Akkuyu ölüm çukuruna dönüşmüş durumda

Geride bıraktığımız 2023’te 1923 işçi, iş cinayetlerine kurban giderken 2024’ün ilk ayında ölüm haberleri de art arda geliyor. Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’nde baş gösteren menenjit hastalığı ve yaşanan ölümler bunlardan yalnızca bir kısmı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) yayınladığı verilere göre 2023 yılında 1923 işçi, iş cinayetine kurban gitti. İSİG yaptığı açıklamaya göre bu, her gün en az 5 işçinin öldüğü anlamına geliyor. Yine meclisin verilerine göre, AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi yaşamını yitirdi.

2024’e gireli henüz 1 ay dolmadan iş cinayetlerine dair ölüm haberleri de gelmeye başladı. 14 yaşında Arda Tonbul, İstanbul Büyükçekmece'de MESEM kapsamında staj gördüğü işyerinde kafası sac büküm makinesine 16 dakika sıkışması sonucu ağır yaralandı. 6 gün tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. İstanbul Sultanbeyli'de çalıştıkları çelik yapı malzemeleri üreten ve işyeri sahasında kaldıkları konteynerde soba kaynaklı çıkan yangında 21 yaşındaki Murat Çolak, 18 yaşındaki Muhammed Şahin ve 17 yaşındaki Fırat Karadağ yaşamını yitirdi. Aynı günlerde Motokurye Yunus Emre Göçer’e çarpıp öldüren ve ülkesine gitmesine izin verilen Somali cumhurbaşkanının oğlu Mohammed Hassan Sheikh Mohamud’a mahkemede 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi ve ceza 27 bin 300 TL’ye çevrildi.

Başka bir iş cinayeti haberi de Mersin Akkuyu’da yapımı süren Nükleer Santralden geldi. Santral inşaatında menenjit kaynaklı ölümler gerçekleştiği kaydedildi. Bu konunda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya soru soran DEM Parti Mersin Milletvekili ve TÖP Sözcüler Kurulu Üyesi Perihan Koca, Akkuyu’da yaşananlara dair bilgileri ANF’ye aktardı.

BİR ÖLÜM SANTRALİ

Sağlık Bakanlığı'na konuya dair bir soru önergesi verdiklerini hatırlatan Perihan Koca, oradaki yerel kaynaklardan da duruma dair aldıkları bilgileri şöyle anlattı: “Bize oradaki işçilerden, yakınlarından kimi bilgiler geliyordu bu doğrultuda. Ayrıca bir soru önergesi Sağlık Bakanlığı'na, bir tane de Çalışma Bakanlığı'na da bir soru önergesi verdik. Çünkü oradaki çalışma koşullarıyla da bağlantılı bir durum var. Yani hastalığı salgına sevk eden, ölüme sevk eden, ölüme iteleyen bir ölüm çukuruna dönüşmüş durumda Akkuyu. Nükleer santral inşaatında sürekli benzeri haberlerle benzeri bilgilerle karşı karşıya kalıyoruz. Nükleer Santrali bir ölüm santrali olarak inşa edilmeye devam ediyorlar. Bunu sürekli gündemde tutmaya çalışıyoruz. Gün itibarıyla ne yazık ki 2 genç işçi arkadaşımızın yaşamını kaybettiğini öğrendik. Ben Mersin’in Tabip Odası’yla ve işçiler Silifke Devlet Hastanesi’nde yattıkları için oradaki tabiplerle de çeşitli görüşmeler yaptım. Şu anda menenjit teşhisi konulan bir işçinin yaşamını kaybettiğini tam anlamıyla biliyoruz. Diğer işçi arkadaşımızın teşhisi menenjit değil, daha farklı bir durum var, 3 işçi arkadaşımız ise şu anda hastanede müşahede altındalar.”

