Av. Cangı: Akbelen’de esas mücadele şimdi başlıyor!

Akbelen Ormanı’nı savunmak için direnen İkizköylülerin avukatlarından Arif Ali Cangı, esas mücadelenin şimdi başladığını vurgulayarak, “Artık sadece ağaç kesimini durdurmak yetmez, esas olarak maden ocağının açılmasını engellemek lazım” dedi.

Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Akbelen Ormanı’nda kömür maden sahasını genişletmek için Limak Holding ve İçtaş Holding ortak iştiraki YK Enerji Şirketi tarafından gerçekleştirilen ekokırıma karşı İkizköylülerin direnişi devletin tüm saldırılarına rağmen bir haftadır kararlılıkla sürüyor.

Doğa katliamına karşı dört yıldır mücadele eden köylüler ve avukatlarının, devletin koruması altında gerçekleşen kıyıma karşı Muğla 1'inci İdare Mahkemesi'ne yaptığı "yürütmenin durdurulması" başvurusu ise üçüncü kez reddedildi. Bu kararın hükümsüz olduğunu belirten İkizköylülerin avukatlarından Arif Ali Cangı, ANF’ye konuştu.

TALAN VE HUKUKSUZLUK 30 YILDIR SÜRÜYOR!

Avukat Cangı, Muğla’da rant uğruna yapılan doğa talanının, 30 yıl önce Yatağan-Yeniköy-Kemerköy termik santrallerinin faaliyete geçmesiyle başladığını belirtti.

O dönem henüz stajyer avukat olan Cangı, Türkiye’de o sırada henüz çevre hukukunun gelişmediğini ve dahil olduğu Çevre Hareketi Avukatları Grubu ile hem çevre hukukunun gelişmesine katkıda bulunmak, hem ciddi bir çevre kirliliğine neden olan ve halk sağlığını tehdit eden santrallerin kapatılmasını sağlamak için Aydın İdare Mahkemesi’ne başvuruda bulunduklarını söyledi.

O dönem yaptıkları bu başvuruya ret kararı verildiğini anlatan Cangı, “Verilen bu ret kararının iptaline ilişkin başvuruda bulunduğumuz Aydın İdare Mahkemesi bilirkişi heyeti oluşturdu. Bilirkişi heyeti geldi, incelemelerde bulundu ve termik santrallerin doğaya verdiği zararların tek tek sıralandığı bir rapor hazırladı. Bu rapor üzerine mahkeme santrallerin kapatılması kararı aldıysa da bu karar uygulanmadı. Davanın taşındığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) ihlal kararı verildi. Bu karar doğrultusunda yeniden yargılama ve santrallerin kapatılması gerekirken bunların hiçbiri yapılmadı” dedi.

‘İKİZKÖYLÜLER KAMULAŞTIRMA TEBLİGATI GELDİĞİNDE UYANDILAR’

Santrallerin 2014 yılında özelleştirildiğini anlatan Cangı, Limak-İçtaş ortaklığında YK Enerji Şirketi’nin kurulduğunu söyledi.

Özelleştirmenin çevresel değerlendirmeden muaf tutularak yapıldığına dikkat çeken Cangı, özelleştirildikten sonra çalışmalarını sürdüren termik santralin kömür ihtiyacını karşılamak için maden ocağını Akbelen’e doğru genişletmeye devam ettiğini hatırlattı.

O dönemde bu özelleştirmeye yönelik toplumsal tepki olmadığını ifade eden Cangı, söyle konuştu: “Daha çok Yatağan Termik Santrali gündemdeydi. İkizköylüler de geçim kaynağı olarak gördükleri bu termik santrallerle barışık yaşadılar. Zamanla talan, İkizköy’ün en eski mahallesi olan ve tarihi kalıntılar çıkan Işıkdere’ye uzandı. YK Enerji, Işıkdere’nin bir kısmını kamulaştırarak tamamen satın almış. Kamusallaştırmaya karşı çıkabileceklerini bilmeyen köylülere de ‘Ovaya geçin’ dediler. Mahalle yavaş yavaş boşaltılıp, altından kömür ocağı açılmaya devam edildi. 2019-2020 yıllarında ise bu defa köylülerin ovadaki yerleşim yerlerine kamulaştırma tebligatları gelmeye başladı. İkizköylüler o zaman uyandı. Hemen harekete geçip, Muğla Çevre Platformu’ndan Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel ile tanıştılar ve onun öncülüğünde yaptıkları başvurularda maden genişlemesinin ÇED muafiyetinden yararlandığını öğrendiler. Muafiyetin iptaline ilişkin Muğla 3. Daire Mahkemesi’ne dava açtılar.”

‘IŞIKDERE’Yİ VERMEMELİYDİK!’

