Demir: Referansımız kuruluş kodlarımızdır
HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, hem kongre fikriyatının, hem kuruluş kodlarına dönmenin hem de halkın bu dönemece yönelik eleştiri ve düşüncelerinin yol gösterici olacağını söyledi.
HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, hem kongre fikriyatının, hem kuruluş kodlarına dönmenin hem de halkın bu dönemece yönelik eleştiri ve düşüncelerinin yol gösterici olacağını söyledi.
Halkın aslında bir yanıyla hem siyasi partiye hem de kongreye uyarı da verdiğini; aradaki kopukluğun ya da daralmanın giderilmesi gerektiğini belirten HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, “Bizler geldiğimiz gelenekler itibarıyla istifa ederek değil, yaptıklarınızın hesabını vererek görev değişikliği yaparız. Doğru yöntemin bu olduğunu düşünüyoruz” dedi.
HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Seçim sürecini geride bıraktık ve bu çerçevede HDP ve Yeşil Sol Parti’de değerlendirmeler de yapılıyor. Bu aşamada HDK’nin meclis tipi örgütlenme modeliyle bugünün de tartışmalarına yol açması, yöntem göstermesi çerçevesinde nasıl bir önemi var?
Öncelikle elbette HDP ve HDK arasındaki farkı ortaya koymak lazım. Siyasi partinin il, ilçe mahalle örgütlenmeleri, merkez örgütlenmesi ve de parlamento olmak üzere hiyerarşik bir yapılanması var. Her ne kadar bir halk hareketinin içinden çıkıyor olsa bile formu itibarıyla aşağıdan yukarı doğru örgütlenen bir yapı. Kongreyi, partiden farklı kılan yanı ise yatay örgütlenme, halk için kendi mücadele alanları ve araçları içinden örgütlenerek gelen bir yapı. Kongre aynı zamanda da daha katılımcı, daha demokratik. Hiyerarşik olarak kongrenin parti gibi üyeleri olması gerekmiyor. Elbette burası da bir örgüt ama kongre içinde çalışma yürüten, fikriyatını hayata geçiren daha çok kongrenin dışında da farklı toplumsal kesimlerle bağ kurabilmesi. Oranın sorunlarının bizzat özneleri tarafından gündemleştirildiği, mücadele yöntemlerini belirlerken birlikte ortaklaştıkları bir yapı olması itibarıyla da çok daha geniş, çok daha katılımcı, çok daha demokratik bir yapısallık.
Her meclisin içindeki her bir bireyin sözü, her bir bireyin katılımı, her bir bireyin değerlendirmesi eşit olarak etki ediyor. Dolayısıyla örgütsel olarak böyle farklılıkları var. Elbette yüzyıllar boyunca süren bir mücadele ve örgütlenme süreci var ama günümüz dünyasında, modern çağda devletlerden çözüm ya da müdahale beklemek yerine meselenin öznesi olan yapıların, toplumların, hareketlerin kendi çözüm önerilerini kendisinin bulması ve hayata geçirmesi söz konusu. Aradaki fark budur. Bir merkeze havale etmeden, bir merkezden beklemeden bizzat merkezin kendisi olması. Dolayısıyla günümüzde de böyle bir örgütlenme modelinin, formunun kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz.
Politik bilincimiz, ideolojik bilincimiz geldiğimiz bütün o tarihsel mücadele dönemleri bizi böyle bir sıçrama noktasına getirmiş oldu. Elbette meclis tarzı örgütlenmelerin geçmişten de örnekleri var. Türkiye ve Ortadoğu'ya baktığımızda zaten çok katmanlı, çok kimlikli, çok farklı halkları, inançları barındıran böylesi bir coğrafyada da ancak meclis tarzı yan yana gelişlerle ortaklaşılabilir. Hem birbirini anlayabilmek hem ortaklaşabilmek hem de ortak bir hedef için mücadele vermek için. O yüzden diyoruz ki kongre ve meclis tipi örgütlenme, günümüzün aslında en sonuç alıcı ve en demokratik örgütlenme biçimidir.
