Franco Danieli: Devletlere karşı herkes Öcalan’ın özgürlüğü için seferber olmalı

Av. Franco Danieli, Avrupa’nın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit karşındaki tavrının, komplo dönemindeki tavrıyla benzer olduğunu ifade ederek, “Devletlerin tutumuna ve sessizliğine karşı, bütün toplumlar Öcalan’ın özgürlüğü için seferber olmalı” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki tutsaklığı 25 yılına girerken, kendisinden yaklaşık 3 yıldır hiçbir haber alınamıyor. Aile ve avukat görüş hakkı tamamen elinden alınarak mutlak iletişimsizlik haline tabi tutulan Abdullah Öcalan’ın, üzerindeki bu tecridin kırılması ve özgürlüğünün sağlanması hedefiyle 10 Ekim’de dünyanın 74 merkezinde yapılan ortak açıklamayla, “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” talebiyle küresel bir kampanyanın startı verildi.

Kürt Halk Önderi  Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış mutlak tecrit karşısında İmralı’ya tek girme yetkisini elinde bulunduran CPT başta olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşlar sessizliğini korumaya devam ederken, “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” hamlesine ise gün geçtikçe farklı toplumsal kesimlerden destekler gelmeye devam ediyor. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kenya’da esir alınmasından önce bulunduğu Roma sürecini, bugün içinde bulunduğu tecrit koşullarını ve Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşı, 1998-2000 ve 2006-2008 yılları arasında İtalya Dışişleri Bakan Yardımcılığı ve Dışişleri Komisyon üyeliği görevi yürüten İtalyan’ın önde gelen siyasetçilerinden Avukat Franco Danieli ile konuştuk.


ABDULLAH ÖCALAN’IN İTALYA’DA KALMASINI SAĞLAMAK İÇİN CESARETE İHTİYAÇ VARDI

Öncelikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük gerçekleştirilen 15 Şubat Uluslararası Komplosuyla başlamak istiyorum. Bu komplonun önemli ayaklarından birisi de İtalya oldu. Öcalan esir alınmadan bir süre önce İtalya’daydı. Bu süreci biraz anlatabilir misiniz? Öcalan neden İtalya’dan ayrılmak zorunda kaldı?

O zaman ben Dışişleri Bakanı yardımcısı değildim. Ama ben arkadaşım Ramon Mantovani ile Dışişleri Komisyonu’ndaydım. Eğer yanlış hatırlamıyorsam; Öcalan, Ramon Mantovani’nin de kendisine eşlik ettiği bir Rus uçağıyla birlikte Rusya’dan İtalya’ya geldi.

Benim düşünceme göre, Öcalan’ın İtalya’dan çıkmasındaki en büyük etken, dönemin İtalya hükümetinin yeterince cesaretli olmamasıydı. Hükümetin cesaret eksikliği vardı. İtalya hükümeti, Türkiye ile ilişkilerinde politik sorun yaşamaktan kaçınmak için çözüm arayışına girdi. Böyle bir çözüm arayışı, Öcalan’ın İtalya’dan çıkmasında etkili oldu. Öcalan’ın İtalya’da kalması için cesarete, kararlılığa ve bağımsızlığa ihtiyaç vardı. Benim düşünceme göre, dönemin başbakanı Massimo D’Alama bu noktalarda eksik kaldı. Öcalan’ı ve özgürlüğünü garanti etmek için çözüm yöntemleri arandı ama bu yöntem başarılı olmadı çünkü Öcalan İtalya’dan çıktıktan bir süre sonra Kenya’da tutuklandı. 

‘ÖCALAN’I DEĞİL ÇIKAR İLİŞKİLERİNİ KORUMAK İSTEDİLER’

Kürt Halk Önderi  Abdullah Öcalan’ın İtalya’dan çıkmasında ve esir alınmasında Almanya ve ABD gibi ülkelerin rolü neydi?

