Egîd Kobanê umudunu yitirmedi

“Şehit Şahoz’un yanında uzandım. Elimi yüzümde gezdirdim. Bir gözüm çıkmıştı, diğeri ise bulanık görüyordu. Beni de çete elemanı sanıp götürdüler. Bekledim. Umudumu yitirmedim. Arkadaşların geleceğini biliyordum.”

Topraklarını savunmak için YPG’ye katılan Egîd Kobanî, Serêkaniyê’de çetelere karşı ön saflarda yer alırken gözünü kaybeder. Yoldaşları, çetelerin eline düşen Egîd’i unutmaz.

Cephet El Nusra’nın Serêkaniyê’yi işgaliyle halkın yaşam koşulları daha da güçleşti. Rejim ve Cephet El Nusra arasında yaşanan çatışmalara müdahil olmayan YPG, Cephet El Nusra’nın halka dönük tecavüz, katliam, hırsızlık, yolsuzluk ve talanına şahit olunca harekete geçti. Ayrıca daha yeşermemiş Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek için Türk devleti ve çeteler kolları sıvamıştı. Serêkaniyê de bu tasfiyenin geçiş kapısıydı. Türk devleti çetelere hem eleman hem de lojistik takviyesi yapıyordu. Rojava Devrimi’ni ortadan kaldırmak istiyordu. Halkın göç etmesi için de sınır kapılarını açarak Bakurê Serêkaniyê'de (Ceylanpınar) bir çadır kent açmıştı.

EL NUSRA’NIN SERÊKANIYÊ’DEN KOVULMASI

Kürt düşmanları, Kürt halkının başarısı ve yeni başlayan Rojava Devrimi’yle Kürtlerin özgürlük hayalini yıkmak istiyordu. 19 Aralık'ta ise Cephet El Nusra’nın başını çektiği çeteler, Kürtlere ve savunma güçlerine saldırdı. Kürt Yüksek Konseyi’nin ‘Ülkeye Dönüş’ sloganıyla yapacağı yürüyüş için çalışma yürüten Serêkaniyê Halk Meclisi Başkanı Abid Xelîl şehit düştü. Ardından çeteler ile YPG arasında şiddetli çatışmalar başladı. Selah Eyo Şêxo isimli aktivist ile Asayiş üyesi Xalid Ömer Hemo çetelerle görüşme sırasında esir alınarak vahşice katledildi. Önceden yer yer gerçekleşen saldırılarla yaşanan bu son çatışma ve Abid Xelîl’in ardından Selah Eyo Şexo ve Xalid Ömer Hemo’nun şehit düşürülmesi bardağı taşıran son damlaydı. Bu üç şehadet ardından aralıksız başlayan çatışmalar, Serêkaniyê’nin Cephet El Nusra’dan özgürleştirilene kadar devam etti.

EGÎD KOBANÊ ANLATIYOR

Serêkaniyê’nin özgürleştirilmesinde yer alan Egîd Kobanê, şöyle anlatıyor: “2014’ün başlarında savaş artık üst düzeye ulaşmıştı. Çeteler ve Türk devleti Kobanê’ye yönelmeye başlamıştı. Biz de Sêrekaniyê’den Kobanê’ye bir koridor açmak istiyorduk. Olmasa bile en azında yerimizde kalarak eylemlerimizi gerçekleştirebilirdik. O süreçlerde Mebrûka gibi köyler çetelerin elindeydi. Rawiya, Dehman ve Mebrûka’nın özgürleştirilmesi için harekete geçtik. 

HEVAL BEHRÎ’DEN SONRA ÖN CEPHEYE

Hamlenin ilk süreçlerinde savaş tecrübemiz olmadığı için arkadaşlar arka cephede kalmamızı istiyordu. Özgürleştirilen köylerde savunma amaçlı kalıyorduk. Çatışmada bir arkadaş şehit düşmüştü ve arka cepheye getirildiğinde üzerinden kefiyeyi kaldırdım. Heval Behrî’ydi. Heval Behrî, benim aracılığımla YPG’yi tanımıştı, katılma kararı almıştı. Şehit düştüğünü görünce ısrarla ön cepheye gitme dayatması yaptım. Çünkü en büyük intikam, işgal altında olan topraklarımızı özgürleştirmekti ve ben de hamlelerde yer almak istiyordum. Hedefime ulaşmıştım. Bir grup arkadaşla Dehman köyünü özgürleştirme hamlesine katılmıştım. Çatışma çok yoğundu, öyle ki gelen mermilerden kafamızı kaldıramıyorduk. Çeteler ile arkadaşların arasında sadece 5 metrelik bir mesafe vardı. Koordineli bir şekilde gruplar halinde köyü çetelerden temizlememiz gerekiyordu. Ben de saldırı grubundaydım. Köyü özgürleştirerek Heval Behrî’nin intikamını alabilecektim. 

