Berxbotan katliamında halkın çığlıklarına da koşan Kobanêlî Barîn, direnişin kalesi olarak adını tarihe yazdıran Kobanê’de mücadelesini sürdü. 40 gün yaşam mücadelesi verdi, iki gözünü kaybetti.
Yurtsever bir ailede büyüyen Barîn Kobanê, devrim öncesi Kürt Özgürlük Mücadelesini annesi yoluyla tanıdı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’de yürüttüğü 20 yıllık mücadeleye birebir şahitlik eden ve Lübnan’da tanışma fırsatı bulan annesinin mücadeleyi anlatmasıyla büyüdü. Rojava Devrimi’ne 2014’te katıldı. O süreçte Kobanê köyleri ve kırsalını temizlemek için Şehit Gelhat Hamlesi ve Cizîrê Bölgesi’nde de Şehit Rûbar Qamişlo Hamlesi devam ediyordu.
DİRENİŞİN KALESİNE TAKVİYEYE GİDER
Girê Spî’nin özgürleştirilmesi haberi yayılırken ilk çatışma ortamını yaşayan Barîn, o süreci şöyle anlattı: “İlk defa ön saflarda yer alacaktım. O mutluluğu tadarken ikinci bir güzel haber gelmişti ve Girê Spî artık özgürdü. Artık Kobanê ve Cizîrê Bölgesi arasında bir engel kalmamıştı. İki kantonda yer alan YPG-YPJ gücü bir araya gelerek heybetli bir törenle kutlama yapılacak ve konvoy halinde Kobanê’ye takviyeye gidilecekti. Kobanê'nin özgürleştirilmesinin ardından direnişin kalesi haline gelen özgür Kobanê’yi herkes kendi gözleriyle görmek istedi. Herkes, hatta biz bile o küçük şehrin bu kadar büyük ve anlamlı bir direnişe nasıl tanık olduğunu merak ediyorduk. Biz de o direnişin bir parçasıydık ama gözlerimizle tekrar görmek istiyorduk.
KOBANÊ ARTIK KUTSAL BİR YERDİ
Kobanê artık şehit kanlarıyla sulanmış kutsal bir yerdi. O heyecan içinde Kobanê'ye nasıl geldiğimizi anlamadık. Kobanê yolculuğumuz 5 saat sonunda sona erdi. İlk geldiğimiz mahalle 48. Mahalleydi. Yıkık evler ve barut kokusu, şehitlerin kanıyla sulanmış bir mahalle tablosu. Savaş tecrübem çok azdı. Bu nedenle profesyonel bir tabura gönderilmiş, yetkinleşmem için arkadaşların yaşanmışlıklarını dinliyordum. Küçük çaplı eylemlere katılıyor, dinlediklerimi çatışma ortamında uygulamaya çalışıyordum. Bir de aralıksız bir şekilde sağlam mevziler yapıyorduk. Bir yandan yaşanan çatışmalar bir yandan sağlamlaştırılan mevziler derken herkes çok yoruluyordu. Yeri geliyordu bir hafta uyku gözümüze girmiyorduk. Öylesi yoğun ve yorgun bir süreçte çeteler sızma fırsatını kaçırmıyordu.
KATLİAMDA HALKIN FERYADINA KOŞAR
25 Haziran sıcak bir yaz günüydü. Hava o kadar sıcaktı ki hangi köşeye saklanacağımızı bilmiyorduk. O sıcağın ortasında komutanımız geldi, ‘çeteler Kobanê'ye girdi, katliam…’ dedi. O sözler ardından gökten ateş yağarcasına sıcak olduğunu bile unutmuş, arkadaşlar yolda çetelerin Berxbotan köyüne girdiğini söylediği için hemen köye gittik. Köye vardığımızda bazı çete grupları hala köydeydi. Acımasız çeteler, kadın ve çocuk demeden önüne geleni taramış, köye vardığımızda köylüler bizi dört gözle bekler gibi karşıladı.
Çeteler, YPG ve Asayiş kıyafetleri giyerek köye girmişti. Köyde yaşayan halk, ‘Ew heval in’ diyerek kapılarını açmıştı. Dost olduklarını söyledikleri köylüler, onları sıcak bir şekilde karşılamıştı ancak kana susamış çeteler köylüleri tek tek vurarak evlerinde katletmişti.
TÜM ÇETE ELEMANLARI İMHA EDİLDİ
Artık köydeydik, Berxbotan halkı çetelerin yerini gösterdi, köy sahiplerinin yardımıyla tüm çete elemanları imha edildi. Berxbotan köyünde gerçekleşen katliamda 233 sivil katledildi, en az 273 sivil ise yaralandı.
O katliamın ardından Kobanê savaşında yüreği yara alan halkımızın yaraları sarılmak üzereyken bir yara daha almıştı. Bazı aileler çocuklarını hem Kobanê direnişinde hem de o katliamda Rojava Devrimi'ne bağışlamıştı. Bu halkın çocukları olduğumuz için annelerin, babaların acısını, sevincini çok iyi anlardık. Halkla birlikte bizim de yüreğimiz yara aldı. Halkı zamanında koruyamadık, Berxbotan katliamının öz eleştirisi, Kobanê halkının özgürlüğüne hayallerinin gerçekleşmesiyle mümkündü.
40 GÜN ÖLÜM KALIM SAVAŞI
Sirîn’in özgürleştirilme süreci devam ediyordu ve ben de yerimi aldım. Adım adım ilerliyorduk. İlerlememizi engellemek ve zaman kazanmak için düşman elindeki bütün yöntem ve taktikleri deniyordu. Özellikle mayın döşemeye bel bağlamışlardı. Kaldığımız yer onların döşediği mayın kalıntılarıyla doluydu.
Her geçen gün ilerliyorduk. Adımlarımız temkinliydi, çevremiz mayınlarla sarılmıştı. Tek tek mayınları geçerken önümde mayın dikkatimi çekti. Onu atlatınca toprak renginde ve ince bir kablo gördüm. Arkamı döndüm arkadaşları uyaracakken bir arkadaş kabloya çarptı ve peyderpey mayınlar patlamaya başladı. Gözlerim açılmıyordu. Elimi gözüme götürmemle elimin ıslanması bir oldu. Uyandığımda hastanedeydim. 40 gün geçmişti, iki gözümü kaybetmiştim. Patlama ardından yaşanan toz ve duman artık kendisini karanlıkta gizliyordu.”