O dönem bütün ülkeler, her şeyden önce Türkiye ile arasında olan ekonomik çıkar ilişkilerini korumak istediler. Örneğin Almanya, Fransa ve aynı zamanda İtalya’nın o dönem Türkiye ile ekonomik ilişkileri iyiydi. Almanya, Türkiye ile ekonomik ilişkisi en güçlü olan birinci ülke. Fransa’nın da öyle.

İtalya, Türkiye ile ekonomik ilişkisi güçlü olan beşinci ülkeydi. Bütün bu ülkeler, o dönem Türkiye’ye güçlü bir şekilde silah satışı yapıyordu. Eski Almanya Demokratik Cumhuriyeti, neredeyse Türkiye’nin bütün silah ihtiyacını karşılıyordu. Aynı zamanda, Fransa, Türkiye’ye savaş uçağı satışını yapıyordu. Bütün bu ülkeler Öcalan’a Avrupa’da kalma imkânı yaratmaktan çok Türkiye ile aralarında olan bu ekonomik ilişkileri nasıl koruyabilirim çabasına girdi. 

‘ÖCALAN KARŞISINDA MUHATAP YOK’

Sizin de bildiğiniz gibi, Abdullah Öcalan Kürt sorununun çözümünde önemli bir aktör olarak görülüyor. Kürt Halk Önderi  Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunun çözümü noktasındaki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öcalan Kürt sorununun çözümü için çok defa önemli çözümler ve fırsatlar sundu. Öcalan tutuklu bulunduğu cezaevinde sosyolojik, politik ve ekonomik çözümleri ele alan önemli kitaplar yazdı. Öcalan, sadece Kurdistan ve Türkiye için değil aynı zamanda evrensel düzeyde demokrasiye katkı sunacak konuları ele aldı. Her şeyden önemlisi, Öcalan, benim de çok önemli gördüğüm ve hayata geçirilmesi mümkün olan Kürt sorununu sonlandırmak için önemli çözümler sundu. 

Kürt sorununa çözüm bulmak için iki tarafın olması gerekir. Bunlardan birisi olan Türkiye, sorunun çözümü için Öcalan’ın sunduğu çözüm yöntemlerini pratiğe geçirmek ve onu dinlemek istemiyor.  Öcalan’ın karşısında bir muhatap yok. Yani Türkiye çözümden yana bir tavır sergilemiyor. 

‘TECRİT İNSAN HAKLARINI KORUYAN BÜTÜN ANTLAŞMALARA AYKIRIDIR’

25 yıldan beridir İmralı’da tutsak olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, yaklaşık 3 yıldan beridir ağır tecrit koşulları altında tutuluyor. Kendisinden hiçbir haber alınamıyor. Öcalan’ın içinde bulunduğu bu tecrit koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öcalan’ın içinde bulunduğu tecrit koşulları birçok kesim tarafından kınandı ve dile getirildi. Öcalan’ın cezaevi koşulları kabul edilemez bir durumdur. Bu koşullar insan hakları üzerine olan bütün uluslararası antlaşmalara aykırıdır.  Öcalan’ın içinde bulunduğu koşullara karşı her yerde toplumsal düzeyde harekete geçilmesi gerektiğine inanıyorum. Sadece batıda değil, insan haklarının esas alındığı her yerde Öcalan’ın tutukluluk koşullarına karşı harekete geçilmelidir. Tekrar söylüyorum, Öcalan’ın içinde bulunduğu tutukluluk koşulları kesinlikle kabul edilemez ve bütün insan haklarını koruyan antlaşmaların ihlali kapsamındadır. 

ABDULLAH ÖCALAN’A DÖNÜK KOMPLO SÜRECİYLE AYNI SÜRECİ YAŞIYORUZ

Sizin de dikkat çektiğiniz gibi Türkiye, Kürt Halk Önderi ​​​​​​​ Abdullah Öcalan’a uyguladığı tecritle birçok uluslararası antlaşmayı açıktan ihlal ediyor. Buna rağmen, bu antlaşmaları korumakla yükümlü kurumlar ve güçlerde bir sessizlik var. Bu konuda, Avrupa özelinde Batı’nın içinde bulunduğu sessizliği nasıl okumak gerekir?

