Kalkan: Mücadele daha da radikalleşecek

Hiç kimsenin AKP-MHP’den başka beklenti içinde olmaması gerektiğini ifade eden PKK Yürütme Komite Üyesi Duran Kalkan, “Mücadele daha çok radikalleşecek” dedi ve tüm kesimleri birleşik ortak mücadeleye davet etti.

Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan PKK Yürütme Komite Üyesi Duran Kalkan, AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi yürütecek güçlerin kendilerini hazırlamaları gerektiğini belirterek, herkese anti-faşist, demokratik direnişte yerini alma çağrısında bulundu.

Mücadelenin çok daha radikalleşeceğini vurgulayan Kalkan “Kendimizi ona göre hazırlamalıyız. Hiç kimse hata yapmasın. AKP-MHP'den veya da mevcut ittifaktan başka beklenti içinde olmasın. Öyle olanlar yanılırlar. Herkes doğru okusun gelişmeleri, kendini iyi hazırlasın, örgütlü olsun. Direnelim. Kesinlikle kazanacağız. AKP seçimle yenilseydi yeni bir siyasi uzun süreç gelişecekti. Şimdi AKP yönetimiyle daha radikal bir anti faşist demokratik devrimin gelişme ve başarı kazanma şansı daha fazladır, artmıştır. Önemli olan bunu geliştirmek. Biz bunu gerçekleştirmek için çaba harcayacağız. Bütün dostlarımızı da bizimle birleşik ortak mücadeleye davet ediyoruz” dedi.

PKK Yürütme Komite Üyesi Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şu şekilde:

DÜŞMANLIĞIN DA BİR ÖLÇÜSÜ VAR

Öncelikle tarihi İmralı direnişini ve Önder Apo'yu saygıyla selamlıyorum. Tecrit değil, böyle mutlak iletişimsizlik hali diyorlar. Hukuk dilinde bu devam ediyor. 27 aydır İmralı'dan Önder Apo ve orada tutsak bulunan diğer yoldaşlardan da hareket ve halk olarak herhangi bir bilgi almış değiliz. Hukukçular, siyasetçiler konuşuyorlar, arkadaşlarımız değerlendiriyorlar. Dünyada böyle bir tecridin tarih içinde hiç uygulanmadığını belirtiyorlar. En ağır uygulanma yeri olan Güney Afrika'da Nelson Mandela üzerindeki uygulamanın da böyle olmadığını daha yakınlarda ifade ettiler. Hakkımız var. Bilgi alma hakkı engellenemez bir durum. Fakat bu iletişimsizlik durumu, mutlak tecrit durumu devam ediyor. Herhangi bir değişiklik yok İmralı'yı yönetenler cephesinde.

İnsan düşman da olabilir, düşmanlığın da bir sınırı var, ölçüsü var. Hatta hukuku var. Savaş hukuku, düşmanlık hukuku diye bir şey var.  Farz edelim ki düşman da olabiliriz. Ama örneğin düşmanlar birbirleriyle görüşüyorlar. Birbirleri ile iletişim halinde oluyorlar. Çünkü dikkat edelim savaşlar hep bir tarafın diğer tarafı bitirmesi ile yok etmesiyle sonuçlanmıyor, daha çok uzlaşma oluyor, anlaşmalar oluyor. Bunlar, iletişimle görüşmeyle oluyor. Bizi düşman görebilirler. Fakat bu yönetim söz verdi en üst düzeyde, bakanlıklar düzeyinde, hatta cumhurbaşkanlığı düzeyinde söz verdi.

TECRİT KONUSUNDAKİ SÖZLER TUTULMADI

Denilebilir ki bu AKP’nin sözüne mi inanılır? Yedikleri haram, söyledikleri yalan. Şimdi böyle deyip geçemeyiz tabi. O sözün gereği yerine getirilmeli. Biz o açıdan İmralı'da hukuk yok diye tekrar tekrar ifade ediyoruz. Tecrit sürüyor diyoruz. Niye? Çünkü böyle olmayacağına söz verdi orayı yönetenler. Ne hukuklarının gereğini yerine getiriyorlar, ne sözlerinin gereğini yerine getiriyorlar. Tabii uluslararası kararları da uygulamıyorlar. Sadece İmralı'ya ilişkin değil, örneğin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Kobanê davası üzerine eski HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın diğer tutukluların bırakılması konusunda karar aldı. Sözde Türkiye hukuku Avrupa hukukuna bağlı. Onu kabul ediyor fakat uygulamıyor. Kendi siyasetleri dışında hiçbir şeyi tanımaz yaklaşımları sürüyor. Önce de ifade ettik biz bu uyduruk disiplin cezalarını. Mesela neden verilmiş bu cezalar? Bir ara dediler yüksek sesle konuşmaktan… Gerçekten ceza verilmişse bunun nedeni olmalı. Bu nedenler de ortaya konmuyor. Çünkü öyle bir ceza gerektirecek herhangi bir şeyin İmralı'da olamayacağını çok iyi biliyoruz biz. Bunlar hep kılıf uydurma türünden şeyler. Bir yönü görüşmeleri engellemek, esas yönü ki o daha önemli, 25'inci yılda İmralı sistemi, Avrupa hukukuna göre Önder Apo'nun durumunun görüşülmesi gerekiyor. Umut hakkı denen şey, durumun yeniden görüşülmesi, yargılanması, hatta bırakılması lazım.

AVRUPA BU DURUMA SESSİZ KALAMAZ

Normalde Önder Apo'yu artık Avrupa hukuk kurallarına göre İmralı'da tutma imkanı yoktur TC yönetiminin. Bunu avukatlar da belirtiyorlar. Son dönemlerde üzerinde duruldu. Biz önceden defalarca dikkat çektik buna. Çünkü Avrupa hukukunu biraz okumak çıksa da yerinde öğrendik. sanık sandalyelerini de öğrenmiş. Siz hukuku, sanık sandalyelerini de öğrenmek daha derin öğrenmeyi ortaya çıkarıyor, daha iyi anlamayı getiriyor. İşte bu disiplin cezalarının bu amacı güttüğünü önce de ifade ettik. Bunlar üzerinde durulmalı dedik. Şimdi birçok çevre üzerinde duruyor. Israr etmek lazım kesinlikle. bu tutuma karşı daha çok mücadele etmemiz gerekli. Bu konuda avukatlar, hukukçular, siyasetçiler, insan hakları savunucuları dikkat çekiyorlar.

Bu biçimde yürütülemez. Avrupa buna sessiz kalamaz. Avrupa kurumları, CPT, Avrupa Konseyi bu hukuksuzluğa ya da İmralı’da yapılanlara ortak oluyorlar. Dolayısıyla buraya dönük somut eleştiriler de var. Bu çok net. Oradan da çok fazla veya herhangi bir ses çıkmıyor.

