Hatip Dicle: Hamle büyüdükçe Türkiye yalnızlaşıyor; tıpkı De Klerk gibi!

Hatip Dicle: "Abdullah Öcalan’a özgürlük” talebi, Türkiye’yi tıpkı Mandela’nın özgürlüğüne karşı çıkan dönemin Güney Afrikası ve onun Başkanı De Klerk gibi yalnızlaştırdı. Türkiye ya Önder Öcalan’ın özgürlüğünü kabul edecek ya da daha çok yalnızlaşacak."

15 Şubat Uluslararası Komplonun 25. yılına girerken, Kürt halkı ve dostlarının "Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” talebi de gün geçtikçe küresel çapta büyüyerek devam ediyor. 25 yıldır İmralı Ada Cezaevinde ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan yaklaşık 3 yıldır hiçbir haber alınamıyor. Bu mutlak iletişimsizlik haline dönük tepkileri ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a özgürlük talebini küresel düzeyde yaymak amacıyla 10 Ekim 2023’te dünyanın 74 merkezinde eş zamanlı yapılan açıklamayla “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt siyasi çözüm” hamlesinin startı verilmişti.

Uluslararası işçi sendikaları, siyasi partiler, parlamenterler, akademisyenler, kadınlar, gençler, sivil toplum örgütleri, filozoflar, Nobel Barış Ödülü isimlerin de destek verdiği ve gün geçtikçe büyüyen bu hamle kapsamında yapılan çalışmaları, bundan sonraki süreci ve yarattığı etkiyi “Öcalan’ özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası sözcüsü Kürt siyasetçi Hatip Dicle ile konuştuk.

Sayın Dicle, öncelikle, 10 Ekim’de startı verilen “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” hamlesi kapsamında yapılan çalışmaları ve bu hamlenin önemini kısa bir şekilde özetleyebilir misiniz?

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; Önder Öcalan'ın İmralı’daki esaretinin 25. yılını doldurmak üzereyiz. 9 Ekim’de başlayan komployu temsilen, tam ondan bir gün sonra, 10 Ekim’de bu kampanyanın başlatılması anlamlıydı. Bu kampanya dostlarımızın getirdiği öneri sonucunda ve onların öncülüğün de başlatıldı. Dostlarımız derken, uluslararası kamuoyu içerisinde isimleri olan akademisyen, sendikacı, siyasetçi, yazar, aydın, sanatçı kişilerden oluşan ve dünya çapında isimleri olan kesimlerdi.

10 Ekim’de Önder Öcalan’ın yaşı dikkate alınarak dünyanın 74 merkezinde yapılan açıklamayla bu kampanyanın startı verildi. “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” gibi önemli iki kavramı bir araya getiren bu inisiyatif amacını açıkça ortaya koymuştu.

Bir diğer önemli nokta ise, bu kampanyanın yürütücülerinin aynı zamanda Nelson Mandela’nın da özgür bırakılması için çalışma yürüten isimlerden ve kesimlerden oluşmasıydı. Bu kampanya, ardından Özgürlük Hareketi ve dört parça Kurdistan halkı tarafından tümüyle sahiplenilerek, günümüze kadar devam eden diplomatik ve siyasi hamleler sürecine dönüştürüldü.

Bu hamlenin 2. safhası, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü yapılan Öcalan’ı okuma günleri adı altında gerçekleşti. Dünyanın farklı yerlerinde farklı kesimler, Önder Öcalan’ın 16 dile çevrilen savunmalarını okuma günleri düzenledi. Bu durum çok anlamlıydı çünkü Önder Öcalan esaret altına alındıktan sonra o zor koşullarda bir paradigma değişikliğine gitti. Bu paradigma, Kapitalist Moderniteye karşı Demokratik Modernite; katı ulus anlayışları yerine demokratik ulus, kadın özgürlüğü ve ekolojik tezleriyle örülmüştü.

