Firarê Binê Xetê: Alicanê Bişar ve Seyîdxanê Usivê Seydo

Seyîdxanê Usivê Seydo ve Alicanê Bişar etrafında toplanan direnişçiler, toplum hafızasına “Firarê Binê Xetê” olarak geçerken, devlet kayıtlarında ise Agirî İsyanı'nın devamı olarak yer aldı.

Türk devleti, Kurdistan’da ayaklanmaların bastırılması sürecinde kendisi açısından tehlikeli olarak değerlendirdiği tüm Kürt ileri gelenlerini katletme, sürgün etme ve cezaevine gönderme siyasetini etkin bir şekilde kullandı. I. Dünya Savaşında Osmanlı devleti yanında etkili bir şekilde savaşan Kürt aşiretleri, yeni kurulan Türk devletinin hedefi oldu. Kürtlerin inkârı ve imhası esası üzerine kurulan Türk devleti, Kürt ayaklanmalarına katılan veya toplum nazarında itibarlı tüm Kürt ileri gelenlerini bir şekilde hedef haline getirdi.

Ağrı Ayaklanması’nın sonlarına doğru bölgede nüfuz sahibi olan Berazî Aşireti’nden Alicanê Bişar ve Seyidan Aşireti’nden Seyitxanê Usuvê Seydo (Seyitxanê Kerr) yeni bir savaş cephesi açacaklar diye ihbar edilir. Devlet tarafından sürekli gözlem altında tutulan Alican ve Seyitxan’ın köyleri basılır. Alican ve Seyitxan operasyonlara karşı direnir ve dağlara çekilir. Çoğu aile fertlerinden oluşan grupları ile uzun bir dönem geniş bir coğrafyayı kapsayacak şekilde Türk ordusuna karşı direnir. Devlet, bu direnmeyi Ağrı Ayaklanması’nın devamı olarak değerlendirerek, en üst seviyede askeri operasyonlar düzenler. Operasyonlara karşı büyük bir direniş gösteren grup, Kurdistan’da devlet yanlısı milisleri hedef alan eylemlerinden dolayı halk tarafından büyük bir sempatiyle karşılanır. Bölgede yürüttükleri çatışmalardan ve askeri takipten kurtulmak için sürekli yer değiştiren grup, ‘Firarê Seyîdan û Berazan’ olarak da anılır. Daha sonra Fransızlara sığınmaya karar veren grup, Rojava’ya (Binxetê) geçerken yaşadıkları çatışmalardan dolayı halk arasında ve dengbêj kilamlarında ‘Firarê Binxetê’ olarak tarihe geçer.

RUSLARA VE FRANSIZLARA KARŞI SAVAŞTA YER ALIR

Alicanê Berazî, Qereyazi'da (Geliyê Beraza) mıntıkasında bulunan Hespreş köyünde dünyaya gelir. Alican’ın ailesine ‘Malla Bişar’ denilir. Rusların Bakurê Kurdistan’ı işgal saldırılarına karşı Bedlîs ve Milazgir cephelerinde aktif yer alır. Savaşın bitiminden sonra ekonomik nedenlerden kaynaklı ailesiyle birlikte Kayseri’ye göç eder. Mustafa Kemal’in Fransızlara karşı milis güç oluşturmak için görüştüğü Kürt ileri gelenlerden biridir. Kayseri’deyken Mustafa Kemal’in adamlarının görüşmesi sonrası oluşturduğu milis güçlerle birlikte Çukurova’ya geçer. Adana ve çevresinde Fransız ve Ermeni komitelerine karşı Türk hükümetin direktifiyle çatışır. Alican ve çoğunluğu akrabalarından oluşan grup, Fransızlara karşı başarılı olur. Sonrasında Alican ve kardeşleri, memleketi Qereyazi'ya geri döner. Bu süreçte arazi anlaşmazlığı nedeniyle çıkan olaylardan kaynaklı kardeşleriyle birlikte cezaevine düşer. Aile kaynaklarının verdiği bilgilere göre; 1926 yılı ve veya sonrasında cezaevinde kalır.

