Beştaş: Türk devleti Qamişlo'da SİHA'ları kullanarak sivilleri katletti
Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Beştaş, Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’de sivilleri, siyasetçileri SİHA'lar ve suikastlar ile katlettiğini belirtti.
Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Beştaş, Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’de sivilleri, siyasetçileri SİHA'lar ve suikastlar ile katlettiğini belirtti.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Beştaş, toplantıda seçime işaret ederek, iktidarın her türlü olanağı fütursuzca kullandığını ve hiçbir hukuk kuralını tanımadığını anımsattı. İktidarın “kazanmadığını” söyleyen Beştaş, “Kazanma dedikleri 1,5-2,5 puanlık fark yeni ortakları ile birlikte toplumsal meşruiyeti bulunmayan bir sonuçtur. Bütün dünyada Türkiye kamuoyu da biliyor ki seçim döneminde asla adil bir seçim yapılmadı ve muhalefete karşı her türlü ilkesiz, fütursuz, sınırsız her türlü sahtekarlıklar, yalanlar maalesef seçim çalışmalarının odağında oldu” dedi.
Yeni yasama dönemine dikkat çeken ve bu dönemde Yeşil Sol Parti olarak muhalefetin odağı olacaklarına da işaret eden Beştaş, “Bu konuda aktif, etkin halk yararına, toplumun beklentilerini karşılayan gerçek sorunların konuşulup tartışıldığı, hakikatlerin gizlemediği, yalanla mücadele edeceğimiz bir parlamento dönemi olacak. Tabii ki burada toplumla birlikte toplumsal dinamiklerle birlikte sahada mücadelemizi sürdüreceğiz. İktidar şunu unutmasın ki; toplumun yarısı bütün bu hukuksuzluklara rağmen kendilerine onay vermemiştir. Ülkeyi ikiye bölmek, kutuplaştırmak, nefret iklimini yaygınlaştırmak toplumun yararına değildir; geleceği daha da belirsiz hale getirmektir. Bizim iddiamız geleceği görülebilir, şeffaf ve güvenli hissedeceği yurttaşların yaşayacağı bir Türkiye yaratmaktır. Barış içinde hakikaten kardeşçe bir yaşamın temellerini atmaktır. Bunun için biz var gücümüzle mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu.
SEFALET ÜCRETİ
Açıklanan asgari ücrete de değinen Beştaş, meselenin doğru tartışılmadığına dikkat çekti. Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kaç lira olacağı pazarlıkları, sendika temsilcileri bunun üzerinden haftalardır kamuoyu meşgul ediliyor. Sanki Erdoğan'ın işçilere, emekçilere gönlünden kopan bir para gibi bir lütuf olarak kamuoyuna yansıtılıyor, ama gerçekler bambaşka. Bu lütuf meselesini biraz önce güçlü bir şekilde gördük. Biz meseleyi farklı şekilde görüyoruz. Bu önemli ama gündemi neden bu kadar meşgul ediyor? Çünkü çalışan nüfusun neredeyse yarısı asgari ücretli olarak çalışıyor. Asgari ücrete mahkum edilmiş bu toplumun yarısı olma gerçeğini görmek zorundayız. Bu temel meseledir. Önce neden toplum asgari ücretle çalışıyor, neden buna mecbur bırakılıyor, bunu güçlü bir şekilde tartışmamız gerekiyor. Bu ücret 11 bin 402 lira olarak belirlendi, sefalet ücretidir. Emekçilere reva görülen 11 bin 402 lirayı kabul etmiyoruz, Yeşil Sol Parti olarak. Milyonlarca emekçi bu asgari ücretle açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiştir.”
