‘Demokratik ulus mücadelesinin öncüsü Kürt kadınları’
Sosyolog Rojda Yıldız, ulus devletin en büyük yıkımını kadınların yaşadığını söyleyerek, demokratik ulus için verilen mücadelenin Kürt kadınları tarafından yürütüldüğünün altını çizdi.
Sosyolog Rojda Yıldız, ulus devletin en büyük yıkımını kadınların yaşadığını söyleyerek, demokratik ulus için verilen mücadelenin Kürt kadınları tarafından yürütüldüğünün altını çizdi.
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK), Kurdistan’ı dört parçaya bölen Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yılı dolayısıyla Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlediği, "Yüzüncü yılında Lozan: Muhasebe ve imkan" başlıklı panel, “Ortak geleceğin imkanları” konulu 2’nci oturumla devam etti.
Panelin 2’nci oturumunun moderatörlüğünü Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Elif Bulut yaptı.
BASKIN ORAN: KÜRTLERİN ÖNEMİ YOK, PETROLÜN VAR
Bu oturumda ilk olarak, “Sevr’le mukayeseli olarak Lozan’ın genel niteliği ve Kürtler ile Ermeniler hakkındaki hükümleri” konulu sunumu Prof. Dr. Baskın Oran yaptı. Lozan Antlaşması’nın bir zafer ya da hezimet olmadığını ifade eden Oran, anlaşmanın bir “uzlaşma” olduğunu söyledi. Oran, Sevr Antlaşması’nda Kuzey’de büyük Ermenistan ve Güney’de de Kurdistan şeklinde bir haritanın oluştuğunu belirtti. “Lozan’da Kurdistan da, Ermenistan da yok” diyen Oran, İzmir İktisat Kongresi’nin amacına değinerek, orada devletlerin özet olarak bir kapitalist üretim sistemi istediklerini ifade etti. Oran, “Bu karardan sonra İngiltere artık Bolşevizm’in yayılmaması için kurmak istediği Ermenistan’a ihtiyacı kalmıyor. İngiltere Kurdistan’dan vazgeçti çünkü Kürtlerin yaşadığı yer olan Musul petrolünü aldı. İngiltere için Kürtlerin önemi yok, petrolün önemi var” dedi.
LOZAN’DA VERİLEN HAKLAR DA TANINMIYOR
Oran, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Lozan’da Kurdistan, Kürt kelimesi yok ama dil hakları var. Anlaşmada iki tane fıkra var: ‘Herhangi bir Türk vatandaşının din ya da basın toplantılarında istediği bir dili konuşmasında hiçbir engel konmayacak.’ Dolayısıyla Kürtlerin de bundan yararlanması gerekir. Tabii ki bu madde hemen çiğneniyor. Daha sonra Kürtçe yasaklanıyor. Seçimlerde, cami hutbelerinde Kürtçe konuşmayı, cezaevlerinde Kürtçe roman okumayı, Aram Yayınevi’nden çıkan kitapları yasakladılar. Buna örnekleri çoğaltabiliriz. Diğer madde ise ‘Devletin resmi dili Türkçe olmasına rağmen mahkemelerde yurttaşlar istedikleri dili savunma yapabilecek.’ Bu madde de ihmal edildi ve mahkemeler bunu da yasakladı. Örneğin, KCK Davasında sanıklar Kürtçe savunma yapacaktı. Ben de bilirkişi mütalaası sunmak için gitmiştim. Lozan Antlaşması’ndaki maddeleri dayanak göstererek savunma yapabileceklerini söyledim. Ama mahkeme heyeti dinlemeyi reddetti.”
ROJDA YILDIZ: LOZAN, ERKEKLERİ ‘KURUMSALLAŞTIRMA’ ÇABASIDIR
Ardından Sosyolog ve Jineolojî dergisi Yayın Kurulu Üyesi Rojda Yıldız, “Ulus-Devletin Ötesine Geçmek: Lozan ve Kadınlar” başlıklı sunum gerçekleştirdi. Lozan ve tarihteki görüşmeler ile antlaşmaların hiçbirinde kadınların olmadığını belirten Yıldız, “Lozan erkekleri kurumsallaştırma çabası olan bir antlaşma” dedi. Bu meselelerin hepsinin cinsiyetçilik süzgecinden geçirilmesi gerektiğini ifade eden Yıldız, 1919’da kurulan ve bir yıl sonra kapatılan Kürt Kadınları Teali Cemiyeti hakkında bilgi verdi. Yıldız, “Kürt ulusçuluğunun inşası sürecinde Kürtlerin doğrudan özerklik talebi olan birçok kurumu kapatılıyor ve insanlar sürgün ediliyor. 1923 öncesine kadar İstanbul’da Kürt ulusunun haklarını talep ettikleri bir dönem olduğunu da biliyoruz” ifadelerini kullandı.