AĞRI AYAKLANMASI VE KÖYÜNE BASKIN

Ağrı Ayaklanması süresince sürekli gözetim altında tutulur. Küçük kardeşi Abdulbaki, cezaevinde kaçıp bir süre Ağrı Ayaklanması’na dahil olur. O da dahil olacak diye sürekli ihbar edilir. 1925 yılı öncesine ait Şêx Saîd’in Alican’a yazdığı bir mektup da devletin eline geçer. Ağrı Ayaklanması’nda Kürt güçlerin etkinliğinin zayıfladığı bir dönemde Erzirom'dan bir müfreze asker, Alican’ın yaşadığı Qereyazi'nın Çepê köyüne baskın düzenler. Teslim olmayı reddeden Alican ve akrabaları, askerlerle çatışmaya girer. Saatlerce süren çatışmada birçok asker öldürülür. Geri kalan askerler ise esir edilir. Takviye amaçlı gelen askerler tarafından kuşatılan Alican ve akrabaları, sabaha doğru kuşatmayı yararak dağlık alanlara çekilir. Alican kardeşleri Abdulhamid, Feyzullah oğlu Reşit ve akrabaları Aliyê Feqiyê Silê, Alîye Garê’nin içinde bulunduğu 35 kişi askerlerden elde ettikleri silahlarla direniş başlatır.

SEYÎDXAN RUSLARA KARŞI SAVAŞTA ÜÇ KARDEŞİNİ YİTİRİR

Seyîdxanê Usivê Seydo, Mûş Ovası’nda bulunan Qicik köyünde dünyaya gelir. Hasenan Aşiretler Konfederasyonu’nun bir kolu olan Seyîdan Aşireti’ne mensuptur. Ailesine “Mala Usivê Seydo” denilirdi. Seyîdxan, Hamidiye Alayları’nda yüzbaşı rütbesi ile görev yapan ağabeyi Derwêşê Uso ve iki kardeşi ile I. Dünya Savaşı’nda Ruslara karşı Malazgirt ve Bulanık cephelerinde yer alır. Ağabeyi Derweşê Uso ve iki kardeşi savaşta yaşamını yitirir. Seyîdxan ise savaşın sonuna kadar cephede savaşır. Savaşçılığı ve cesareti ile tüm aşiretlerin saygınlığını kazanır. Savaştan sonra ise sık sık İran’a gider. Burada Simko ile dostluk geliştirir.

12 YIL HAPSE MAHKUM EDİLİR

Daha sonra cezaevine düşer. Cezaevinde tanışıklığı olan Alican ile bir dönem birlikte kalır, ancak burada Amed’deki cezaevine sürgün edilir. Şêx Saîd öncülüğündeki direniş döneminde cezaevindedir. Bastırıldığı günlerde Xarpet’e sürgün edilir. Xalit Begê Hasenî, Cemilê Çeto, Bekiran aşireti ileri gelenlerinden Xelilê Misto ile aynı cezaevinde kalır. 12 yıl ağır cezaya mahkum edilen Seyîdxan geri kalan cezasını tamamlamak için Bolu’ya gönderilir.

Seyîdxan’ın akrabalarından Zübeyir Akaydın, vefatından önce Seyîdxan’ın cezaevi günleri ile ilgili şu bilgileri paylaşmıştı: “Seyîdtxan 12 yıl ceza almıştı. Akrabalar onu ziyaret etmişti. Onun 12 yıl ceza almasından dolayı üzüntülerini dile getiriyorlar. O da kızarak ‘Siz niye üzülüyorsunuz. Binlerce yiğit asıldı. Xalid Beg gibi bir yiğit asıldı. Bana 12 yıl vermişler ona mı üzülüyorsunuz’ diye akrabalarını teselli etmiş.”

Birkaç yıl sonra ödenen yüklü miktarda rüşvet karşılığında Bolu/Gerede Cezaevi’nden serbest bırakılır. Mûş’ta köyüne yerleşen Seyîdxan da Ağrı Ayaklanması’na katılacak diye ihbar edilir.