Önder Öcalan, bu tezlerini 5 cilt halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AIHM) sunacak savunmalar şeklinde hazırladı. Bunlar, AİHM savunmalarının ötesinde gerçekte demokratik bir manifestoydu. Bu manifesto, öncelikle özgürlük hareketi ardından ise başka dillere çevrildikten sonra dünyanın çeşitli yerlerindeki entelektüel kesimler tarafından sahiplenilmeye başlandı. Bu şekilde küresel çapta demokratik modernite teorisi ortaya çıkmış oldu. Önder Öcalan, bunu kendisi açısından 3’cü doğuş olarak nitelendiriyor. Bu kampanya aynı zamanda bu manifestonun daha geniş kesimlere yayılmasını sağladı.

Yine bu hamle kapsamında, 27 Kasım 2023 tarihinde Türkiye ve Kuzey Kurdistan cezaevindeki tutsaklar 15 Şubat’a kadar sürecek açlık grevi başlattılar. Tutsaklarla birlikte aileleri ve Kürt anaları da Adalet Nöbetleri başlattı.

Yine aktüel olarak hala devam eden İmralı’ya 100 bin kartpostal gönderme kampanyası başlatıldı. Şu anda Fransa’da 25 gün sürecek olan bir yürüyüş devam etmektedir. Yine Kuzey Kurdistan’da 1 Şubat’ta başlayıp 15 Şubat’a kadar devam edecek uzun özgürlük yürüyüşü gerçekleştiriliyor. 17 Şubat’a kadar Avrupa’da yine birçok merkezde yürüyüşler, konferanslar farklı etkinlikler düzenlenecek. Tüm bunlar 10 Ekim’de başlatılan hamle kapsamında yapılıyor.

17 Şubat’tan sonra da dostların yeni önerileri ve yeni planlamalarıyla bu hamle sonuç alıncaya kadar devam edecek.

BÜTÜN EYLEM VE ETKİNLİKLERİN MERKEZİNDE HAMLE OLACAK’

Daha önce de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için birçok kampanya düzenlenmişti, 10 Ekim’de startı verilen bu hamleyi diğerlerinden ayrı kılan nedir?

Evet, bugüne kadar Önderliğin özgürlüğü için birçok kampanya yapılmıştı. Bunlar süreli kampanyalar, yani taktiksel girişimlerdi. Ama 10 Ekim’de başlayan hamle stratejik bir kampanyadır. Yani, bu kampanya Önder Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanıncaya kadar diplomatik ve siyasi hamlelerle devam edecektir. Bu kampanyanın merkezinde halk vardır ve dört parça Kurdistan’da ve dostlarımızın etkin olduğu bütün alanlarda devam etmektedir.

Bundan sonraki süreçte bütün eylem ve etkinliklerin merkezinde bu hamle olacaktır. Önder Apo’nun özgürlüğü stratejik olarak hep bizim gündemimizde olacak ve sonuç alıncaya kadar hamle sonlandırılmayacaktır.

ABDULLAH ÖCALAN’IN SAVUNMALARI BÜTÜN DİLLERE ÇEVRİLECEK

Bu hamlenin açığa çıkardığı en önemli gelişmelerden birisi de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigmalarının farklı toplumsal kesimler tarafından güçlü bir şekilde sahiplenilmesi oldu. Bu noktada ne demek istersiniz?

Önder Öcalan savunmalarını yani tezlerini hazırlarken insanlığın şu anda yaşadığı ve karşı karşıya küresel sorunların tümünü çözümleyen ve onlara öneriler getiren bir tarzda ele aldı. Yani bir sistem kurdu. Bu tezler, entelektüel dünyada yayılınca ve karşılık bulunca dünya çapında büyük bir yankı yarattı. İşin uzmanı arkadaşlar bugüne kadar 16 dile çevrilen Önder Öcalan’ın savunmaları dünyadaki bütün dillere çevirmeyi hedefliyor.

