonra devlete "faydalı duruşundan" dolayı beraat verir.  Kasım, bundan sonra Elazığ’da İstiklal Mahkemesi’nde muhbir olarak hizmetini sürdürür. 92 kişiden 47 kişi idam cezasına çarptırılır. Mahkeme heyeti içinde sadece savcının hukuk diploması vardır.

Mahkemede sanıkların itiraz ve avukat tutma hakları olmadığı gibi, bir üst mahkemeye itiraz hakları da yoktur. İdam kararı, 28 Haziran’ı 29 Haziran’a bağlayan gece yarısında Dağkapı Meydanı’nda (Şêx Saîd Meydanı) infaz edilir. Şêx Saîd ve arkadaşlarının idamı halka açık yapılır. Cenazeleri uzun süre darağaçlarında asılı bırakılır. Cenazeleri ailelere verilmez, alanda açılan bir çukura toplu olarak gömülür.

İSTİKLAL MAHKEMESİ KURDİSTAN’DAKİ İNFAZLARINA DEVAM EDİYOR

İstiklal Mahkemesi, 30 Haziran’dan sonra Riha'daki davalara bakmak için oraya gider. Riha'daki yargılamalarını bitirince de tekrar Amed’e gelip devam ettirir. 11 Temmuz'da ise Xarpêt'e gelip 18 Temmuz’da yargılamalara başlar. Xarpêt, Amed’ten sonra en büyük yargılamaların yapıldığı yerdir. Emekli Binbaşı Kasım’ın açık tanıklığı Xarpêt'te de adeta kelle pazarlığı yapar.

İstiklal Mahkemesi'nin yargılamaları 7 Mart 1927 yılında son bulur. Mahkeme, bitmemiş dosyaları Elâzığ Bölge Komutanlığına devreder.

İstiklal Mahkemesi’nin 12 Mart’ta meclise gönderdiği raporda yapılan yargılamaların ve infazların bilançosu şöyle açıklanır “5010 kişi yargılanmış. 207 kişiye vicahi ve 213 kişi gıyabi olmak üzere toplam 420 kişiye idam kararı verilmiştir. Ayrıca 1811 kişi hakkında çeşitli cezaevlerine mahkeme 2779 kişi hakkında ise beraat kararı verilmiştir.”

KÜRTLER BİLMEDİKLERİ BİR DİLLE SUÇLANIP KATLEDİLDİLER

Topluma hukuki savunma hakkı, temyiz hakkı tanımayan, korku salma, sindirme amacıyla hareket eden İstiklal Mahkemesi'nde, verilen kararlar ise derhal infaz edilmiştir. Yargılananların çoğu Türkçe bilmediği için de kendilerini savunmakta zorluk çekmiştir. Her ne kadar dönemin basınında mahkemelerde tercüman bulundurulduğu yazılsa da bunun göstermelik olduğu ve çoğu yerlerde tercüman bulunmadığı dönemin tanık anlatımlarından anlaşılmaktadır. Osmanlı döneminde sadece eğitim alanlar kendini savunabilmiştir. Kürt gençleri ise Türkçe bilmedikleri için suçlamalar karşısında savunma hakkından yoksun bırakılmıştır. Birçok insan bilmedikleri bir dilde yapılan suçlamalara cevap veremediği için cezalandırılmıştır. İstiklal Mahkemesi giderleri dahi Kurdistan’daki varlıklı aileler üzerinden yapılan şantaj sonucu alınan rüşvetlerle karşılanmıştır. İstiklal Mahkemesi üyelerinin rüşvet olayı, o dönemde de gündeme gelmiş ve mecliste mahkeme giderlerinin karşılanmasına dönük tartışmalar yaşanmıştır. Mahkeme üyelerinin Kurdistan’daki yargılamalardan sonra zenginleşmeleri de ayrıca birçok dönemde basına yansımıştır. Kemalist rejim, savaşın giderlerini, sürgüne gönderdiği ve katlettiği zengin Kürt ailelerinin mal varlıklarına el koyarak karşılamıştır. 

ÖRFİ İDARE’NİN KURDİSTAN’DAKİ İNFAZLARININ BİLANÇOSU BİLİNMİYOR

Öte yandan bu bilançolara Örfi İdare’nin Divan-Harp’ta yargıladığı Kürt sayısı dahil değildir. O dönemde askerlikten firar ettikleri gerekçesiyle infaz edilenler de rakama dahil değildir. 350 kişinin askerlikten firar ettiği için infaz edildiği tahmin ediliyor.

Örfi İdarelerde yapılan yargılamalarda toplu işkence ve katliamlar da bu sayılara dahil edilmemiştir. Çünkü Kurdistan’da yargılamaların çoğunluğu Örfi İdareler’de gerçekleştirilmiştir. Askerler tarafından yakılan köylerde toplu infaz edilen insanlar hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak katledilen insan sayısının 30-40 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Kürt aydını ve siyasetçisi Nuri Dersimi, Şêx Saîd yargılamalarında Çewlîgli ve ve Palolu 400’ün üzerinde gencin idam edildiğini yazmıştır. Yine başta Xinûs olmak üzere Bedlîs ve diğerler yerlerde kurulan Divan’ı Harp Mahkemelerinde çocuk yaşta yüzlerce Kürt gencin idam edildiği, dönemin tanıkları tarafından dile getirilmiştir. 

KURDİSTAN’DA İŞGAL HIZLANDI

1925 Ayaklanmasından sonra Kurdistan’da varlıklı ailelerin arazi ve mal varlıklarına el konuldu. Kürt halkının yüzyıllardır otonom olarak yaşadığı ve savunmasını sağladığı topraklarda tümden savunmasız bırakıldı. Silahlarına el konuldu. Kurdistan’da ciddi miktarlarda silaha el konuldu. Bazı teknik silahlar ise Kürt zenginlerinden alınan rüşvetlerle tedarik edilerek, Kurdistan’da Kürt halkına karşı kullanıldı. Silahsızlandırılan Kurdistan’da hızlıca askeri alanlar oluşturuldu.

Sürgüne gönderilen Kürt ileri gelenlerin arazileri ise Şark Islahat Planı uyarınca batıda Kurdistan’a getirilen Türklere verildi. Kurdistan’daki tüm ileri gelenleri kapsayan sürgün politikası devreye konuldu. Ayaklanmaya katılmayan ya da devlet ile hareket eden Kürtler şahsiyetlerde sürgüne tabi tutuldu. Kurdistan’da güç olabilecek tüm şahsiyetler göçe tabi tutularak Kürtleri tümden tasfiye politikası sonucu asimilasyon süreci de hızlandırıldı.

1925 ve sonrasında yarım milyondan fazla Kürt, Türkiye’nin içlerine, Ege ve Trakya başta olmak üzere diğer bölgelere sürgüne gönderildi. Kış aylarında kötü hava koşullarında uzun yolculuklarda binlerce insan yollarda yaşamını yitirdi. Kürt Siyasetçi ve Edebiyatçı Celadet Bedirxan, sürgünlerle ilgili o dönemde şu rakamları vermiştir: “Kötü koşullarda açlığa, hastalığa maruz bırakılan ve yol boyunca süngülere hedef olan insan sayısı 200 bini geçmişti. Kürtçe tek kelime edilmesi bile ölüme sebep olabiliyordu.”