SEYÎDAN DAĞI’NA ÇEKİLİR

Mûş merkezde avukat olan Ehmedê Ano, İçişleri Bakanlığı'na Seyîdxan’ı ihbar eder. Gelen askeri birliğe teslim olmayan ve direnen Seyîdxan, kardeşi Tevfik, oğlu Silhadin, amcasının oğlu Suleymanê Ali, yeğeni Mustafa ve akrabası Xalid olmak üzere 15 kişi ile Heft Mexel’e yakın Seyîdan Dağı’na çekilir.

AGIRÎ DAĞI’NA ULAŞMA ÇABASI

Alican, arkasındaki askeri takipleri aşarak 35 kişilik grubu ile Seyîdan Dağı’na, Seyîdxan’ın yanına gelir. İkisi yaptıkları görüşmede ortak hareket etmeyi ve Agirî Dağı’nda devam eden ayaklanmaya katılmayı kararlaştırır. Agirî Dağı’nın etrafında oluşturulan askeri çemberi yarmak için yoğun çatışmalara katılırlar. Halk arasında “Firarê Seyîdan û Berazan” olarak nam salarlar. Bölgeye gönderilen askeri müfrezelerle girdikleri çatışmalarda üstünlük sağlayan grup, daha çok vur-kaç taktikleri ve sık yer değiştirerek yaptıkları eylemlerle herkesin dikkatini çeker. Erzirom, Mûş ve Bedlîs’teki askerler tarafından sıkı takibe alınan grup, yoğun çatışmalara girer.

500 KİŞİLİK MÜFREZE TAKİBE BAŞLAR

Yüzbaşı Derviş Bey’in emrinde 600 kişilik seyyar müfreze, Seyîdxan ve Alican’ın grubunu imha etmekle görevlendirilir. Bu seyyar müfreze baskın yaptığı köylerde yaptığı katliamlar ve yargısız infazlarla korku salar. Yüzbaşı Derviş Bey, baskın düzenlediği köylerde bir araya topladığı köylüleri sıraya dizerek, içlerinden bir-iki kişinin ya kafasını keserek ya da kurşuna dizerek infaz seansını gerçekleştirir. Etrafa saldığı korku iklimiyle Derviş Bey ve müfrezesi toplumu haraca bağlar. Maddi durumu olanlara "firarlara yardım ettin" adı altında büyük miktarlarda haraç keser. Köylerinin yakılmasını istemeyen ve devlet teröründen korkan insanlar ellerinde ne varsa yoksa toplayıp Derviş Bey ve çetelerine verir. Musa Bey, Mahmut Bey, Sidikê Mistefa Beg, Medenî Begê Xoytî gibi simalar da kendi aşiretlerinden oluşturdukları milislerle birlikte firar grubun peşine düşer.

YAKMA, YIKMA, TOPLU KATLİAMLAR

Türk ordusu, Seyîdxan ve Alican’ın grubunu yakalamak için geniş bir coğrafyada operasyonlar yürütür. Bu operasyonlar sırasında sivil Kürtler katliam, yargısız infaz ve her türlü işkence yöntemleriyle karşılaşır. Firariler ile birçok defa sıcak çatışmaya giren Derviş Bey’in müfrezesi ağır yenilgiler alır. İki çatışmada canını zor kurtaran Derviş Bey’i öldürmek bütün firarilerin hedefidir. Alican ve Seyîdxan, Derviş Bey’i öldürmek için birçok defa pusu kurarlar. Müfrezesi dağılan Derviş Bey’i ise köylüler son anda saklayarak kurtarır. Firarilerle baş edemeyeceğini anlayan Derviş Bey, devlet yanlısı milislerle birlikte sivil insanları infaz etmeye ve toplum katliamlara yönelir. Derviş Bey’in seyyar müfrezesi, Mûş Ovası’nda Seyîdan Aşireti mensuplarının yaşadığı 7 köyü yakıp yıkar. Köylerde kaçamayan, kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 54 insanı, Newala Çêlakan denilen yerde toplu bir şekilde kurşuna dizerek katleder. Alican’ın Hespreş ve Çepê köyünü tümden yakar. Dağlara ve mağaralara sığınan sivil insanlar ise yine firariler tarafından korunur. Dağlık alanlara sığınan sivil insanlara yönelen Derviş Bey ve çeteleri, burada firarilerin sert direnişi sonucunda geri çekilir. Ancak tarlada yakaladıkları ve Alican ile ilgisi olmayan iki sivilin kafasını tırpanlarla keser.