Köylülerle 2020 Aralık ayında Deniz Gümüşel aracılığıyla tanışan Cangı, köylülerin Işıkdere’yi vermenin pişmanlığını yaşadığını ve sürekli ‘Işıkdere mahallemizi vermemeliydik’ diye yakınarak kendisinden yardım talep ettiğini söyledi.

En çok da kadınların kararlı olduğunu vurgulayan Cangı, “Bir karış toprağımızı, bir dal ağacımızı vermeyeceğiz diyerek direnişin öncüsü oldular” diye konuştu.

ŞİRKETE TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI’NDAN İZİN VERİLMİŞ

Cangı, köylülerle tanışıp konuştuktan sonra meslektaşı İsmail Hakkı Atal ile hukuki süreç başlattı.

Akbelen Ormanı’nda 2021 baharında ağaç kesimi girişiminin köylüler tarafından engellendiğini anlatan Cangı, o süreçte “Ağaçları niye kesiyorlar” sorusunun ortaya çıkmaya başladığını dile getirdi.

Ağaç kesimine ilişkin ilgili makamlara yaptıkları başvurulara hiçbir yanıt verilmediğini belirten Cangı, “O süreçte Akbelen Ormanı’ndaki talan için maden işletmesine Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından izin verildiği bilgisine rastladık. Hemen iznin iptaline ilişkin Muğla 1. İdari Mahkemesi’ne dava açtık. Hukuki süreç işlerken kesim ekipleri tekrar Akbelen Ormanı’na geldi. Onlara köylüler tekrar engel oldu. Çadır nöbeti de zaten bu kesim girişimi sonrası başlatıldı” diye konuştu.

ORMANI YANGINDAN VE KIYIMDAN KORUYAN KÖYLÜLER YERLERDE SÜRÜKLENDİ

17 Temmuz 2021 tarihinde nöbetin başladığını anlatan Cangı, nöbet yerini özel mülkiyet olan noktaya kurdukları için kolluğun müdahale edemediğini söyledi.

İkizköylülerin nöbet alanında hem ağaç kesimini hem de ormanları yangınlardan korumak için sürekli nöbet tuttuklarını belirten Cangı, ancak buna rağmen orman yangınları gerekçesiyle valiliğin verdiği ormanlara giriş yasağı bahane edilerek köylülere jandarma tarafından müdahale edildiğini kaydetti.

9 Ağustos’u 10 Ağustos’a bağlayan gece, köylülerin nöbet tuttuğu nokta özel mülkiyet olmasına rağmen 200 kadar jandarmanın nöbet alanına giriş yapıp, İkizköylüleri yerlerde sürükleyerek yola indirdiğini anlatan Cangı, yaralanan iki kadın aktivist hakkında da “jandarmaya direnmekten” dava açıldığına belirtti.

Bu müdahale sonrası nöbetin devam ettiğini kaydeden Cangı, jandarmayla yapılan müzakereler sonucunda iki kişinin nöbet yerinde kalmasının kararlaştırıldığını söyledi.

‘KEŞFİN YAPILACAĞI GÜN RESMİ GAZETEDE MADEN YÖNETMELİĞİ YAYINLANDI’

Orman yangınlarının devam ettiği aynı süreçte şirketin yangınları söndürme bahanesiyle Akbelen Ormanı’na gönderdiği ekiplere ağaçları kestirdiğine dikkat çeken Cangı, yaşananları şöyle anlattı:

“Ağaç kesimini gören İkizköylü direnişinin öncülerinden Necla Işık, köylüleri toplayıp kesimi durdurdu. Bu ağaç kesimi mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı alması için acil durum nedeniydi, biz de bunu kullandık ve keşfe kadar kesimi durdurma kararı aldırdık. Adli tatil döneminde başvurumuza bakan nöbetçi mahkeme, yıkımın fotoğraflarına bakarak keşfe kadar kesimi durdurma kararı aldı. Bununla birlikte direniş de güçlendi. Ancak keşif sırasında yerinde incelemelerde bulunmak istemeyen hakimin hakaretlerine maruz kaldık. Reddi hakim yaptık. O tuhaf keşifte dahi iki mühendis Akbelen Ormanı’nın maden ocağına açılmasının geri dönüşü olmayacak ekolojik yıkıma yol açacağı raporu verdiler. Aslında bu bile, daha önce yapılan ve maden ocağı lehine çıkan iki bilirkişi raporuna karşı, çevre hukukunun ihtiyat ilkesi gereğince bu davanın kazanılmasını sağlardı. Ama öyle olmadı. İtirazlarımız üzerine 1 Mart 2023 tarihinde keşif yapılacağı gün, bu defa Resmi Gazete'de zeytinliklerin madenciliğe açılmasına ilişkin maden yönetmeliği değişikliği yayınlandı. Bu tabii ki keşfi etkilemek için bizim aleyhimize yapılan bir hamleydi.