BU HÜKÜMETİ KÜRTLERİN HÜKÜMETİ DEĞİL

Seçim oldu, şimdi hükümeti Cumhur İttifakı kuruyor. Ege kıyısında, Akdeniz kıyısında. Marmara'da kazanamadı, Kurdistan'da kazanamadı ama onun dışındaki yerlerde kazandı diyelim. Şimdi hükumeti kuruyorlar. Fakat hem Tayyip Erdoğan hem de Cumhur İttifakı’nı Kürtler yüzde 70'in üzerinde yüzde 75'e varan oranda reddetmiş durumdalar. Oy vermediler. Yeşil Sol Parti kazandı. Yüzde 65 civarında bir çoğunlukla ve birçok kentte de yüzde 70'i aştı. Diğerlerinde yüzde 55-60'a ulaştı. Şimdi hükumeti Tayyip Erdoğan kuruyor. Mecliste kararları Cumhur İttifakı alacak. Bunun ikisini de Kürtler reddetmişler. Bu iki kurumun alacağı kararı da Kürtler reddetmişler. Bağlamaz Kürtleri. Kürtlerin yönetimi değiller. Şunu söylemek istiyorum. Örneğin böyle bir durum Kürdistan'da olmasa, dünyanın başka bir yerinde olsaydı, başka bir toplumda olsaydı şimdi Avrupa'da diğer yerlerde bu devletler, siyasetçiler, insan hakları savunucusu diyenler kıyamet koparırlardı. Bu hükumet yönetemez derlerdi. Çünkü reddetmiş, kazanamamış. Ama şimdi kimseden çıt çıkmıyor. Dikkat edelim sanki böyle bir sonuç çıkmamış gibi. Mevcut seçim sonrasında örneğin kurulan Türkiye'deki yeni yönetimi Kürtler reddetmiş. Alacağı kararlar Kürt karşıtı olacak, tam bir savaş konumunda olacak. Kürtleri ezmek için her şeyi yapacak. Bunu herkes biliyor ama bir şey demiyorlar. İmralı'daki durum böyledir. İmralı'da bu kadar hukuksuzluk, adaletsizlik, her şey oluyor. Fakat ses çıkarmıyorlar. Niye? Çünkü orada Kürt iradesi var, Kürt özgürlük iradesi var. Bunların hepsi Kürt halkına yaklaşım, Kürt soykırımıyla bağlantılı.

TEMEL KÜRT SOYKIRIMI KURUMU İMRALI TECRİT SİSTEMİDİR

Temel Kürt soykırım kurumu İmralı işkence ve tecrit sistemidir. 25 yıldır bu böyle. Ondan önce de benzer kurumlar değişik biçimlerde ortaya çıktı. İnsanları idam sehpasına kadar götürdüler geçtiğimiz yüzyıl içerisinde dört parça Kürdistan'da. Bunları iyi biliyoruz.

Şimdi bu durum böyle. Onun için kimseden ses çıkmıyor. Bunu teşhir etmek lazım. Tabi daha fazla da üzerine gitmek gerekiyor. Bu anlamda hukuki mücadeleyi de siyasi mücadeleyi de geliştirmeliyiz.

Mücadele önemli ve bu temelde mücadeleler her alanda sürüyor. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı yürütülen tüm mücadeleleri selamlıyorum, Başarılar diliyorum bir kere daha. Bunu her zaman söylemeliyiz.

Bu noktada mücadele ediyoruz da sonuç olmuyor dememek lazım. Mücadele çok önemli. Mücadelenin etkisi oluyor, siyaset üzerinde oluyor. İmralı'daki yaşam üzerinde de kesinlikle oluyordur. Halkın mücadelesi İmralı duvarlarını parçalar, işkence ve tecrit sistemini kırar. Buna inanmak lazım. Mücadelenin kazandıracağına güvenmek gerekli. Daha çok büyütürsek, mücadeleyi de daha yaygın yürütürsek kesinlikle sonuç alırız. Bunu halkımız bilsin, dostlarımız bilsin. Bu bakımdan kesinlikle herhangi bir umutsuzluk olmasın. Herhangi bir sonuç çıkmıyor sanılmasın. Tersine daha fazla mücadele edebilsek daha çok çıkar. Mücadeleyi o bakımdan büyütmemiz gerekiyor. Herkesi tekrar mücadeleyi büyütmeye çağırıyorum.

DİRENİŞİMİZ DAHA DA BÜYÜYECEK

Öncelikle bu savaşın şehitlerini saygıyla anmak istiyorum. Zerdeşt yoldaş şahsında tüm Zap, Avaşin, Metina şehitlerini, yine Süleymaniye şehidimiz Hüseyin Arasan yoldaşı Botan ve Lice şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Tayyip Erdoğan ve Cumhur ittifakı faşist diktatörlüğünün her türlü saldırısına karşı direnen gerillayı, halkımızı selamlıyorum. Bu direniş önümüzdeki süreçte kuşkusuz çok daha büyüyecek, gelişecek.

EYLEMSİZLİK KARŞILIK BULMADI

Bu konuda aslında şimdiye kadar bir eylemsizlikten söz ettik. Belki dikkat çeken ya da merak edilen konu o olabilir. Deprem için yönetimimiz eylemsizliği gerekli gördü. Bu doğruydu. Biz onun arkasındayız. Hala doğru yaptığımıza inanıyoruz. Ardından 14 Mayıs seçimleri için yeni her türlü çeşitli provokasyonları önleyebilmek amacıyla uzattı. onu da anlamlı buluyoruz. Fakat hep tekrarladık. biz de ifade ettik, arkadaşlarımız da ifade ettiler. En çok da merkez karargah komutanlarımız ifade etti. HPG BİM açıklamalarında belirtti. Bizden yana böyle bir durum oldu. Yoksa karşı taraf böyle bir tutum içine girmedi. Hiçbir zaman girmedi. Kendisinin gücüne göre gücü az olduğunda ya da başka işleri olduğunda saldırılar az olduysa da hazırlık yaptıklarında da artırdılar. Söz konusu eylemsizlik kararımız TC devletinin yönetimi çerçevesinde herhangi bir karşılık bulmadı.

Bazı çevreler olumlu bulduklarını söylediler fakat onlardan da herhangi bir sonuç çıkmadı şimdiye kadar. Peki geldiğimiz nokta nedir? Seçimler oldu. Seçim sonuçları biliniyor, hızla neredeyse yıldırım hızıyla yeni yönetimini kurdu, makina gibi çalışıyor. Tayyip Erdoğan bu tür konularda demek ki önceden çok hazırlamış kendisini. Her şeyi biliyormuş. Zaten aslında yazılmış ve hazırlanmış bir senaryonun oynanması gibi. Buna paralel saldırıları da artırdı. Her alanda askeri saldırılar vardır. Medya Savunma Alanlarına dönük Merkez Karargahın açıklamaları var. Aylık bilançoyu verdiler, günlük veriyorlar. Her gün en az 50-60 saldırı var. Birkaç günde yüzlerceyi buluyor. Karadan saldırı var. Bugün veriyorlardı Xakurke’de işgal saldırılarını artırmak istiyor. Türk ordusu, Lice, Botan, Bakur alanının birçok alanında hem eylemler oldu. Saldırılar karşısında savunma eylemleri hem de iç çatışmalar yaşandı. Rojava'ya sürekli saldırı oluyor. Şengal'e saldırıldı, işte Süleymaniye'ye saldırıldı. MİT yönetimi değişti. Herhalde yeni yönetim rüştünü Süleymaniye'de katliam yaparak ispat etmek istiyor. Bu işte ben de varım demek istiyor. Seçim günü bir İYİ Partili vurdular, Gever’de bir çocuğu ezdiler. Her gün tutuklama yapıyorlar. Patnos Belediye başkanlarını tutukladılar. Giderek artan bir saldırı var. Saldırının askeri, siyasi boyutları söz konusu. Bunlar karşısında hala bu eylemsizlik tabii ki bir anlam ifade etmez hale gelmiştir.

KARŞIMIZDA VARLIĞINI SAVAŞLA, KATLİAMLA SÜRDÜREN BİR YÖNETİM VAR

Artan bir faşist, sömürgeci, soykırımcı saldırı var ve buna karşı direniş yürüyor. Gerilla her zaman saldırılar karşısında direndi, misilleme yaptı, darbe vurdu. Bu konuda duyarlı oldu. Daha da geliştirmeli, eski tarzı az daha aşarak yeni hedeflere dönük, daha yaygın, daha geniş yerlerde yeni eylem tarzlarını geliştirebilmeli. Ki sanıyorum öyledir. Merkez karargah komutanlarımız her türlü üzerine düşen görevi başarıyla yapmaya hazır olduğunu ilan etti gerillanın. Bu önemli.

