Bayık: Her alanda gündem Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü olmalı

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin gün geçtikçe daha da ağırlaştırıldığını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Herkes için, her alanda en önemli gündem Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü olmalıdır” dedi.

Stêrk Tv’de yayınlanan Özel Program'a katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kürt halkı için soykırım antlaşması olan Lozan Antlaşması’nın 100. yılında Lozan’da yapılan konferansın çok önemli olduğunu belirten Bayık, konferansta alınan kararların yerine getirilmesi için Kürt Özgürlük Hareketi olarak üzerine düşen rolü yerine getireceklerini belirtti.

Türk devletinin son 8 yıldır Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı yürüttüğü savaşta tüm imkanlarını kullandığına işaret eden Bayık, "Dünyada bu kadar saldırıya maruz kalan bir gücün olduğunu zannetmiyorum. Dünya savaşlarında bu silahlar kullanılmamıştır. PKK’nin yerinde başka bir güç olsaydı değil 8 yıl, 8 ay bile direnemezdi. Verdiğimiz ağır bedellere rağmen işgalci Türk devletinin amacına ulaşmasına izin vermedik" diyerek, işgalcilere karşı tarihi bir direniş sergileyen tüm HPG ve YJA-Star gerillalarının başarısını kutladı. 

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın Stêrk Tv’de yayınlanan röportajı şöyle:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit bir işkenceye varmış durumda. İki yıldan bu yana kendisinden hiçbir şekilde haber alınamıyor. Tecride karşı tepkiler de sürüyor. Son olarak KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok’un bir açıklaması oldu. Son yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rêber Apo’ya yönelik yürütülen siyaset sadece Kürtleri değil tüm insanlığı ilgilendiriyor. Bundan dolayı gün geçtikçe uluslararası alanda Rêber Apo’ya yönelik siyasete tepkiler daha da artıyor. En son Lozan’da bir konferans yapıldı, bazı kararlar alındı. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için çağrılar yapıldı. Yine birkaç gün önce Belçika’da sendikalar, bazı aydınlar, belediyeler bir toplantı gerçekleştirdi. O toplantıda onlar da Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için çağrıda bulundular. Bu çağrıyı yapanları, toplantıda yer alanları tebrik ediyor ve selamlıyorum. O çağrıları çok önemlidir. İnanıyorum ki bu çağrıyı yapanlar Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için öncülük yapacaklardır. Çünkü kendileri de yıllardır bu temelde mücadele ediyorlar.

Hem Lozan konferansı hem de Belçika’da gerçekleştirilen toplantı ile yeni bir sayfa açtılar, yeni bir hamle geliştirdiler. Hareketimiz de bu hamlede yerini alacaktır. Yakın zamanda bu temelde de bazı hamleler yapabiliriz. Bu vesileyle Kurdistan’ın dört parçasına, yurt dışında bulunan halkımıza çağrıda bulunuyorum. Her Kürt'ün Önderliğin fiziki özgürlüğünün sağlanması için geliştirilen hamlede yer alması, üzerine düşen görevi yerine getirmesi lazım. Rêber Apo’ya yönelik çok kirli bir savaş yürütüldüğünü herkes biliyor. İki yıldan fazla bir süredir mutlak tecrit altında. Eğer işgalci düşman yürüttüğü siyaset ile amacına ulaşırsa Kürt halkına karşı soykırımı sonuçlandıracaktır. Zaten bu yüzden Rêber Apo’ya bu kadar ağır bir tecrit uyguluyorlar. Faşist Türk devleti hiçbir insani, ahlaki, hukuki bir karar tanımıyor. Bu yüzden keyfi davranıyorlar.

Rêber Apo şahsında Kürt halkına karşı uyguladıkları bu siyasete, uluslararası alanda demokrasi ve özgürlük güçleri tarafından tepki gösteriliyor. Bu tepkilerini eylemlerle gösterdikleri için Türk devleti bundan rahatsız. Rêber Apo’nun Kürt halkı ve insanlık için önemini biliyor Türk devleti. Bu yüzden Rêber Apo’ya yönelik işkenceyi her geçen gün arttırıyorlar. Mesela bazı Türk yetkilileri var; birtakım boş konuşmalar yaptılar. Rêber Apo’ya, "taleplerimizi kabul etmezsen seni gün be gün öldüreceğiz" dediler. Hatta Tuncer Kılınç (Eski MGK Genel Sekreteri), "İmralı’da her bir gün idama eş değer, her gün onu idam ediyoruz" demişti. İmralı’da tamamen bu temelde siyaset yürütülüyor. Bu yüzden herkes için her alanda en önemli gündem, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü olmalıdır. Gündem bu temelde oluşturulursa Rêber Apo şahsında Kürtlere karşı yürütülen siyaseti boşa çıkarabiliriz. Görevimiz de budur.