MÛŞ OVASI’NDA ÇEMBERE ALINIRLAR

Onlarca köyü ve evi yakarak katliamlarını sürdüren Derviş Beg, müfrezesiyle Seyîdan Aşiretinin yaşadığı köylere girer. Seyîdxan ve Alican yaşanan çatışmalar ve ihbarlardan dolayı, toplumu bilgilendirmek için aşiret ileri gelenleriyle görüşmeye karar verir. İhbarcıları cezalandıracaklarını etrafa yayarlar. Alanda ihbarcıların yarattığı tahribatı aza indirmek ve ihbarcıların uyarılması için tekrar Mûş Ovası’na inerler. Kop'a (Bulanık) yakın Mele Xidir köyünde nüfuz sahibi olan ve devlet ile işbirliği içinde bulunan Mahmudê Rukar namında birini uyarmak için oraya giderler. Gerekli ihtarları yaptıkları sırada Mûş ve Erzirom'dan gelen iki askeri müfreze tarafından çembere alınırlar. Gün boyu süren çatışmalar köyün içinde ve dışında devam eder.

HER TARAFI YAKTILAR

Mûş ve Erzirom müfrezeleri grubun peşine düşerken, Derviş Bey’in seyyar müfrezesi de Mûş Ovası’nda katliamlara başlar. Grubun çatışmadan kaynaklı bölgeden uzaklaşmasını fırsat bilen Derviş Bey, kanlı ve kirli siciline yeni katliamlar ekler. Mûş Ovası’nda bulunan Seyîdan köylerinden Heftmexelo, Qicix, Mele Qemera, Kanîcot ve Qereaxac köylerini yerle bir eder. Tüm köyleri ateşe verir, kaçamayan insanları da toplayarak toplu bir şekilde kurşuna dizer. Mele Qemera köyünden katliamın yaşandığı zaman 15 yaşlarında olan Seyîdxan’ın yakın akrabası Zübeyir Akaydın, vefatından önce şu bilgileri vermişti: “Ben gençliğe yeni adım atmış sayılırdım. Köye çok fazla asker girdi. Köyleri yakacaklar korkusuyla birçok köylü zaten kaçmıştı. Mağaralara ve dağlara sığınmışlardı ya da başka köylere gitmişlerdi. Köye girdiler. Kalanları topladılar. İçlerinden 5 kişi seçtiler. Beni de çağırdılar ancak sonra vazgeçtiler. Hepimizi sıraya dizdiler. Seçtikleri 5 kişiyi gözümüzün önünde kurşuna dizdiler. Kimse korkudan bir şey yapamıyordu. Sonra bütün evleri, ne varsa hepsini ateşe verip diğer köylere geçtiler. Kıyamet gibiydi. Her tarafı yaktılar.”

NEWALA ÇÊLEKAN’DAKİ KATLİAM

Birbirine yakın köyler de devlet terörün vahşetini duyan ve gören herkes, apar topar canını kurtarmak için kaçmaya çalışır. Yüzlerce sivil insan katliamdan kurtulmak için dere kenarlarına, ağaçlık alanlara ya da dağlık alanlara kaçışır. Derviş Bey ve seyyar çetesinin isminin geçmesi bile Kurdistan’da can pazarına dönüşüyordu artık.

