Buluttekin: Kayyum rejimi imha ve inkâr politikalarının aracıydı

Görevi gasp edilen Amed’in Sur Belediyesi Eşbaşkanı Filiz Buluttekin, “Kayyum rejimi imha ve inkâr politikalarının en önemli araçlarından biriydi” dedi.

Yerel seçimlere bir yıldan daha az bir zaman kalırken siyasi partiler şimdiden seçim politikalarına hız vermeye başladı. Seçimler Bakurê Kurdistan’da daha büyük önem taşıyor. Türk devleti, son iki dönemdir Kürt hareketinin yüzden fazla belediyesini kayyum sistemiyle gasp ediyor; kültür, kadın, gençlik, çocuk ve anadil kurumlarını da kapatarak sosyal-kültürel kırıma başvuruyor. AKP-MHP iktidarı, Kürtçe tabela ve eğitim kurumlarının kapanması, kadın çalışmaları yürüten birimlerin lağvedilmesi veya işlevsizleştirilmesi, kültür-sanat faaliyetlerinin durdurulması, çocuk ve ekoloji alanındaki çalışmaların ortadan kaldırılması gibi pek çok suç işledi.

Sur Belediyesi Eşbaşkanı Filiz Buluttekin, kayyum rejiminin uygulamalarını anlattı.

Buluttekin, 2019’da büyükşehirlere yapılan kayyum atamalarını toplumsal ve siyasal açıdan imha-inkâr siyasetinin parçası olarak değerlendirdi. Kayyum rejimi ile bir toplumsal inşaya girilmeye çalışıldığını söyleyen Buluttekin, Kurdistan’da toplumsal deformasyonun, teslim almaya çalışmanın farklı bir yol ve yönteminin devreye sokulmaya çalışıldığını kaydetti. 

‘GENÇLER VE KADINLAR HEDEF ALINDI’

Kayyum gasplarıyla toplumun siyasetle olan bağının hedeflendiğini vurgulayan Buluttekin, şunları söyledi: “Kayyum uygulamalarıyla halkın iradesine ipotek konulmuştur. Bunun yanı sıra halkın hizmete erişmesi ve belediye imkânlarından yararlanması fazlasıyla zorlaşmıştır.  Geçmiş dönemlerde Kurdistan belediyelerindeki her türlü çalışma -kadın, ekonomi, ekoloji ve kültür gibi- bertaraf edilmiş, bunun yerine halkı kimliğinden uzaklaştıran ve yozlaştıran yol ve yöntemler devreye konulmuştur. Özelde gençler ve kadınlar, genelde ise tüm halkın siyasi alandan bağı koparılmaya çalışılmıştır. Kayyum rejimi çok sıradan bir yöntem olmayıp 2016’da devreye konulan imha ve inkâr siyasetinin en önemli araçlarından biriydi. Bu amaçla özellikle toplumun dini ve ahlaki değerleri, var olan iktidar tarafından tamamıyla yozlaştırılmaya çalışılmıştır. Camiler gibi toplumsal alanlar iktidarın arka bahçesi olarak kullanılmış ve buralarda dini kimlik asimilasyonuna girişilmiştir.”

‘KADINI EVE KAPATMAK İSTEDİLER’

Buluttekin, “Eril sistem tarafından sömürülen, biat etmeye zorlanan, köleleştirilen kadın portresi yaratılmaya çalışılmaktadır. Yapılan bütün çalışmalar bu amaçla değiştirme ve dönüştürmeye hizmet etmektedir. Bu dönemde Kurdistan’da dinsel öğelerin bu kadar çok kullanılmasının nedeni, toplumu sorgulayan, arayış içinde olan, kendi kimliğine sahip çıkan kadınları yok etmeyi amaçlamaktır. Çünkü geçmiş dönemlerde belediyelerde yapılan kadın çalışmaları çok iyi bir ivme kazanmış, kadını siyasette, toplumda, hayatta görünür kılmaya başlamıştı. Bu da var olan iktidarı rahatsız etmiş, kadını tekrar eve kapatmanın yollarını aramıştır. Bunu ise kayyum rejimiyle, var olan kadın müdürlükleri ve kültür merkezleri gibi sayısız alanları lağvederek yapmışlardır” diye konuştu.

‘YEREL YÖNETİMLERDE BAŞARILI OLAMAZLAR’

Daha önceki dönemlerde Avrupa Birliği uyum protokolleri çerçevesinde yerel yönetimlerin kentin dinamikleri olan meslek odaları ve halkla birlikte hareket ettiğini belirten Buluttekin, şunları paylaştı: “Bu da belediyeleri zamanında ve yerinde kararlar almaya yönlendirmekteydi. Bugün ülke yönetimine sirayet etmiş olan antidemokratik yöntemler, ülkenin tamamına yayılmış durumdadır. Yönetimine el konulan Kurdistan belediyeleri ipotek altında olduğu için yerel yönetim ilkesiyle bağdaşmayan bir yapıya dönüşmüştür. Merkezi yönetimler (valilikler ve kaymakamlıklar) halktan kopuk bir politika izlemektedirler. Bu nedenle alınan kararlar halka yarardan çok zarar getirmektedir. Yerel yöneticiliğin temel ilkesi, toplumsal hassasiyetlere duyarlı olmak ve onlarla hemhâllik kurmaktır. Toplumun gündemlerine yabancı olmayarak, içlerine girerek duygudaşlık kurmaktır. Ancak bürokratik saiklerle hareket eden, yaşam standartları dahi sınıfsal öğeler taşıyan mülki amirlikler veya halkçı olmayan figürlerin yerel yönetimlerde başarılı olmaları kesinlikle imkânsızdır.”

‘ŞEHİRLER KARANLIĞA GÖMÜLDÜ’

Buluttekin, “Kayyum belediyeleri sanki tamamıyla halka hizmet ediyormuş gibi bir çalışma havası yaratılmaktadır. Özellikle seçim dönemleri yaklaştıkça kaldırım, park ve bahçe düzenleme ihalelerinin sayısı artmaktadır. Oysa gerçekte Kurdistan belediyeleri ve şehirleri devasa sorunlarla boğuşmaktadırlar. Yol, enerji, altyapı, tarihi ve kültürel yapılar gibi birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Bizlerin yönetimleri dönemlerinde sürdürülebilir kent projeleriyle birçok alanda gerçek çözümler bulmaya çalışılırken bugün hiçbir sorun çözülmediği gibi şehirler sahada karanlığa gömülmektedir. Yapılmaya çalışılan şey göz boyamaktan başka hiçbir işe yaramamaktadır” şeklinde konuştu. 

‘İHALELERLE KİMİ GRUPLAR ZENGİNLEŞTİRİLİYOR’

Kayyum saldırılarına örnek olarak tarihi ve kültürel mirası olan Sur ilçesinin hedef alınmasını da veren Buluttekin, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Yol yapısından tutun da altyapı, kültürel faaliyetler ve parkların kamuya açık alanlarına kadar her yer sürdürülebilir bir kent olmaktan çok uzaklaşmıştır. Kent adeta bir ticarethaneye dönüştürülmüştür. Her yer bir rant kapısına açılmıştır. Oysa böyle tarihi ve kültürel mirası olan bir kent, çok daha farklı yöntemlerle ileri yüzyıllara miras olarak taşınmalıdır. Yapılan ihaleler sanki halkın faydasınaymış gibi gösterilmektedir Objektif bir bakış açısıyla incelendiğinde, her ihale birtakım grupların nasıl zenginleşeceğinin yolu şeklindedir.”