HDP'den 'Demokrasi Krizinin Ekonomik Maliyeti' raporu

HDP Ekonomi Komisyonu, “Demokrasi Krizinin Ekonomik Maliyeti” başlıklı raporunu açıkladı. HDP, "Kürt illerinde yaşananlar bütün Türkiye'yi etkiliyor" vurgusunda bulundu.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan ile milletvekilleri Erol Katırcıoğlu, Serpil Kemalbay ve Necdet İpekyüz, “Demokrasi Krizinin Ekonomik Maliyeti” başlıklı raporu açıkladı.

 'DEMOKRASİ EKONOMİYLE DOĞRUDAN İLİŞKİLİDİR'

Toplantıda konuşan Katırcıoğlu, şunları söyledi:
"Demokrasi bir yönetim biçimi olmasına rağmen ekonomiyle doğrudan ilişkilidir, birebir yakın ilişkilidir. Bizim gibi ülkelerde bu daha da böyledir. Demokraside bir gerileme olduğu tespiti üzerinden bunun ekonomiye nasıl yansıdığına dair bazı istatistikleri kullanarak cevap arıyoruz.
Bir ülkedeki farklı kesimler, taleplerini yönetime yansıtabiliyorsa o ülkede demokrasinin sağlıklı olduğundan söz edebiliriz. Ama yok eğer sadece toplumun bir kesiminin çıkarları gözetilerek ülke yönetiliyorsa o demokrasiye demokrasi dememiz mümkün değildir. Dolayısıyla demokrasinin gerilemesini bu çerçevede değerlendirmek lazım. Türkiye demokrasisi zaten sorunluydu, ayrıca içinde bulunduğumuz süreci de dikkate aldığımızda demokrasinin daha da gerilediğini tespit ediyoruz.
Uluslararası bir kurumun yaptığı çalışmaya göre Türkiye demokrasisinin 2015-2022 arasında endeksteki değeri düşmüştür. An itibariyle Uganda, Kenya, Zambiya, Senegal, Fas gibi ülkelerin yani Afrika ülkelerinin gerisinde bir demokrasi düzeyine sahibiz. 2015’te biliyorsunuz Çözüm Sürecinin, Kürt sorununun çözülmesi üzerine atılan adımların sona ermesi ve ondan sonra yaşadığımız olaylar var. 2016’da darbe girişimi ve ardından OHAL yasalarının geçerli olduğu bir Türkiye tablosu var. Özellikle 2011’den sonra merkezileşen yönetim tarzıyla ve de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle sistem daha da merkezileşti. 85 milyon insanın hayatını ilgilendiren kararları, bu sistemle çok az sayıda insan verir hale gelmiştir ve dolayısıyla bu kararların yanlış olma olasılığı da artmıştır.
Bu raporda biz dört değişkene bakıyoruz. Bunlardan biri hukukun yaralanması, gözden düşmesi, hukukun yönetim tarafından istenildiği gibi kullanılması. Hukukun sağladığı güvencelerin azalmasının ekonomik maliyetleri üzerinden bir değerlendirme yapacağız. İkincisi, demokratik çözümler yani uzlaşma yerine aksine bir politika izlendiğinde, güvenlikçi politikalara yönelindiğinde burada nasıl bir maliyet ortaya çıkıyor. Üçüncüsü, demokrasiden uzaklaştıkça ekonomik özgürlüklerden yoksun hale gelen toplumun giderek mutsuz olmasına yönelik olarak bir etki ürettiğinin altını çizeceğiz. Bir de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin katılımcılığı yok ederek tek adam kararlarıyla yönetiliyor olmasının maliyeti var.

