Devletin kirli Kürt siyasetinin iç yüzü: AKP’nin JİTEM’leşmesi

JİTEM yargılamalarını deşifre olan tetikçiler üzerinden geliştiren AKP iktidarı, aynı zamanda devlet içindeki JİTEM’in görevli kadrolarını da korumayı esas alarak bir kez daha toplumu kandırdı.

26 Mayıs’ta Ankara JİTEM Davasında tüm sanıkların berat etmesi, AKP’nin JİTEM ve türevleri ile geliştirdiği ittifakın bir sonucu olarak gelişti.  Kürt Siyasal Hareketine karşı devreye koyduğu ‘Çöktürme Planı’ bağlamında JİTEM türevleriyle işbirliği yaparak yeni bir savaş konseptini geliştiren AKP, JİTEM’e yönelik tüm hukuki mecraları amacından saptırarak, kendi derin yapılanmasını oluşturmak için bu yapılarla işbirliğini üst düzeyde tuttu.

Ankara ve çevresinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit baskınında aralarında bulunduğu 19 kişinin ölümüyle ilgili açılan “JİTEM” davasının 7’nci duruşması, 26 Mayıs’ta Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 19 Aralık 2013 tarihinde açılan davada dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Özel Hareket Daire Başkanı İbrahim Şahin ve Korkut Eken ile 90’larda isimleri failli meçhul cinayetlerde geçen üst düzey kolluk kuvvetleri, itirafçılar yargılanıyordu. Ancak devam eden davanın 7’nci duruşmasında mahkeme tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Başta Ağar olmak üzere 90’larda işlenen suçların baş aktörü olan diğer kişilerin seçim arifesinde alelacele beraat ettirilmesi, AKP’nin JİTEM ve türevleriyle geliştirdiği işbirliğinin bir sonucuydu. 90’larda JİTEM ve türevlerinin işledikleri suçlarla ilgili Kurdistan’ da başta Amed olmak üzere Şirnex, Mêrdîn ve farklı kentlerde davalar açıldı. İnsanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilen suçlara ilişkin devlet mekanizmaları hukuki süreçlerin dışında tutularak, suçlamalar daha çok şahıslar üzerinde geliştirildi. AKP 15 Temmuz darbe senaryosundan sonra Kürt halkına karşı 90’larda gelişen tüm savaş suçlarının üstünü örten bir anlayış ortaya koyarak, JİTEM merkezli açılan davaların zaman aşımına uğramasına yönelik hukuki boşluklar oluşturdu. Kürt Siyasal Hareketine karşı devreye koyduğu ‘Çöktürme Planı’ bağlamında yeni bir savaş konseptini geliştiren AKP, JİTEM’e yönelik tüm hukuki mecraları amacından saptırarak, kendi derin yapılanmasını oluşturmak için JİTEM ve türevleriyle işbirliği içinde oldu. ‘Çöktürme Planı’ kapsamında bu türevlerin tümünü savaşın birer aparatı olarak sahaya süren AKP, oluşturduğu Cumhur ittifakı ile bu yapılarla işbirliğini en üst düzeye çıkardı.

KURDİSTAN’DA JİTEM VE TÜREVLERİNİN VAHŞET DÖNEMİ

Türk devleti, gerilla güçlerinin lojistiğini kesme, iletişimsiz bırakma manevra alanlarını daraltma gibi klasik askeri taktiklerle sürdürdüğü savaş konsepti 90’ların başında yeni bir biçim alacaktı.  OHAL’ın ilanı ile savaş Kurdistan’da tüm yaşam alanlarına yayıldı. ‘JİTEM’, ‘Koruculuk’, Hizbullah gibi kontra yapılar yeni savaş konseptine göre dizayn edildi. Devletin yeni paradigması topyekûn savaş konseptiydi. Tüm olanaklar yeni savaş kurallarına göre düzenlendi. Topyekûn savaş konsepti çerçevesinde askeri, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel tüm kurumlar buna göre dizayn edildi.

Yeni savaş konseptinin şehir merkezlerinde toplumsal korku yaratma, sindirme ve imha etme işlemleri ise JİTEM üzerinde yapılandırılıyordu. JİTEM’in kontrolünde Hizbullah, itirafçılar ve korucular sivil hedeflere göre şekillendirilmişti. Siyasi öncü şahsiyetler, kanaat önderleri, imamlar, gazeteciler, sol ve demokrat insanların yok edilmesi birinci hedef olarak uygulandı. İkinci hedef ise bu yapıların kontrolünde denetim dışına çıkma riski yüksek toplulukların katledilmesiydi. Bunun en bariz örnekleri 90’larda Cizîra Botan ve Nisêbîn'deki Newroz kutlamalarında yaşanan toplum katliamlardır. Licê’de ve başka yerlerde sürdürülen toplu katliamlar ile bu süreç işletildi.