Halkımız Türk devletinin yürüttüğü bu siyaseti çok iyi anlıyor. Her gün Rêber Apo’ya disiplin cezası verdiklerini söylüyorlar, bu şekilde avukatların, ailelerin ziyaretine engel oluyorlar. Bir insan ailesiyle, avukatlarıyla görüşemezse, mektup yazamazsa, nasıl bir suç işlemiş olabilir ki? Buradan da anlıyoruz ki tamamen siyasi kararlar yürütüyorlar. Rêber Apo da bu kirli siyasete karşı tarihi bir direniş sergiliyor. Rêber Apo bu siyasete karşı durarak halkını ve insanlığı da temsil ediyor. Bu yüzden Türk devleti Rêber Apo’ya karşı kin ve nefretle sonuç almak istiyor. Rêber Apo’nun sesinin halka ulaşmaması için bu kadar ağır bir tecrit uyguluyorlar. İnanıyorum ki Lozan Konferansı ve Belçika’daki toplantıda yer alanlar Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için yeni hamleler geliştirecektir ve hareket olarak bizler de bu hamlede yer alacağız. Önümüzdeki günlerde de netleştireceğiz bunu.

Türk devleti 8 yıl önce 24 Temmuz 2015 yılında Kürt halkına ve Medya Savunma Alanları’na yönelik tekrar büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırılar 8 yıldır aralıksız bir şekilde devam ediyor. HPG yaptığı son açıklamada, KDP’nin Türk devleti ile birlikte Xakurkê’de operasyonlara katıldığını, diğer alanlarda da işgalci güçlerle birlikte hareket ettiğini belirtti. Savaş şu an ne durumda?

Mücadelemizde son 8 yıl çok önemlidir. Mücadelemiz elbette birçok zorlu süreçlerden geçmiştir ama son 8 yıldır daha da çetin bir savaş yaşanıyor. Türk ordusu NATO’nun en güçlü ikinci ordusu. Bu yüzden NATO ve bazı devletler ne kadar silah varsa Türk devletine veriyor. Her anlamda da destek veriyorlar. Söz konusu PKK ve Kürtler olunca her türlü silahı kullanıyorlar. Kimyasal silahtan tutun, taktik nükleer silahlara kadar hepsini kullanıyorlar. Son 8 yıldır Türk devleti hareketimize karşı yürüttüğü savaşta tüm imkanlarını kullandı. 24 saat sabah akşam gerillaya saldırıyor. Tankla, topla, uçakla, kimyasal silahlarla gece gündüz saldırıyorlar. HPG, açıklamasında günde 500’den fazla saldırı gerçekleştiğini belirtti.

Dünyada bu kadar saldırıya maruz kalan bir gücün olduğunu zannetmiyorum. Dünya savaşlarında bu silahlar kullanılmamıştır. Türk devletinin amacı, Kürt halkına karşı geliştirdiği soykırım hamlesini tamamlamaktır. PKK’nin yerinde başka bir güç olsaydı değil 8 yıl, 8 ay bile direnemezdi. Bu da bir gerçektir. Hem Rêber Apo, hem PKK gerillası, hem de Kürt halkı 8 yıldır tarihi bir direniş sergiliyor. Büyük bir direniş yaşandığı için büyük bedeller de ödüyoruz. Çünkü yürüttüğümüz mücadele sadece kendimiz için değil, aynı zamanda Ortadoğu ve insanlık içindir. Bu yüzden bedelleri de ağır oluyor. Verdiğimiz ağır bedellere rağmen işgalci Türk devletinin amacına ulaşmasına izin vermedik. Çünkü onlar Lozan’ın 100. yılında PKK’yi tasfiye etmek ve Kürt halkını soykırımdan geçirmeyi amaçlıyorlardı. Bu yüzden tüm imkanlarını kullandılar. Fakat buna karşı Rêber Apo, PKK ve Kürt halkı kahramanca bir direniş sergiledi. Bu vesileyle tünellerde, arazilerde işgalcilere karşı mücadele eden, savaşan, tarihi bir direniş sergileyen tüm HPG ve YJA-Star gerillalarını saygı ve sevgiyle selamlıyor, minnetlerimi sunuyorum, başarılarını kutluyorum.