Şengal saldırısı oldu, Rojava'ya saldırılıyor. Özellikle Süleymaniye saldırısı ki bir devrimci yurtseveri alçakça katlettiler. Bu kaçıncısı oluyor. Artık sınırları aştı. Şunu görmeli yoldaşlarımız, tüm yurtseverler, halkımız Türkiye'nin devrimci demokratik güçleri: karşımızda varlığını savaşla, katliamla sürdüren bir yönetim var. Şimdiye kadar öyleydi. Şimdi yeni kurulan yönetim de öyle. Ve daha da saldıracak bunu görmemiz lazım. Bu anlamda herkes bu gerçeği görmeli. Bu durumda buna uygun tutumlar geliştirmeli. Duyarlılık lazım. Sanki böyle bir şey yokmuş gibi hareket edemeyiz. Karşımızda bizi imha etmek isteyen, yok etmek isteyen bir düşman var. Ve bunun gereğini yerine getiriyor. Günlük 24 saat saldırı halinde. O halde biz de buna cevap veren olmalıyız. Ne yapmalıyız? Bir savunma tedbirlerimizi geliştirmeliyiz. Herkes kendi güvenliğini alacak. Bu sadece gerillayla ya da devrimci militanlarla da değil, tüm halkla, yurtseverlerle, kadınlarla, gençlerle de ilgili. Onlar için de geçerli. Çünkü saldırı herkese. Nerede kime saldırı olacağı belli değil. O halde her kesimin güvenliğini alması gerekiyor. Savunma tedbirleri almalıyız. Sanki özgür, demokratik bir ortamda yaşıyormuş gibi durmamalıyız. Güvenliğimizi başkası alsın diye beklememeliyiz.

MÜCADELE EDEN OLMALIYIZ

İkincisi bu saldırılara karşı mücadele etmek lazım. Biz de mücadele eden olmalıyız. Her yurtsever devrimci insan, kadın, genç bir özgürlük savaşçısı olmalı. Kendine saldıran bir düşman var. O da fırsat buldu mu mücadele etmeli, darbe vurmalı düşmana ki imkanlarını, gücünü harekete geçirmeli. Halk direnişi budur. Topyekün direniş böyle olur. Öz savunma buna deniyor. Yoksa söz söylemek öz savunma demek değildir. Öz savunmayı askeri boyuttan uzaklaştıran yaklaşımlar yanlış. Esas olarak askeridir ve güvenlikle ilgilidir. Güvenliğini sağlayacaksın. bu da askeri anlamdadır. Diğer anlamlarda da var. Ama son tahlilde askeri güvenlik esastır. Bu bakımdan, halkımız, dostlarımız, tüm yurtseverler, yoldaşlarımız iyi bilsinler. biz imha edilmek isteniyoruz. O halde bizi imha etmek isteyene karşı savaşarak ona darbeler vurup onu yenilgiye uğratarak yaşayabiliriz. O halde görevimiz böyle bir mücadele yürütmek, savaş yürütmektir. Bunu herkes kavramalı. Çünkü böyle söyledik ama pratikte yerine getirilmiyor, Dikkat edelim. düşmanın bu kadar gücü yokken saldırıyor ve sonuç alıyor. Bu fırsatı vermemeliyiz ona. Onun için herkesi duyarlı, tedbirli olmaya, kendi güvenliğini sağlamaya, düşmana karşı savaşmaya çağırıyorum. Faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasete, saldırılara karşı savaşmaya çağırıyorum. Ancak böyle bir savaş bizi yaşatır, ayakta tutar.

FAŞİST YÖNETİM KENDİSİNİ YİNELEDİ

14 Mayıs seçimleri büyük bir mücadelenin içinde ortaya çıktı. Bir defa o mücadelenin temelinde gerilla direnişi vardi. Devrimci halk savaşı stratejisi temelinde biz bu mücadeleyi yürütüyorduk. Düşman da topyekün imha saldırısı yürütüyordu. Böyle amansız bir savaşın içerisinde yeni bir mücadele yöntemi olarak ortaya çıktı. Siyasi mücadele yöntemi önemliydi, önemsedik. Bu mücadelede belli sonuçlar ortaya çıkarsın diye böyle bir mücadeleyle bağlı olduğu için aslında bu mücadelenin daha sonraki süreçte gidişatını belirleyecekti. o önemdeydi. Böyle bir önem vermek yanlış değildi. Doğruydu. Aslında önemli bir sonuç da çıktı ortaya. Netlik oluştu. Seçim gibi sonuçları da önemlidir. Bunu bir defa böyle bilmek lazım tabi. AKP-MHP faşizmi seçim yenilgisi yaşasa, faşizm yıkılma sürecine girseydi, Türk-Kürt özgürlüğü temelinde Türkiye demokratikleşmesinin önü açılacaktı. Mücadele o temelde sürecekti. Yeni mücadele böyle olacaktı ve bunun kendine göre yol yöntemleri olacaktı. Şimdi olan nedir? Tayyip Erdoğan ve Cumhur ittifakı neye dayalı? Faşist yönetim kendisini yeniledi, bunu çıkardı. Her ne biçimde olduysa o yönetim güçlendirildi. Bir yönüyle eskiyi devam ettirecek tabii. Faşist kurumlaşma, diktatörlüğü kurumlaştırma çabaları sürecek. Fakat diğer yönüyle de eskisi gibi olmayacak. Yeni yöntemlerle saldırmaya çalışacak. Tayyip Erdoğan hem içte dışta askeri saldırılar artıracağız, hem diplomatik saldırıları arttıracağız dedi. Mücadele dolayısıyla yeni yöntemler geliştirecek. Faşist diktatörlükle demokrasi, özgür Kürtlük ve Türkiye demokrasisi arasındaki mücadele yeni bir sürece girdi.

Şimdi bu çerçevede tartışmalar var. Bazı tartışmalar oluyor, önemli değerlendirmeler de var. Yok dememeliyiz. Fakat bazı değerlendirmeler de çok yüzeysel, sığ, çok biçimsel, önemi çok görmüyor. Bunu ifade etmemiz lazım. Mesela çok aşırı derecede kişilere indirgeyen bir yaklaşım var. Dahası, zaten daha Tayyip Erdoğan'ın kazandığı ilan edilmeden içte ve dışta birçok çevre dönüş yaptı. Hemen takipçi oldular. Bu biraz gittikçe şimdi de devam ediyor. Seçim öncesinde Kılıçdaroğlu'na bilmem neler neler söyleyenler şimdi sanki o sözler hiç söylememişler gibi yeni yönetime akıl vermeye çalışıyorlar. Bu yönetim içinde yer bulmaya çalışıyorlar. Böyle ahlaki olmayan yaklaşımlar, tutumlar da var.

FAŞİZMİN BİR KİTLE TABANI VAR

Burada önemli olan nokta birçok değerlendirme seçim sonuçlarının esası üzerinde tam durmuyor. Esası nedir? Biz aslında bir ay önce, 14 Mayıs'tan hemen sonra seçimlerden sonra değerlendirme yapmıştık. Bu yaklaşımlarımızı büyük ölçüde koruyoruz zaten. tartışıldı da onlar. Orada bir şeye dikkat çekmiştik mesela. MHP'yle ittifak halinde AKP'nin Türkiye'de yarattıkları, şimdi işte bu kontra ile ittifak halinde KDP'yle ittifak halinde Kürdistan'da yapmak istedikleri. Bu önemliydi mesela. Bunu birçok çevre görmüyor. Çok fazla diyorlar işte hile yaptı, bilmem oy çaldı, şu oldu, bununla kazandı. Evet kazanmamış da olabilir aslında. Seçimi Kılıçdaroğlu kazanmış olabilir. Bu konuda çok fazla hile oldu. Fakat bunları yapacağı biliniyordu. Bu işin bir yönü, teknik bir yönü. Her şey bu hile filan değil. Hile diyelimki Kılıçdaroğlu'nu Cumhurbaşkanı yapmadı. Fakat Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsa da Tayyip Erdoğan'ın aldığı bir oy düzeyi var.