Bu dönemden sonra Kurdistan’da sistematik kayıplar, gün ortası işlenen cinayetler, baskınlar, köy yakmalar, bombalamalar ile vahşet dönemin perdesi açılmıştı. Kurdistan’da herkes bir şekilde JİTEM ve türevlerinin hedefiydi. HEP İl Başkanı Vedat Aydın cinayeti ile başlayan JİTEM cinayetleri Kurdistan coğrafyası ile sınırlı kalmayarak, devletin düşman olarak değerlendirdiği tüm muhalif ve örgütlü yapıları, şahısları hedef almıştı. Siyasi cinayetler, yargısız infazlar ve toplu katliamlarla tüm ülke esir alınmıştı. Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararları JİTEM ve türevleri sahada eksiksiz yerine getiriyordu. Dönemin Başbakanı Çiller’in "isimleri elimizde" diye hedef gösterdiği Kürt iş insanları da JİTEM ve türevleri ülkücü mafya ortaklığında infaz edilmişti. Mahkemeye yansıyan kayıp ve cinayetlerde devlet kurumları JİTEM’i kabul etmeyip, olayı kontrol dışına çıkan grupların işi olarak topluma lanse ediyordu.

JİTEM’İN KABULÜ AMACINDAN SAPTIRILDI İŞ BAŞINDAKİ SUÇLULAR KORUNDU

2011 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığın JİTEM Komutanı Albay Arif Doğan’ın itirafları sonrası yürüttüğü bir soruşturma kapsamında JİTEM’in varlığı ile ilgili devlet kurumlarına bir yazı gönderdi. Jandarma Genel Komutanlığı JİTEM’in varlığını kabul ederek, İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı bilgisi dışında Jandarma Genel Komutanlığı inisiyatifi ile kurulduğunu ve 1990 yılında tasfiye edildiğini öne sürmüştü. Her ne kadar 1990’da tasfiye edildiği iddia edilse de ortaya çıkan itiraflar ve belgeler bu bilginin doğru olmadığını ortaya koyuyordu. Genelkurmay ve devletin diğer kurumları varlığını kabul etmese de dönemin Milli Güvenlik Kurulu’nun emri doğrultusunda JİTEM’in kurulduğu ve faaliyetlerini sürdürdüğü belgelerle ortaya çıkmıştı. 1990’larda lağvedildiği iddia edilmesinin tek nedeni, devlet kararı ile işlenen suçların birkaç polis, asker, korucu ve itirafçıların üstüne atıp hiyerarşi içerisinde devlet görevlerini devam ettiren diğer suçluları korumaya yönelik bir adımdı.

AKP 90’lardaki kirli savaşın sonuçlarıyla yüzleşme adı altında siyasi ve toplumsal beklenti oluştururken diğer tarafta da JİTEM ve türevleri hakkında açılan davaları zamana yayarak, yaşananları devlet politikası değil de kontrol dışına çıkan kolluk görevlilerin sorumluluğu olarak topluma sundu. Mahkeme salonlarında mağdur aileler ve avukatların hukuki mücadelesine rağmen, insanlığa karşı suç işleyen mekanizmalar yerine kişilerin yargılanması şeklinde süreç sürdürüldü.

ERGENEKON DAVALARINDA JİTEM SUÇLARI DEĞİL HÜKÜMETE KARŞI DARBE SUÇLARI ÖNE ÇIKARILDI

Ergenekon operasyonları kapsamında tutuklanan birçok üst düzey askeri yetkili Kurdistan’daki savaş suçlarının uygulayıcısıydı. Binlerce sivil insanın katliam emrini veren ve bu kirli savaşı yürüten kişiler olan Veli Küçük, Arif Doğan gibi üst düzey yetkililer, kamuoyunda Kürtlere yönelik savaşta işlediği suçlarla teşhir edilse de mahkemelerde bu suçlardan dolayı yargılanmadılar. 90’larda Kurdistan’da insanlığa karşı işlenen suçları görmemezlikten gelen mahkemeye heyetleri, daha çok AKP’ye karşı darbe suçlamasıyla suçladığı bu kişileri cezaevine gönderdi.

ARİF DOĞAN’IN EVİNDE ÇIKAN SUÇ BELGELERİNE AKP 'DEVLET SIRRI' DEDİ

2009 yılında Ergenekon davaları kapsamında evi basılan JİTEM’İN kurucu Arif Doğan’ın evinde önemli belgeler ele geçirilmişti. JİTEM’in görev tanımlaması yapılan belgeler gizli-çok gizli ve özel olarak ayrılmıştı. Basına sızdırılan kısmında belgelerde köy korucuları, aşiret mensupları, sivil operasyon timleri ile ilgili bilgiler içeriyordu. Belgelerin "Gizli Faaliyetler" başlığı altında 2930’ıncı sayfada ise PKK’ye karşı başka bir örgüt ile görüşmelerin üst seviyede tutulduğu belirtiliyordu. Bu örgütün Hizbullah olduğu ve o dönem yapılan ortaklıklardan bahsediliyordu.

