'Esas olan fiziki özgürlüğün gündeme gelmesi'
Önder Apo’nun avukatlarından Özgür Erol, ‘umut hakkı’nı hatırlatarak, “Esas olan artık 26. yıla gireceğimiz bu dönemde fiziki özgürlüğünün gündeme gelmesidir” dedi.
Önder Apo’nun avukatlarından Özgür Erol, ‘umut hakkı’nı hatırlatarak, “Esas olan artık 26. yıla gireceğimiz bu dönemde fiziki özgürlüğünün gündeme gelmesidir” dedi.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Erol, Türkiye’nin 10 yıldır AİHM kararını uygulamadığını hatırlatarak, neredeyse 26. yılı bulan İmralı sisteminin artık taşınabilirliğinin mümkün olmadığını söyledi.
ANF’ye konuşan Asrın Hukuk Bürosu’ndan avukat Özgür Erol, İmralı'da gerçekleşen hemen her vakanın Türkiye ve Kürdistan siyasetinde ciddi bir karşılığı olduğunu belirterek, “Hemen gündem oluyor, hemen bir siyasi, toplumsal ve tartışma konusu haline geliyor doğal olarak. Bu da tabii duruşuyla ilgili bir şey” dedi.
DEM Parti Riha Milletvekili Ömer Öcalan’ın 24 Ekim'de aile görüşmesi çerçevesinde adaya gittiğini kaydeden Av. Erol, “Bu dört yıldan beri gerçekleşen ilk görüşmeydi. En son 2020’de bir aile görüşmesi olmuştu. Dört yıl sonra bir aile görüşmesi daha gerçekleşebildi. Ada sisteminin olağanüstülüğü ya da tutarsızlığı zaten buradan belli oluyor. Avukat görüşmesi yine yapılamadı. Öte yandan İmralı’da bulunan diğer tutuklular, İmralı'ya gittikleri günden bu yana avukat görüşmesi yapamadılar” diye konuştu.
İKİ TEMEL VURGU ÖNEMLİDİR
Bu görüşmedeki iki temel vurgu önemli olduğuna dikkat çeken avukat Özgür Erol, şöyle devam etti: “Özellikle ‘Benim Kürt sorununu çözebilecek teorik ve pratik gücüm vardır’ tespiti önemli. Mevcut tartışmalara ciddi bir yanıt içeriyordu. Tabii ki bunun olanaklarının ve şartlarının oluşturulması halinde. Bir ikincisi de ‘Tecrit devam ediyor’ tespitiydi. Orada gerçekleşen aile görüşünün bu tecridi ortadan kaldırdığını savunabilmek imkânsız. Keza avukat görüşmesi de olabilirdi fakat bu İmralı sisteminin yapısındaki tecridi ortadan kaldırmayacaktı. Bir kere en başından itibaren denetlenebilirlik, sürdürülebilirlik, devamlılık, istikrar bu sistemin yapısında yok. Belirli siyasi gelişmelere özgü durumlar ortaya çıktığında bir görüşme, bir temas gerçekleşebiliyor. Yıllardır oradakilerin sağlık durumlarına, yaşam koşullarına, hatta hangi şartlarda tutulduklarına ilişkin hiçbir bilgi alamıyoruz. Doğal olarak kamuoyuna da sağlıklı yanıtlar veremiyoruz. Dolayısıyla tecridin devam ettiği tespiti önemli. Zira görüşmenin gerçekleştiği günlerde aile görüşlerini yasaklayacak biçimde yeni bir disiplin cezası da verildi. Tabii bunlar uygulanıp uygulanmayacağı ya da ne kadar uygulanacağının İmralı sisteminde çok da karşılığı olmayan meseleler. Bu cezaların bir tür idari bir kararı meşrulaştırmaya dönük hukuksal girişimler olduğunun farkındayız ama siyaseten de bir karşılığı yok.”
UMUT HAKKI 10 YILDIR GÜNDEME GELMEDİ
Avukat Erol, ‘umut hakkı’nın 2014’te AİHM tarafından alındığını, iktidarın 10 yıldır uygulamadığını hatırlatarak, şunları söyledi: “Sayın Öcalan’a 1999'daki yargılamada hüküm verildikten yaklaşık üç yıl sonra Türkiye'de idam cezası kaldırıldı ve yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildi. Onunla aynı pozisyonda olan herkes de bu rejimle tanışmış oldu. Bu rejim, ölünceye kadar hiçbir şekilde şartlı tahliye, koşulu salıverme olanağından faydalanmama üzerine kurulu. Ölünceye kadar hapislik olarak geçen bir rejim. Kendine özgü infaz şartları da var. Buna ilişkin 2000’li yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yapılan bir başvuru, 2014’te sonuçlandırıldı. AİHM, işkence ve kötü muamele yasağının ihlaline karar verdi. Türk hükümeti bu karara itiraz etti. Üç ay sonra AHİM Büyük Daire, bu kararı onayladı. 2014’te bu karar artık onaylanmış oldu. Dolayısıyla devlete 2014’ten bu yana AHİM kararının uygulanmasına dönük yüklenmiş bir yükümlülük var. Hükümet, 10 yıldır uygulamıyor. Aslında 10 yıldır tartışılması gereken bir karardı.
ARTIK TECRİDİN KALDIRILMASI YETMEZ
Neredeyse 26. yılı bulan İmralı sisteminin taşınabilirliği artık mümkün değil. Bu şartlarda 26 yılı bulan mahpusluğun hem fiziksel olarak hem sağlık açısından hem de yaşam koşulları açısından ortaya çıkarabileceği tahribat da göz önüne alınmalıdır. Bütün bunlar bir araya geldiğinde İmralı tecrit sisteminin ortadan kaldırılması gerektiğini ısrarla savunuyoruz. İmralı tecrit sisteminin ortadan kaldırılması iki avukat görüşmesi ya da üç aile görüşmesi yaparak gerçekleştirilemez. Esas olan, artık 26. yıla gireceğimiz bu dönemde Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün gündeme gelmesidir. Umut hakkı, bu meselenin hukuki gerekçelerinden biri olarak aynı sonuca çıkar. Aynı zamanda Kürt sorununun çözümünde de özgürce rol oynayabilmesi bir diğer önemli gerekçedir.”