Hepsi hile değildi. Şimdi bu oy önemli. Onu görmek lazım. Neyi gösteriyor bu durum. Bir kitle tabanı var faşizmin. Bu ortaya çıkmıştır. Ulus devletin toplum kırım ile insanları sürüleştiğinden söz etti Önder Apo. Bunun gerçekleşmesi var Türkiye'de. bakın Türkiye de toplumunu MHP’ye bağladı. Şimdi Kürtleri, Hizbullahlaştırmak istiyor. Tayip Erdoğan'ın AKP'nin en büyük suçu ve günahı bu. Bu sadece böyle basit bir oy kitlesi değil. Sanatla, propagandayla, eğitimle insanların beyni yıkanıyor, yeni bir zihniyet, duygu şekillendiriliyor.

Diğer yandan sadece bir zihniyet verilmiyor. Bir de bunlar örgütlendiriliyor. Faşist çeteler örgütlendiriliyor. Nasıl DAİŞ'in çeteleri var, El Kaide’nin, İhvan’ı Müslim’in var, şimdi AKP tabanı üzerinde MHP ve Hizbikontra çeteleri var. Bunlar örgütler, silah aldılar. Bakın hemen seçim akşamı bir İYİ Partiliyi öldürdüler. Biraz mücadele edilmek istense ya da Tayyip Erdoğan kaybetti denseydi o işte. sokağa neler dökülecekti belli değil.

Ekrem İmamoğlu toplantı yapamadı. Erzurum'da taşı yiyince İstanbul'a kadar kaçtı. Kılıçdaroğlu hiç giremedi. Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsaydı Erzurum'da miting yapamamış bir cumhurbaşkanı ortaya çıkacaktı. Şimdi Tayyip Erdoğan'ın oy aldığı yerlere MHP, AKP, Hizbullah dışında kimse gidemiyor. Örgütlü, donanımlı, silahlı bir çetecilik var. Büyük bir tehlike bu. Bu sadece bugünün siyaseti açısından tehlike değil. Türkiye'nin geleceği açısından tehlike. Bu sadece Türkiye ve Kürtler için değil Ortadoğu halkları için tehlike, tüm insanlık için tehlike. Şimdi bunu görmüyor Ortadoğu'daki bazı siyasi çevreler yine o Avrupa'nın ünlü demokrasisi göz yumuyor. Hemen menfaat için Tayyip’le işbirliğine yöneldiler. Herkesten önce Fransa'nın Cumhurbaşkanı seçim sonuçları bile açıklanmadan Tayyip Erdoğan'ın zaferini ilan edenlerden oldu. Bu olmaz. DAİŞ ile karşılaşınca ama eli kolu birbirine dolaşmıştı. DAİŞ'liler Türkiye'de örgütlendiriliyor. Bunun üzerinde durulmuyor. Bu görülmüyor. Seçimin öne çıkardığı çok önemli bir gerçek, büyük tehlike bu. Bunu bir defa görmek lazım. Buna karşı mücadele etmek gerek ki buna tutum almak, mücadele etmek sadece Kürtlerin işi değil.

Şimdi bu güç Kürtlere saldırılıyor diye, başkaları bize sıra gelmez derlerse yanılırlar. Tayyip Erdoğan herkesi çetelerle tehdit etti. Yarın sıra onlara da gelir. Herkes için tehlike bu. Bu hiç tartışılmıyor. Bazı çevrelerde bunun hiç bir tepki yok. Sanki normal bir durummuş gibi görülüyor. AKP, MHP, Hizbullah, Hüda-Par ittifakı normal bir ittifakmış, siyasi bir ittifakmış, bunların örgütlediği, oy aldığı kesimler normal kesimlermiş gibi görünüyor. Büyük bir yanılgı.

CHP, KILIÇDAROĞLU NEDEN MÜCADELE ETMEDİ?

Diğer yandan CHP açısından da biz geçen sefer de değerlendirdik. CHP böyle bir kaç seferdir yaptı. Aslında 2018'de de Muharrem İnce öndeydi. Birden bire12'den sonra kayboldu. Birkaç saat sonra Tayyip Erdoğan “atı alan Üsküdar'ı geçti ben kazandım” dedi. O da “sen kazandın” diyerek kabul etti. Şimdi bu seçimde de örneğin 14 Mayıs'ta belediye başkanları çıktı, saat 12'ye 1’e kadar geldi. Öndedir diyorlardı. Ondan sonra hiç ses çıkmadı. Sonra dediler. Cumhur İttifakı çoğunluğu aldı. Sonra dediler 28 Mayıs'ta Tayyip Erdoğan kazandı.

Şimdi Kılıçdaroğlu diyor ki meşru değildi seçimler hile yaptılar, ahlaksızlık oldu. İyi de niye mücadele etmedin? CHP seçim gecesi saat 12'ye kadar söylüyor, atıyor, tutuyor, 12'den sonra çekiliyor. Seçimi Tayyip Erdoğan'a veriyor, Tayyip Erdoğan'ı kazandırıyor. Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi böyle. Bunu gördük.

YENİ BİR DEMOKRASİ SÖYLEMİ GELİŞMEDİ

Millet İttifakı niye alamadı değerlendirsin. Şimdi onun tartışması yoktur. Bir alternatif koyamadı. Demokratikleşme üzerine sadece önerdikleri başkanlık sistemi yerine,  güçlendirilmiş parlamenter sistem. Zaten bu başkanlıktan önce o parlamenter sistem vardı. O yürümediği için böyle oldu. O bir değişiklik önerisi değil, geriye bir değişiklik önerisi. Değişimden söz ettiler de değişim diye bir şey koyamadılar. Aslında Türkiye'nin temel sorunlarına parmak basamadılar. Kürt sorunu, kadın sorunu işçi-emekçinin sorunları var. Savaş, dışilişkiler sorunların parmak basamadılar. Tayyip Erdoğan ne dediyse onunla yarışa girdiler. Yönlendirdi Tayyip Erdoğan hepsini. Tayyip Erdoğan'ın diliyle PKK’ye karşı yaptılar. Ne oldu sonuç peki? PKK Kürt sorunu demekti. Kürt sorununa ondan farklı bir şey koyamazsan Türkiye'nin en temel sorunu da Kürt sorunu olduğuna göre, o zaman sen Tayyip Erdoğan'dan farklı bir şey söylemiyorsun demektir.

Kemal Kılıçdaroğlu. Mütevazi, böyle duyarlı bir insan olabilir, başarılı bir bürokrat da olabilir. Fakat iyi bir siyasetçi değil. Mücadeleci değil. toplumu durduruyor. En kritik noktada Tayyip Erdoğan'ın, AKP-MHP'nin kazanmasına yol açıyor. Mücadele ediyor gibi göründü aslında ama belki de mücadeleyi boşa çıkartıyor. O bakımdan iyi bir siyasetçi ve mücadeleci değil. Bir demokrasi programı koyamadı ortaya. Şimdi bazıları diyor CHP değişmeli, değişsin, değişim olmalı. İyi güzel de evet değişim diyenler yeni ne söylüyorlar? Kılıçdaroğlu mu değişmeli yoksa CHP'nin anlayışı, program siyaseti mi değişmeli? Değişecekse siyaseti Türkiye'nin temel sorunlarında yeni olan neyi öneriyor? Kılıçdaroğlu değişecek mi, değişmeyecek mi? Şimdi bunu tartışıyorlar. Bu bir şey kazandırmaz. CHP tabanını bilinçlendirmek lazım bu konuda. Oraya sıkıştırılmış bir CHP hiç bir zaman iktidar olamaz. Kılıçdaroğlu sözde en solcudur. Gitti AKP'den Refah’tan kopanları aldı. Eski karşıtı, ezeli karşıtı DP'yi aldı yanına. Şimdi ne yapacak? Gerçekten de bir demokrasi programı mı ortaya koyacaklar, yoksa kalan CHP'yi de AKP'lileştirecekler mi? Oraya mı çekecekler, daha çok sağa mı çekecekler? Bunlar tartışılmalı, bunlar üzerinde durulmalı. Tartışmalar bu düzeyde olmuyor. Değerlendirmeler bu böyle içerikli değil, çok ucuz. Özellikle o bazı aydın geçinenler, gazeteci, yazar kişiler var çok kalitesiz olduklarını gördük. Net söyleyebilirim. Bu kadar da olmaz. Böyle çok sığ, yüzeysel, top, sığ sözleri var, insanları kandırma gibi oluyor bu hiç bir şey kazandırmıyor. Onun için de evet CHP'de değişim olmalı. Taban gerçekten de iyi tartışabilmeli, sorgulayabilmeli bütün politikaları.