TARAFLAR İÇ İÇE GİRMİŞTİ

İlk önce şehit ve yaralı arkadaşları sağlam bir yere ulaştırdım. Yerime döndüğümde çetelere ait bir arabanın patlatılacağı bilgisi arkadaşlara ulaşmıştı. Daha pozisyonumuzu almadan araba süratle yanımıza yaklaştı ve patladı. Bir anda göz gözü görmedi, tozdan gözümüzü açamıyorduk ve patlamanın şiddetinden sersemleşmiştik. Çatışma o kadar kızgınlaşmıştı ki arkadaşlarla çeteleri birbirinden ayırt edemiyorduk. Şehit ve yaralanan arkadaşlar vardı. Ben, Heval Şahoz ve iki kadın arkadaş tekrar konumlandık. Üzerinde askeri elbisemiz olan 3 kişi hayalet gibi önümüzden geçti ve çetelerin tarafına doğru ilerledi. 'Heval! O tarafa doğru gitmeyin! DAİŞ’in alanı...' der demez küçük bir çatışma başladı. 2’sini öldürdük, diğeri ise kaçtı.

ŞEHİT ŞAHOZ’UN YANINA UZANDIM

Dehman köyü, uzun bir süre DAİŞ çetelerinin elinde kalmıştı. Dolayısıyla mevzileri, tünelleri, yer altı mevzilerini güçlendirmişlerdi. Arabanın patlamasıyla da çeteler ev, yer altı tünelleri ve savunma mevzilerinden saldırı pozisyonuna geçmişti. Roketin patlamasıyla Heval Şahoz basıncın etkisiyle yanıma düştü. Şehit düşmüştü. Sadece Şahoz’un şehit düştüğünü sanmıştım ama daha sonradan anladım ki diğer arkadaşlar da şehit düşmüş. Çetelerin sayısı çok fazlaydı. Cephanemiz de az kalmıştı. Ayağa kaldığımda çok az bir ağrı hissettim, çevremi iyi göremiyordum. Şahoz’a daha da yakınlaşarak, o mudur değil midir netleştirmeye çalıştım. Şahoz’du. Ayağa kalkmaya çalıştıkça yere düşüyordum, dengemi sağlayamıyordum, önümü göremiyordum. Arkadaşlara seslendim, ses çıkmadı. Yine heval, diye seslendim ama geri dönüş olmadı. Anladım ki diğer arkadaşlar da şehit düşmüş. Ben de Şahoz’un yanında uzandım ve baş ucuma keleşi yerleştirdim. Hareketsiz pozisyonda bekledim. Elimi yüzümde gezdirdim. Bir gözüm çıkmıştı diğer gözüm ise baruttan kaynaklı bulanık görüyordu.

SESSİZCE BEKLEDİM, UMUDUMU YİTİRMEDİM

Yol alabilecek bir durumda değildim. Hareket etsem, çetelerin olduğu tarafa doğru gidebilirdim. Çatışma uzun sürmüştü. Uzun bir süre yerde kaldım. Gitmezsem esir düşme ihtimalim vardı, gidersem önümü göremiyordum, yolu karıştırabilir ve esir düşebilirdim. Ne olursa olsun gitmem gerekiyordu. Kendi kendime 'denemelisin', dedim ve ayağa kalktım. Biraz yol aldıktan sonra bayılmışım. Uyandığımda çatışmanın ortasındaydım. Çatışma durulduğunda çetelere daha yakın tarafta olduğumu anladım ve çetelerin yaralıları çevreye yayılmıştı. Saç ve sakallarım çok uzamıştı. Yaralı sayısı çok fazlaydı; detaylı bakmadan herkesi kaldırıp götürdüler. Beni de saç ve sakallarımdan dolayı çete elemanı sandılar ve götürdüler. Kim olduğumu anlamadılar. Sessiz bir şekilde bekledim. Umudumu yitirmemiştim. Arkadaşların geleceğini biliyordum. Tek korkum köyden uzaklaşmaktı. Bir anda mermi sesleri havada uçuşmaya başlamıştı ve zılgıt seslerini duyunca derinden bir oh çekmiştim. Çeteler büyük bir darbe yemişti. Heval Newal’in, ‘Heval Egîd!’ diye seslenmesiyle bana doğru ilerlediğini anladım.

'Yaşıyor musun' diye sordu. Konuşamadım, sadece elini sıktım.”