Zübeyir Akaydın, o gün yaşanan Newala Çêlekan Katliamı’nı şöyle anlatmıştı: “Bizim köyden sonra Qicik (Seyîdxan’ın köyü) köyünü ateşe verdiler. Kaçamayan ya da kaçmaya fırsat bulamayan çoluk çocuk demeden 47 kişiyi topladılar. Köyün imamı da kaçamamıştı. Hepsini toplayıp ellerini bağladılar. Onlara sürgüne gönderilecekleri söylendi. Ancak Newala Çêleka denilen yere getirip, elleri bağlı bir şekilde kurşuna dizdiler. Hepsini öldürdüler. Onları o şekilde arazide bırakıp diğer köylere geçtiler. Sırasıyla Haftmexelo, Kanicot ve Qereaxaç köylerini ateşe verdiler. Viraneye çevirdiler her tarafı.”

Akaydın, askerlerin çekilmesinden sonra civar köylerden gelen kişilerin katledilenleri toplu defnettiğini hatırlatarak, “Onları toplu olarak gömdük. Oraya gelen meleler (imamlar) onların şehit olduğunu ve katledildikleri yerde gömülmelerini söyledi. Kimsenin onlara mezar kazacak ya da köye götürecek hali de yoktu. İnsanlar alelacele korku içinde onları gömdü. En ufak bir ihbarda yardıma gelenlerin de infaz edilmesi an meselesiydi” demişti.

ASLINDA SEYÎDXAN BUNLARI ÖNGÖRMÜŞTÜ

Zübeyir Akaydın, babasının (Xalid) da o dönem Seyîdxan ile kaldığını ve direniş grubunda yer aldığını belirterek şöyle devam etmişti: “Seyîdxan silahlı mücadeleye başlamadan önce, akrabalarının tümüne köylerini boşaltmalarını ve gitmelerini tavsiye etti. Toplu olarak değil tek tek ya da birer ikişer aile olarak gidip izlerini kaybetmelerini söyledi. O bütün bunların yaşanacağını öngörmüştü. Hepimizi öldüreceklerini söylemişti. Ancak kimse onu dinlemedi ve bu felaketi yaşadı.”

TESLİM OLAN BABASI BİR DAHA GÖRÜLMEDİ

Akaydın, babası Xalid’ı en son Seyîdan Dağı’nda Seyîdxan’ın yanında gördüğünü söyleyerek, “Firarileri dağdan indirmek için bir sürü vaatte bulundular. Af çıkardılar. Ancak hepsini kandırmak için yapmışlardı. Babam teslim oldu. Konya Cezaevi’ne gönderdiler. Hiçbirimiz bir daha onu göremedik. Orada cezaevinde öldü. Cenazesini alamadık. Bize öyle söylediler” demişti.

CEMALVERDİ’DEKİ ÇATIŞMA

Firari grup, Alican’ın köylerinin yakılmasında rol alan ve Derviş Bey müfrezesi ile operasyonel faaliyetlerde bulunan Musa Beg, Mahmut Beg grubu ile Sıdıkê Mistefa Beg, Mûş’un Cemalverdi köyünde karşılaşır. Milis ve ihbarcılara karşı tavrı bilinen grubun bu eylemi, dengbêjlerin söylediği “Axao Axao” kilamıyla efsaneleşti. Çatışmanın içinde bulunan Fesîhê Mihê Mîrze, Cemalverdi çatışmasını şöyle aktarmıştı: “Öğlen namazını topluca kılmıştık. Ardından yemek için Cemalverdi köyüne adam göndermiştik. Mistefa Beg'in 15 atlısı ile köye geldiğini öğrendik. Amcasının oğlu Mahmut Beg de 8 atlısı ile köyün altında tesadüfen bizim adamlarımızla karşılaşmıştı. Silah sesleri ile atlarımızı köye sürdük. Onlar mevzilenmişti. Biz düzlükte kalmıştık. Seyîdxan geri çekilmeye karşı kızdı ve ‘Siz nasıl milislerin attığı kurşunlardan kaçarsınız. Eğer milislerden kaçarsak dünyanın rezaletini kabul etmiş olursunuz’ emrini verdi. Köyün içinde Mistefa Beg’i çatışmada öldüren firariler, Mahmut Beg’i ise esir alıyor. Daha önce uyarıları da dikkate almadığı için Seyîdxan ona ‘Mahmut Bey sen memleketi harap ettin. Hele hükümet düşman olmuşken siz bizden ve memleketten ne istiyorsunuz? Bu memleket sizlerden yardım, hizmet bekliyor. Fakat siz tam tersini yapıyorsunuz’ der. Daha sonra Mahmut Bey de orada öldürülüyor.”

