Gümüşel: Yakında çoğunluk olacağız!

Akbelen Ormanı’nı savunmak için 4 yıldır mücadele eden İkizköy Çevre Komitesi'nden Deniz Gümüşel, “Ekoloji mücadelesinde o kadar hızlı büyüyoruz ki yakında biz çoğunluk olacağız, onlar marjinal olarak kalacak” vurgusunda bulundu.

Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel, Akbelen Ormanı’nda rant uğruna Limak-İçtaş ortaklığındaki doğa katliamına karşı direnen İkizköylülerin en büyük destekçisi. Talan projesine karşı 4 yıl önce başlayan direnişin öncülüğünü yapan, kesim ekiplerini durdurmayı başaran ve İkizköy Çevre Komitesi’nin kurucularından olan Gümüşel, Akbelen’de yaşanan son doğa kırımına karşı ormanı savunurken jandarma tarafından işkenceyle gözaltına alındı, mahkeme kararıyla Milas ilçe sınırları içerisine girmesi keyfi bir biçimde adli kontrol şartıyla yasaklandı. Bu hukuksuz uygulama nedeniyle fiziken direniş alanına gelemeyen Gümüşel, İkizköylülerin sesini Ankara’dan ülkenin dört bir yanına duyurmaya devam ediyor. Hiçbir engelin Akbelen Ormanı’ndan vazgeçmelerine yetmeyeceğinin altını çizen Gümüşel, son gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

‘ŞİRKETLERE DOĞAMIZI PARÇA PARÇA SATIYORLAR’

İktidar-Şirket ortaklığında tüm saldırı, abluka ve yaratılan manipülatif algılara rağmen İkizköylülerin ve yaşam savunucularının Akbelen direnişi kararlılıkla sürüyor. Bu direnişin en önemli öznelerinden biri olan Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel, Akbelen’deki ağaç kıyımına karşı muhalefetin önergelerinin AKP-MHP oylarıyla reddedilmesinin malumun ilanı olduğunu vurguladı. Bunun Akbelen’de doğa talanının AKP-MHP iktidarının işi olduğunu açıkça gösterdiğini kaydeden Gümüşel, “Yıllardır bunu yapıyorlar. Şirketlere doğamızı, ormanını, toprağını, suyunu parça parça satıyorlar. Akbelen de böyle bir satışın sonucunda yaşanmış bir katliam” dedi.

‘KATLİAMDA ISRARIN İKİ BOYUTU VAR’

Haklı tepkilere karşın çok sınırlı olduğu ortaya çıkan bir kömür rezervini çıkartmak için katliamdaki bu ısrarın iki boyutu olduğuna dikkat çeken Gümüşel, birincisinin ekoloji mücadelesini sekteye uğratmak, ikincisinin ise Dünya Bankası’na verilen sözü yerine getirmek olduğunu söyledi.

Gümüşel, talanın arkasında ısrarı şöyle açıkladı: “Birincisi; eğer Akbelen'de direnişin kazanmasına izin verirlerse ekoloji mücadelesinde çok büyük bir alan açılacak, çok büyük bir kazanım olacak. Ve bu kazanım başka yerlerde devam eden katliamlara tepkilerin güçlenmesine yol açacak. Bu iktidarın paniği. Yani Akbelen’de her şeyin hukuksuz olduğu, her şeyin akıl dışı olduğu hatta belki ekonomik anlamda da çok da cazip bir şey olmadığı bence belli ama bu başarıyı Akbelen mücadelesine teslim etmek istemiyorlar.

