Türkiye ilk turunda milletvekili seçimi de olan iki turlu bir cumhurbaşkanlığı seçimini geride bıraktı. 28 Mayıs’ta yapılan seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan tüm devlet imkânlarıyla girdiği seçimi kazandı. Seçimin en çok konuşulan konularından bir tanesi kötü ekonomiydi. Cumhur İttifakı ekonomiye dair geçici hamleler, atılım gibi birçok maddeyi seçenek olarak sundu. Meydanlarda ise yurtdışından getirilen ‘yerli üretim’ araçları sergilendi. Seçim üzerine birçok vaat havada uçuşurken Merkez Bankası döviz rezervleri seçime kısa bir süre kala neredeyse alarm vermekteydi. TCMB verilerine göre 19 Mayıs haftasında brüt rezervler 3,5 milyar dolar düşüşle 101,6 milyar dolara geriledi. Merkez Bankası’nda iki ayda 25 milyar dolarlık düşüş yaşandı. Seçimin ertesinde ise bir süredir bastırıldığı söylenen ve swap yolu ile dengelenmeye çalışılan döviz kurları yükseliş gösterdi.
Türkiye’deki ekonominin durumunu, seçim sonrası ortaya çıkacakları ve ekonomi politikasını ele alacağımız serinin ilk kısmında Ekonomist Mustafa Sönmez, durumu değerlendirdi.
EKONOMİ YETERİNCE DÖVİZ KAZANAMIYOR AMA HARCIYOR
Öncelikle döviz rezervlerindeki azalmanın neye işaret olduğunu ele alan Sönmez, bazı formüllerin kısmen işe yarasa da sonuç itibarıyla bir açık olduğunu söylüyor: “Bir döviz sorunu var tabii, bunu hem Merkez Bankası'nın rezervlerinden takip ediyoruz hem de fiyatının artma eğiliminden izliyoruz. Türkiye ekonomisi yeterince döviz kazanamıyor ama harcıyor; bu, yapısal bir sorun. İhracattan, turizmden özellikle döviz kazanıyor ama ithalatı çok yüksek. Özellikle enerji, hammadde yatırım malı açısından. Bu ithalat daha fazla döviz sahibi olmayı gerektiriyor ve borçlar var. Borçlarını geri ödemesi ve bunun sürekli çevrilebilmesi gerekiyor. Bundan dolayı dövize ihtiyaç var. Bir de döviz insanların birikimlerini bağlayabildikleri bir çıpa, bir liman bundan dolayı dövize bir yöneliş söz konusu. Talep fazla ama arz yetersiz. O zaman dövizde sürekli bir artış eğilimi oluyor.
Haliyle her hükümet bu talebi düşürmeye, dolayısıyla fiyatı kontrole çalışır. Talep düşürmek için Türk lirasını cazip kılmaya çalışır. Faizleri arttırır, Türk Lirası faizlensin ki insanlar dövize yönelmesin, en azından içeride birikimi olanlar bunu yapmasın diye. Bu hükümet öyle yapmadı hem faize bastırdı hem dövize bastırdı ve dövizi kontrol etmeye çalıştı. Faize bastırırken bir kalem icat etti, Kur Korumalı Mevduat (KKM) diye. İnsanlara dedi ki dövize yönelmeyin, Türk liranızı bu mevduata yatırın. Her üç ayın sonunda döviz ne kadar artmışsa onu ben size ödeyeceğim, garanti ediyorum dedi. Bütçeden bir yılda 200 milyar lirayı bu şekilde bu kesimlere aktardı. Şimdi bu Kur Korumalı Mevduat işe yarar bir şey haline geldi. Onun için dövizin bundan sonraki geleceğini kontrolde yine kullanılacaklar ama yine de hem ekonominin büyüme ihtiyacını karşılayacak malları ithal etmek, hem de borçları çevirmek için dövize ihtiyaç var.”
MEHMET ŞİMŞEK GERİ GELEBİLİR
Mustafa Sönmez’e göre, uluslararası yatırımcılar için bir belirsizlik söz konusuydu. Buradaki belirsizliğin giderilmesi halinde dış kaynak bulunabilir. Erdoğan’ın Saray’da yaptığı ilk konuşmada dikkati çeken bir husus da uluslararası finansa denk bir sistem kuracağız demesiydi. Bunun için de eski Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek’in geri gelip gelmeyeceği konuşulmaya başlandı. Erdoğan, Şimşek ile bir görüşme gerçekleştirdi. Kulis bilgilerine göre Şimşek, ekonomide atama yetkisini istedi ve bunu aldı ama dış yatırımcının istediği ekonomi modeline dönüş içinse net bir yanıt yok. Zira yakın süreçte bir yerel seçim var. Erdoğan’ın faiz politikasını veya KKM’den vazgeçişi onaylayıp onaylamayacağı net değil.
Sönmez de, Şimşek söylentilerine değinirken bu noktaları vurguladı: “Yeni hükümetin dışarıdan para bulup bulamaması önemli. Bulabilir, o da ayrı. Zira dış dünya Erdoğan'ın akıbetini bekliyordu. Bu ne olacak? Gidecek mi, kalacak mı? Kalırsa nasıl bir ekonomik rota izleyecek? Bu belirsizlik içinde gelmiyorlardı. Şimdi bundan sonrasında bir değerlendirme yapacaklar. Yani seçim bir belirsizliği ortadan kaldırdı. Anladılar ki beş yıllığına bir yetki elde etti. Yatırımcılar tabii ülkelerin hukuki iklimlerini, siyasi yapılanmalarını da dikkate alır. Ne kadar riskli olup olmadığını dikkate alır ama belirsizliğin ortadan kalkmasını da artı olarak işaretlerler.