Bu modelin geçmişte kazanımları oldu, hem halk hareketi hem de parlamento açısından. Günümüze baktığımızda ise özellikle seçim sonrası hem muhalefet partileri hem de toplumsal hareketler açısından bu örgütlenme biçimi neden terk edildi?
Bunun için 2015 sürecine dönersek ve oradan tahlil edersek daha iyi kavrayabiliriz. 2015 sürecine gelinceye kadar olan süreçte hatta 2011-2013’te sokak hareketliydi, işçi grevleri, örgütlülükleri vardı, çevre hareketleri sokaktaydı ve de Gezi direnişinin olduğu bir dönem yaşadık. Dolayısıyla halkın daha doğrusu, sorun yaşayan toplumsal kesimlerin sokakta olduğu, sokakta örgütlendiği, sesini duyurduğu ve bununla ilgili de bir mücadele ettiği dönemdi. 2015’i hazırlayan biraz da içinde bulunduğumuz süreçti ve elbette müzakere ve barış sürecinin de çok büyük bir katkısı vardı. Türkiye'de pek çok şey tartışılabiliyordu. Kapıların üzerine kapatıldığı toplumsal kesimlerin -ki bunların en önemli bölümü Kürt siyasal hareketiydi- topluma kendisini anlatabileceği mecralar vardı. Dolayısıyla toplumun farklı kesimleriyle de buluşabildiği bir dönemdi. Bunun sonuçları seçimde parlamentoya da yansıdı. Özellikle HDP'nin listelerinde bütün toplumsal kesimlerin temsiliyetleri vardı. İlk defa bu kadar geniş bir temsiliyet yansıyordu. Bu da aslında HDP'nin geldiği kongrenin fikriyatıydı. 2010’dan 2015’e gelinceye kadarki süreci örgütleyen ve kendi içinden de bir siyasi parti çıkararak, bu siyasi partiyle seçime giren ve o bunu da meclise taşıyan bir kongre fikriyatıydı fakat sonrasında bir daralmanın içine girdik.
Daralmanın ana sebepleri nelerdi?
Hem Kürt halkının hem de HDP’nin ve de bileşenlerimizin üzerine gelen yoğun saldırıyı, baskıyı, siyasi atmosferi elbette ki tekrar tekrar anlatmaya gerek yok. Şu var ki; bu hareket çok önemli bir şeyi açığa çıkarttı, yüzyıl boyunca birbiriyle temas etmeyen halkların birbirini gören hali ve birbirini anlayan, birbiriyle empati kurma halini. Haliyle buna saldırılar tabii ki yoğunlaştı. Elbette sadece bu saldırıların arkasına sığınmıyoruz, bunun da handikaplarını görüyoruz ama zaman içinde toplumsal alanla bağ zayıfladı. Daha çok parlamento merkezli bir siyaset yürütüldü. Siyasetin sözü, parlamentodan topluma aktarılmaya çalışıldı. Dolayısıyla aslında bir halk hareketi içinden gelen bir partinin, siyasi örgütün bir süre sonra içinden geldiği tabanla kurduğu bağ zayıfladı. Tamamen koptuğunu söyleyemeyiz. Hala bir halk hareketi geleneğinden geliyor. Hala geniş kitlelerin desteklediği ve içinde olduğu bir siyasi yapı ama bir süre sonra birbirlerine seslerine ulaştırmada zorlandıkları bir süreç oldu. En büyük eleştirimiz kendimize dönük bu olmalıdır. Kongrenin daha ikincil planda kalışı, partiyi besleyenin aslında kongre iken bir noktadan sonra bütün gözlerin partiye dönmüş olması ve kongrenin bir odak olmaktan çıkması meselesidir.
Yeni dönemde de bunu yeniden bilince çıkartmaya, tartışmalarını yapmaya ve bu kopuşun ana nedenlerinin sadece sistem saldırıları olmadığını, bizim yöntemsel olarak içine girdiğimiz o daralma olduğunu da gören bir yerden yaklaşmamız lazım. Zira halkın içinden gelmeyen hiçbir örgütsel yapının da büyüyemeyeceğini bu seçimler gösterdi. O yüzden bir daralmanın olduğunu hepimiz kabul ediyoruz.