 'TÜRKİYE 117. SIRAYA GERİLEDİ'

Hukuk endeksi, uluslararası bir indeks. Bu endekse göre, 2015-2021 yılları arasında Türkiye’nin değeri 80. sıradan 117’nci sıraya gerilemiştir. Bu veriler bize hukukun gerilediğini gösteriyor. Faizlerle ilgili olarak hukukun zedelenmesi, ekonomik ilişkilerde bizim işlem maliyeti dediğimiz ve alışveriş yaparken katlandığımız maliyetlerin artması anlamına gelen, yapılacak sözleşmelerin yargı sisteminin çalışmamasından dolayı artan maliyetler oluyor ve bu da faizin artmasına neden oluyor. 2015- 2021 yıllarında faiz giderleri 53 milyardan 181 milyar liraya yükselmiştir.
Hukukun zedelenmesi yabancı yatırımcılar arasında da değerlendiriliyor. 2015 yılında 215 iken ülke risk primi, 2022’de 686’ya varmıştır. Bu Türkiye’nin ulaştığı en yüksek risk düzeyidir. İkinci olarak bakıldığında, güvenlik politikalarını arttırarak ülke sorunlarını çözmeye çalışmak demokraside gerilemeye neden olmuştur. Bütçe geliri artışı üç buçuk kat atmasına rağmen güvenlik harcamaları 4.6 oranında artmıştır. Borç yükü ortaya çıkmıştır.

  'DEMOKRASİ GERİLEDİKÇE EKONOMİ BOZULUYOR'

Hukukun çökmesi, ekonomik yapının giderek bozulmasının sonuçları ekonomik özgürlük endeksinde de sonuçlarını gösteriyor. Türkiye'nin 2015 yılında 70 olan değeri, 2021 yılında 107’ye yükselmiştir. TÜİK’in mutluluk endeksinde de bu görülüyor. Gençlerimizin çoğunun yani yüzde 75’inin yurt dışına gitme talepleri olduğunu görüyoruz. Şöyle bir yere varıyoruz; demokraside gerileme, bir ülkede farklılıkların taleplerini yansıtması gereken demokrasinin giderek daha az sayıda insan tarafından alınır olmasının getirdiği çarpıklıklar ekonomide bugün yaşadığımız sonuçlara neden oluyor.
Özetle şunu söylemek isteriz; 2015’ten itibaren Türkiye demokrasisi gerilmiştir ve gerileme devam etmektedir. Demokrasideki gerileme ekonomiye yansımaktadır. Ekonomi gerilemektedir. Bugün bakıldığında Türkiye’nin asıl sorunun demokrasi olduğunu görüyoruz. Bizim gibi ülkelerde yönetimin sorunları ekonominin sorunlarından daha baskındır. Türkiye inanılmaz bir kriz yaşamaktadır, bu da demokrasinin krizidir."

İPEKYÜZ: KÜRDİSTAN'DA YAŞANAN TÜRKİYE'Yİ ETKİLİYOR

Necdet İpekyüz de şöyle konuştu:
"HDP olarak; demokrasi, adalet ve özgürlük beraber ele alındığında ve birçok sorunu konuşabildiğimizde refahın artabileceğini, yüksek zamlar ve enflasyon yerine daha mutlu bir yaşamdan söz edebileceğimizi söylüyoruz. Kürt illerinde bir geri kalmışlık mı geri bırakılmışlık mı varsa, yer altı ve yer üstü zenginliği olan bir bölgede halen işsizlik konuşuluyorsa, halen baskıcı bir yönetim konuşuluyorsa, özgürlüklerin kısıtlanması söz konusuysa eğer siyasetin özgür olmadığı bir yerde ekonomiye de yansımakta. Kürt illerinde yaşanan tablo sanılmasın ki sadece orada kalıyor. Oradaki süreç Afyon’u da İstanbul’u da Antalya’yı da etkilemektedir. Türkiye’deki bütün insanları etkilemektedir. Türkiye’de yoksulluk, işsizlik en fazla nerede dediğimizde bir harita çıkıyor karşımıza, kayyım haritası çıkardığımızda da aynı harita ortaya çıkıyor.
2013-2015’te Kürt meselesini konuştuk. Bu konuda adımlar atılmalıdır. Demokrasiye yaklaşım ülkelerin ekonomisine katkıda bulunmuştur. 2013-215’te enflasyon ve işsizlik tek hanelerdeydi. Şimdi geldiğimiz nokta ortada. Bunun maliyeti Kürt illerinde artmaktadır. Bölge uzun süreden beri, 12 Eylül’den bu yana OHAL rejimi ile yönetildi. Kısa bir süre kaldırıldı, refah bütün ülkeye yayıldı. Ondan sonraki sürece bakıldığında 2016’dan bu yana Van’da bir basın açıklaması halen yapılamıyor. Türkiye yüksek enflasyona, döviz kuruna mecbur mu? Siz demokrasiden uzaklaştığınız sürece o zaman sizin ekonominiz kırılgan olur. Ufacık bir rüzgarla yere bir olur. Kürt meselesi başta olmak üzere ötekilerin sesini dinlemek gerekiyor. Demokrasiden uzaklaştığımız sürece işsizlik, yoksulluk, baskı ve hukuksuzluk daha da artmakta, sadece küçük bir topluluk zengin olmaktadır."