DÜNYA BANKASI VE İMF’NİN DAYATMALARI

İkincisi de; özelleştirmeler 2014 yılında yapıldı. Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini Limak Holding, İçtaş Holding iştiraki YK Enerji aldı ve bu kömür madenlerinin işletme hakkını büyük paralara devraldı. Hâlâ bunun borcunu ödemiş durumda değil. Bu borcun geri ödenebilmesi için bu santralin 13 yıl daha işletilmesi gerekiyor. Peki neden bu kadar yüksek fiyata satın aldı şirket? Yani bunlar akıllı değil mi? Oradaki linyit rezervinin sınırlı olduğunu, bu termik santrallerin çok fazla yatırıma ihtiyaç duyan eski santraller olduğunu bence hepsi biliyorlardı. Ama bunun da iki nedeni var; birincisi Dünya Bankası ve IMF'nin Türkiye'deki enerji piyasasının tamamen özelleştirilmesini dayatması doğrultusunda bu adım atılmak zorundaydı. Dünya Bankası'na verilen sözler vardı. O yüzden de hükümet o dönemde bu taahhüdünü yerine getirmek için kendi havuzunda bulunan şirketlere yüksek miktarlara bu santralleri sattı. Şimdi şirketler bu yatırımlarının geri dönüşünü istiyorlar. O yüzden de hiçbir şekilde halkın itirazına, doğada yıkımın ne kadar büyük olacağına, şirketin itibarının ne kadar zedeleneceğine bakmadan paralarını kurtarmak için bu hamleleri yapıyorlar.”

‘FİDAN DİKİYORUZ’ YANILTMACASI

Gümüşel, durum böyleyken, “Ağaçlar kesildiyse de milyonlarca fidan dikiyoruz” söyleminin çok büyük bir yanıltmaca olduğunun altını çizdi. Halkın çoğunluğunun maalesef ekoloji bilgisinden yoksun olduğunu belirten Gümüşel, bu söylemlerin tamamen halkın gözünü boyamak için kullanılan dezenformasyonlar olduğunu vurguladı. Ormanın sadece ağaçlardan ibaret olmadığını hatırlatan Gümüşel, şunları kaydetti: “Ormanı ayakta tutan toprağıdır, üst topraktır. O toprak içerisinde yaşayan binlerce farklı tür canlıdır. Bakterisi, böceği, mantarı, otsu bitkileri, yani o ağaçlar dışındaki bitkileri, çalıları, oradaki asıl su, azot, karbon, fosfor döngüsü dünyadaki yaşamın devamlılığını sağlayan sistemdir. Aslolan o toprak ve o toprağın üzerinde geri kalan etkili hayvan varlığıdır. O yüzden biz defalarca ağaçlar kesilse de Akbelen Ormanı’nın henüz orman vasfını kaybetmediğine işaret ediyoruz. Çünkü toprak ve yeraltı su varlıkları hâlâ orada duruyor. Su yapısı bozulmuş durumda değil. Hidrojeolojik yapı bozulmuş durumda değil. Orman ekosistemi bütün bunları içerdiği zaman orman ekosistemidir. Oysa madencilikten sonra ne olacak? Üst toprak alınacak ve içindeki bütün o canlılar ölecekler toprakla birlikte. Altındaki kayalar dinamitlerle patlatılacak. Dolayısıyla ormanın altında bulunan su yolları tamamen ortadan kaldırılacak. Sonra o kayaların üstüne siz uzaktan bir yerden toprak taşıyıp getirip ne kadar ağaç dikmeye çalışsanız bile hiçbir zaman daha önceki orman ekosistemini kurmak mümkün değil.”

AVRUPA’DA 2030’A KADAR KÖMÜRDEN ÇIKILACAK

Özellikle Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş sonrası Avrupa'da termik santrallere dönüldüğü iddiasının da tamamen dezenformasyondan ibaret olduğuna işaret eden Gümüşel, Avrupa'da hemen hemen bütün ülkeleri 2030 yılına kadar kömürden çıkış tarihlerini belirlediklerini söyledi.

Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle bir doğalgaz krizi olduğu dönemde bazı santrallerin biraz daha çalıştırıldığını belirten Gümüşel, “Örneğin 2025’te kapatılacak santralin bir iki yıl daha çalıştırılması söz konusu oldu. Ama son tarih olarak 2030 birçok ülke için geçerliliğini koruyor. Avrupa elektrik üretimi için kısa bir yedekleme yapmak zorunda kaldı. Bu arada da Avrupa Birliği (AB) çok ciddi bir enerji tasarrufu programı uyguladı. Erdoğan bundan bahsetmiyor. Güneş enerjisi yatırımlarına, verimlilik çalışmalarına çok ağırlık verdi. O enerji ihtiyacını kömür yakarak gidermiş değiller. Yani bir iki santraldeki tarih ertelemesi dışında kömürden elektrik üretmekten çıkış tarihleri, dediğim gibi 2030 yılında” diye konuştu.