Bugün kapitalist modernite çok büyük bir kriz yaşıyor. Bizim 3. Dünya Savaşı diye tabir ettiğimiz bir savaş yaşanıyor. Dünyada yaşanan krizler ve savaş haline karşı küresel bir barış hareketi Önder Öcalan’ın öncülüğünde yürütülüyor aslında.

Herkes kendi sorununa çözümü Önder Öcalan’ın tezlerinde buluyor. Örneğin, Önder Öcalan’ın paradigmalarını en çok sahiplenen kadınlar oldu çünkü 5 bin yıldır devam eden kadın esaretini sona erdirecek önerileri Önder Öcalan sunuyor.

Önder Öcalan tezleriyle dünyadaki hayati sorunlara çözüm sunuyor ve halklar bunun bilincine varıyor.

‘PARADİGMA ÖNDER ÖCALAN’I EZİLENLERİN ÖNDERİ KONUMUNA GETİRDİ’

Aslında, Önder Öcalan’ın bugün içinde bulunduğu bu ağır tecridin nedeni Türk devletinin manifestonun farkına varmasıdır. Önder Öcalan bu tezleri kaleme aldığında devlet olarak bunları çok önemsemediler. Şu anda bu manifestonun dünyadaki etki düzeyini görünce ağır tecridi böyle uygulamaya başladılar. Paradigmanın yayılması Önder Öcalan’ı ezilenlerin önderi konumuna getirdi.

‘HAMLE BÜYÜDÜKÇE TÜRKİYE YALNIZLAŞIYOR’

Sizin de belirttiğiniz gibi 10 Ekim’de başlatılan bu hamle küresel çapta büyük bir yankı uyandırdı ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a özgürlük talebi gün geçtikçe farklı kesimler tarafından sahipleniliyor. Bu anlamda bu hamle çok daha öncesinden başlatılamaz mıydı?

Önder Öcalan hiçbir zaman Kürt halkının ve dostlarının gündeminin dışında kalmadı. Fakat, bu 25. yılın şöyle bir anlamı var; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihat kararları bir insanın 25 yıldan fazla cezaevinde tutulamayacağını ortaya koyuyor, yani umut hakkı durumu.  15 Şubat 2024’ten itibaren Önder Öcalan’ın esareti 25 yılını dolduruyor. Ondan sonra geçen her gün, Türkiye’nin AİHM’nin kararlarını ihlal ettiği anlamına gelecek. Böylesi bir hayati dönemdeyiz.

Türkiye ya Önder Öcalan’ın özgürlüğünü kabul edecek ya da yalnızlaşacak. Dönemin Güney Afrika Başbakanı Frederik de Klerk’e, ‘Uzun yıllar karşı çıktınız şimdi neden Mandela’yı serbest bırakıyorsunuz?’ diye sorduklarında Klerk şu cevabı verir: ‘Biz öyle bir duruma düştük ki dünya da kimse bizle çalışma yürütmüyor artık. Yalnız kaldığımız için köklü bir politika değişikliğine gitmek zorunda kaldık’. Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm hamlesi büyüdükçe Türkiye’de Güney Afrika gibi aynı durumda kalacak ve uluslararası arenada yalnızlaşacak.

Kürt halkı ve dostları “Umut Hakkı” durumunu da gündeminde tutarak, Önder Öcalan sahiplenerek 2024 yılını bir kader yılı haline getirecektir.

Önder Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmandan Kürt sorununa çözüm de bulunamaz ve savaş yerine barış politikaları da geliştirilemez. Bunlar iç içe geçmiş bir durumdur.

Bu nedenle, ben bu hamleyi geç kalmış olarak nitelendirmiyorum ama birçok kampanya düzenlendi fakat Önderliği özgürleştirmeye yetmedi diyebilirim. Bu anlamda, daha büyük, daha kitlesel ve daha küresel çapta kararlı bir eylemliliğin içine girmek gerekiyordu.