Agirî Dağı’na ulaşamayan firariler, uzun askeri takip ve çatışmalardan sonra Mûş, Çewlîg ve Erzirom ilçelerindeki dağlarda sürekli yer değiştirerek dolaşır.

MÛŞ’A SALDIRI PLANI

Seyîdxan ve Alican, Bidiriya Aşireti’nin ileri gelenlerinden ve yıllardır firari olan Çukan Ağa ile görüşür. Devletin imha politikasının sadece direnen kesimlere yönelik olmadığı, amacın tüm Kürtleri imha etmek olduğu artık alenileşmişti. Bunun farkında olan Seyîdxan ve Alican halkı korumaya yönelik tedbirler geliştirmek ister. Agirî Dağı’nın etrafındaki çemberi aşmak için aylardır vur-kaç taktikleri ile bölgede savaşan grup, bölgedeki devlet milislerini durdurmayı ve ihbarcı kesimleri cezalandırmayı hedef haline getirir. Fesîhê Mihê Mîrze, Seyîdxan’ın Çukan Ağa ile görüşmesini ve Mûş’a saldırı planını şöyle yazmıştı anılarında: “Seyîdxan, Çukan Ağa’ya: Biliyorsunuz Kürt milletinin hayrı kalmamış. Böyle giderse herkesi öldürecekler. Her yeri yakıp yıkacaklar. Hepsini imha edecekler. Çukan Ağa siz de Sason Dağı’na gidin. Millete durumu anlatın ve bu durumu göz önünde bulundursunlar. Bakalım ne olacak. Eğer bizim dediğimizi yaparlarsa Mûş merkeze saldıracağız. Mûş’ta az kuvvet var. Şehri aldıktan sonra bütün silah ve cephaneleri alıp Sason Dağı’nda barınacağız. Bu şekilde halkı savunacağız. Yoksa herkesi öldürecekler.”

VARTAX KÖYÜNE DEVLET SALDIRISI

Seyîdxan ve Alican, oradan Hasköy’e bağlı Vartax köyüne gelir. Üç tarafı dağlarla çevrili köy, korunaklı olduğu için orada kalmayı tercih ederler. Seyîdxan ve Alican grubunun Mûş merkeze saldıracağı haberleri etrafa yayılır. Bedlîs Alayı, Mûş’a takviye asker gönderir. Aynı şekilde devlet yanlısı milis çeteleri de Mûş’a takviye olarak gönderilir. Mûş Ovası’nda ikamet eden Musa Bey Xoytî’nin oğlu Medeni Bey, kalabalık milis grubu ile  hazırlık yapar. Seyîdxan ve Alican’a bağlı grubun, Vartax köyünde olduğu bilgisini alan Medeni Bey, Mûş’u savunmak için gelen Bedlîs Alayı ile Vartax köyüne saldırı düzenler.