15 numaralı klasörde ele geçen bir başka belgede ise, sivil insanların evlerinin bombalanması ve yakılması yönünde kararlara rastlanmıştı. PKK’ye sempati duyan insanların evlerinin uçurulması ve olay yerine de PKK, HRK ile ERNK bildirilerinin bırakılıp, suçu PKK’nin üstüne atması gerektiği belirtiliyordu. 90’larda bu şekilde birçok toplu katliam JİTEM unsurları tarafından gerçekleştirildi. İnsanlar evleriyle birlikte ateşe verildi.

Bu belgeler JİTEM’in işlediği suçları açığa çıkarılması için mahkemelere sunulmadı. Ergenekon iddianamesinde sadece özetle bahsedildi. Fakat belgeler avukatların tüm taleplerine rağmen mahkemeye sunulmadı. Daha sonra bu belgeler devlet sırrı olarak devletin karanlık raflarına kaldırıldı.

 AKP, JİTEM İLE MÜCADELE ADI ALTINDA JİTEM’LEŞTİ

AKP iktidara geldiği zamanlar bir yandan Kürt halkı temsilcileri barış ve diyalog süreçleri geliştirirken diğer yandan ise JİTEM’den doğan boşluğu cemaat ve tarikatlarla doldurmanın hesapları içinde oldu. JİTEM kadrolarından doğan boşluğu kendi polis gücü ile kapatmaya çalışıyordu. Kurdistan’da şehir merkezlerinde yaşanan değişim kaba askeri görüntü yerine daha sivil bir polis görüntüsünden ibaret olacaktı. Kürt Siyasal Hareketin etki alanlarını daraltmanın stratejisi daha farklı yöntemlerle devam ettiriliyordu. Bu kapsamda KCK adı altında on binlerce Kürt siyasetçisi tutuklandı. Cemaat ve tarikatların önü açılarak, devletin yeni stratejisine göre Kurdistan’da yeniden dizayn edildi.

JİTEM VE TÜREVLERİ YENİDEN SİSTEME EKLEMLENDİ

JİTEM’in en güçlü türevlerinden olan Hizbullah kadroların tümü serbest bırakıldı. Hizbullah Kurdistan’da yeniden sisteme eklemlendi. AKP döneminde JİTEM’i ve özel savaş aygıtlarını tasfiye görüntüsünün altında kendi derin oluşumlarını inşa etme süreci yatıyordu. JİTEM’i deşifre etme, Ergenekon yargılamalarından özel savaş kadrolarının tutuklanması yeni dönemin inşası için eski dönemin yeniye uyarlanması ve kadroların sürece uyarlanması amacıyla değerlendirildi. Bu süreç ile JİTEM’in eski üst kadroları yeni dönem için AKP ile iş birliği içinde hareket etmeye ikna edildi.

AKP BİRLİKTE SUÇ İŞLEMEK İÇİN SUÇLULARI HUKUKİ YAPTIRIMLARIN DIŞINDA TUTTU!

90’larda Çiller-Ağar-Güreş üçlüsü döneminde devlet merkezli organize edilen JİTEM, AKP döneminde ise mahkemelerde temize çıkarılarak, yeniden sisteme dahil edildi. 90’ların sonunda üst düzey rütbelilerin işlediği suçlar insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilerek haklarında iddianameler hazırlandı. Ayrıca bu suçun bir parçası olan korucular, itirafçılar ve özel savaşın diğer tamamlayıcıları da bu kapsamda mahkemelere çıkarıldı. AKP bunları yargılıyormuş gibi temiz toplum mesajı verip, toplumsal destek istiyordu. Çünkü AKP Kürt siyasetine yönelik yürüttüğü ‘Çöktürme Planı’ kapsamında bu unsurlarla işbirliği içinde oldu. JİTEM’in tüm uygulamalarını sahiplenen AKP, Kurdistan’ın tümünde yürüttüğü savaşta Kürt kentlerini yıkarak, yüzlerce sivil insanı katletti. Şehirlerde sivil yaşam alanlarında yürütülen savaşı hukuk dışına çıkartan AKP, çıkardığı yasalarla yüzlerce sivil insanın yaşamına sebep olan askerlerin yargılanmasını engelledi. Savaşa özel yasalar çıkartan AKP, eski savaş suçlularıyla ortak bir paydada buluşarak, Kürt halkına karşı geliştirilen insanlık dışı savaş yöntemlerinde buluştu. Bu şekilde mahkemelerde JİTEM yargılamalarını deşifre olan tetikçiler üzerinden geliştiren AKP iktidarı, aynı zamanda devlet içindeki JİTEM’in görevli kadrolarını da korumayı esas alarak, bir kez daha toplumu kandırdı.