Öcalan’ın tutuklandığı süreçteki duruma benzer bir süreci yaşıyoruz. O dönemde olduğu gibi, bugün de Avrupa Birliği ve NATO ülkelerinin Türkiye ile güçlü çıkar ilişkileri bu duruma sessiz kalmalarında önemli bir etken.

Bu nedenle Öcalan’ın içinde bulunduğu koşulları protesto etmesi gerekenin sivil toplum hareketleri ve halklar olması gerektiğine inanıyorum. Onlar bu duruma karşı sesini yükseltmeli.

Devletler, Öcalan içinde bulunduğu koşullara sessiz kalmayı tercih ediyor çünkü Türkiye ile ekonomik çıkarlarını korumayı esas alıyorlar. Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye’den korkuyor çünkü Türkiye’nin kapıları göçmenlere açacağını düşünüyorlar.  Türkiye’nin şantajlarına boğun eğerek milyarlarca dolar veriyorlar ve Türkiye ile ekonomik ilişkilerini sürdürmek istiyorlar. 

Bunlar yetmezmiş gibi, Türkiye’nin NATO içerisindeki iki taraflı politikasını bile kabul ediyorlar. NATO’nun tutumu, Erdoğan’ın kendi stratejik çıkarları için iki taraflı rol oynamasına imkân tanıyor.  Örneğin, Türkiye, Rusya’ya karşı yaptırım kararlarına uymadı. Her gün yüzlerce Rus uçağı Türkiye’ye iniyor. Rusya ihtiyaç duyduğu birçok teknolojik malzemeyi Türkiye’den temin ediyor. 

HALKLARIN ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK TALEBİ ÖNEMLİ

10 Ekim’de “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” talebiyle küresel düzeyde bir kampanyanın startı verildi. Bu kampanya hakkında ne demek istersiniz?

Daha önce de söylediğim gibi, devletler Öcalan’ın tutukluluk koşullarına karşı seslerini yükseltmek istemiyor. Bu nedenle halkları ve toplumları esas alıp onlarla konuşmak gerekir. Demokrasi ve halkların özgürlüğünden yana olan toplumlar, Öcalan’ı anlayacak ve onun içinde bulunduğu koşullara karşı çıkacaktır. Halklar, insan hakları antlaşmalarına saygı duyulmasını için taleplerini yükselttiğinde, devletler bunu esas alacak noktaya gelecektir. Bu nedenle küresel düzeyde Öcalan’ın özgürlük talep eden bu kampanya çok önemlidir. 

Bu kampanya halklar arasında güçlü bağlar kurulmasını sağlıyor. Örneğin, İtalyan halkı Öcalan’ı ve özellikle Kürt halkının mücadelesini uzun yıllardan beridir savunuyor ve destekliyor. Özellikle, Kürt halkının kendi kendisini yönetme hakkını, özgürlüğünü, kendi anadilinde konuşmasını ve kendi kültürünü yaşamasını savunuyor ve destekliyor. Bu noktada Kürt halkıyla büyük bir dayanışma içerisindeler.

TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI HUKUKU AÇIKTAN İHLAL EDİYOR

Kürt Halk Önderi’nin içinde bulunduğu koşulların yanı sıra Türk devleti Kürtlere karşı savaşına da devam ediyor. Rojava’ya saldırıyor. Birçok kesim, Türkiye’nin Suriye’de uluslararası hukuku ihlal ettiğine dikkat çekiyor. Bir hukukçu olarak, Türk devletinin bu saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye sadece Suriye’de değil, aynı zamanda Irak’ta ve dünyanın birçok yerinde uluslararası hukuku ihlal ediyor. Örneğin, Libya’nın egemenliğine saygı göstermeyerek orada oluşturduğu geçiş hattıyla deniz hukuku başta olmak üzere uluslararası hukuku ihlal ediyor. 