ÖZELEŞTİRİ SÜRECİNİ ÖNEMSİYORUZ

Demokratik güçler içinde bir yoğun tartışma var. Özeleştiri süreci deniliyor. Bunu çok önemsiyoruz. Çok olumlu sonuca götürülmeli. Yeni bir mücadele süreci çıktı ortaya. Bunun gereklerini başarıyla yerine getirebilmemiz için geçmişin derslerini çıkartmamız lazım. Geçmişi eleştirel, öz eleştirel analize tabi tutmamız lazım. Ancak o zaman yeni süreci doğru anlar, yeni sürecin görev ve sorumluluklarını başarıyla yerine getiririz. Hepimiz böyle yapıyoruz. Bu konuda başka türlü bir yaklaşım olamaz. Özeleştirisiz öncekinin derslerini çıkarmadan yürünen süreçte başarılı olunamaz. Çünkü yenilik yapamazsın.

Toplumu değiştirebilmek için kendini değiştireceksin. Toplumda yenilik, siyasette yenilik yaratabilmek için kendini yenileyeceksin. Bu da geçmişin hata ve eksikliklerini gidererek kendini düzelteceksin anlamına geliyor. Özeleştiri süreci böyle. Bu temelde biz gerçekten de böyle bir sorgulama içerisindeyiz. Öncelikle bütün devrimci örgütler böyle bir sorgulama içinde olmalılar. Devrimci örgütlerde özeleştirisiz yapılanları hep doğru ve yeterli gören bir yaklaşım olmamalı. Diğer yandan böyle ucuz ya da kırıcı eleştiriler de olmamalı. Üsluba, dile dikkat etmek gerekiyor, içeriğe dikkat etmek lazım. Şöyle mesela Kürtler deyip toplu bir eleştirinin muhatabı yapmamak lazım. Öbürü Türk solu ya da Türkler diyerek yapmamak gerekli. Hatalar olabilir. Eleştiri de yapılabilir. Yol göstermek, kazanmacı olmak önemli. Niye? Çünkü Önder Apo dedi Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz olamaz. Kürt özgürlük mücadelesi Türkiye demokrasi mücadelesini geliştirmeden, başarıya gidemez. Türkiye'nin demokratikleşmesi de Kürtler mücadele yürütmeden gerçekleşmez. Bunlar etle tırnak gibi birbirine bağlı stratejik bir müttefik güç. Karasu Arkadaş buna dikkat çekti. Çok önemliydi onlar. Böyle bir stratejik birlik var, müttefiklik var. O halde bunun gereğini iyi dikkate almalıyız. burada hatalı eksikler olsa, eksiklikleri olsa, farklılıkları olsa da bir birlik yaratmayı her zaman ön görmeliyiz. Hep yoldaşlaşmaya çalışmalıyız. Ayrılıklar yaratarak bölüp parçalayan olmamalıyız. Bu stratejik müttefikleri, ilişki ve ittifakını zayıflatacak üslup kullanmamak lazım. Önce öz eleştiri diye çıkıldı ama son zamanda basına yansıyan şeyler çoğunlukla eleştiri oluyor. Öyle de olmaz. Dolu dizgin eleştirenler var genellemeci eleştirenler var. Bunlar doğru değil. Bunlara dikkat etmemiz lazım. Biz, özellikle de devrimci birlik açısından tabi ki PKK olarak Halkların Birleşik Devrim Hareketini önemsiyoruz. HBDH’nin rolünün bitmediğini, tam tersine en başarılı rolün bu dönemde oynanacağını ifade ediyoruz.. Çünkü HBDH; AKP, MHP ittifakı tarafından çöktürme eylem planı temelinde Kürt halkını, Özgürlük Hareketini ezmek için faşist saldırıların dolu dizgin geliştiği zamanda buna karşı devrimci alternatifi yaratmak, devrimci direnişi geliştirmek için kuruldu. 2016 baharında HBDH’nin kuruluş mantığı budur. Şimdi bu süreç devam ediyor derinleşerek. O halde HBDH’nin rolü, misyonu, fonksiyonu devam ediyor. Daha çok etmeli. Biz PKK olarak o görüşteyiz.

HBDH’Yİ SÜRDÜRÜP BÜYÜTMELİYİZ

Hatalar, eksikliklerimiz oldu mu? Elbette oldu. Buna öz eleştirel yaklaşmalıyız. Eleştirileri yoldaşça yapmalıyız. Fakat HBDH’yi sürdürmeliyiz, büyütmeliyiz. Özellikle daha büyük pratikler geliştirmemiz gerekiyordu, eksik kaldık. Savaşı her alana yayma, direnişi şehirlere yayma, ovalara yayma, kitlelerin içine yayma, faşizmin bütün hedeflerini vurma biçiminde bir direniş geliştirmemiz gerekiyordu. Sınırlı kaldı.

Bu hiç olmalı değil. En direnişçi örgüt HBDH oldu tabi geçen süreçte. Bu süreçte bunu daha da geliştirmek gerekli, hatta büyütmek gerekli. Bütün devrimcileri, devrimci birliği oluşturmak üzere Halkların Birleşik Devrim Hareketi gibi bir örgütlenmede birleşmeye çağırıyorum ben. Süreç onu gerektiriyor. Herkes bunu bilmeli. Biz PKK olarak böyle bir şeye sonuna kadar varız, katılırız. Aktif devrimci mücadele yürütmek isteyen herkesle de devrimci birlik yapmak isteriz. Çeşitli ayrılıklarımız olabilir. Onları birliğimiz ve ortak mücadelemiz önünde kesinlikle engel görmeyiz. Bazı şeyler oldu, bize de yansıyor, sonradan yansıdı. Çeşitli tartışmalar olmuş. giderilebilir görüyoruz. Biz öyle giderilemez, görmüyoruz. Daha duyarlı, daha dikkatli, sürecin gereklerine uygun davranmaya bütün dostlarımızı davet ediyoruz. Bu çok önemli. Devrimci birlik önemli. Bu olmadan diğer şeyler olmaz. Siyasete çok bir bel bağlamamak lazım. Yasal ortam, legal siyasetler deyip bununla yetinmemek gerekli. Geçen süreçte de bu tür gelişmeler olduysa aslında arkasında HBDH gibi bir devrimci birlik, ittifak var olduğu için oldu. Evet zorlandık. Çeşitli hatalarımız oldu diyelim ama yine de bu mücadeleyi var eden kesinlikle o ittifak oldu.

ÜZERİMİZE DÜŞENLERİ YAPMAYA HAZIRIZ

Bu bakımdan, HBDH’yi bütün devrimcilerin birleşeceği bir ittifak haline getirmeye, hem de hiç gecikmeden bunu yapmaya davet ediyoruz. Biz görev ve sorumluluk üstlenmeye, böyle bir devrimci ittifak oluşturmada üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız. PKK olarak ne kadar zorluklar, engellilerimiz olsa da aşar ve bunu yaparız.

