Akdeniz: Yeni mülteci yasası bir muharebe taktiği
Gazeteci Ercüment Akdeniz, AB’nin üzerinde uzlaştığı yeni mülteci yasasının uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu, bunun yeni bir muharebe taktiği olduğunun da altını çiziyor.
Gazeteci Ercüment Akdeniz, AB’nin üzerinde uzlaştığı yeni mülteci yasasının uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu, bunun yeni bir muharebe taktiği olduğunun da altını çiziyor.
AB İçişleri Bakanları 8-9 Haziran tarihlerinde Lüksemburg’da yaptığı toplantıda mülteci politikaları konusunda iki önemli maddede anlaşmaya vardı. Bu anlaşmayla birlikte AB ülkelerine gitmek isteyen mültecilere deyim yerindeyse kapılar tamamen kapanıyor. Anlaşma oylamasında Macaristan ve Polonya ret oyu kullanırken Malta, Bulgaristan, Slovakya ve Litvanya ise çekimser kaldı. Çek Cumhuriyeti ise mekanizmadan çekilmek istediğini bildirdi. Oybirliği ile sağlanamayan anlaşma, 15 ülkenin kabulü ile yeterli sayı kotasına ulaştı. Şimdiyse çoğunluk tarafından kabul edilen bu yeni anlaşma, Avrupa Parlamentosu tarafından ele alınacak. Buradaki oylamanın ardından ise 2024 yılından itibaren uygulamaya başlanması bekleniyor.
Peki, anlaşma neleri içeriyor, neler getirecek ve Türkiye bu anlaşmadan nasıl etkilenecek? Gazeteci-Yazar Ercüment Akdeniz, ANF’nin sorularını yanıtladı.
'MÜLTECİ HAKLARINDA GEDİK AÇILDI'
8-9 Haziran’da AB ülkesi üyeler mültecilerle ilgili bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantı neden önemliydi, ne gibi kararlar alındı burada?
Ocak 2021 tarihinde uygulamaya konmak üzere bir Avrupa Birliği yeni göç ve iltica planı hazırlamıştı. Bu çok kapsamlı bir plandı ve bu planın birkaç başlığı vardı. Sınır güvenliği, geri gönderme, Avrupa Birliği içindeki mültecilerin paylaşılması, Türkiye, Libya ve Fas gibi ülkelerle göç konusundaki ilişkiler ve iş gücü transferin sağlamasına dair çok kapsamlı bir plandı. Bu plan Avrupa Parlamentosu'nda oylanamadı ve yürürlüğe girmedi. Çünkü Balkan ülkeleri Yunanistan, Macaristan, Polonya gibi ülkeler kendi üzerlerine yıkılacağını düşündükleri için bu planı reddetti ve o plan bir türlü uygulanamadı.
Peki, onların üstüne mi yıkılacaktı gerçekten?
Tabii aynen öyleydi. Sonra plan rafa kalkıyor derken Fransa Devlet Başkanı Macron dedi ki ‘Madem bütün planı hayata geçiremiyoruz, o zaman adım adım formülünü yapalım.’ Yani 10 madde varsa, kritik öneme sahip olanları madde madde çözelim. İşte 8-9 Haziran'da yapılan toplantı bu planın iki önemli maddesini oyladı. Toplamı oylamadı ama çok önemli iki maddesini oyladı. Bu maddeler de başlı başına bir gedik açılmasıdır mülteci haklarına. Çünkü Avrupa'da toplumsal muhalefet ve hak savunucuları 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki mülteci haklarının çiğnendiğini dile getirerek bu plana toptan karşı çıkıyor. Avrupa Birliği adalet ve içişleri bakanlarının katıldığı konseyde bu karar alındı. Bu çok önemlidir ama kararın nihayete ermesi ve bu iki maddenin yürürlüğe girmesi için Avrupa Parlamentosu'nun da oylamasına ihtiyaç var. Onu bekleyecekler şimdi büyük ihtimalle ve yürürlüğe koyacaklar gibi görünüyor.
MADDELER NE İÇERİYOR?
Yeni anlaşma Cenevre Sözleşmesi’ne de mülteci haklarına da önemli bir gedik açıyor dediniz. Bu iki madde ne içeriyor ve neden önemli?
Bu maddelerden bir tanesi iltica prosedürüyle ilgili. Bugüne kadar uygulanan prosedür şöyleydi: Bir sığınmacı Avrupa Birliği'nin herhangi bir ülkesine ayak bastığı zaman, bu uçak, deniz ya da karayoluyla olabilir, ve nereye ayak basmışsa, başvurusunu yapmışsa iltica prosedürü orada yapılıyordu. Yapılmak zorundaydı. Bir Suriyeli örneğin Almanya'yı hedeflemişse bütün ülkeleri, engellileri, denizleri aşarak Almanya'ya kadar ulaşmışsa ilticayı Almanya'da yapılmak zorundaydı. Bu iltica durumu yeni kararla ortadan kaldırıldı. Artık şöyle deniyor: Avrupa'ya giren herkes sınırda işlem görecek, yani Avrupa sınırlarında işlem görecek. Sınırları derken bu deniz de olabilir, ada da olabilir ya da sahil de olabilir. Büyük ihtimalle buralara kurulacak kamplarla da gelenler yerleştirecek. Gelen herkesi kenara doğru itecekler ve iltica prosedürleri orada yapılacak. Bu şu demek Avrupa'nın herhangi bir ülkesine ayak basma olayı artık ortadan kalktı. Nereye gidersen git seni Avrupa'nın sınırına götürecekler. Dolayısıyla koşullar daha da ağır olacak. Ayrıca mültecileri nitelikli olan, nitelikli olmayan diye de ikiye böldüler.