‘KÖMÜR MADENİ DOĞAYA VE İNSAN SAĞLIĞINA BÜYÜK ZARAR’

Kömür madeni işletmelerinin çevre, doğa ve insan sağlığına büyük zararı olduğu gerçeğinin artık bilindiğini ifade eden Gümüşel, madenlerin zararlarını şöyle sıraladı: “Madenler, orman ekosistemi gibi çok büyük alanları tahrip ediyor, içinde yaşayan bütün canlılığı ve yeraltı göletlerini, suyu depolayan rezervuarları yok ediyor. Toprak içerisinde birbirine karışmadan duran, örneğin ağır metallerin olduğu katmanlar kazı sırasında patlatmalarla yüzeye çıkıyor. O ağır metaller toprağa bulaşıyorlar ve toprağı kirletiyorlar. Üniversite laboratuvarlarında yapılan çalışmalar sonucunda çok ciddi nikel kirliliği tespit ettik. Maden çalışması nedeniyle ortaya çıkan nikel metali, ağır metal insana ve diğer canlıların sağlığına ciddi zarar veren bir ağır metal. Diğer yandan hem kazı patlatma işlemleri, hem kömürün taşınması hem de yakılması sırasında çok fazla toz çıkıyor. Türkiye ulusal mevzuatının, yönetmeliklerin izin verdiği toz değerlerinin, havadaki toz değerlerinin iki bin katına ulaşabilecek miktarda toz üretiliyor. Dinamit patlatmalarda ortaya çıkan toz çok küçücük parçacıklardan oluşuyor. Bir saç telinin otuzda biri kadar ince parçacıklardan bahsediyoruz. Bunlar burnumuzla, ağzımızla soluduğumuzda doğrudan ciğerlerimizin en derin köşelerine gidiyorlar. Hatta akciğerlerden kana bile karışıyorlar. Bu tozun kansere neden olduğunu Dünya Sağlık Örgütü tespit etmiş durumda.”

‘MÜCADELEMİZ KARŞILIK BULDUĞU İÇİN “MARJİNAL” DİYE LANSE EDİYORLAR’

Yaşam alanı talan edilmemiş insanın neredeyse kalmadığına işaret eden Gümüşel, özellikle kırda insanların hem yaşam alanlarından hem de üretim araçlarından olduğunu anlattı. Gümüşel, “Kendi kendine yetebilen insanlar, artık işçi olarak çalışmak zorunda. Yani sistemin ucuz emek gücü olmak zorunda kalıyorlar. Yaşam alanlarından da sağlıklarından da oluyorlar” dedi.

Kentlerde de durumun farksız olduğunu, insanların hava kirliliğinden nefes alamaz hale geldiğini vurgulayan Gümüşel, küçücük parkların bile insanlara fazla görüldüğünü, depremde bile toplanabileceğimiz boş alan kalmadığını kaydetti.

Böyle bir ortamda yaşamı savunmaya, doğayı korumaya dair söyledikleri her şeyin giderek toplumda daha fazla karşılık bulduğunu dile getiren Gümüşel, tam da bu karşılık bulma halinin rahatsız ettiğini ve bu nedenle “marjinal” olarak lanse edilmeye çalışıldıklarını belirtti. İktidarın her zamanki gibi ötekileştirme yöntemini kullandığını vurgulayan Gümüşel, “Şu anda sayımız az olabilir ama ekoloji mücadelesinde o kadar hızlı bir şekilde büyüyoruz ki yakında biz çoğunluk olacağız, onlar marjinal olarak kalacak” vurgusunda bulundu.

‘MECLİS SOSYALLEŞME ALANI DEĞİL HALKIN TEMSİL EDİLDİĞİ YERDİR’

Bu süreçte kendine muhalif diyen partilere büyük görev düştüğünü kaydeden Gümüşel, mevcut desteğin maalesef yetersiz olduğunu ifade etti. Sürecin başından beri mücadeleyi hukuki anlamda alana gelerek, fiili olarak büyük bir iyi niyetle destekleyen milletvekilleri olduğunu anlatan Gümüşel, ancak bu bireysel desteğin parti politikasına dönüşemediğini belirtti.