Demokratik siyaset cephesine gelince. orada da işte bir tartışma var. Esas özeleştiri ilk onlardan çıktı. Seçim hemen ardından seçim akşamı biz durumu değerlendireceğiz dediler. Çok önemliydi. Değerli, anlamlı, önemli bulduk ve derinleştirerek sürdürüyorlar, iyi de görünüyor. Fakat daha çok dikkat edilmeli. Bir de çok geç kalmamak gerekiyor. Zamanı iyi değerlendirmek lazım. Karşı tarafın temposu yüksek, faşizm yüksek tempoda sürüyor. O halde demokrasi hareketi de öyle olmalı. Sürecin gereğine göre kendini hazır hale getirebilmeli. Böyle çok kırıcı şeylerden orada da uzak durulmalı. Eleştiren değil de öz eleştiren olmak önemli. Bu az ve öz eleştirel yaklaşımlar ortaya çıktı. Onlar iyi fakat böyle bir üslubu şey olmayan eleştiriler de var, dili uygun olmayan eleştiriler de var. Bu öyle olmaz. Temel konularda daha da herhalde bir sorgulama ve düzeltme gelişir. Bunu önemli buluyoruz.

BÜTÜN BİLEŞENLER BU SÜRECE KATILMALI

Toplumu değiştirmek için önce kendini değiştir. Bu önemli ama hangi çizgide değiştireceksin orası da önemli. Tabi bu konuda da hata yapmamak gerekli. Mesela bazıları yazı yazıyorlar, işte HDP, Yeşil Sol Parti bir Kürt partisidir. Böyle bir şey yok. Bizim bildiğimiz Türkiye partisidir bunlar. İçinde bileşenler vardı. O bileşenlerin hepsini ortak etmek lazım. Öyle yanlış şeyler yazmamak lazım. Bütün bileşenler bu sürece katılırsalar iyidir.

Şu değerlendiriliyor doğru. Siyasette çok fazla devlet endeksli olundu. Devlete göre siyaset yapma oluyor. Topluma gitme hem örgütlemede hem toplumu dinlemede, toplumla birlikte hareket etmede zayıflıklar var. Kadınlara, gençlere, emekçilere gitmede sorunlar var. Toplumdan da o tür sesler geliyor. Çok önemli. Kürt toplumu bilinçli tabi. Biz onları da önemsiyoruz.

Siyaseti fazla devlet şeyine kaydırdı, seçime endeksli oldu. Seçimden sonra bazı açıklamalar oldu. Onlar önemli. Bazı örgütlenmeler rol oynamadı. Örneğin HDK, DTK. Bunlar aslında kitleden kopukluğun bir göstergesidir. İşlevli olmadı. İşlevsiz, eleştirilen örgütlenmeler var. Örneğin Demokratik Bölgeler Partisi’nin adı var, bir rolü yok. Neyi vardı neyi yoktu bilemedik. Halbuki kurulduğunda bir misyon ilan etmişti. Kürdi ittifaklar geliştirecektirdi.

Kürt ittifakını daha canlı kılabilir insan. Ama mesela zayıflama, rol çalma olmamalı. Bazılarının rolü geri plana düşmemeli sanki. Öyle durumlar var. Projeyi tam uygulamak lazım. Her öz kendi biçimini yaratir, orada hayat bulur. Kendisine uygun olmayan biçimle hayata geçmez. O halde üçüncü siyasi yol demokratik siyaset, halkların demokrasisi diyorsak, o zaman onun ruhuna uygun biçimler geliştireceğiz.

Geçen süreçte HDP her yerde örgütlenen de oldu. Hem HDK hem DBP rolleri geriye düştü. Diğer yandan ittifaklar konusunu belirttik. Emek ve Özgürlük İttifakını da bu sürece herhalde katarlar. O da çok önemli. Demokratik siyaset alanında bütün Türkiye halklarının, Kurdistan halklarının ortak mücadelesini yaratmak çok önemli. Böyle bir ittifaka ulaşmak, bunu sol demokratik ittifak biçiminde yapmakla birlikte en geniş demokratik ittifaka da ulaşmak lazım.

ESAS MUHALEFET EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKIDIR

İşte CHP'nin durumu ortada. Tayyip Erdoğan Cumhur ittifakı faşizminin alternatifi olacak bir muhalefet yok artık. Meclise bazıları milletvekili soktular, CHP var. Bunları çok abartmamak lazım. Esas olan gerçekten de üçüncü yol çizgisinde oluşan demokratik muhalefettir. Demokrasi hareketidir. En son Emek ve Özgürlük İttifakı olarak ortaya çıktı. Daha geniş kesimleri, bütün gençleri, işçileri, emekçileri bütün inanç eğilimlerini demokratik İslam da dahil katabilmeli. Sadece partilerle bir ittifak değil, toplumun bütün örgütlü kesimleriyle ittifak geliştirilebilmeli. Sadece o da değil, o ittifakla birlikte örgütsüz toplumu eğitip örgütlemek lazım. Böyle bir ittifak siyasetinin de daha doğru, güçlü ele alınması, kendini faşizmin alternatifi olarak mevcut faşist sistemin alternatifi bir sistem olarak, demokratik sistem olarak geliştirmesi önemli. Sistem sonra oluşur. Biz şimdi böyle yapalım dememeli. Gelişme başarı kazanır deniliyor. Kazanım olması ve bunun kalıcı hale gelmesi kendi özüne uygun biçimi sistemi geliştirmekle olur. Bunun böyle gelişebileceğini umut ediyoruz. Biz başarılar diliyoruz herkese.

ÖZELEŞTİRİ SÜRECİ GECİKMEDEN TAMAMLANMALI

Özeleştiri süreci gecikmemeli. Bakın karşı taraf makine gibi kendi sistemini kurdu. Önceden hazırmış zaten belli ki, hazırlıklıymış. Kurdu ve saldırılarına başlıyor. faşizm saldıracak. Artan oranda saldıracak. Kuşkusuz en başta PKK’ye saldıracak, gerillaya saldıracak, Kürt halkına, gençlerine, kadınlarına saldıracak. Hedef Kürtler. Fakat sadece onlar değil, onlarla birlikte Türkiye'nin özgürlükçü, demokratik güçlerin hepsine saldıracak. Bunu da görelim. Onlar da hedeftir. Bu bakımdan faşizmin daha yoğun saldırı yürüteceğini, dışa dönük işgal saldırılarını, Kurdistan'ın diğer parçalarına dönük işgal saldırılarını yürüteceğini, içerde baskı, zulüm, tutuklamalar, demokratik güçleri ezme, Kürtleri ezme saldırılarını yürüteceğini, kadınlar gençler üzerinde daha fazla saldırı yürüteceğini görmemiz lazım. Bu saldırıları askeri olarak yürütecek, polisiye olarak yürütecek, ekonomik olarak yürütecek, siyasi olarak yürütecek, en önemlisi ideolojik olarak yürütecek. Sanatı kullanıyor, propagandayı kullanıyor, eğitimi kullanıyor. AKP, MHP ittifakında Kemalist TC'nin eseri kalmadı. Değiştirildi, yeni bir devlet kuruldu. Bir AKP, MHP devleti var. Şimdi buna Kürdistan’da da bir kontra ekleniyor. En büyük saldırıyı ideolojik olarak yürütüyorlar. Uyduruk bir sürü sanatçı türetmişler, propogandacı geliştirmişler. Yüzlerce, binlerce televizyon kanalları var. Toplum kırım yapıyorlar. Medya üzerinden insanların zihniyetini değiştirmek, kırmak ve beyinlerini yıkamak o ırkçı, faşist, Turancı, Kızıl Elmacı zihniyeti herkesin beynine vermek için o MHP ideolojisini, her şeyi yapıyorlar. O taban böyle oluştu.