Bir de ekonomiyi kim yönetecek, ona bakarlar. Erdoğan, Mehmet Şimşek ile temas halinde. O da bir kutlama mesajı göndermiş Twitter'dan. Yani böyle bir istihdam olabilir ve Mehmet Şimşek'i ekonominin başına getirebilir. Getirirse dış dünya böyle bir isme itibar edebilir. Ve kaynak girişi söz konusu olabilir. Ama Türkiye ekonomisinin kırılganlığı önemli boyutlarda. Enflasyon tam kontrol altına alınabilmiş değil, ciddi bütçe açığı var. Buna ek olarak döviz açığı var. Ülke demografik olarak ikiye bölünmüş durumda. Son seçimler de bunu gösterdi. Bir uyum yok. Bunlar tabii yabancıların yine dikkate alacakları bir şey. Bunların hepsini değerlendirip karar verirler. Onun için gelişmeleri izlemek gerekir.”
ÜÇÜNCÜ BİR KUR ŞOKU OLASI MI?
Bir diğer mesele de, bu göstergelerin bir kur şoku yaşatıp yaşatmayacağı. Zira Türkiye ekonomisi 2018 ve 2020’de iki kur şoku yaşadı. 2018’deki kur krizini tetikleyen olarak ABD ile Türkiye arasında yaşanan Rahip Brunson krizi gösteriliyor. Trump yönetimindeki ABD, o dönem Rahip Brunson’un ceza alması üzerine Türkiye’ye karşı görece düşük yoğunluklu ekonomik yaptırımlar da içeren adımlar attı. Bu da kur krizini tetikledi. 2020’de böylesi bir siyasi gerilim yaşanmasa da Covid-19 salgını ve TCMB’nin rezervlerindeki net düşüş ikinci bir kur şokunu tetikledi.
Ekonomist Mustafa Sönmez, yeni bir kur şoku yaşanmayacağı kanısında. Sönmez’e göre ilk kur şokunun sebebi politik ve sonrası ise salgınla ilgiliydi. Şimdiyse bazı politikaların ne yöne gideceği bunu belirleyecek ama döviz sıkıntısı ortadan kalkmıyor, dahası enflasyon da buna dahil: “2018’deki kur şoku politik bir nedenle yaşandı. Rahip Brunson meselesinden dolayı Amerika ile gerilim yaşandı. O zaman bir sıçrama oldu. Esas olarak politik kaynaklı bir sıçramaydı. Daha sonra işte yeterince döviz kazanamayıp harcayan ekonomi enflasyon da başkaldırınca ve Erdoğan faizleri düşürünce herkes dövize yöneldi. Yine bir kur şoku yaşandı. Onu kontrol etmek için Kur Korumalı Mevduatı icat ettiler. Şimdi bir kur şoku ihtimali yok.
Dediğim gibi seçimin yapılmış olması, beklentilerin, belirsizliklerin ortadan kalkması ve yeni yönetim ne yapacak beklentisi içine girilmesi ve de Mehmet Şimşek faktörünün devreye girme ihtimali var. Bütün bunlar, ‘bekle gör’ meselesine dönüştü. Zira Kur Korunmalı Mevduat işe yaradı, dolarlaşma ve doların tırmanışını kesme açısından, her ne kadar bütçeye yıllık 200 milyar lira bir maliyet yüklese de insanların vergileri, yurttaşa eğitim, sağlık olarak harcanması gereken paralar buraya aktarılsa da bir el freni olarak işe yaradı. O nedenle böyle didaktik bir şekilde bir kur şoku beklentisi yanlış.”
ENFLASYON ÜRETEN DİNAMİK DURUYOR
Sönmez, kurda bir şok dalgası beklemezken, enflasyon için bir iyileşme ya da belirsizliğin ortadan kalkması gibi bir durum olmadığını da ifade etti. Zira Erdoğan yine seçim gecesi yaptığı konuşmada yükselen fiyatlara dem vurup bunları indireceklerini ifade etti. Sönmez ise enflasyonu üreten iki dinamikten söz etti: “Enflasyonda iki önemli dinamik var. Enflasyonu yukarı iten şeylerden biri tarımdır. Tarım ve ondan dolayı gıda enflasyonu. Tarımda yeterince üretim olmadığı için fiyatlar artıyor ve tarımı iyileştirme, ayağa kaldırma konusunda AKP çok başarısız olduğu için de tarım kesimi böyle şeyler yaşamak durumunda kaldı ve ondan dolayı da gıda fiyatları arttı. Bu cephede bir iyileşme yok. Orada o enflasyon üreten dinamik duruyor.
Diğeri de döviz fiyatlarıdır. Döviz fiyatları arttığı zaman ithalat pahalılaşıyor, maliyetler artıyor ve fiyatlara yansıma devam ediyor. Bir de tabii dünya fiyatları var. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden dolayı dünya emtia fiyatları artmıştı. Yani enerji ve ham madde fiyatları artmıştı. Dünyadaki artışların yansıması yatıştı. Döviz fiyatlarını kontrol ettiği sürece bu maliyetlerle o dinamik biraz sönebilir ama asıl olan tarım ve hayvancılık. Burada yeterince üretim ayağında bir şey yapılmazsa, iyileşme olmazsa üretim olmaz. Üretim olmayınca da enflasyon dinamiği canlı kalmaya devam eder.”