Bu ne demek?
Gerekçeleri ikna edici olmayanlar, daha zayıf olanlar da iltica başvurusunda bulunuyor. O zaman AB bu gerekçeler yeterli değil, dediklerini orada işleme tabi tutup sınırdan geri gönderiyor. Bu zaten uluslararası mülteci haklarının tamamen yok sayılması demek. Korkunç bir olay. Nitelikli olanları da Avrupa Birliği içerisinde ülkelere dağıtmak gibi bir planları var.
Bu da aslında diğer madde, sığınmacıların Avrupa Birliği içindeki ülkelere paylaşılması. Ona da şöyle bir kural koydular: Her ülke belirli kotayla sığınmacı paylaşmak durumunda ama almak istemeyen ülkeler bunun karşılığında para verir. Sığınmacı başına da 20 bin avro verir deniyor.
GÖÇMEN DEPOSU POLİTİKASI
AB üyelerinin hepsi bu ekonomik külfet altına girer mi?
Avrupa Birliği içerisinde Belçika, Hollanda, Fransa, İtalya, Almanya ve Danimarka gibi ekonomik olarak güçlü, süper merkez kapitalist ülkeler elbette para verecekler ve mülteci almayacaklar. Önemli oranda mülteciyi de ekonomik olarak daha zayıf ülkelere yıkacaklar. Avrupa Birliği'nin içindeki zayıf ülkelerden kastım da daha çok Balkan ülkeleri ve Yunanistan ve de adalar. Böyle düşünüyorlar. Bu şuna benziyor aslında, sınır dışında uyguladıkları “göçmen deposu” politikasını, yani Türkiye uyguladıkları göçmen deposu politikasına devam edilecek. Her şeye rağmen Türkiye'yi geçip Avrupa'ya ulaşan mültecileri de oranın daha zayıf ülkelerinde depo edecekler. Bu, göçmen deposu politikasının Avrupa Birliği içinde de uygulanması demek.
24 ülke içinde bu duruma 15 ülke oyu çıktı. Çünkü karşı çıkanlar var misal Macaristan, Polonya var ya da çekimser olanlar. Çünkü onlar biliyorlar ki bu durum kendi üstlerine yıkılacak; ama buna rağmen maddeleri parlamentoya götürüyorlar.
TÜRKİYE'YE YANSIMASI
Türkiye zaten göçmen deposu olması konusunda Avrupa Birliği’yle bir anlaşma içinde. Erdoğan’ın AB’ye karşı elindeki önemli bir kart da aslında. Ama diyorsunuz ki bu sefer Avrupa kendi içinde dağıtıyor sığınmacıları. Tabii ulaşabilenleri ki bu çok büyük bir oran olmayabilir ama bunun nasıl bir etkisi olacaktır Türkiye politikasına?
Türkiye şu an geri kabul anlaşması yaptığı için doğudan gelen mültecileri tutan bir ülke. Para karşılığında bunu yapmaya da devam ediyor zaten. Burada değişen bir şey yok. Şöyle düşünülebilir o zaman, Avrupa Birliği'nin kendi içinde sığınmacıları dağıtıyorsa Türkiye'ye niye ihtiyacı olsun? Ama öyle değil. Orta Akdeniz'de son bir yıl içerisinde bütün engelleri aşarak, orada da Libya göçmen deposudur, yani Libya ve Fas'a gelmiş, oradan da kaçmış, denizden yola çıkmış, Avrupa'ya ulaşmış insan sayısı 2021’e göre 2022’nin ilk beş ayında, yüzde 64’lük bir artış göstermiş. Toplam mülteci sayısı, yani Orta Akdeniz'den gelip Avrupa'ya ayak basanlar 330 bin kişi. Bu korkunç bir artış. Sınır güvenliği, süpersonik ses sistemleri koyuyorlar, savaş gemilerini denize çıkarıyorlar; Türkiye'ye, Libya'ya ve Fas'a para veriyor ama her şeye rağmen yine de insanlar bunu aşıp geliyor. Ama şimdi yine de aşıp gelenleri kendi içinde dağıtmak için bu kararı aldılar.
Eğer Türkiye'ye ve Libya'ya ihtiyaç duymazlarsa ve sadece biz bunu Balkan ülkelerinde depo ederiz diye bir şeye yönelirlerse milyonlarca insan gider. Onun için Türkiye ve Libya'yla bu anlaşmaları devam ettirecekler. Bir benzetme yapayım, İstanbul'u çevreleyen surlarının Bizans savunma mantığında bir ana suru vardır, bir de önünde engelleyici küçük bent surlar vardır. Türkiye, Fas ile diğer ülkeler o bent surlardır. Yani AB’nin yeni anlaşması bir nevi mültecilerle yeni bir muharebe taktiğidir.