Batı’nın Suriye’deki varlığı ve politikası paradoksal bir hal almış durumda. Kürtler, Suriye’de aşırı dinci ve katillerden oluşan DAİŞ’e karşı savaştı. O dönem Batı, Kürtlere karşı büyük bir sempati duydu. Bugün ise aynı Kürtleri neredeyse unutmuş durumda. Sadece ABD’nin orada sınırlı bir varlığını görebiliyoruz. Batı, Kürtleri kendi kaderine teslim etmiş durumda. Bu tutuma karşı bizler Rojava’yı korumalıyız, İtalya’da Rojava’ya dönük büyük bir sempati ve Kürtlere karşı saldırılara büyük bir tepki var. 

Ne zaman devletlerin işgali altındaki Kürt halkından bahsettiğimde burada en çok acıya maruz kalanların kadınlar olduğunu söylüyorum. Ama buna rağmen bugün Kürt kadınların özellikle Rojava’daki kadınların demokrasi ve özgürlük adına üstlendiği rolün dünyada bir örneği yok. Kürt kadınlarının mücadelesi bugün dünya kadınlarına ilham veriyor. 

AB’NİN PKK KARARI ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDE BİR ENGEL

Kürt sorununun çözümü önündeki engellerden birisi de hiç kuşkusuz ki, Avrupa Birliği’nin PKK’yi hala terör örgütleri listesinde tutması. AB’nin bu kararı aynı zamanda Kürt halkına karşı bir savaş yürüten Türk devletinin elini güçlendirir nitelikte. Bir hukukçu olarak AB bu karardaki ısrarını nasıl yorumluyorsunuz?

Diğer birçok meselede olduğu gibi AB’nin bu kararının arkasında da ekonomik ve siyasi çıkar ilişkileri yatıyor. Avrupa bugün, Türkiye’ye silah başta olmak üzere birçok şeyin satışını gerçekleştirmek ve göçmenlerin Avrupa’ya gelmesinin önüne geçmek için Erdoğan gibi bir diktatörle ekonomik ve politik ilişkiyi sürdürmekte ısrarcı. Sizin de belirttiğiniz gibi, AB’nin PKK kararı Kürt sorunun çözümü önünde önemli bir engel teşkil ediyor.

Avrupa, hala Erdoğan’ın demokratik şekilde gerçekleşen bir seçimle yeniden başa geldiğine inanıyor ve bunu söylüyor. Avrupa Güvenlik Teşkilatı’nın (AGİT) da dediği gibi, etkili muhalif adayların yargı kararıyla yarış dışı bırakıldığı, muhalif basın yayın organlarının susturulduğu, kendisine yakın arkadaşlarının yargıya atandığı, bütün ekonomik imkanların sadece bir partiye verildiği ve bütün yargının kontrol altına alındığı bir yerde gerçekleşen seçimlerin özgür ve demokratik olmadığını düşünüyorum. Zaten daha sandıklar kurulmadan Erdoğan seçimleri kazanmıştı çünkü Erdoğan her şeyi kendisi kontrol ediyordu. Böyle bir ortamda gerçekleşen seçimleri demokratik kabul etmek inanılır gibi değil.

‘ÖCALAN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN SEFERBER OLUNMALI’

Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Evet, Öcalan’ın özgür olmasını sağlamak ve Kürt halkının haklarının garanti altına almak için çalışmaya devam etmeliyiz. Batı ülkelerini, özellikle halkları ve sivil toplum örgütlerini Öcalan’ın özgürlüğü için harekete geçirmeliyiz. Devletlerin Öcalan’ın tutukluluk koşullarına dönük sesini yükselteceğine inanmıyorum. Bu nedenle bu duruma karşı, Batı’da, Avrupa’da demokrasiye inanan herkes kadınlar, erkekler, halkların özgürlüğü savunan herkes bütün toplumlar Öcalan’ın özgürlüğü için seferber olmalı.