RAPORDA ÖNE ÇIKAN BÖLÜMLER

HDP'nin raporunda şu hususlara dikkat çekildi:
"2015 yılında Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında yürütülen Çözüm Sürecinin bitirilmesi ve akabinde yaşananlar siyasi iktidarın politik tercihleri olarak kamu bütçesinde büyük yaralar açmıştır.
2015 yılında 1 milyar 16 milyon dolar olan savunma ve havacılık ithalatı, 2020 yılında 2 milyar 161 milyon dolara çıkmıştır. Dönemin döviz kurları üzerinden hesapladığımızda 2015 yılında 2 milyar 316 milyon lira ithalat yapılmışken, 2020 yılında 12 milyar 857 milyon 950 bin lira olmuştur. Yani aradan geçen beş yılda yaklaşık olarak 10,5 milyar lira ithalat artışı gerçekleşmiştir. 5 yılda 5 kat fazla ithalat söz konusudur.
Öte yandan memnuniyetsizlik en çok genç nüfuslarda ortaya çıkmaktadır. Almanya merkezli Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Derneği’nin Türkiye’de Z Kuşağını esas alarak yaptığı araştırmaya göre, genç nüfusun %73'ü Türkiye dışında yaşamayı tercih etmektedir. Nitekim TÜİK’in 2021 yılını ölçtüğü yaşam memnuniyeti araştırmasında mutsuz olduğunu belirten en hacimli nüfus kategorisi %20,4 ile 18-24 yaş aralığıdır.
2015 yılında Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında yürütülen Çözüm Sürecinin bitirilmesi ve akabinde yaşananlar siyasi iktidarın politik tercihleri olarak kamu bütçesinde büyük yaralar açmıştır.
2015-2021 yılları arasında bütçenin çoğu kalemi, bütçe gelirlerindeki artış kadar, yani 3,5 kat kadar arttırılmış iken, güvenlik bütçesi ise 4,6 kat arttırılmış, aradaki fark merkezi yönetim borç stokuna yüklenmiştir. Böylece merkezi yönetim borç stokunda 2015-2021 yılları arasında 2 trilyon 70 milyar liralık bir artış meydana gelmiştir.
2015 yılında 1 milyar 16 milyon dolar olan savunma ve havacılık ithalatı, 2020 yılında 2 milyar 161 milyon dolara çıkmıştır. Dönemin döviz kurları üzerinden hesapladığımızda 2015 yılında 2 milyar 316 milyon lira ithalat yapılmışken, 2020 yılında 12 milyar 857 milyon 950 bin lira olmuştur. Yani aradan geçen beş yılda yaklaşık olarak 10,5 milyar lira ithalat artışı gerçekleşmiştir. 5 yılda 5 kat fazla ithalat söz konusudur."