ÇALIŞMA KOŞULLARI HASTALIĞA DAVETİYE ÇIKARIYOR

Perihan Koca, yaptığı görüşmelerde ve aldığı bilgilerde henüz salgın tanımı için erken sayılsa da belirtilerin mevcut olduğunu da ekledi: “Mersin Tabip Odası Başkanı ve bölge tabipleri salgın diyebilmek adına erken olduğunu ifade ediyor. Ama menenjit belirtisi gösteren birçok işçinin olduğunu da, böyle duyumlar aldıklarını da, Silifke Devlet Hastanesi’nden bu duyumların kendilerine merkezi olarak geldiğini de söylüyorlar. Menenjit çok tehlikeli bir hastalık ve solunum yoluyla bulaşıyor. Akkuyu nükleer santralindeki inşaatta şu anda hem yemekhane bölümünde hem yatakhanelerde gerçekten bu hastalığa davetiye çıkarıldığı bir durumla karşı karşıyayız. Bir koğuşun 500 kişiden oluştuğu bir gerçeklik var. Bu anlamıyla da aslında biz Çalışma Bakanlığı'na bir soru önergesi verdik. Buradaki işçilerin sağlıklı, güvenli, yaşam koşulları sağlanmadan zaten birçok hastalığa davetiye çıkarılıyor. Hal böyleyken ve bu kadar fazla duyum varken ve de şirketin kendisi bu ölümlerden sonra açıklama yapmak zorunda kalmışken önlemlerin alınması lazım. Ki şirket ilk günlerde reddediyordu, böyle bir şey yok, diyorlardı. Şu anda da o santrali yetiştirebilmek adına, -çünkü AKP-MHP Cumhur İttifakı bunu bir seçim pazarlığı olarak kullanıyor-, sürekli işi hızlandırmaya çalışıyorlar. Bu da işçilere yönelik koşulların kötüleşmesi demek. Biz elbette ki mecliste bunu gündem etmeye devam edeceğiz. Bir tarafıyla gerçekten meclis organlarının çalışması için bir basınç uygulamaya çalışacağız. Ama bir tarafta da ben bölgede olacağım, işçilerle de birebir görüşebildiğimiz, koşulları birlikte iyileştirilmiş bir çalışma koşulları için de yan yana geleceğiz.”

BİR YANDA DA DİRENİŞLER VAR

Art arda yaşanan iş cinayetlerini sorduğumuz Perihan Koca, iş cinayetleri tablosunun korkunç olduğunu ifade ederken bir yandan işçilerin haklarını da savunduğunu ve bunu umut verici olduğunu da vurguladı: “1923 iş cinayeti rakamı açıklandı İSİG Meclisi tarafından. Elimizdeki rakamlar ulaşılmış ve resmi rakamlar bu çok daha fazla bile olabilir. Hep söylüyorum, bir kez daha söyleyeceğim, ülke işçi mezarlığına dönüştürülmüş durumda. Bugün dünya ölçeğinde kapitalist hegemonya altında yaşıyoruz ne yazık ki ve halklarımız, emekçi sınıflarımız, kapitalizmin, sermaye sınıfının sözcülüğünü yapan iktidarlar tarafından yönetiliyor. Bugün geldiğimiz aşamada ekonomik krizdeki zirve diyebileceğimiz yeni durumla da beraber gerçekten işçilerin, emekçilerin koşulları çok daha sertleşiyor. Dolayısıyla bu keskin koşullar, sınıf savaşının da derinleştiren bir zemini beraberinde getiriyor ve bu rakamlar sadece bir rakam olmaktan ibaret değil. İşçilerin artık ayakta kalabilecekleri, yaşayabilecekleri bir zemin kalmamış durumda. İşçi ölümlerinin yaşanma biçimlerine baktığımız zaman kapitalizmin vahşileşen niteliğini çok daha ağır bir şekilde görüyoruz. Sürekli çocuk işçiler ölüyor. MESEM dediğimiz bizzat devletin organı olarak çalışan bu eğitim sistemi, çocukları bile isteye ölüm döngüsüne gönderiyor. Öte taraftan kapitalizm, zaten 'parayı veren düdüğü çalar' sisteminin kendisidir. İşte motokurye kardeşimiz Yunus Emre Göçer'in katili, Somali cumhurbaşkanının oğlu 27 bin 300 TL adli para cezası aldı. Ödül gibi bir ceza verildi.

Tüm bunlara rağmen aslında işçiler üretimden gelen gücünü zaten birçok yerde kullanıyor da. Özellikle sefalet ücretlerinin açıklanmasıyla da beraber.... Urfa’daki Özak Tekstil işçileri 50 günü aşkındır direniyor. Ekmeği için mücadele eden işçilerin belli kazanımları bugün var. Önümüzdeki günlerde işçi sınıfının kendisine dayatılan koşullara daha sert bir şekilde cevap verdiğine de tanıklık edeceğiz diye düşünüyorum.”