Faşistleştirme burdan gelişiyor. Dolayısıyla olsa o saldırıları da yürütecekler. Bu böyle bir saldırı olacak. Faşist sistemi kurumlaştırmaya çalışacaklar. Bu saldırılarla karşıtlarını tümden imha etmeye çalışacaklar. Bunun için her aracı kullanacaklar, işte saldırıyorlar. Diplomaside örneğin işte suyu silah yapıyor. Şimdi Suriye üzerinde bilmem Irak üzerinde hem de Kurdistan'ın sularını, Kürtleri soykırıma uğratmak için pazarlık konusu yapıyor. Daha fazla yapacak bunu Irak’ta.

FAŞİSTLEŞMEYE KARŞI ZİHNİYET MÜCADELESİ BÜYÜYECEK

İsveç’in NATO’ya girişini pazarlık konusu yapıyor. İsveç'in NATO'ya girişini NATO'yu, Avrupa’yı kendi çizgisine çekmek istiyor. AKP, MHP faşist, çeteciliğini kabul eden bir rejime dönüştürmek istiyor Avrupa rejimini bu. Bunlar çok bariz bu anlamda kimse yanılmamalı. Bazıları diyor Avrupa ile batıyla ilişkilerini iyi geliştirmek için bu hükumeti kurdu. Mevcut hükümete bakınca işte batıyla ilişkileri düzeltme hükümeti. Bunu biz şöyle okumalıyız. Batıyla ilişkileri düzeltirken Kürdü, kadını, genci, solcusu, sosyalisti, demokratı da ezme. Hükumet bunları ezdiği ölçüde batıyla bir ittifak şeyine girebilir ya da ilişkilerini düzeltebilir. O bakımdan zaten bakanların da kimler olduğu açık. MİT Müsteşarı Dışişleri Bakanı oldu. Genelkurmay Başkanı Savunma Bakanı oldu, diğerleri de öyle. Bu çok açık. Bir defa bunu görmemiz gerekli. Bunun için de bir hızlı davranmak ve hazırlıklı olmak lazım. Özeleştirel yenilenmeyi sağlamak ve böyle bir saldırıya karşı direnebilmek için, anti-faşist demokratik direnişi yürütebilmek için ne gerekli ise  yapılır, direnilir. Başka hiç bir şey yapılamaz, mücadele edilir. Daha çok direniş olacak, mücadele edilecek. Etmek gerekiyor. Biz direneceğiz. Hareket olarak, halk olarak bizi imha etmek için saldıracaklar. Bunun için ideolojik mücadeleyi de daha çok geliştireceğiz.

AKP’nin faşistleşmesi, Kürtlere dayattığı Hizbikontralaşmasını boşa çıkarmak için zihniyet mücadelesini, sanatı, edebiyatı, propagandayı geliştirerek daha çok artıracağız. Savaşı yeni yöntemlerle, yeni hedefleri de edecek şekilde daha çok geliştireceğiz. siyasi mücadeleyi her alanda geliştireceğiz. Başka seçenek yok. Bunu kendimiz yapacağız. Dostlarımızla, müttefiklerimizle birlikte yapacağız. Tabii ittifak halinde yapacağız, devrimci mücadele olarak yürüteceğiz. Demokratik siyaset alanı yürütecek. Eskisi gibi olmayacak. Bir çok şeyi biz de değerlendiriyoruz. Özellikle demokratik siyaset alanı daha iyi değerlendirmeli. Yeni durumlarla karşılaşabilirler. Hazırlıklı olmalılar. Şimdi direniş nasıl sonuç verecek diye biz önce değerlendirdik. Seçim mücadelenin bir sonucu olarak ortaya çıktı ve gelişim sürecinde onu güçlendirdi. Bir mücadele yöntemi olarak seçimden alacağımızı aldık. Evet bir faşistleştirme var ama yarıdan çoğu buna karşı Türkiye toplumunun. Kürtlerin hepsi karşı. Hemen hemen bir avuç kontra dışında hepsi karşı. KDP ihaneti ve Hizbikontra dışında hepsi karşı. Türkiye'de de büyük bir karşıtlığın olduğu ortaya çıktı. Bir defa şunu görmemiz lazım. Evet, bir seçimde yönetimi yeniden oluşturdu. Hızla yönetim oluşturuyor. Elindeki imkanları kullanarak, seferber edip saldıracak. Ama bu görüntüde biraz AKP, MHP'nin güçlendiği gibi görünebilir. Tam böyle değildir. Buna inanmamak lazım. Zayıfladığı yönler daha çok. Onu söylemek istiyorum. Seçim bazı gerçekleri açığa çıkardı, gördük ama faşizme karşı olan büyük bir kitlenin var olduğunu da ortaya çıkardı. Faşizme karşı direnişin büyük bir kitle temelinin oluştuğunu ve varlığını da gösterdi. Bu çok önemli.

KRİZ DAHA DA DERİNLEŞECEK

AKP-MHP ya da Cumhur İttifakı yönetimi salt saldırılarını sürdürmek isteyecek. Zayıf yanları çoktur. Gerçekten de önemli bir toplumsal kesim var. Devrimci demokratik güçler bunların hepsini örgütleyip direnişe sevk edebilir. Diğer yandan bu krizden kurtulamaz bu yönetim. Bu kadar paylaştılar, Cumhur ittifakını büyüttüler. Hırsız, yankesici, çıkarcı, yağmacı, talancı çoğaldı. Bunlar sömürüyü, soygunu artırdıkça elbette ki toplum bunu taşıyamayacak. Kriz artacak. Bunu durdurmak için savaşı dayatacak. Savaş krizi daha da çok derinleştirecek. Dolayısıyla ekonomik, askeri krizden kurtulamayacak. Ekonomik kriz, askeri kriz, savaş, ekonomik krizi derinleştiriyor. Bu yönetim bunu aşamaz, bundan muzdarip. Onun için iç çelişkileri her zaman derin olacak, yoğun olacak. Krizin ötesinde bir durum, kaos durumu var. Kaos düzeyinde kargaşalar önümüzdeki süreçte ortaya çıkabilir.

TÜRKİYE’DE CİDDİ BİR İÇ SAVAŞ RİSKİ VAR

Diğer yandan diplomatik faaliyetler diyor ama Suriye'yi, Irak'ı zorlamak isteyebilir. Mesela Arap Birliği devreye girdi. Irak ve Suriye, Türkiye karşısında durabilir. Bazı çıkarlar için ittifak yapacaklar ama öyle o liberal çevrelerin, AKP yanlılarının ifade ettiği gibi bu hükümet batıyla ilişkileri düzeltemez, çelişkileri çözmez. Bu çelişkiler de çeşitli biçimlerde devam edecek, Ukrayna savaşı çerçevesinde devam edecek. Kısaca bölge ve dünya ölçeğinde de çelişkileri sürecek. Ama en önemlisi içteki çelişkiler durumu, kriz durumu, kaos durumu. Bütün bunlar nedeniyle daha fazla faşist baskı ve terörü arttıracak, katliamları arttıracak, savaşı daha çok yoğunlaştıracak.

Biz şunu söyledik, Burada ifade etmem lazım. Seçim öncesinde yeniden AKP, MHP iktidara gelirse, hükümeti kurulursa bu Türkiye'yi iç savaşa götürür dedik.

Şimdi ciddi bir iç savaş riski vardır. Bunu CHP yumuşatıyor birileri yürütemiyor ama kriz, bunalım, kaos durumu bunu dinlemez. Kitleleri aktifleştirir. Bunu hafifleteyim diye eskisi gibi tekrar Kürdistan’a dönük, içte ve dışta savaşı yoğunlaştıracak ama ama bu sefer savaş Türkiye'ye ulaşacak. Çünkü nasıl yarıdan bölündüğü ortaya çıktı. Tayyip Erdoğan, mevcut politikalarıyla zaten Türkiye'yi MHP'ye, Kurdistan'ı Hizbulkontra'ya bıraktı, iç savaşa götürecek. Kendini iktidarda tutabilmek için Türkiye'yi çok daha karışık, tehlikeli, içte çatışmalı, dışta çeşitli güçlerle çatışma yaşayan bir pozisyona götürecek. Bu tehlike vardır. Bunu herkes görmeli. Bir de AKP MHP'ye karşı çıkarken insanlar bu temelde çıkmalılar.

