FEDA: Sivas'taki katliamcı zihniyet AKP-MHP ile sürüyor

Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenleri anan FEDA, AKP-MHP iktidarının katliamcı ve soykırımcı zihniyeti sürdürdüğüne dikkat çekti, "Özgür ve ortak yaşamı birlikte inşa etmeliyiz" dedi.

Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) tarafından yapılan yazılı açıklamada, Sivas Katliamı'na dikkat çekilerek, "Temmuz 1993'te sanatçı, siyasetçi ve yazarlar dört gün sürecek Pîr Sultan Abdal şenliğinde söyleyişide bulunmak, kitaplarını imzalatmak, şarkılar söylemek, deyiş, nefes ve duvazlarını seslendirmek üzere Sivas’ta bulunuyorlardı. Şenliğin ikinci günü, Cuma namazından çıkan faşist grup, etkinliğin yapıldığı alanı sloganlar eşliğinde, tekbir getirerek basar. Etkinlikte bulunan yazar ve sanatçılar, Madımak Oteli’ne sığınmak zorunda kalırlar" denildi.

DEVLETİN ROLÜNE DİKKAT ÇEKİLDİ

Açıklamada şunlar belirtildi:

"Alevilere karşı devlet tarafından örgütlendirildiği anlaşılan bu güruh otelin etrafını sarar, otele sığınanları kuşatırlar. Tekbir sesini duyanların katılımı ile kısa sürede sayıları on binlere ulaşan bu faşist güruh 'Laik kafirlere ölüm', 'Zafer İslam’ın olacak' diyerek oteli ateşe verirler.

Devletin valisi, polisi, askerinin yanı sıra dönemin hükümeti saatler boyu devam eden bu kuşatmaya sessiz kalmayı görev bilirler. Çünkü inkârcı ve katliamcı ulus devletin farklı ve öteki olanlara karşı ’Tamamlanmamış Görev’, ‘Bitmemiş Suç’ pratiği devam ediyordu.

‘Bitmemiş Suç’ pratiği gereğince şenlik üzerine saldırtılan ve sevk edilen bu nehak zihniyet sahipleri tarafından çıkarılan yangında, 33 canımızın kimisi dumandan vahşice boğularak, kimisi de hunharca yakılır. Madımak oteli çevresine bindirilmiş faşist güruh, is ve yanık et kokusundan çılgına dönmüş, önüne gelen her şeyi yakıp yıkıyordu.

Dönemin belediye başkanının "Gazanız mübarek olsun”, dönemin başbakanı Tansu Çiller'in “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” dediğine dikkat çekilen açıklamada, "2014 yılında ise davanın zaman aşımına uğratılması üzerine, Başbakan Erdoğan, 'Hayırlı olsun' deme pervasızlığında bulunmuştu" diye belirtildi.

'TÜRK DEVLETİ, KÜRT VE ALEVİLERE KARŞI SOYKIRIMCI ZİHNİYETTE'

FEDA, açıklamasında şunları da kaydetti:

Başbakanlara bunu söyleten Türk devletinin bitmeyen suç pratiğidir. Soykırımcı İttihat ve Terakki zihniyetinin Birinci Dünya Savaşı koşullarında Müslüman olmayan halklara dönük yürüttüğü soykırım, ulus devletin inşası süreci ile birlikte Müslüman ve Türk olmayan Kürt Alevilerine ve Türk olmayan Kürtlere dönük sürdürülür. Tekçi, inkârcı, katliamcı ve soykırımcı bu zihniyetin Alevilere karşı ‘Tamamlanmamış Görev’ olarak addettiği katliamın adıdır Sivas.
1920-1921 yıllarında Koçgiri soykırımı ile Kürtleri Ankara’dan uzaklaştırmanın stratejisi ile hareket eden devlet, 1978'de Maraş, 1980'de Çorum ve 1993’te Sivas’ta Kürt- Alevi karşıtı stratejisi gereğince ‘suç pratiği’ içinde olur. 1925 Şark Islahat Planı ile genelde Kürtleri, özelde Kürt Alevileri, ‘Yeşil Kuşak’ dışına hapsetmek, direnenleri ortadan kaldırmak, geride kalanları ise asimile ederek başkalaşıma uğratmak devletin temel stratejisi olmuştur.

 Kürt ve Alevi sorununu, meşru demokratik yollarla çözmek yerine, her seferinde katliam ve soykırımı dayatan Türk devleti, TSK bünyesinde oluşturduğu Özel Harp Dairesi üzerinden halklara, inançlara dönük fiziki, siyasi, kültürel ve sosyal soykırımı uygulamayı görev bilir. 1990’lı yıllarda Kürt Siyasal Hareketi halklara, inançlara ve ezilenlere dokunmaya başlar, toplum dinamiklerinin kendi hakikati ile buluşmalarını sağlar.

'AKP-MHP İKTİDARI DEVAM EDİYOR'

Toplumun sivil, demokratik örgütlenmesi perspektifi ile başta Kürt Alevileri olmak üzere, bir bütün Alevilerin öz güçleri üzerinden örgütlenmelerini ve kendi hakikatleri ile yüzleşmelerini, devlet kendisi için tehlikeli gelişme olarak gördü. Ulus devletin inkârcı ve katliamcı politikaları ile ön alamadığı siyasal, toplumsal ve kültürel aydınlanma hareketi, Ankara’nın yanı başında, ulus devletin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi’nin gerçekleştiği Sivas’ta yaşanıyor olması, ulus devlet tarafından kabul edilmez görüldü. Türk ulus devletinin yok saydığı Kürtler, Aleviler, sosyalistler ve aydınlar yan yana gelmiş, topluma yeni bir umut ışığı yakmışlardı. Devletin bekası için kabul edilmez olan bu gelişme, Özel Harp Dairesince önlenmeli, kriminalize edilmeliydi. O nedenle devletin yasama, yürütme ve yargısı el birliği içinde olmuş, askeri ve sivil bürokrasisi katliamı kolaylaştıran olmuşlardır.
Tekçi zihniyetten beslenen AKP-MHP faşist iktidarı da bir kez daha Alevilere, Kürtlere ve demokrasi güçlerine katliam ve soykırımı dayatıyor. Toplumsal muhalefetin faşizme karşı direnişinin de etkisiyle birbirlerine düşen iktidar klikleri, mafya liderleri katliamların bizzat derin devlet tarafından yapıldığını itiraf etmeye, Alevilere karşı devletin yeni saldırı içinde olduğunu söylemeye başladılar.
Bizleri farklılıklarımızla ayrıştıran, karşıtlaştırıp düşmanlaştıranların oyununa gelmemek, mazlum ve mağdur Anadolu ve Mezopotamya halkları ve inançları olarak ‘Bir Olmanın, Birlikte Olmanın Zamanıdır’ diyoruz.
‘Yol Bir Sürek Binbir’ düsturundan hareketle farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek, demokratik, özgür ve ortak yaşamı birlikte inşa etmeliyiz."