Beştaş, parti olarak asgari ücretin en az 16 250 lira olması gerektiğine dair uyarıda bulunduklarını ve uyarılarını tekrarladıklarını kaydetti. Asgari ücretin “temel ücret” olarak dayatıldığını ve bu durumun değişmesi gerektiğini ifade eden Beştaş, aksinin sömürü olduğunu belirtti. Beştaş, şöyle devam etti: “Her türlü sömürüye karşı olan bir parti olarak insanın doğayı kar uğruna sömürmesini de insanın insanı sömürmesini de, emeğin sömürülmesine de sonuna kadar karşıyız. Bu para sabun köpüğü gibi uçup gidecek, gelen zamlar mutfak masrafları, akaryakıt ve her türlü zam karşısında bu ücretin bir ay sonra bir anlamı kalmayacak. Bu asgari ücret pazarlığı yapanların, bunun çok iyi bir rakam olduğunu söyleyenlerin mutfak alışverişini kendilerinin yapmasını öneriyoruz ya da arabaya 300 km için yakıt alsınlar bakalım ne kadar seyahat edebilecekler. Yani bu şişirmiş verilerle toplum nezdinde güvenilirliği tartışılan TÜİK rakamlarıyla yapılan bu değerlendirmeyi kesinlikle rasyonel bulmuyoruz. Bu para, bazılarının koluna taktığı çantaya yetecek düzeyde değildir.”
TÜRK DEVLETİNİN KATLİAMINA DİKKAT ÇEKTİ
Kürt sorununun çözülmediğini ancak buna rağmen çözüldüğüne dair iddia ve söylemlerin olduğunu ifade eden Beştaş, bu iddia ve söylemlerin ayrıca milyonlarca Kürdü yaraladığını dile getirdi. Beştaş, “Bu milyonlarca Kürt yurttaşı uzaklaştırıyor ve birlikte yaşama duygusunu, geleceği, güvensiz hale getirmekten başka bir iş yapmamış oluyorsunuz, kutuplaştırmaya artırıyorsunuz. Dün bir suikast işlendi. Nerede? Silahlı insansız hava aracıyla Kuzey Doğu Suriye'ye bağlı Qamişlo Kantonunda, aracın içinde bulunan Kantonun Eşbaşkanı Yusra Dewrêş, Eş başkan yardımcısı Leyman Şiweş ve şoför Firat Tuma katledildi. Bu uzayda da olsa Kuzey kutbunda da olsa dünyanın neresinde olursa olsun, bir Kürdün yaşamasına tahammülsüzlüktür. Kürtlerin kendi kendini yönetmesine tahammülsüzlük ve tanımamadır. İşte Kürt sorunu budur” şeklinde konuştu.
'AKP SİVİLLERE SUİKAST DÜZENLİYOR'
AKP’nin Kuzey Doğu Suriye’ye saldırı yapmak istediğine dikkat çeken Beştaş, ABD ve Rusya’nın izin vermediğini ve bu nedenle saldırıyı düzenleyemediğini paylaştı. Bu nedenle AKP’nin sivillere yönelik suikastlere başvurduğunu ve bu durumun sistematik bir hal aldığını da dile getiren Beştaş, durumu “katliam” olarak nitelendirdi. Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki bu Kuzey Doğu Suriye’ye ilişkin meselede hukuki bir dayanak var mı? Bu suikastler nerede işleniyor? Kürdistan Bölgesel Yönetiminde, Irak'ta, Hêwler ve Süleymaniye'de bir de Kuzey Doğu Suriye’de, Rojava’da. İsveç'te, Almanya’da oluyor mu? Olmuyor! Neden? Çünkü oralarda hukuk devleti var. Orada başka bir sistem buradan orayı vuramıyor ama Kuzey Doğu Suriye’yi rahatlıkla SİHA’larla bir sivil kadını, demokratik bir meşruiyetle seçilmiş bir yöneticiyi ve yardımcısını SİHA vuruyor. Buna hukuk mu diyeceğiz, hayır diyemeyiz. Burada meşrulaştırmaya çalışıyorlar bu cinayetleri. Hukuk ne diyor? Cenevre Sözleşmesinin 4’üncü ek protokolü ne diyor? Sivil siyasetçilere, sivil nüfusa yönelik saldırıdır. Savaşlarda sivillere dokunulmaz. Silahlı değilse bir silahlı eyleme girilmemişse o sivildir, hele hele seçilmiş bir yöneticisiyle bu sivildir. Burada insancıl hukuk belgeleri yok sayılıyor.”