Mücadeleyi yürütecek güç olarak devrimciler olarak, demokratlar olarak kendimizi hazırlamalıyız, kadınlar ve gençler olarak hazırlamalıyız, işçi ve emekçiler olarak hazırlamalıyız. Herkes anti-faşist, demokratik direnişte kesinlikle yer almalı. Özellikle gençler bu faşist saldırılara karşı her alanda öz savunma direniş savaşı örgütleyen olmalılar. Gençlik anti-faşist direnişin, savaşın eylemcisi, militanı olmalı. Gençlik öyle gelişmeli. Bütün kitleler öyle olmalı. Daha çok mücadele radikalleşecek. Kendimizi ona göre hazırlamalıyız. Hiç kimse hata yapmasın. AKP-MHP'den veya da mevcut ittifaktan başka beklenti içinde olmasın. Öyle olanlar yanılırlar. Herkes doğru okusun gelişmeleri, kendini iyi hazırlasın, örgütlü olsun. Direnelim. Kesinlikle kazanacağız. AKP seçimle yenilseydi yeni bir siyasi uzun süreç gelişecekti. Şimdi AKP yönetimiyle daha radikal bir antifaşist demokratik devrimin gelişme ve başarı kazanma şansı daha fazladır, artmıştır. Önemli olan bunu geliştirmek. Biz bunu gerçekleştirmek için çaba harcayacağız. Bütün dostlarımızı da bizimle birleşik ortak mücadeleye davet ediyoruz.

MÜCADELEMİZİN ÇİZGİSİ FEDAİ ÇİZGİDİR

Haziran ayı büyük mücadelelerin verildiği şehadetlerin yaşandığı bir ay. Fedailik ayımız. Sema yoldaş 17 Haziran'da şehit düştü. 7 Haziran'da fedai militan Gulan Yoldaş şehit düştü tabii. 30 Haziran Zilan yoldaşın büyük fedai çıkışının yirmi yedinci yıl dönümü. Sema yoldaşı, Zilan yoldaşı, Gulan yoldaşı, onların şahsında bütün Haziran şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Bu tartışmaları bir Haziran ayında yapıyoruz ve daha ilk ayında Tayyip Erdoğan ve Cumhur ittifakı devletin bütün imkanlarını ele geçirdi. Buna karşı mücadele olur mu? Direnilebilir mi? Ne yapılacak? diyenlere şunu söyleyebilirim: Zilanca mücadele edenler her koşulda ederler ve zafer çizgisinde ederler. Bu iş öyle imkanla olan, maddiyatla olan bir durum değil. Mücadeleyi geliştirme ve başarıya götürme ruh işi, yürek işi, duygu işi, bilinç işi, inanç işi, cesaret ve fedakarlık işi.

Önder Apo böyle bir hareket ortaya çıkardı. Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt halkı elli yıldır böyle bir bilinçle, ruhla donanarak bu faşist, sömürgeci, soykırımcı saldırılara karşı direndi ve büyük bir doğuşu, özgür doğuşu yarattı. Bunu şimdi “Jin Jiyan Azadî” ile en baskıcı ortamlara yayıyor, dünyanın her tarafına yayıyor. Kadın özgürlüğü temelinde büyük bir özgürleşme ve demokratikleşme öncülüğü olarak rol oynuyor ve böyle bir mücadelenin temellerini atıyor. Bunun çizgisi fedai çizgisidir.

Fedailik ayında hiç kimse özeleştiri yaparken şöyle demesin: imkanlarımız var mı, fırsatlarımız var mı, biraz objektif duruma uygun konuşalım filan. Evet, tabii somut dikkate alalım ama devrimci ruh, inanç her şeydir. Fedai çizgisini özümseyelim. Fedaileşme ile her şeyi yapabiliriz. O halde özeleştirimizin temel bir ölçüsü bu olacak. Bizi fedaileştirecek.

Fedailik sadece profesyonel devrimciler için geçerli değildir. Yurtsever de fedaidir, taraftar da fedaidir. Özgürlük için, demokrasi için elinden gelen bütün imkanları, gücü mücadeleye vermek demektir fedailik. Böyle yüzlerce, binlerce yurtsever yarattı Önder Apo. Şehitlerimiz var, yurtsever şehitlerimiz. Şimdi her tarafta mücadele edenler var.

O halde mevcut eleştiri, özeleştiri, işte seçim sonuçlarını önceki mücadelenin de sonuçlarıyla birlikte sorgulamaya tabi tutuyoruz. Özeleştiri yapıyoruz. Bunu Zilan çizgisinde, fedai çizgisinde yapacağız, Sema çizgisinde yapacağız. Bu fedailik yaşatır, fedailik kazandırır, fedailik güç, imkan ortaya çıkartır. Fedailik zorlukları indirir, engelleri aştırır. Fedaileşen mutlaka başarır. Bunu böyle görmemiz lazım. O nedenle de tabii temel ölçümüz fedaileşmek olacak.

Şunu aşacağız. İşte yenilenme yeniden yapılanmalarda söz ediliyor. Elbette olacak. Yer değişiklikleri olacak. Bir yerde uzun süre kalınmaz. Özellikle siyasette zaten sürekli değişiklik lazım. Karşıtlarımız da yapıyorlar. Tayyip Erdoğan eski hükümetten bir kişi bıraktı mı?

FEDAİLİK DÜZEYİNDE BİR FEDAKARLIK YAPACAĞIZ

Fakat bu şu demek değildir. Sorun kişiselleştirme, geri çekilme doğru değil. Değişim, yeni görevler alma, daha çok büyüme, daha çok birleşme gerekli. Az olsun, benim olsun değil, ilkemiz çok olsun, hepimizin olsundur. Özeleştiri, doğruyu bulalım, hepimiz orada birleşelim, iş bölümüyle daha büyük mücadele edip kazanmayı bilelim. Özeleştirimizin hedefi antifaşist demokratik mücadeleyi daha çok büyütmek, geliştirmek ve zafere taşımaktır. Bunu her koşulda yürütmenin ve mutlaka zafer kazanmanın çizgisi de fedailiktir. Yurtsever de fedai olacak, taraftar da fedai olacak, devrimci militan da fedai olacak. Fedailik düzeyinde bir fedakarlık ve cesaret göstereceğiz. Herkes böyle olacak. Kadını da, genci de, işçisi de, emekçisi de yurtsever demokratı, devrimcisi, taraftarı herkes mücadele verecek, bir şeyler katacak durmadan. Bu mücadeleden bir şeyler kazanayım. Bir maddi yaşam mı düzelteyim, bireyciliğimi geliştireyim demeyecek. Bu bireycilikleri öldürelim. Kapitalizm bireycilikdir ve insanlığın başına en büyük belayı getirdi. O zaman toplumsallaşma fedaileşmektir. Topluma gitmek, fedaileşmek, kendinden fedakarlıklarda bulunmaktır. Kendini katmak, kendinden bir şeyler vermektir. İşte Haziran ayının özellikleri bu. Bu ayda geliştireceğimiz eleştiri, özeleştiri ve sorgulama ile özgürlük hareketimizin, halkımızın ve dostlarımızın fedaileşmesi, geçmişin derslerini doğru çıkartma temelinde daha çok gelişecek, derinleşecek, güçlenecek. Böyle bir fedailikle Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı faşist soykırımcı diktatörlüğüne karşı topyekün direneceğiz ve mutlaka kazanacağız. Herkese başarılar diliyorum.