HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüleri Nuray Özdoğan ve Serhat Eren yaptıkları yazılı açıklamada, “Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği ve Türkiye’nin de taraf olduğu ‘İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’nin yürürlüğe girdiği 26 Haziran, İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olarak ilan edilmiştir. Sözleşmeye taraf devletler her türlü işkence, kötü muamele, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya karşı etkili bir mücadele yürütmekle sorumludurlar” dedi.
Komisyon Eş Sözcüleri, “Türkiye bugüne dek ne yazık ki işkencenin önlenmesi, işkence eylemlerinin gerçekleştirilmemesi, gerçekleşmesi halinde ise adil bir yargılamanın yapılması konusunda sözleşmedeki yükümlülüklerine uygun hareket etmemiştir, etmemektedir” diye ekledi.
BERAATLAR MAHKUMİYETLERDEN ÇOK FAZLA
“İşkence insanlığa karşı işlenen bir suçtur; şikâyete bağlı değildir, uzlaşmaya tabi değildir ve işkence suçuna karşı zamanaşımı işlemez. Ancak asıl sorun kamu görevlilerinin eylemlerinin işkence olarak tanımlanıp tanımlanmadığıdır” diyen HDP’li eş sözcüler, şunları ifade etti:
“Adalet Bakanlığı’nın 2022 yılı istatistiklerine göre; işkence ve eziyet suçunda soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararlar ve kovuşturma aşamasında verilen beraat kararları, mahkûmiyet kararlarından çok daha fazladır. Bu istatistikler ve somut olaylar yargının eylemi işkence olarak tanımlamaktan imtina ettiğinin, suçları basit yaralama veya kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi daha hafif suçlara indirgediğinin dolayısıyla failleri cezasız bıraktığının göstergesidir. Devletin kamu görevlileri eliyle işlediği suçlarda, yargının faili korumaya dair aldığı bu tutum, onları yeniden işleyecekleri benzer suçlarda cesaretlendirmekte, güçlendirmekte ve azmettirmektedir. Özellikle de mağdurların Kürt olduğu yargılamalarda yargı mercilerinin faailleri koruyan, kollayan, aklayan kararları işkenceyi normalleştirmektedir. Öte yandan işkence ve kötü muameleye uğrayanlar haksız soruşturmalara maruz kalmakta, işkenceyi görüntüleyen, ortaya çıkaran, gazetecilik görevini yerine getiren basın mensupları da gözaltı ve tutuklama ile karşılaşmaktadır.
TECRİT
İşkence suçunun kapatılma mekânlarındaki boyutu oldukça ağırdır. Özellikle de hapishanelerde sağlığa erişimden sevklere, disiplin cezaları ve infaz yakmalardan tecrit ve izolasyona, işkenceye varan uygulamalar gün geçtikçe artmaktadır. Mahpuslar tek kişilik hücrelerde tecrit altında bırakılmakta, ayakta sayım ve çıplak aramaya maruz kalmakta, yersiz disiplin cezalarıyla keyfi bir şekilde infazları yakılmaktadır. Tecridin en mutlak şekilde uygulandığı İmralı Hapishanesinde Sayın Abdullah Öcalan’dan 28 aydır haber alınamamaktadır. Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), 20-29 Eylül 2022'de ada hapishanesine gerçekleştirdiği ziyarete ilişkin gözlemlerini hala kamuoyu ile paylaşmamıştır. Tecrit işkencesini arttıran bu mutlak iletişimsizlik hali devam etmektedir.
İşkence yasağı, insanlığın ortak mirasıdır ve demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı toplumların en temel değerlerinden biridir. İşkence ve kötü muamele yasağı olmaksızın bir insan hakları rejiminin varlığı söz konusu olamaz. “İşkenceye sıfır tolerans, insan hakları ve hukuk devleti” söyleminin aksine AKP iktidarı; gözaltında kaybetmelerin, kaçırılmaların, baskı ve tehditle ajanlaştırma çabalarının, barışçıl gösterilerde ters kelepçeyle ve darpla gözaltıların, sosyal medyada bu eylemlerin organize şekilde yandaşlarınca övülmesinin, İçişleri Bakanı tarafından açıkça “ayaklarını kırın” diye işkence talimatı verilmesinin iktidarı olduğunu her dönem göstermiştir. İşkence ve kötü muamele uygulamaları gözaltı merkezlerinden sokaklara taşınmıştır.
Sokaklarda, karakollarda, hapishanelerde, geri gönderme merkezlerinde yani kolluğun bulunduğu her alanda işlenen işkence ve eziyet suçlarında faillerin hesap vermesi ve gereken cezaları alması için mağdurların yanındayız. İnsanlığın ortak mirasına ve insan onuruna sahip çıkmak için mücadelemiz yargısal ve politik alanda ısrarla sürecektir.”