YAPILAN SON KEŞİFTE BİLİRKİŞİ ORMAN KATLİAMINA YOL VERDİ

Keşif sonunda bilirkişide yer alan bir kişi dışındaki herkes, maden işletmelerinin yaratacağı zararları ortaya koyan iyi bir rapor verdiler. Aslında davanın bitmesi lazımdı. Ama geçtiğimiz Ağustos 2022’de bir keşif daha yapıldı. Yapılan bu keşifte bilirkişiler itirazlarımızın hiçbirini dikkate almadı. 40 derece altında yapılan keşifte, ormanın her yerini göstermemize rağmen, bilirkişi maden işletmesinin ormana ve zeytinliklere zarar vermeyeceği yönünde rapor hazırladı. Biz de bu bilirkişiler hakkında suç duyurusunda bulunduk, şu anda dava devam ediyor.”

‘ŞİRKET ORMANDA ÖNEMLİ KESİMİ ALDI’

Yürütmeyi durdurma kararının kaldırıldığını ve 2022 yılından bu yana yeni itirazlarla bugüne geldiklerini belirten Cangı, “En son Akbelen Ormanı için kesime gelineceği için yeniden yürütmeyi durdurma kararı istedik defalarca. Ama hep ret kararı aldık. 21 Temmuz Cuma günü Bölge İdari Mahkemesi’nin bu ret kararından sonra duyum alınmaya başlandı, ormana girecekler diye. Pazartesi sabah 05.00’da jandarma köylülerin nöbet tuttuğu alana girdi ama oraya müdahale etmediler. O günden itibaren ormanda başlayan kesimi durdurması talebiyle Muğla 1. İdare Mahkemesi’ne yeniden başvuru yaptık ancak o karara da geçen pazartesi ret kararı verildi” hatırlatmasında bulundu.

Şirketin ormanda alacağı önemli kesimi aldığını, verecekleri mücadelenin asıl bundan sonra başladığını kaydeden Cangı, “Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verse bile zaten şirket alacağını aldı. O nedenle artık sadece ağaç kesimini durdurmak yetmez, esas olarak maden ocağının açılmasını engellemek lazım” dedi.

‘KESİM EMRİNİ VEREN KİMSENİN MEŞRUİYETİ KALMAMIŞTIR!’

Muğla Valiliği’ne Akbelen Orman’nda kömür ocağının açılması için ÇED sürecinin işletilip işletilmediğini soracaklarını ve ona göre tekrar dava açacaklarını aktaran Cangı, şunları kaydetti:

“Buradaki insanlar için orman yaşam kaynağı ve Akdere Ormanı kömür madeni haline gelirse burada yaşatılmayacaklarını düşünüyorlar. Biz hukuki hakları kullanmayı zorluyoruz. Biliyoruz ki yargı siyasi iktidarın aracı haline gelmiş durumda. Bu çok net. Ama buna rağmen hukuku işletmeye çalışıyoruz. Çünkü günün birinde bir şekilde bu tersine dönecek. Tersine dönmesi için mücadele etmek gerekiyor. Bizim mücadelemiz böyle bir mücadele. Vazgeçmeyeceğiz. Devlet organları eğer yetkilerini yasadan, hukuktan almazlarsa meşruiyetlerini kaybederler. Buraya kesim izni veren kimse, onun kamu gücü kullanma meşruiyeti kalmamıştır. Ve meşruiyet kalmadığı zaman yurttaşın müdahale etme hakkı vardır. Buna ilişkin yasal düzenlemeler de vardı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda ormanları korumaya ilişkin 169. Madde var. Devleti zorlama olanağı sağlayan protesto etme hakkını veren bir anayasa hükmü var.”

‘MÜCADELE KAZANINCAYA KADAR SÜRECEK!’

İkizköy direnişinin fiili ve meşru bir mücadele olduğunun altını çizen Cangı, bu mücadelenin yeryüzünde yaşamın sürmesi için dünyada uygulanan neoliberal politikalara karşı çıkışa bir örnek olduğunu vurguladı.

Bu mücadele kazanıldığı takdirde iki termik santralin faaliyetine son vereceğini kaydeden Cangı, “İki termik santralin faaliyetine son vermesi demek küresel iklim değişikliğinin bir unsurunun ortadan kalkması demek. Çünkü iklim krizini yaratan en önemli etkenler fosil yakıtlarla çalışan termik santraller. Bu anlamda İkizköy direnişi aynı zamanda bir iklim koruma mücadelesidir ve bu mücadele kazanıncaya kadar sürecek” dedi.