Hatay’da depremden hasarlı olarak çıkan evlerin elektrik ve su faturaları, Haziran ayının başından itibaren kesilmeye başlandı. Geriye dönük bir biçimde kesilen faturalar, elektriklerini dayanışma amacıyla diğer depremzedelerle paylaşan kullanıcıların ödeme gücünün çok üstünde. Şehir genelinde acele kamulaştırma yoluyla geleceklerine dair tek güvenceleri olan taşınmazlarına el konulan depremzedeler, susuzluk, yıkımlarla oluşan toz bulutları ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği sebebiyle salgın hastalık tehlikesi ile karşı karşıya.
Şehirdeki son durumu Hatay Deprem Dayanışması'ndan Hülya Kavuk ANF'ye değerlendirdi.
Elektrik ve su faturalarının kesilmeye başlandığı tarihten itibaren depremzedelerin ciddi bir mağduriyet yaşadığını belirten Hülya Kavuk, işsiz kalan insanların ödeme güçlerinin üzerindeki faturalarla deprem sonrasında adeta ikinci bir yıkımlar karşı karşıya bırakıldığını söyledi.
Faturalarla ilgili itirazların henüz itiraz başvurusu aşamasında olduğunu ve herhangi bir karar çıkana kadar depremzedelerin faturaları ödemek durumunda olduğunu vurgulayan Kavuk, sözlerine şöyle devam etti: "İnsanlar 4-5 ay boyunca çevrelerinde bulunan bütün çadırlara evlerinden elektrik verdiler. Mesela 40 evden bir tanesi sağlam mahallede, o evde insanlar çamaşırlarını da yıkadı, duşunu da aldı. Dolayısıyla çok yüklü faturalar geldi. Şehir yerle bir olmuş, çalışacak hiçbir iş alanı yok, düzenli bir gelir kaynağı yok. İnsanlar gündelik olarak buldukları işlerle geçimlerini sağlıyorlar. Halk resmen açlığa terk edilmiş durumda ve üzerine fatura ödemeleri bekleniyor; olmayan bir parayla. Kaymakamlıklara başvuru yapıldı. Elektrik desteğinden faydalanılıyor ama bu destek faturanın %30'unu karşılıyor. Geri kalan tutarı insanlar ceplerinden ödemek zorundalar. Bireysel itirazlarla yol alınması mümkün değil. Bölgeye dair kanunlar ve ek düzenlemeler çıkarılmadıkça insanlar bu faturaları ödemek zorundalar."
YARDIM AĞI ZAYIFLADI
Deprem sonrasında oluşturulan yardım ağlarının gitgide zayıfladığını ve desteklerin durma noktasına geldiğini ifade eden Hülya Kavuk, insanların ellerinde taşınmaz olarak kalan evlerinin ve arsalarının acele kamulaştırma yoluyla ellerinden alınmasının geleceğe dair büyük bir güvencesizlik yarattığının altını çizdi.
Hazine arazileri dururken depremzede mülkünü toplu konut alanı olarak belirlemenin altında, Hatay'ın demografik yapısını değiştirmeye yönelik ciddi bir hamle olduğuna dikkat çeken
Kavuk, şehrin geleceğine dair endişe duyduklarını söyledi: "İnsanlarımızın bir kısmı şehri terk etti. Mahallelerde çok az kişi yaşıyor. Bu şehrin tekrar yaşanabilir bir hal alması en iyi ihtimalle 6-7 yılı alacak bir süreç. Gülderen köyünde şehir merkezinde evleri yıkılmış insanlar var. Bir hanenin içerisinde 60 kişinin yaşadığı örnekleri gördük. Buralar dahi kamulaştırıldı. Yani sadece yıkılmış alanları değil sağlam olan evlerin bulunduğu parselleri de kamulaştırdılar.
Dikmece Köyü tarımla uğraşan ve komple Zeytinlik olan bir yer. Çiftçilikle geçinen insanların bütün geçim kaynakları ellerinden alındı. İnsanlar mağdur ve parasız. Bir kesim zor şartlar yüzünden arazilerini bedelleri altında bir fiyata vermeyi kabul etmek durumunda kaldılar. Bunun gerçekten demografik yapıyı değiştirmeye yönelik bir hamle olduğunu düşünüyoruz. Tamamen Arap Alevilerin yaşam alanları kamulaştırıldı çünkü. Bu arazilerin dibinde hazine arazileri var. TOKİ yapılmaya müsait hektarlarca alan var. Ama buna rağmen insanların özel mülkiyetlerine kamulaştırma kararı geldi."
SALGIN HASTALIKLAR ARTTI
Şehirde hala yıkımların devam ettiğini, yıkım sürecinin birçok sağlık sorununu ortaya çıkardığını belirten Kavuk, toz bulutları ve asbest yüzünden hastanelere akciğer rahatsızlığı şikayeti ile başvuran depremzede sayısında artış olduğunu söyledi. Hatay'ın sıcak ve nemli bir şehir olmasından kaynaklı salgın hastalıkların hızla yayılma ortamı bulduğunu ancak susuzluktan kaynaklı hastalıklara adeta davetiye çıkarıldığını vurgulayan Kavuk şehirdeki sağlık hizmetlerinin durumuna dair şunları aktardı: “Hala yıkımlar devam ediyor ve mahalleleri korkunç toz bulutları kaplıyor. Yıkımların usulsüz yapılmasından kaynaklı insanlarda akciğer hastalıkları çıkmaya başladı. Toz ve asbest solumaktan kaynaklı hastanelere akciğer hastalıkları ile alakalı çok fazla başvuru yapılmaya başlandı.
Önceki gün buradan acil bir hasta Dörtyol'a sevk edildi. Dörtyol'da yer olmadığı için Adana'ya, Adana'da da yer olmadığı için Mersin'e sevk edildi. Uzman doktor eksikliği sorunu var. Defne'ye devlet hastanesi açıldı ancak içinde teçhizat yok. Depremin ilk zamanlarında bit ve uyuz salgınını yaşadık. Şimdi ishal salgını var. Hijyen koşullarının olmayışı salgınların boyutunu arttırıyor. İçme suyu için metrelerce kuyruk oluşuyor. Aşevi için su istiyoruz mesela, suyu getirebilmemiz 2-3 günü geçiyor."
Eylül ayında yeni eğitim öğretim yılının başlayacağını hatırlatan Hülya Kavuk, Hatay genelinde birçok okul binasının yıkıldığını, sağlam olanlara ise devlet kurumlarının yerleştiğini belirtti. Çadır ve konteyner kentlerdeki ailelerin, çocuklarının eğitimi noktasında ciddi bir kaygı duyduğunu ve bu konuya dair bir aydan kısa süre kalmasına rağmen herhangi bir somut adım atılmadığını vurgulayan Kavuk sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Sağlam kalmış okulların tamamına da devlet kurumları yerleşmiş durumda. Eylül ayında okullar başlayacak ancak bu kurumların yerleştikleri okulları boşaltmayacakları görülüyor. Yıkılan okullardaki öğrenciler başka okullara nakil olacak. Bu yüzden sınıfların mevcudu çok fazla olacak. Deprem öncesinde 30 kişilik olan sınıfların 60-65 kişiye çıkacağını tahmin ediyoruz. Mesafe sorunu da ortaya çıkacak. Çekmece'de oturan ailenin çocuğunu Serinyol'daki bir okula nakil edecekler. İnsanlar çocuklarını bu koşullarda nasıl okula gönderecekler? Velilerin taşımalı eğitim talebi var. Eğer taşımalı eğitim imkanı sağlanmazsa çok ciddi problemlerle karşı karşıya kalacağız."