Önümüzdeki süreçte hem HDK hem onun bir bileşeni de olan HDP ve Yeşil Sol Parti bu daralmaya ilişkin somut hangi adımlara atacak?
Tabii ki parti kendi organlarının içinde tartışmayı yürütüyor. Bizler ise yöntem üzerinde tartışma yürüttük. Parti bileşenleriyle yan yana gelerek yöntemin nasıl olması gerektiği üzerine bir tartışma yürüttük. Tespitlerimiz, değerlendirmelerimiz ve okumalarımız var. Sonuçtan yola çıkarak değil, aslında bu sonuca bizi getiren koşullardan başlayarak bir tartışma yürütüyoruz. Şimdiye kadar halktan, toplumdan kitlelerden beslenen siyasi yapı, elbette bu tartışmaları da yine halkla yürütecek nihayetinde. Önce kendi iç mekanizmasında belli bir olgunluğa eriştikten sonra kitlelerle buluşacak ve kitlelerin hem eleştirisini alan hem kitlelere hesap veren bir dönem olacak.
Dolayısıyla merkezi organlarda, siyasi partinin çeşitli yapılarında, sözcülüğü, temsilciliği, kadroları olan insanların halka da hesap vermesi gerekiyor. Çokça tartışılan bir şey var kamuoyunda, siyasi partimiz üzerinden özellikle HDP, Yeşil Sol Parti’de yetkili organların istifa etmesi gerektiğine dair. Bu, burjuva demokratik sistemlerin yöntemidir. Zira istifa ettiğinizde de herhangi bir sorumluluk almadan çekilmiş olursunuz. Bizler geldiğimiz gelenekler itibarıyla istifa ederek değil, yaptıklarınızın hesabını vererek görev değişikliği yaparız. Görevi başka yoldaşlarımıza, başka arkadaşlarımıza devrederiz ve içinde bulunduğumuz bütün çalışma sürecine ve eksikliklerimize dair bir hesap veririz. Doğru yöntemin bu olduğunu düşünüyoruz.
Elbette bu tartışmaları yürütürken birlikte buluştuğumuz toplumsal kesimlerin de eleştiri ve önerilerini dikkate almak zorundayız. Sadece kendi içi tartışmalarımız değil. Çünkü 2015-2023 süreci boyunca toplumun pek çok kesimiyle buluşuldu, yan yana gelindi, ortak mücadele araçları keşfedildi ve onlarla birlikte hareket edildi. Dolayısıyla o kesimlerle de yürüteceğimiz bir tartışma var. Bir bütün olarak bu tartışmalardan kuruluş kodlarımızı da tekrar referans alarak yeni dönemi örgütlemeyi hedefliyoruz. Tabii gelecek öneriler eleştiriler de dikkate alarak düştüğümüz o daralmadan çıkabilmenin yolunu da bulmaya çalışacağız. Türkiye devrimcileri de Kürt halkının temsilcileri de onlarca defa böylesi süreçleri güçlü bir şekilde atlatmıştır. Her şeye rağmen bir daralma olsa da halen Türkiye’de yüzde 10 civarında bir temsil kapasitesi var.
Halk aslında bir yanıyla uyarı da verdi; hem siyasi partimize hem kongremize. Geldiğimiz gelenek, geldiğimiz mücadele süreçleriyle bugün aradaki o kopukluğun ya da daralmanın giderilmesi gerektiği aşikâr ama sistemin gücünü de unutmamak lazım. 20 küsur yıldır ülkeyi yöneten AKP-MHP iktidarının gücünü, toplumun üzerindeki baskı araçlarını da unutmamak gerekir. Uluslararası güçlerle kurduğu denge ve buradan oluşturduğu hegemonya küçümsenecek bir şey değildir. Burayı aşabilmek için restorasyoncu yöntemlere teslim olmak değil, gerçekten de halkın içinde örgütlenerek, bunu aşabileceğimizi tekrar bize hatırlatması açısından bu süreci önemli bir dönemeç olarak da okuyoruz.