ALİCAN ASKER TARAFINDAN SIRTINDAN VURULUR

Köyün bütün tepeleri Medeni Bey’in milisleri ve askerler tarafından tutulur. Köyü ağır makinalı tüfeklerle taramaya başlarlar. Bütün evleri ateş altında tutarlar. Ancak grup, yoğun çatışmalardan dere kenarına inerek askerleri bozguna uğratır. Birçok askeri esir alır. Sabaha kadar süren çatışmalarda albay askerlerini terk ederek Üçdam köyüne kaçar. Bir grup firari, Üçdam köyüne girer. Köylüler, albayı tezek yığınları içinde saklayıp vermezler. Medeni Beg ve çetesi, dağılıp çatışma alanından kaçar. Alanda dağılan firariler, esir aldıkları askerlerin silahlarına el koyup serbest bırakır. Dere civarında ormanlık alanda Alican ve birkaç firari ise, kaçan ve dağılan askerleri takip eder. Alican ve Seyîdxan’ın esir düşen askerlerin vurulmaması ve serbest bırakılması yönünde kesin talimatları var. Alican ormanlık alanda öldürmediği ve "yoluna git" dediği bir asker tarafından sırtından vurulur. Fesîhê Mihê Mîrze, Alican’ın vurulmasını anılarında şu şekilde yazıyor: “Askerler dağılmıştı. Esir alınan askerlerin silahlarına el konulup serbest bırakıldı. Dağılan firar grupları da dere kenarında toplanmaya başladı. Takviye askeri güç gelmeden orayı terk etmeliydik. Biz köye doğru ilerlerken aniden müsamere başladı. Açtığımız ateş sonucu 4 nefer de vuruldu. Biz onların tüfeklerini alırken, baktık ki Alican’ın tüfeği onların elinde. Anladık ki bunlar Alican’ı vurmuş. Müteessir olduk. Kardeşleri ağladı. Akşam olmuştu. Ormanın içinde Alican’ın cesedini aradık. Yatsı namazında ancak bulduk. Alican arkadan tam iki kolu arasında omuzundan vurulmuştu. Onu Hasköy ile Vartax arasında bir dere kenarında paltosununu üzerine atarak defnettik. Vurulan diğer arkadaşımız Tahir’in cenazesi ise köye yakın bir yerde sahipsiz kaldı.”

TEKRAR AGIRÎ DAĞI’NA DOĞRU

Devlet, çatışmanın yaşandığı alana sabah saatlerinde büyük bir askeri güç yığar. Vartax köyünü viraneye çevirirler. Aynı anda Bidiriya Aşireti’ne mensup 7 köye de baskın düzenlenir. Orada yaşayanların verdiği bilgilere göre, askerler içinde bulunan bir ihbarcı ısrarla Alican’ın cenazesinin köylüler tarafından merasimle defnedildiğini iddia eder. Köyün tümünü esir alan askeri müfrezenin başındaki komutan, Alican’ın cenazesinin bulunmaması halinde bütün köylülerin kurşuna dizileceğini söyler. Ancak köylüler ısrarla cenazeden haberlerini olmadığını ve bunu arayıp bulacaklarını söylemesi ile 7 köy ve askerler tarafından bütün alanda bir arama yapılır. Gerisini köylüler şu şekilde aktarıyor: “Bütün köyün kaderi Alican’ın kefen ile defnedilip edilmediğine bağlı. Tahir’in cenazesini bulmuşlardı. Bütün köylüler dere kenarı ve ağaçlık alanda seferber oluyor. Akşam saatlerinde Alican’ın defnedildiği yer bulunur. Askerler mezarı açıp bakıyorlar. Alican’ın köyden uzak bir yerde ve elbiseleriyle kanlı bir şekilde defnedildiğini tespit ediyorlar.”

ALBAY İHBARCIYI ÖLDÜRDÜ

Alican’ın mezar yerinin aynı şekilde kalmasını isteyen askeri komutan, Alican’ın kurtuluş savaşı döneminde oynadığı rolden bahseder. Gerisini köylüler şu şekilde aktarıyor: “Askeriyenin başında bulunan Albay, Alican’ın mezarının aynı şekilde kapatılmasını istiyor. Ardında Bidiriya aşiretine iftira atan ve Alican’ı 7 kefen ile defnettiklerini söyleyen adamı çağırdı. 'Sizin gibi ihbarcıların yüzünden her gün yüzlerce masum insan ölüyor' diyerek tabanca ile kafasına birkaç ateş açarak, ihbarcıyı orada öldürdü.”

Her ne kadar köylüler serbest bırakılsa da, daha sonra o yöreden birçok insan katledilir. Köylülerin verdiği bilgiler, Fesîhê Mihê Mîrze’nin yazdıklarıyla örtüşüyor.