KURDİSTAN’DA İKİ ÇİZGİ VAR

Diğer taraftan KDP ve Barzani'nin durumu var. Vicdan sahibi tüm Kürtler KDP ve Barzani’nin sergilediği durumdan dolayı zorlanıyorlar, tepkililer.  Çünkü KDP ve Barzani ailesi, Türk devleti ile birlikte hareket ediyor. Tüm imkanlarını soykırımcı devletin hizmetine koyuyorlar ve bunu da yanlış bir şey olarak görmüyorlar. Hatta biz Kürtleri temsil ediyoruz, biz Kürtlere hizmet ediyoruz, diyorlar. Türk devleti KDP’nin yardımıyla Kürt gençlerini şehit ediyor. Bu yüzden halkımızın KDP-Barzani ve Türk devletinin ilişkilerini iyi anlamalı ve yorumlamalıdır. İlişkileri hala da devam ediyor.

Basında da çıktı. Xakurkê’de Türk devleti ve KDP, gerillaya karşı operasyonlar yapıyor. Yine Zap’ta pêşmergelerin kimliklerini alıp, onlara Türk askerlerinin kıyafetlerini giydiriyorlar. Bu şekilde Türk askerinin yanında gerillaya karşı savaştırıyorlar. Türk askerleri Barzanilerin karakolundan çıkıp arkadaşlara saldırıyorlar. Lozan Konferansı yapıldığı o gün, -ki ulusal bir konferanstı, amacı ulusal ittifakın gelişmesiydi- Barzaniler Türk devletinin yanında gerillaya karşı operasyon düzenliyorlardı. Bu yüzden herkes bunların gerçekliğini görmeli ve anlamalıdır. Düşmanla bir olup gerillaya karşı operasyon yapmanın anlamı nedir? Herkes bunun üzerine düşünmelidir.

Kürdistan’da iki çizgi var; biri özgürlük çizgisi, diğeri ihanet ve işbirlikçi çizgi. Başka çizgi kalmadı. Kürtler ihanet ve işbirlikçi çizgide yer alamaz, Türk devletinin yanında yer alamaz, Türk devleti ile birlikte Kürt gençlerinin kanına giremez. Bunun Kürtlükle hiçbir alakası yok. Halkımız da bu gerçeği görmeli ve ona göre tavır almalıdır.

Lozan’ın 100. yılında KDP dışındaki tüm partiler Lozan’da bir araya geldi. Kürt soykırım antlaşmasının yapıldığı yerde birlik fotoğrafı verdiler. Tüm partilerin bir araya gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Lozan’da yapılan konferans neyi ifade ediyor?

Lozan’daki konferans, Kürt halkının tarihinde ulusal birlik için atılmış bir adımdır. Bu sadece Kürt halkı arasında değil Kurdistan’da yaşayan diğer halklar, farklı inançlardan olan insanlar arasında da umut ve inanç yarattı. Lozan, 100 yıl önce Kürtler, Ermeniler, Süryaniler-Asuriler, Aleviler, Êzidîler için bir soykırım belgesidir. Üstü kapatılmış bir komplodur. Rêber Apo Lozan’daki ittifaka karşı mücadele ederek Lozan gerçekliğinin anlaşılmasını sağladı. 100 yıl sonra Lozan’da yapılan konferans, dünyaya Lozan gerçekliğini gösterdi. Kürtler Lozan ittifakının Kürt soykırımını ifade ettiğini ve bu ittifakı kabul etmediklerini, bununla yaşamayacaklarını belirttiler. O ittifakı yırtıp attılar. Lozan konferansı bunu ifade ediyor.