ULUS DEVLETİNİN EN BÜYÜK YIKIMINI KADINLAR YAŞADI
Dersim’de Kürt kız çocuklarının “Türkleştirildiğini” ve “ehlileştirildiğini” belirten Yıldız, “Dersim’in kayıp kızlarına” değindi. Dersim’deki kadınlar ile kız çocuklarının çok iyi Türkçe konuşmasını bir cumhuriyet travması olarak yorumlayan Yıldız, cumhuriyet tarihinde Kürt kız çocukların askerler tarafından “sahiplenilerek” Türkleştirildiğini dile getirdi. Sıdıka Avar örneğini veren Yıldız, “Bu sadece bilinen bir isim, kim bilir kaç Sıdıka Avar daha vardır…” dedi. Yıldız, aynı politikanın Süryani ve Ermeni kadınlar ile kız çocukları için de asimilasyon ve soykırım politikaları ile hayata geçirildiğini, anadilin yok edilmeye çalışıldığını da sözlerine ekledi. “Türk kimliği, azınlık kadınlar üzerinden kendini tatmin etmeye girmiş” diyen Yıldız, “Gerilla kadınların bedenleri üzerinden dahi uygulandı, erkekliği kışkırtan yazılamalar yapıldı” diye konuştu. Azınlık kadınların bedenlerine dönük politikalar ve pratiğin “sömürge” mantığıyla kendisini var ettiğinin altını çizen Yıldız, ulus devletin en büyük yıkımını kadınların yaşadığını aktardı.
Öte yandan Kürt kadınlar öncülüğünde demokratik ulus tartışması yapıldığını dile getiren Yıldız, yine yeni yaşam için verilen mücadelenin Kürt kadınları tarafından yürütüldüğünü söyledi.
OSMAN TİFTİKÇİ: LOZAN’DAN SONRA MİLLİYETÇİLİK ARTTI
Son sunumu ise Araştırmacı-Yazar Osman Tiftikçi yaptı. Tiftikçi, “İkinci yüzyılda nasıl bir cumhuriyet?” konulu sunumla gerçekleştirdi. Halkın Lozan’ı resmi ideolojide olan şekliyle bildiğini dile getiren Tiftikçi, yüzde 60’lık milliyetçi kesimin Lozan Antlaşması sonrası ortaya çıktığını vurguladı. Birinci Meclis’in kısmen “demokratik” olduğunu belirten Tiftikçi, şunları kaydetti: “Hatta Meclis’te üç komünist vekil de vardı. Çünkü Lozan Antlaşması sonrası cumhuriyet yönetimi imzalanıyor. Sonra tek parti, tek adam sistemi kuruluyor. Burada tek adam ve partiye karşı çok geniş bir muhalefet oluşuyor. Bu muhalif cephenin ilk dışa vurumu 1930’da gerçekleşen yerel seçimler kendini gösteriyor. Bu aynı zamanda Cumhuriyet tarihinin tek seçimidir. Ayrıca seçimleri kadınlarında seçme ve seçilme hakkını kullandığı ilk seçimdir. Burada geniş bir muhalefet oluşuyor. Muhalefette Kürtler, gayri Müslimler, işçiler, feminist hareket, solcular, sosyalistler, işçi kadınlar yer alıyor.”
SAĞCILARA AÇIK PARLAMENTO
İlerleyen süreçte muhalefetin Demokrat Parti’de (DP) yan yana geldiğini ve böylelikle yüksek bir oy aldığını söyleyen Tiftikçi, “Bunların arasında Kürtler, solcular, işçi sınıfı, sendikalar, kadın hareketi var. 1930’da muhalif olan cephe 1950’de tekrar ortaya çıkıyor. Daha sonra bu cephe çeşitli politikalarla sağcılaşıyor. Bunu dönüştüren etkenler bakarsak: Muhalefete gidebilecekleri hiçbir alternatif bırakılmıyor. Çok partili dedikleri sistem aslında sadece sağcılara açık bir sistemdir. O sistem 2015’te HDP’nin meclise girmesiyle, yüz sene sonra da kırıldı” diyerek, iktidar ve muhalefetin el birliğiyle “tek adam” rejimini kurduğunu ifade etti.
Panel, ikinci oturumda yapılan sunumların ardından son buldu.