Süleymaniye’de katledilen Hüseyin Arasan’ı da anımsatan Beştaş, “Hüseyin Arasan kimdir? Sürgüne gitmiş, Türkiye’de katıldığı bir etkinlikte ceza almış, orada yaşıyor, sivil bir hayat sürüyor. Ailesi Türkiye’de yaşıyor ama burada Türkiye gidip Hüseyin Arasan’ı öldürüyor ve ‘ben terör ile mücadele ediyorum’ diyor. Yahu Hüseyin Arasan’ı iade isteyebilirsin. Burada cezasını çekmesini isteyebilirsin, bunun dışında nasıl katledebilirsin? Onun dışında Süleymaniye ve Hewler’de çok sayıda sivil katledildi. BM 2/4 maddesi gereğince kesinlikle tüm üyelerin uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı gerek BM’nin amaçlarıyla bağdaşmayacak kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanmasına başvurmaktan kaçınıyorlar. AKP buna ne diyecek? Meşru savunma diyecek, BM’nin 51’inci maddesi diyecek. Zaman zaman Genel Kurulda bu tartışma konusu oldu. 51’inci madde var mı, burada Hewrin Xelef kendisi de belediye başkanı bir siyasetçiydi, öldürüldü. Türkiye’ye ne yapmış ki öldürüyor? Orada halkın seçtiği bir belediye başkanı, diğeri kanton başkanı. Demokratik meşru bir yönetimi tanımadıkları için ‘biz öldürebiliriz’ diyor” diye kaydetti.
SAVAŞ SUÇU
Beştaş, daha önce Kuzey Doğu Suriye’de Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef’i katledilmesini anımsatarak, şunları söyledi:
“BM, bu konuda daha sonra bir bildiri yayımladı. Dedi ki Türkiye’nin gözetiminde olan Ahrar'uş Şarkkiye örgütü mensuplarının yaptığına dair somut veriler olduğunu, bu infazın savaş suçu kapsamında olduğunu BM ifade etti. Aynı raporda bu savaş suçundan Türkiye’nin de sorumlu tutulabileceği not edildi BM kararında. Bütün bu tespit ve belgelere rağmen Hewrin Xelef’in faili Ebu Hatim Şakra 6 Haziran tarihinde Mardin Artuklu Üniversitesi'nden mezun oldu, Türkiye’ye ait bir devlet üniversitesinden mezun oldu. Neymiş katil Türkiye’de bir üniversiteden mezun oluyor BM raporuna rağmen Türkiye BM'nin üyesi. Burada sadece Türkiye sorumlu değil BM ve uluslararası toplum ve mekanizmalarda bundan sorumludur. Burada katledilen Kürtlerdir, Kürt kadınlarıdır. Kadınların hedef seçilmesi de ayrıca tartışılmalıdır. Çünkü bu Kürt kadın mücadelesine de ayrı bir yönelimin olduğunu ifade ediyor. İki hafta önce Mardin Artuklu’ya ilişkin bu mezuniyet kamuoyunda yer aldı ve hak ettiği tartışmayı yaratamadı kimse demedi ki bir kadın siyasetçi katleden kişi nasıl Türkiye’de üniversite okuyabilir. Böyle bir hukuk sistemi olabilir mi?”
DAİŞ ÇETELERİ İLE İŞ BİRLİĞİ
Türkiye’nin DAİŞ’e dönük saldırı yapmadığı bilgisini paylaşan Beştaş, bunun nedenini de sordu. Beştaş, “Bağdadi'yi ABD’ vurdu sizin sınırın ötesinde görüş mesafesinde. Size haber vermeden vurdu çünkü size güvenmiyordu. IŞİD ile işbirliğiniz konusunda ciddi şüpheleri vardı ellerinde veriler vardı. Rojava’da Suriye’de hangi askeri eylemleri sivil katliamları bu öldürdüğünüz kişilerden ziyade IŞİD’lilerin yapmış olabileceğini sordunuz mu hiç. Hunharca kadınları köle pazarlarında satan katliam yapan bir IŞİD uluslararası barbarlığın simgesi olan bir örgüte tek bir operasyon yapmayacaksınız gidip demokratik siyaset yapan, sivil siyaset yapan halkların oylarını alan kişiyi kendi ülkeniz dışında katledeceksiniz. İşte bu tam da Kürt düşmanlığıdır, nerede olursa olsun Kürtlerin statüsüne, diline, kültürüne, varlığına, düşmanlık yapmaktır” dedi.