Türk devleti ve işbirlikçileri konferansın yapılmaması için çok çaba sarf etti. Fakat engel olamadılar, güçleri yetmedi. Çünkü Kürtlerin direnişi Kurdistan’ın tüm parçalarında ve yurt dışında gün geçtikçe daha da büyüyor, dostları da artıyor.

O GÜN KDP-BARZANİ TÜRKLERLE BİRLİKTE GERİLLAYA OPERASYON YAPTI

Lozan’daki konferans çok önemliydi. Bu vesileyle konferansta emeği geçen, konferans kararını alan, bunu hayata geçiren herkesi kutluyorum, selamlarımı iletiyorum. Çok tarihi bir çalışma yaptılar, Kürt halkına ve diğer halklara büyük bir hizmette bulundular. Bu yüzden çok önemli bir çalışmaydı. Herkes KDP ve Barzani’nin de katılmasını istiyordu. Hatta bunun için çalışma da yürüttüler. Böylesi tarihi bir günde düşmanın, işgalcilerin yanında değil halkının yanında yer almasını istediler. Herkesin talebi buydu. Fakat KDP ve Barzani ilişkilerini, kaderini Türk devletine bağladıkları için konferansa katılmadılar. Kürtlerin birliğini, özgürlüğünü isteyenler Lozan’daki konferansta bir araya geldiler. Gelmeyen Barzanilerdi. Lozan’da Kürtler konferans yapıyordu, KDP-Barzani de Türklerle birlikte gerillaya karşı operasyon yapıyordu.  Kürt halkı Lozan ittifakını yırtıp attı ama KDP-Barzani buna sahip çıktı. Türk devletinin yanında yer almaları, konferansa katılmamalarının anlamı budur.

KONFERANSTA ATILAN GÜÇLÜ ADIMIN DEVAMI GETİRİLMELİ

Lozan ittifakı sadece Kürt halkının değil Kurdistan’daki diğer tüm halkların, farklı inançların inkarı, imhası demektir. Bu yüzden Kürt halkı ve Kurdistan’da yaşayan diğer halklar Lozan Antlaşması’nı kabul etmiyor. Dünyanın artık bunu anlaması lazım. Konferansta alınan kararlar önemli ama bunların hayata geçirilmesi gerekir. Sadece karar almak olmaz, takipçisi olmak gerekir. Bundan sadece PKK değil Kurdistan’da yaşayan tüm halklar sorumludur. Belki herkesin sorumluluğu farklı farklıdır ama herkes sorumluluk almalı ve yerine getirmelidir. Ülkede veya yurt dışında kimin ne kadar gücü varsa ona göre görev almalı ve yerine getirmelidir. Ülkesi, halkı ve insanlık için üzerine düşen sorumlulukları herkesin yerine getirmesi lazım. Sadece konferansla sınırlı kalınmamalı. Konferansta güçlü bir adım atıldı ve bunun devamını getirmek gerekir. Sonuç alana kadar platformlarla veya farklı farklı çalışmalarla bunu yerine getirmek gerekir.  Bu herkesin görevidir.

BİZDEN İSTENENİ YAPMAYA HAZIRIZ

Konferansta Kürt Halk Önderi Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için, yine Kürtlerin aralarında büyük bir ittifak geliştirerek ulusal birlik konferansını gerçekleştirmesi için çağrılar yapıldı. Kurdistan’daki en büyük güç olarak bu çağrılara cevabınız nedir?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Lozan’daki konferansta alınan tüm kararları, yapılan tüm çağrıları esas alıyoruz. Bu kararların pratiğe geçmesi için her anlamda yardımcı olacağız. Kararların hayata geçirilmesi için üzerimize düşen görevi yerine getireceğiz, bizden istenen ne ise yapmaya hazırız.

Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için alınan karar çok önemlidir. Herkesin konferanstan bu yönde bir beklentisi vardı. Çünkü Rêber Apo Kürt halkının temsilcisidir. Kürt halkı diğer halklar gibi özgür bir şekilde yaşamak istiyor. Kürt halkının topraklarında kendi kimlikleriyle, kültürleriyle, özgür bir şekilde yaşamak için esas şartları Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması. Rêber Apo İmralı’dan çıkana kadar Kürt halkının özgürlüğü gerçekleşmeyecek. Sadece Kürtler değil Türkiye’de de hiçbir zaman demokrasi gelişmeyecektir. Kürt sorununun çözülmesini isteyen, Kürtlerin özgür yaşamasını isteyen, Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen herkesin Rêber Apo’ya yönelik tecridin karşısında durması lazım. Eğer karşı durmazlarsa ne Kurdistan’da özgürlük ne de Türkiye’de demokrasi sağlanır. Kendisine demokratım, sosyalistim, sanatçıyım, aydınım, faşizme karşıyım, demokrasi ve özgürlük istiyorum diyen herkes bunu esas almalıdır. Demokrat olmanın, sosyalist olmanın, Kürt olmanın ölçüsü Rêber Apo’ya yönelik tecride karşı durmaktır. Bunun dışında bir ölçü olamaz, kimse kendisini kandırmasın. Bu yüzden herkes Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için mücadele etmelidir. O zaman Kürt sorunu çözüme kavuşur, Türkiye’de demokrasi sorunları çözülür.

ULUSAL BİRLİK GELİŞİRSE KÜRT HALKININ ÖZGÜRLÜĞÜ  YÜZDE YÜZ SAĞLANIR

Konferansta alınan bir diğer büyük karar ise, Kürt ulusal konferansının sağlanması. Bu karar da çok önemlidir. Dünyada Kürt halkı kadar parçalanan, dağılan, işkenceden geçirilen, göç ettirilen bir halk olmamıştır. Hiçbir halk, Kürt halkı kadar başkalarının egemenliği altında yaşamamıştır. Bu gerçektir. Bu yüzden Kürt halkı için ulusal birlik çok çok önemlidir. Dünyada birçok halk birliğini kurdu. Belki bazı istisnalar kalmıştır. O istisnalar içinde başta Kürt halkı var. Kürt halkını parçaladılar. Öyle ki Kürtleri takatsiz bıraktılar. Kürt düşmanları bu parçalanmadan cesaret alıyor. Eğer Kürtler arasında ulusal birlik gelişirse Kürt halkının özgürlüğü sağlanır. Bu, yüzde yüzdür.

Bugün Kürtler için iyi bir fırsat var. Evet tehlikeli durumlar da var ama iyi bir durum da var. Eğer Kürt birliği acil bir şekilde kurulursa Kürtler özgürlüğünü elde edebilirler. Bu yüzden konferansta alınan karar çok önemli ve tarihidir. Tüm Kürtler hatta Kurdistan’da yaşayan tüm halklar, bir an önce ulusal birlik konferansının gerçekleşmesi için çalışmalıdır. Eğer Kürtlerin birliği gelişirse o zaman Kürt halkı kazanır, umutları gerçekleşir. Kürt halkı yıllardır mücadele ediyor, ulusal birliğini sağlayarak bu mücadeleden sonuç alabilirler. Herkese çağrım, bu temelde üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleridir.

AKP tüm siyasetini Kürt halkına karşı devreye koyduğu ‘Çöktürme Planı’ üzerinden yürütüyor. Şimdi de NATO ve Rusya arasında gidip geliyor. Yine Arabistan’da da bir takım görüşmeler yaptı. Son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bilindiği gibi AKP-MHP faşizmi Türkiye’deki tüm halkları aç bıraktı, yoksulluğa mahkum etti. Her gün haberlerde bunu görüyoruz. AKP-MHP tamamen yalan dolanla, demagojiyle bir algı siyaseti yürütüyor. Halk, bu algılarla yaşıyor. Bu şekilde halkın yaşadığı kötü durumu gizlemeye çalışıyorlar. Çünkü halk gerçekleri fark ettiği zaman iktidarda duramayacaklarını biliyorlar. Yine halkı boş sözlerle kandırıyorlar. İşte terör var, bölücülük var, Kürtler Türkiye’yi parçalayacaklar, bizi yok edecekler; bu yüzden kendimizi savunmalıyız diyerek halkı kandırıyorlar, korkutuyorlar ve bu şekilde iktidarda kalıyorlar. İktidarlarını tamamen savaş endeksli sürdürüyorlar. Türkiye dışında da böyle bir siyaset yürütüyorlar. İşte Osmanlı tarihimiz var, Osmanlı döneminde elimizde olan toprakları tekrar alacağız diyorlar.