Meclisin sosyalleşme alanı değil halkın temsil edildiği yer olduğunu hatırlatan Gümüşel, beklentilerini şöyle sıraladı: “Mecliste çok güçlü bir ses çıkarılabilir. Görece başarılı bir imtihan verdi muhalefet partileri ama çözüme yönelik olarak meclisten bir şey beklemek bugünkü başkanlık sistemi içerisinde mümkün değil. Peki biz ne bekliyoruz? Eğer mecliste sesimizi duyurmak yetmiyorsa politikaları değiştirmek için sayısal gücümüz ve yasama gücümüz yoksa o zaman alanda bizim yanımızda olacaklar. Nutuk atıp gitmeyecekler. Orada bizimle birlikte nöbet tutacaklar. TOMA'ların önüne yüz milletvekili yığılsaydı, ilk gün biz o iş makinelerini oradan çıkarabilirdik. Bu engellenmediği için orası sanki ağıt evi, cenaze evi gibi oldu. Gelip gelip başsağlığı diler gibi bir halleri oldu. Biz ormanımızın öldüğünü kabul etmiyoruz ki, gelip bizi de teselli ediyorsunuz. Hala orada olunabilir. On binleri harekete geçirebilir partiler. Sonuç olarak bu ülkede yüzde 48 oranında bir muhalif kesim var. Yerel yönetimler buraya yönlendirilebilir.

‘NEREDESİN BAŞKANIM 4 YILDIR?’

Mesela 4 yıldır nöbet alanını ziyaret etme gereği duymayan Muğla Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Gürün, ancak Kemal Kılıçdaroğlu ziyarete geldiğinde uğradı. Aytaç Yakar ona, ‘Neredesin başkanım 4 yıldır?’ diye sitem etti. O sitemde de çok haklıydı. Çünkü gelmedi alana. 4 yıldır onun kapısını aşındırıyoruz, bize destek olsun diye. Ama bir kez olsun İkizköylüleri ziyaret etmedi. Salgın döneminde şirket İkizköylüleri cezalandırmak için suyu kesti. Çünkü su hattı önce şirkete gidiyor, orada vana var, oradan köylüye ulaşıyor. O zaman belediye başkanının yanına gittik alternatif su kaynağı bulması için. Bize ne cevap verdi biliyor musun? Ovada bir su kaynağı bulduk ama maliyetini kurtarmıyor, onun için çıkaramıyoruz dedi. Kamu hizmeti yapıyorsun, ne demek maliyetini kurtarmıyor? Gerekirse oradaki 250 insanın su ihtiyacını karşılamak için, su hakkını karşılamak için zarar edeceksin. Su hizmeti senin kâr etmen için mi yoksa yurttaşların su hakkını teslim etmek için mi var? Biz eylemlerimizle, ulusal medyaya yansıyan videolarla şirketi iyice rezil ettik. Şirket ondan sonra artık daha fazla yalan uyduramayacağı bir noktada suyu açmaya karar verdi. Yani İkizköylüler su haklarını söke söke aldılar. Ama belediye başkanının pozisyonu, maliyeti kurtarmıyor diye yeni su kaynağı yaratmamaktan yanaydı. Dediğim gibi partiler hem yerel yönetimler anlamında hem merkezi idareleri anlamında çok büyük bir sınavdan geçiyorlar. Beklentimiz somut olarak sürece müdahil olmaları.”

‘HEPİMİZ KARDEŞ OLDUĞUMUZUN FARKINDAYIZ’

Milas ilçe sınırları içine girmesi yasaklansa da mücadeleyi her yerde yükseltmek için çabalamaya devam edeceğini vurgulayan Gümüşel, “İkizköy'le kurduğumuz bağ illa fiziksel olarak yan yana olmamızı gerektirmiyor. Ben İkizköy için arkadaşlarımın yanında olmaya, çalışmaya devam ediyorum. Beni kişisel olarak cezalandırmaya çalıştılar, çünkü ormanımdan ve köyümden uzak kaldım. Aslında benim üzerimden dayanışmayı engellemeye çalıştılar ama başarılı olamadılar. İkizköy'e çok büyük bir destek akmaya başladı. İnsanları birbirinden ayıramayacaklar. Köylü ve kentli diye ayıramayacaklar. Halk ve marjinal diye ayıramayacaklar. Artık o ayrımı çoktan geçmiş durumdayız. Hepimiz kardeş olduğumuzun farkındayız ve yoldaş olduğumuzun farkındayız. O maden ocağını açtırmayacağız, esas mücadele şimdi başlıyor” dedi.