‘TÜRKİYE ÇOKLU KRİZLERLE KARŞI KARŞIYA’

Hamleyle birlikte küresel çapta yükselen talepler, Türkiye üzerinde bir baskı yarattı mı?

Evet, Türkiye bunu hissettirmiyor ama şu anda çoklu kriz yaşıyor. Ekonomik krizinden tutunda siyasi krize kadar birçok alanda ciddi kriz altında. Türkiye’nin itibarı yerlerde sürünüyor.

Bütün bu krizlerdeki en büyük etken; Kürt sorununun çözümsüzlüğünde, savaşta ve Önder Öcalan dönük hukuksuz bir tecrit ve esaret durumu gelmektedir. Bu tecridin dünyada bir örneği yok. Dünya entelektüelleri Önder Öcalan’a karşı geliştirilen bu tecridi hayretler içerisinde izliyor.

Türkiye’nin içine düştüğü durum kendisini yalnızlaşmaktan ibaret tıpkı Güney Afrika’nın küresel çapta Mandela’ya özgürlük talebi karşısında içine düştüğü durum gibi. 

‘TÜRKİYE’Yİ AK’DEN İHRACA KADAR GÖTÜREBİLİRİZ’

Hamle kapsamında tecride karşı harekete geçme çağrısı yapılan kurumların başında İmralı’ya tek girme yetkisini elinde bulunduran Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) geliyordu. CPT veya diğer yetkili kuruluşların İmralı tutumunda bir değişlik var mı?

Dediğim gibi, 15 Şubat’ta sonra Türkiye her gün uzun tutukluluğa dönük AİHM’nin içtihat kararlarını ihlal edecek konuma düşecek. Bu durum, Türkiye’yi kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nden ihraca kadar götürebilecek bir süreci başlatacak.

CPT bürokratik bir kurum, esas olarak bizim muhatabımız siyasi ve yetkili kuruluş olan Avrupa Bakanlar Komitesidir çünkü en yetkili organ onlardır. Onlarda, ‘Türkiye ile ipleri tam olarak koparmak istemiyoruz. Esas yaptırımları yapmaya başladığımızda Türkiye’yi AK’den ihraç konumuna kadar gidebiliriz’ diyorlar. Yani, Türkiye ile görüşerek sonuç almaya çalışıyorlar. Bu nedenle Kürt halkı ve dostları ne kadar aktif olur ve bu hamleyi sahiplenirse, Türkiye o kadar köşeye sıkıştırarak demokratik adımlar atma zorunda bırakacaktır. Bu noktada bizlere ve halkımıza düşen bu görkemli hamleyi sahiplenip büyütmek olmalı.

‘HERKES KÖLN’DE OLMALI’

17 Şubat’ta Almanya’nın Köln kentinde yüz binlerin katılımıyla bir yürüyüş gerçekleştirilecek. Bu yürüyüş nasıl bir öneme sahip ve buna dönük bir çağrınız var mı?

Önder Öcalan’ın esir alınmasının ardından nasıl ki, 15 Şubat 1999’da Kürt halkı dört parça Kurdistan’da ve bulunduğu her yerde herkesi şaşırtan bir çıkışta bulunarak Önder Öcalan’ı sahiplendiyse, 17 Şubat’ta Köln’de düzenlenecek yürüyüşte o şekilde olmalı. Gün, bugün diyerek herkes orada olmalı. Gerekirse işyerlerimizi bir günlüğüne kapatarak ve kendimizi zorlayarak yüz binlerin katılımıyla orada olmalıyız. O zaman hem dostlarımız büyük bir moral kazanacak hem de Türkiye giderek biraz daha yalnızlığa düştüğünü anlayacak. Kürt halkı o gün orada ortaya koyacağı tavırla Önder Öcalan’ın özgürlüğünü sağlama kararlılığını gösterecektir. Bu anlamda, 17 Şubat Abdullah Öcalan’a ve tezlerine sahip çıkma günüdür.