Bu yüzden uluslararası sahada da Türk devletinin çok fazla itibarı kalmadı. Tüm imkanlarını savaşa yatırdıkları için ekonomileri de çökmüş durumda, siyaset de iflas etmiş. Bu da göz önündedir. Bunun faturasını da tamamen halka ödetiyorlar. Her gün zam üstüne zam yapıyorlar. Halk artık her şeyi unutmuş; nasıl yaşayacağının, çocukları nasıl yaşatacağının derdine düşmüş. Bu siyaseti bilinçli bir şekilde yürütüyorlar. Halk ekmeğinin peşine düşsün ki diğer şeyleri unutsun, AKP-MHP de bu şekilde iktidarını sürdürsün. Yürüttükleri siyaset tam olarak bu. Yine Türkiye’de muhalefetin olmamasından faydalanıyorlar. İktidarın bu siyasetini topluma anlatacak, toplumu bu konuda aydınlatacak bir muhalefet yok. Türkiye’deki esas sorun budur. Bu yüzden Emek ve Demokrasi İttifakı, iktidarın yarattığı sorunları topluma kavratmalıdır.

Toplumu bu temelde örgütlemeli ve harekete geçirmelidir. Çünkü Emek ve Demokrasi İttifakı dışında Türkiye’de bu işi yapacak başka bir muhalefet yok. Bu görev onlara düşüyor. Eğer halka gerçekleri kavratıp, halkı örgütler ve harekete geçirirlerse halk da ayaklanır. Çünkü halk bu iktidardan memnun değil. Bunlara karşı büyük bir tepkileri var. Emek ve Demokrasi İttifakı bunu gerçekleştirdiği zaman AKP-MHP iktidarı Türkiye halklarına bu kadar büyük sorun yaşatamaz. Özellikle her gün zaman var, halka büyük bir zulüm yapıyorlar. Halk içme suyuna bile muhtaç edilmiş durumda. Halkın elektriği, suyu kesiliyor. Yine zırhlı araçlar her gün Kurdistan’da insanlarımızı şehit ediyor. Kimse hesap falan sormuyor. Fakir daha fakirleşti, zengin daha da zenginleşti. Açlık, talan, zulüm her gün artıyor. Ekoloji tahrip ediliyor.

TÜRKİYE HALKLARI YAŞANAN KRİZİN SAVAŞIN BİR SONUCU OLDUĞUNU ANLAMALIDIR

Basında gördüm; gidip ormandaki ağaçları kesiyorlar. 88 yaşında bir kadın kesmesinler diye ağacına sarılmış, o yaştaki kadını bile alıp götürdüler. İnsan yaşamını ortadan kaldırıyorlar. Tecavüzde zaten sınır tanımıyorlar, katliamlar devam ediyor. Hem kadınlara hem gençlere karşı... Eroin, fuhuş... Özellikle de Kurdistan’da bu politikayı yürütüyorlar. Yine Kurdistan’da ajanlığı geliştiriyorlar. Tutuklama, işkenceyi sınırsız sürdürüyorlar. Bu yüzden Emek ve Demokrasi Güçleri bütün bu sorunların üzerinde durabilir. Kim bunları yapıyor, amaçları nedir; halka anlatmalı ve kavratmalı. Halk bu gerçekliği gördüğünde zaten harekete geçer. Herkes bilmelidir ki AKP-MHP iktidarı zayıftır. Kendilerini güçlü gösteriyorlar ama zayıflar. Çünkü Türkiye’deki sorunlar her geçen gün daha da artıyor. Büyük bir kriz var; sadece ekonomik kriz de değil. Toplumsal, siyasi, ahlaki büyük bir kriz var ve bunu çözemiyorlar.

Bazı sahte gündemler yaratarak bu krizlerden çıkmayı amaçlıyorlar. Bu yüzden her şeyi satıyorlar. Satmadıkları bir şey kalmadı. Birçok ülkeye giderek parayla bu krizi çözmeye çalışıyorlar. Bu şekilde sorunları çözemeyeceklerdir. Kürt halkına karşı yürüttükleri kirli savaştan vazgeçmedikleri sürece bu sorunları çözemezler. Türkiye halklarının tamamı yaşadıkları sorunların Kürtlere karşı yürütülen savaşın sonucu olduğunu anlamalıdır. Eğer bu sorunlardan kurtulmak istiyorlarsa AKP-MHP’ye artık yeter, bu savaşı yürütme demeleri lazım. Kürt halkının gerçekliği kabul etmelisin, Kürtlerin taleplerini kabul etmelisin, Kürtlere yönelik siyasetini değiştirmelisin, Kürtlerle diyalog yoluyla sorunlarını çözmelisin demeleri lazım. Bundan başka bir yol yok. Türkiye başka şekilde krizden çıkamaz.

9 yıl önce DAİŞ çeteleri Êzidî halkına karşı büyük bir katliam yaptı. HPG-YJA Star gerillaları Şengal’in imdadına yetişerek daha büyük katliamların yaşanmasını engelledi. Êzidî halkına yönelik gerçekleştirilen 74. Ferman'ın yıl dönümü dolayısıyla vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Êzidî halkımız bugüne kadar 74 ferman yaşadı. 74. Fermanın amacı tüm Êzidîleri soykırımdan geçirerek yok etmekti. Eğer bu amaçlarına tam olarak ulaşamadılarsa PKK’den dolayıdır. Çünkü PKK buna engel oldu. Daha fermandan önce Rêber Apo hareketimize Êzidî halkımıza sahip çıkmalısınız talimatı verdi. Hareketimiz de bu temelde Êzidî halkımıza sahip çıktı. Eğer en önce giden 12 arkadaşımız halka sahip çıkmasaydı, daha sonra YPG-YPJ gitmeseydi, HPG gücü gitmeseydi, o insanlık koridoru açılmasaydı Êzidî halkını soykırımdan geçireceklerdi.

ÊZIDÎ HALKIMIZ CESARETLE MÜCADELEYE DEVAM ETMELİ

Êzidî halkı, toprakları olan Şengal dışında bir yerde yaşayamazlar. Eğer Êzidî halkı bugün hala topraklarında yaşayabiliyorsa PKK gerillaları ile YPG-YPJ güçlerinin müdahalesinden dolayıdır. O müdahale Êzidî soykırımına engel oldu. Êzidîleri Şengal’den tamamen çıkarmak istiyorlardı. Katlettiklerini katledeceklerdi, diğerlerini de çıkaracaklardı. Eğer o müdahale olmasaydı Êzidîler bitecekti. Çünkü toprağından, ülkenden çıktıktan sonra artık yaşayamazsın. Soykırım budur. Böyle bir tehlike önlendi. Birçok bedel de ödendi. Neticesinde bugün Şengal’de halk kimliğiyle, diniyle, değerleriyle yaşamını sürdürüyor.

Êzidî halkımız bugün 74. Ferman yaşanmadan önceki halinden daha güçlü. Evet Türk devletinin, Barzanilerin saldırıları var, bu tüm sorunlarının çözüldüğü anlamına gelmemeli. Êzidî halkının hala sorunları var fakat tüm sorunlara rağmen kendi kurumları var, kendilerini artık savunabilirler. Bu temelde bir ittifak oluşturdular. Bu ittifak çok önemli. Bu yüzden daha da güçlendirmeliler. O ittifak Şengal için çözüm geliştirmeli. Onlardan istenen budur. Şengal ve Êzidî halkı için bir statü geliştirmeliler. O ittifakta Êzidîler dışında da halklar ve inançlar var. Eğer bu temelde çalışmalar yürütürlerse Şengal statü kazanabilir. Bu vesileyle Êzidî halkımızın verdiği şehitleri saygı ile anıyorum. O şehitler olmasaydı, o direniş sergilenmeseydi bugün ortada Êzidî halkı olmayabilirdi. Sadece Êzidîlerin değil, Kürtlerin ve Ortadoğu’daki diğer halkların da durumu farklı olabilirdi. Bu yüzden o direniş sadece Êzidîler için değerler yaratmadı, diğer halklar ve insanlık için de değerler yarattı. Bu yüzden bir kez daha Êzidî halkımızı selamlıyorum, mücadelelerini kutluyorum, hürmetlerimi sunuyorum. Kendilerine inansınlar, kendilerine güvensinler, geliştirdikleri ittifakı daha da güçlendirsinler. Bu temelde büyük bir kararlılık ve cesaretle mücadele ederlerse amaçlarına ulaşırlar.